Psikanaliz ve Sinema Yazıları – Fatih Akar

Psikanaliz ve Sinema Yazıları *

Psikanaliz ve film kavramları bir araya getirebilir mi? Bu soruya evet yanıtını veren pek çok kurama ve kuramcıya dayanarak biz de bu soruya evet yanıtını verebiliriz. Ancak, psikanalizin sinemanın büyülü dünyasına girişinden önce psikanaliz ve sinemayı bağdaştırabilmemizdeki önemli bir bilim dalından başlamamız gerekir; Göstergebilim.

Göstergelerin incelenmesinin bir bilim dalına dönüşmesi Sausure’ün ders notlarının yayınlanması sonrasında işleyen bir süreçtir;

“…göstergelerin toplum içindeki yaşamını inceleyerek bir bilim tasarlanabilir. Toplumsal ruhbilime başlanacak bir bilim. Göstergebilim diye adlandıracağız biz bu bilimi. Göstergebilim, göstergelerin öz niteliğini, hangi yasalara bağlı olduğunu öğretecek bize. Henüz yok böyle bir bilim. Onun  için,  göstergebilimin nasıl bir şey olacağını söyleyemeyiz. Ama kurulması gerekli; yeri önceden bellidir. Dilbilim, bu genel nitelikli bilimin bir bölümünden başka bir şey değil Onun için, göstergebilimin bulacağı yasalar bilime de uygulanabilecek. Böylece, insana, ilişkin olgular bütünü içinde dilbilim iyice belirlenmiş bir alana bağlanabilecek (Saussure, 1998).”

Saussure dili, belli bir zaman noktasında ele alarak eş zamanlı, kendi kendine yeterli ve bağımsız bir sistem olarak incelemeyi önerdi. Sistemi anlamak, onun öğeleri arasında o andaki bağıntıların oluşturduğu yapıyı açıklamak demektir. Saussure dil ile söz ayrımını getirmiştir. Dil bir sisteme verilen addır. Söz ise dilin somut kullanımı yani dilin belirli bir konuşucu tarafından belirli bir andaki uygulamasıdır. Bu sayısız sözler bir dil sistemine uyarlar. Başka önemli bir ayrım  gösteren/gösterilen  ayrımıdır. Sözcükler  bir  şeye  işaret  ettikleri için birer göstergedirler ve göstergenin iki yönü vardır. Biri bir ses imgesidir ki gösteren adını alır. “Köpek” dediğimiz zaman ağzımızdan çıkan ses imgesi gösterendir, bunun işaret ettiği köpek kavramı ise gösterilen. Sözcükler birer gösterge olduğuna göre, dil bir göstergeler sistemidir. Ve dış gerçeklikten bağımsız, kendi iç kurallarına göre işler. Saussure dünyanın, kesintisiz bölünmemiş büyük bir yığın, bir bütün olduğunu söyler, dil ise bu yığını anlaşılır kılmak için böler. Örneğin dilden önce taş, kaya ve maden ayrımı yoktur ama biz bütününü taş sınıfı, kaya sınıfı, maden sınıfı olarak birimlere ayrıştırır ve böylece dünyayı kavranılır, anlaşılır hale sokarız. Şu da vardır ki herkes dünyayı aynı şekilde bölmez. Türkçede çayırda otlayan hayvana da sofrada yenen etine de koyun denir, ama İngilizcede bunlar sheep ve mutton olarak ayrılırlar (Moran,1999).

Peirce’ın gösterge tanımı ise daha kapsamlıdır. Onun tanımında doğal göstergelere de yer vardır. Peirce göstergeleri üçe ayırır: ikon, belirti, simge.  Ona göre anlıksal çağrışımı gerektiren gösterge simgesidir. Sözcük ile nesne arasındaki ilişki nedensiz olduğu için sözlü dil simgeye iyi bir örnek. Bu durumda Peirce’ın simge tanımının Saussure’ün simge tanımından oldukça ayrımlı olduğu ortaya çıkıyor. Saussure’ün simge tanımı nedenlilik ilişkisine Peirce’ın tanımıysa nedensizlik ilişkisine dayanıyor. Aralarındaki ayrım burada kalmıyor. Saussure sözcüklerle gerçek nesneler arasındaki bağıntı üzerinde durmaz. Yani EV nesnesi ya da <ev> ses dizisi ile ilgilenmez, anlıksal nitelikli gösteren ile gösterilenin birleşimine gösterge der. Pierce ise gösterge tanımında nesneye yer verir. Gösterge herhangi biri için herhangi bir şeyin yerini tutan bir şeydir. Peirce’a göre nesneyi tanıyan yorumcu çıkarsama ile anlamı oluşturur. Yorumcu göstergenin gösterdiği nesneyi tanımıyorsa, onu tanıdığı nesnelere benzetir ve  anlamı  oluşturur.   At üzerinde  giden bir adamın  başına dört kişi gölgelik tutuyorsa başına gölgelik tutulan adam yönetici olabilir. Kişi bu sonuca çıkarsamayla ulaşır; ama bu yalnızca bir varsayımdır. Peirce’a göre yöneticilerin başına gölgelik tutulacağı gibi bir kanıdan kalkılarak bu yorum yapılabilir (Büker, 1991).

Umbertho Eco ne kadar Saussure ve Peirce’ı eleştirse de ikisinin görüşünün toplamından bir çıkarsama yaptığı görülebilir. Eco çıkarsama ile ancak toplumsal ve kültürel düzgüler bağlamında ilgilenir. Saussure de Eco da nesneyle ilgilenmez. Eco’ya göre yorumcunun tanıması, bilmesi gereken gösterge değil de, nesne ise göstergebilimin konusu bireysel çıkarsamalardır. Eco’ya göre çıkarsamalar ise daha çok yeni düzgüler bulmada ya da bilinen düzgülere yeni yan anlamlar katmada işe yarar. Peirce göstergeyi yorumlamak için, Eco ise yeni düzgüleri ortaya çıkarmak için çıkarsamaya başvurduğumuzu söyler (Büker, 1991).

Göstergebilimi ve psikanalitik kuramı kesişme noktasında buluşturan, psikanalitik ve kavramlarını sinemayı anlamlandırma açısından bir araya getiren ise Christian Metz‘dir. Bir sonraki yazıda bu konudan bahsedilecektir. Ancak ilgi duyanlar aşağıdaki kaynaktan yararlanabilirler.

Gülseren Güçhan; C. Metz’in ”Göstergebilimsel psikanalitik” yaklaşımı ile bir film çözümleme denemesi: Bez Bebek /. Bulunduğu eser: Kurgu 1992, Sayı: 10,

Sayfa: 101-117

http://kybele.anadolu.edu.tr/makaleler/Kurgu_1992_10/15094.pdf

KAYNAKÇA

Büker, S. (1991).Sinemada anlam yaratma[2. bs.]. – Ankara: İmge Kitapevi.

Moran, B. (1999).Edebiyat kuramları ve eleştiri /– İletişim Yayıncılık 1. bs. – İstanbul: İletişim Yayınları.

Saussure, F. (1998).Genel dilbilim dersleri; çeviren Berke Bardar. – [3. bs.]. – İstanbul: Multilingual.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiaralik2007

Bunu paylaş: