Gökyüzünü Tutuşturan Yeşil Alevler – Özgür Keşaplı Didrickson

Gökyüzünü Tutuşturan Yeşil Alevler* 

Yaşam enerjisiyle bizleri auroralar gibi aydınlatmış olan Münevver Çolak’a…

Kuzeye yerleşene kadar aram iyi değildi onunla. Kavrulmamak için kaçtığım ışığının özlemiyle yanıp tutuşana kadar… Şimdi, rüzgârları düşlerime giriyor.

Güneşten söz ediyorum. 150 milyon kilometre öteden uzanan elleriyle dokunduğunda gökkubbeyi tutuşturan yıldızdan. Düş ile gerçeği dansa kaldıran alevlerinden; auroralardan…

Auroralar, güneşin rüzgârıyla savurduğu yüksek enerjili parçacıkların dünyanın manyetik alanıyla etkileşimi sonucunda oluşuyor. Çoğu manyetik alan tarafından saptırılan parçacıkların bir kısmı, alan çizgileriyle etkileşime girerek kutuplara doğru yöneliyor. Buradan atmosfere girdiklerinde yüksek katmanlarda bulunan atomlarla çarpışıyorlar. Çarpışma atomların elektronlarının enerjisinin artmasına neden oluyor. Bu elektronlar daha  “kararlı” oldukları düşük enerji seviyelerine dönerken ortama foton (ışık) salıyorlar. Işığın rengi çarpışılan atomun cinsine göre değişiyor. En sık görülen yeşil ile daha nadir görülen kırmızı renk, oksijen atomunun parçacıklarla atmosferin farklı katmanlarında çarpışması sonucu oluşuyor. Tabakalara göre oksijen atomunun ışıma süresi, dolayısıyla rengi değişiyor. Parçacıklar azot atomuyla çarpıştığında ise auroralar; maviden, kırmızıya çalan mora dek uzanan bir renk yelpazesinde görülebiliyor.

Işımaların bilimsel adı Roma mitolojisindeki şafak  tanrıçasından  (Aurora) geliyor. Bilimin içine masal kaçıran büyüleyici doğa olaylarından biri olan auroralar, Amerikan Yerlilerinden Aborijinlere, Vikinglerden Çinlilere, görüldükleri her yerde düş gücünün sınırsızlığını gösteren sayısız mite konu olmuş. Kimi mitlerde ışıklara olumlu ve/veya kutsal bir anlam verilirken (ruhların dansı gibi) kimisi onları korkuya neden olacak kötü olaylarla ilişkilendirmiş (kırmızı rengin yaklaşan bir savaşın, dökülecek kanın habercisi olması gibi). Eşimin de ait olduğu Tlingitler, auroraların ölen insanların ruhları olduğuna inanıyormuş. Alaska’nın daha kuzey bölgelerinde yaşayan Inuit yerlileri ise avladıkları hayvanların ruhu olduğuna.

Işıkların bilim ve sanattaki yerini araştırmak isteyenleri ise Aristo’dan Shakespeare’e uzanan uzun ve ilginç bir tarihi yolculuk bekliyor. Auroraların ses çıkardığını söyleyen mitler de var. Sesin el çırpma sesine benzediği söyleniyor. 2012 yılında Aalto Üniversitesi’nden (Finlandiya) bilimcilerin bu mitleri doğrulayan ilk bilimsel verilere ulaştıklarını açıklaması auroraların kültürel astronomi için ne denli ilgi çekici olduğunun kanıtı. Işıklar günümüzde de bilimcilerden, şairlere; ressamlardan mimarlara pek çok insanın ilgisini çeken bir astronomik olay.

Her iki kutup bölgesinde de görülmelerine rağmen daha çok Kuzey Işıkları (Aurora borealis) olarak bilinmeleri, güney kutbunda aurora aktivitesinin görüldüğü yerlerin pek azında insan yerleşimi olmasından kaynaklanıyor. Güney Işıkları (Aurora australis) tahmin edileceği gibi Avustralya ve Yeni Zelanda yerlilerinin efsanelerinde yer alsa da, yerli bilgilerinin uzun süre önemsenmemesinden olsa gerek, geç keşfedilmiş.

Auroralar kutuplarda, çoğunlukla birbirinin aynadaki aksini oluşturur şekilde aynı zamanda, benzer şekil ve renkte görülüyor. Dünyanın manyetik alanının güneş rüzgârlarına her zaman maruz kaldığı düşünüldüğünde teknik olarak her an, her yerde aurora oluşuyor. Ancak gözle görülebilmeleri için yüksek bir aurora aktivitesi (görülme sıklıklarının ve şiddetlerinin artması) gerekiyor. Auroralar güneş rüzgârıyla yayılan parçacıkların etkisiyle oluştuğu için dolayısıyla güneşin aktivitesinin yüksek olması gerekiyor. Galileo ile başlayan gözlemler sonucunda güneşin yaklaşık 11 yıl süren bir döngüsü olduğu biliniyor. Galileo, güneşin yüzeyinde çevresine oranla daha düşük sıcaklığı sahip, bu nedenle daha karanlık olan bölgeler keşfetmiş. Güneş lekeleri olarak bilinen bu bölgeler manyetik aktiviteyle ilgili bilgi veriyor. Güneş döngüsü az sayıda güneş lekesi ile başlıyor; lekelerin artmasıyla güneşin aktivitesi de artıyor. Bu, güneş rüzgârıyla uzaya daha çok yüklü parçacık gönderilmesi, aurora aktivitesinin de artması demek.

Auroralar yoğun olarak kutup bölgelerinde oluştuğu için görme şansımız elbette doğru zamanda, doğru yerde olmamızla da ilgili. Diğer deyişle aurora gözlemi için kutuplara doğru yolculuğa çıkmak gerekiyor. Kuzey yarımkürede aurora gözlemi için en uygun yerlerin Alaska, İzlanda, Grönland’ın güneyi ve Kanada, Sibirya ve Avrupa’nın en kuzey noktaları olduğu söylenebilir. Güney yarımkürede en uygun gözlem yeri aslında Antarktika. İnsan yerleşimi olan bölgeler arasında auroraların en yoğun görüldüğü yerler ise Tazmanya, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın güney bölgeleri.

Aktivitesi güneş rüzgârlarının yoğunluğuna göre değiştiği için güneşin aktif olduğu dönemlerde ışıkları diğer bölgelerde de görmek mümkün. Örneğin kayıtlara göre kuzey ışıkları nadir de olsa Mısır, Singapur gibi çok sayıda güney ülkesinde gözlenmiş

Güneş rüzgârı doğallıkla manyetik alana sahip tüm gezegenlerle benzer şekilde etkileşime girdiği için bu gezegenlerde (hatta uydularında) da aurora oluşuyor. Kimi gezegen ve uydularında oluşan auroralar Hubble Uzay Teleskobuyla gözlenmiş (örneğin Jupiter ve bazı uydularında).

Bilimciler güneş lekelerine göre aktivitenin yüksek olacağı zaman hakkında tahminlerde bulunabiliyor ancak pek çok doğa olayında olduğu gibi güneşin döngüsü ve aktivitesi de şaşmaz bir düzen izlemiyor. Örneğin 2013 yılının maksimum aktivite görüleceği hesaplanan zaman diliminde oldukça düşük aktivite gözlendi. Aktivitenin zirve yaptığı zaman dilimlerinde kayma olsa da, elbette bilimciler araştırma verileri ışığında durumu açıklayan teoriler üretiyor, yeni tahminlerde bulunuyorlar. 2013’ün ilk yarısındaki aktivite düşüklüğünden yola çıkarak yapılan yeni tahminlere göre 2013’ün sonları ve 2014’ün başlarında aurora aktivitesi şiddetlenecekti. Görünüşe göre bilimcilerin tahmini doğru çıktı. Bilimciler 2015’te de şiddetli aurora aktivitesi olacağını öngörüyorlar. Diğer deyişle auroraların peşine düşmek için hala iyi bir zamandayız.

Işıkları gözlemek için yılın en uygun zamanı ise yaklaşık olarak Eylül’ün sonuyla Mart sonu arası. Doğru zamanda, doğru bölgeye yolculuk etme şansımız  olduysa artık gözlem için gereken, yerleşim yerlerinden kaynaklanan ışık kirliliğinden uzak, karanlık ve açık bir gökyüzü. Alaska ikinci evim olduğuna göre, ben kuzeyin ışıkları ile, Aurora borealis ile karşılaşacaktım, ama ne zaman?

Alaska yolculuklarımın çoğu güneydoğu bölgesinde geçti. Aurora aktivitesinin daha kuzey bölgeler kadar güçlü ve yoğun yaşanmadığı bu bölge yağmur ormanıyla kaplı. Auroranın bölgede aktif olduğu günlerde bulutlar sıklıkla ışıkların görünmesine izin vermiyor.

Bir yeri göreceğimden, bir deneyimi yaşayacağımdan emin olduğumda  o konuda çok okumamaya çalışıyorum. İzleri takip etmemek, beklenti içine girmemek, hisleri olabildiğince çiğ ve özgün yaşayabilmek umuduyla sabretmek… Elbette, özellikle Alaska’da, dayanamayıp bakakaldığım, gözümün ucuyla yakaladığım fotoğraflar ve belgeseller oldu. Ancak kendi gözlerimle görene dek kuzey ışıklarıyla ilgili belgesel izlemedim, fotoğraf sitelerinde gezinmedim.

Bir Alaskalıyla evli olduğum ve Alaska’da yaşadığım için ışıklarla bir turist olarak buluşmayı da istemiyor, onlarla ince planlar yapmadan, para vermeden karşılaşmayı umuyordum. Alaska’ya yerleştikten ancak 4 yıl sonra görebildim kuzeyin ışıklarını. Yolculuğa ayıracak paramız olsaydı, bu arada belki “Bu kadar beklemek yeter” diyerek, uygun mevsimde ziyarete gelenleri büyük olasılıkla ışıklarla buluşturacağını söyleyen Fairbanks şehrinin çağrısına kapılabilirdim çünkü güneşin, dolayısıyla auroranın çok aktif olduğu bir dönemden geçiyorduk. Işıkları bizi ziyaret ettiklerinde görme olasılığım artıyordu ama onlara teğet de geçebilirdim.

Auroranın ne zaman, nerede, ne kadar süreyle aktif olacağı çok önceden belirlenemediği için ışıkları gözlemlemek pek kolay değil. Günlük aurora aktivite tahminlerine ulaşabileceğiniz siteler var ancak çok sık kontrol etmeniz gerekiyor çünkü auroranın ne zaman aktif olacağını yarım saatten önce öğrenmek pek mümkün olmuyor. Bu nedenle kimi bilgi siteleri dileyenin üye olduğu “aurora uyarı sistemi” kurmuş.

İnsan, tahminlere yer veren sayfaları her gün, sık sık kontrol etmeyi unutuyor gerçekten. Uyanınca önceki geceki ışık dansından söz eden haberleri görüp kahrolmamak için ışıkları görenin hemen çevresine haber verdiği bir tür iletişim zincirinin içinde olmak şart. Burada insanlar haberleşmek için sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorlar. Ben de ışıkları kaçırmamak için her akşam ara sıra facebookta dolaşmayı ihmal etmemeye çalıştım. Özellikle bünyesinde arkadaşlarımın da olduğu “Juneau Photo Group” isimli grubun sayfasını, hem aurora aktivite uyarılarına hızla ulaşabilmek hem de paylaşımlarından aurora tahminlerini içeren sayfalardaki teknik terimler hakkında bilgilenmek için sıkı takibe aldım. Bu büyüleyici olayı fotoğraflamak için kuzey ışıkları nöbeti tutan bu arkadaşlara düşlerimi gerçekleşmesine yardım ettikleri için minnettarım.

Kuzey Işıkları ile ilk kez 8 Şubat 2014’te karşılaştık. Auroranın aktif olduğunu öğrenince hemen evden dışarı fırladık. Nüfusu 32 bin civarında olan Juneau’nun merkezinde bir parça yapay ışık sorunu olabiliyor ama evimiz görece karanlık olan vadide olduğu için biz ışık kirliliğinden pek etkilenmiyoruz. Ancak yine de ışıkları hemen başınızın üzerinde görmeniz de çoğunlukla mümkün olmuyor. Juneau’da aurorayı en iyi görebilmek için kuzey yönüne bakan, açık bir alana gitmeniz gerekiyor. Juneau’da bu tanıma uygun belli başlı noktalar var. Böyle gecelerde Juneaulular o noktalara akın ediyorlar. Noktalardan biri evimize çok yakın. Arabayla 5 dakikada Mendenhall buzulunun karşısında, gölün kıyısında yer alan gözlem noktasına gidebiliyoruz. O gece de hemen oraya gittik.

Bu ilk karşılaşmamızda ışıklar pek belirgin değildi. Gökyüzünde bir tür sis vardı sanki. Gözlerinizi ayırmadan izleseniz de (belki tam da bu nedenle) hareket edip etmediğinden emin olamadığınız bir ışık huzmesi…

O gece gözümüzle hiç renk seçemedik, auroranın dansını da göremedik ama ışık kirliliği olmayan bir yerde olduğumuza göre karanlığı deldiğini gördüğümüz o ışık, elbette kuzey ışığının ta kendisiydi. Birbirimize yavaş yavaş alışacaktık demek! Hem kuzey ışıklarıyla ilk kez annemle birlikte karşılaşacağımı da tahmin etmezdim. Işıklar silikti belki ama sevincimizin koyusu yerli yerindeydi.

Eşim o gece fotoğraf çekmişti. Fotoğraflarda silik de olsa yeşil renk seçiliyordu. Fizikten, fotoğrafçılıktan pek anlamadığım için şaşırdım. Bir programı kurcalarken “otomatik düzelt” tuşuna basınca yeşil daha da belirgin oldu. Böylelikle kuzey ışıkları fotoğraflarının çoğunun gerçeği biraz daha farklı yansıttığını anlamış oldum. Öyleyse acaba en çarpıcı fotoğraflardaki yeşil ve kırmızı renkler insan gözüne nasıl görünüyordu? Kuzey ışıklarını daha güçlü görmedikçe bilemeyecektim.

22 Şubat gecesi fotoğraf grubunun sayfasında dolanırken ışıkların belirmeye başladığını öğrendim. Aslında o gece için aurora tahminleri yüksek değildi ama üyelerden biri, az önce çektiğini belirterek bir fotoğraf paylaşmıştı. Fotoğraf yine gerçeği biraz farklı yansıtıyordu belki ama ışıkların daha aktif olduğu kesindi. Ne yazık ki sayfaları kontrol etmeyi ihmal ettiğimiz için ışıkları kaçırdığımız günler olmuştu. Bu nedenle bu iletiyi görür görmez, o sırada yatmaya hazırlanan anneme giyinmesini söyledim. Bir kaç dakika içinde evden çıktık. Apartmanımızın üzerinde bile bir ışık huzmesi vardı.

Bu kez çıplak gözle silik de olsa ışıkların yeşilini seçebildik. Karanlığın içinde, gök kubbenin her hangi bir yerinde aniden beliren yeşil ışığın dansını gördük. Buzulun, karla kaplı dağların üzerinden gökyüzüne doğru ilerleyen bir yol beliriyordu bir an. Sonra kayboluyordu. Bu keskin hatlı dikey ışıkları, dağınık hatlı ışık koridorları kesiyordu. Işıkların ne kadar ani beliriverdiğini en çok gözümüzü bir noktadan diğerine kaydırdığımızda fark ediyorduk. Farklı noktalarda beliren ışıkların davranışı birbirine benzemiyordu. Kimisi çok yavaş hareket ediyor, kimisi hemen yok oluyordu.

Evreni, büyüklüğünü hatırlatıyordu ışıklar. Bizim de küçüklüğümüzü. Annemle birlikte, kuzey göğü altında gülümseyerek kabul ettik ufacıklığımızı.

11 Nisan’da akşamüzeri yürürken Gökgürültüsü Dağı’nın üzerinde lamba gibi asılı aya takıldı gözüm. Dolunay evresine yakın olan ay, ne güzel görünüyordu. O an havanın ne kadar açık olduğunu düşününce kuzey ışıkları geldi aklıma. Yürüyüşten dönünce hemen tahminlere baktım. Şimdiye kadar gördüğüm en yüksek geomanyetik aktivite seviyesinin belirtildiğini görünce çok heyecanlandım. Aktivite seviyesini bildiren rakamların düşmemesini dileyerek havanın ışıkları görmemize izin verecek kadar kararmasını bekledik.

Rakamlar düşmedi iyi ki ve biz hava kararır kararmaz dışarı fırladık. Kapıdan fırlar fırlamaz başımı gökyüzüne çevirdim elbette. Işıklar apartmanımızın üzerinde bile net bir şekilde görülüyordu! Gözlem noktasına gidene dek arabanın penceresinden izledim ışıkları. Camın yarattığı yansımaya rağmen gökyüzündeki beliren yeşil yolları, alevleri görebiliyordum çünkü ışıklar çok güçlüydü. O gece aurora sitelerinde neden “arabanızı dikkatli sürün” diye uyarılar bulunduğunu da anlamış oldum. Ben pencereden gördüğüm manzara karşısında direksiyondaki eşimin dikkatini dağıtabilecek bol ünlemli cümleler kuruyordum, yollarda da telaşlı bir trafik vardı.

Kuzeyde hava geç kararıyor. Gözlem noktasına ulaştığımızda henüz gece yarısı bile değildi. Hem bu yüzden, hem de ayın etkisiyle gökyüzü hala mavi rengi taşıyordu. Buzulun ve dağ tepelerindeki karın beyazı ile göğün mavisi arasında gezinen ışıkların yeşili büyüleyiciydi. Şüphesiz ayın ışığı daha zayıf, hava daha karanlık olsaydı ışıklar daha da güçlü dans edecekti ancak ben renklerin böyle birbirinin içine geçmesinden çok etkilendim.

Gözlem noktasında toplanmış olan insanlar ya hiç ses çıkarmıyor ya da fısıldaşıyordu. Ara sıra fotoğraf makinalarından ses çıkıyordu, o kadar.  Bense  bir Akdenizli olarak kendimi zor tuttum. Bu olağanüstü manzara karşısında bir sevinç çığlığı atmak, şöyle buzula doğru “Yaşamak güzel şey be kardeşim!” diye haykırmak ne iyi gelirdi! Arabada sevincimin taşmasına izin vermemiş olsaydım sanırım kendimi tutamazdım. Yaşam acıyla dolu. Böyle anlara tanıklık ettiğimizde içimizi serin sularla yıkama isteğiyle dolmamızdan doğal ne olabilir?

O gece eve dönünce defterime karaladıklarımın bir kısmı şöyle; “Buzulun karşısında yarım saat, belki daha fazla gökyüzündeki bu inanılmaz manzarayı izledik. Hayatımda gördüğüm hiç bir şeye benzemiyordu. Ateşin dansı gibi, parlayıp sönmesi gibi, tutuşması gibi, yeşil dışındaki renkleri uyuyakalmış bir gökkuşağı gibi…”

Işıkların daha çok göğe doğru dikey bir hatta ilerlediğini, dalgalanan bir perde gibi göründüğünü biliyordum. Silik de olsa önceki gözlemlerde de öyle olmuştu.

Bu gece ışıklar daha çok yay çiziyordu. Bazen bir tane, bazen daha fazla. Arada başka şekiller olsa da geceye hakim olan görüntü buydu. Arasıra dağların gerisinden yeşil bir güneş doğacak gibi oluyor ama sonra ışıklar yok oluyordu. Yıldızlar yavaş yavaş yeşil ışıklarla örtülüyor, sonra yeniden parlıyordu.

Yüzümüz buzula dönükken Orion Takımyıldızı arkamızda kalıyordu, ay ise nerdeyse tam tepemizdeydi. Işıklar, ateşin sıçraması gibi, göğün farklı  yerlerinde beliriyordu. Sürekli sağa, sola, arkaya, tepeye göz atıyordum. Bir an tam tepemizde yeşil bir yol belirdi. Öyle ki hareketi takip edebilmem için başımı tamamen geriye atmam gerekti. Yıldızların, ayın parlaklığına rağmen gökyüzünde yeşil kalemle yol çiziyordu güneş. Yollar çatallanıyor, kimisi çıkmaz sokağa dönüyordu.Yeşilin Orion’nun iki yanından akışını görmek muhteşemdi.

O gece yüzlerce yıl önce, nasıl oluştuğunun bilinmediği zamanlarda ışıkların, korkudan heyecana, pek çok duyguyu hissettirmiş oluşuna hak verdim. Kim bilir ben o yıllarda yaşasaydım ne düşünürdüm?  O gece ters çevrilince içinde kar yağan kürelerden birinin içindeymişim gibi hissetmiştim. Yalnızca biz değil, dünya da ne kadar minikti. Belki eskiden benzer bir düşünce, korkudan taş kesmeme neden olurdu. O gece bir masalın içine girmişim gibi geldi, gülümsetti.

Jno’nun o gece çektiği fotoğraflarda kuzey ışıklarının ateşböceklerinin yeşiline benzeyen fosforlu yeşili belirgin şekilde görülüyordu.

30 Nisan’ın ilk saatlerinde takip etmeye çalıştığım siteden auroranın aktif olduğunu gördüm. Dışarıya çıkıp baktım. Apartmanımızın üzerinde yeşil bir duman vardı. Jno erken kalkacağı için yatmıştı. Alaska’da kendimi turistlere benzettiğim anlar oluyor. Bu da onlardandı. Dayanamadım ve gözlem noktasına gidebilmek için Jno’yu uyandırdım (ehliyetim yok).

Kuzey ışıkları gözlemini benzersiz yapan şeylerden biri her gözlemin başka olması. O gece de ışıkların şekli, hareketi bir öncekinden çok farklıydı. Bu kez dikey ışık patlamaları da oldu sık sık. Kocaman yeşil alevlere benziyorlardı. Bir ara ışıklar gökyüzüne kocaman yeşil bir çember çizdi.

Işıklar nadiren önceki gece kadar keskin hatlarla, koyu renkle belirdi ancak gökyüzünde çok uzun süre kaldılar. Öyle ki eve döndükten sonra bir süre de apartmanımızın önünde izledim onları. Giderek daha da dumanımsı görünüm aldılar. Daha yavaş hareket etmeye başladılar. Öyle uzun süre kaldılar ki ben de ilk kez o gece fotoğraflarını çekmeyi denedim. Alaska’da kimi zaman bir balinaya, ayıya sırtını dönüp giden siz oluyorsunuz çünkü onlar yerinden ayrılmıyor. O gece ben de ara ara onlara sırtımı dönüp içeri giriyor; ısınıp, bir şeyler içip sonra yine dışarı çıkıyordum. Kuzey ışıkları karşısında her zaman bir parça turist olarak kalacağıma eminim, ama o geceyi biraz da bir Alaskalı gibi yaşamak ne keyifliydi.

Kuzey ışıklarını en son 3 Mayıs gecesi gördüm. Işıklar son 2 gözlemdeki kadar güçlü değildi ama annem buradayken gördüklerimizden daha parlaktı. Işıkların en tipik danslarından birini dalgalanan perdeye benzetiyorlar. Bu dansı net olarak ilk kez o gece görebildim. Işıklar kısa sürede yok oldu ama işte yine diğer gecelere benzemeyen bir resim çizmişlerdi geceye. Bu son gözlemler, aurora aktivitesinin öngörülen zamanın dışında da görülebileceğinin kanıtı olarak da önemliydi, herkesi şaşırttı.

Şimdiye dek araştırma yaptığım hiçbir konu, kuzey ve güney ışıklarının mitoloji ve tarihteki yeri kadar zorlamadı beni. Fotoğraflara bakmadığım gibi bu konularda da bu yazıyı yazmadan önce pek bir şey okumamıştım. Öyle zengin bir bilgi kaynağıyla karşılaştım ki okumaların içinden çıkamadım. Ateşten oluşan tilkinin dağlarda gezerken kuyruğuyla  gökyüzüne kıvılcım savurmasından  (Fin efsanesi), mors kafasıyla bir tür top oynayan ölülerin elindeki meşaleye kadar (Labrador Eskimolarının efsanesi) auroralar hakkında kuşaktan kuşağa geçmiş sayısız mitin gizemli dünyasına dalmanızı öneririm. Siz de “ilk önce görmeliyim” diyorsanız, yolunuzu Alaska’ya düşürmek isterseniz, bekleriz!

Fotoğraf: Jno Didrickson

Yararlandığım ve/veya konuyla ilgilenenler için tavsiye edeceğim, internet üzerinden ulaşabileceğiniz kaynaklar:

www.acikbilim.com/2012/03/dosyalar/viking-savascilarinin-isildayan-ruhlari- kuzey-isiklari.html

www.luminarium.org/mythology/revontulet.htm

www.alaskadispatch.com/article/confirmed-aurora-borealis-makes-sounds

www.aurorabasecamp.com/northern-lights-facts-and-folklore.html

science.nasa.gov/science-news/science-at-nasa/2013/01mar_twinpeaks/

www.ae.metu.edu.tr/~cost/activity/comics/solar_wind.pdf

geo.phys.uit.no/articl/theaurora.html

finland.fi/Nature_Environment/aurora/history7.html arxiv.org/ftp/arxiv/papers/1309/1309.3367.pdf

*https://issuu.com/azizm/docs/edergihaziran2014son

Bunu paylaş: