Rus Eleştirmenlerin Gözünden Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” – Amaliya Ömerova

Giriş

Edebiyat eserlerinin beyazperdeye uyarlanışı sinemanın temellerinden biri olmuştur. Çok fazla özgün, ilginç, sanatsal senaryolar bulunmadığından film yapımcıları ve senaryo yazarları, Lumiere Kardeşlerinin kamerayı icat ettiği zamandan beri çalışmalarında klasik edebiyatı yaygın olarak kullanmışlardır. Geçtiğimiz yıllarda da bu eğilim sürmüş, tahmin edilebileceği üzere Rus edebiyatı dikkat çekmeyi sürdürmüştür. Rus yazarlar arasında ise en çok Çehov‘un öne çıktığı görülmüştür. Peki, neden? Çünkü Çehov daha “doğal”dır ve buradan hareketle film yapımcılarının ve film eleştirmenlerinin ona “sinema yazarı” demesi hiç de tesadüf değildir. Çehov’u okurken yazdığı her şeyi karşımızda görüyoruz: olayların yeri, ortamı, belirli karakterleri ve hikâyedeki insanları. Hikâyelerinin çoğunda tanımlayıcı metin, muhakeme, sonuç azdır. Hikâyelerinde sürekli bir eylem vardır. Eylem ise film için çok önemlidir.

Belki de bu nedenle sessiz sinema zamanında en çok Çehov’un eserlerinden faydalanılmıştır. Buna ilk örnek 1909’da Rusya’da gösterilen “Cerrah” filmidir. İlk sessiz film uyarlamaları 7-10 dakikalık bir gösteri için yalnız bir öykü içermekteydi. Daha sonra, sinemanın teknik olanakları arttıkça Çehov’un kısa öyküleri birleştirilerek 60 dakikaya kadar uzatılmıştır.

1970’li yıllardan itibarense klasiklerin yeniden okunması moda haline gelmiştir. Yönetmen, senaryo yazarları tarafından modern, sosyal koşullara aktarılan birçok klasik eser ve kahramanlar yeni bir yaşam bulmuşlardır. Ve yine Çehov, bu dönemde de başı çekmiştir. Sinemada Çehov klasiğinin yeni yorumları ortaya çıkmıştır ancak çoğu zaman yabancı yönetmenlerin film uyarlamaları da bir nevi “yeni okuma” olarak değerlendirilmektedir. Bazen bu tür deneylere açıklayıcı bir altyazı eşlik etmiştir: “Çehov esintili, Çehov’a dayalı, konuyla ilgili fantezi…”

Rus yaşamının yabancı kaldığı ülkelerdeki uyarlamalarda ise sinemacıların Çehov yapıtlarını yerel dokunuşları söz konusu olmuştur. Böylelikle Çehov’un evrensel özü korunurken her ülke kendi izleyicilerinin daha kolay bağ kurabileceği sürümler ortaya koymuştur. Örnek olarak, 42. Caddeden Vanya (ABD 1994), Köy Hayatı (Avustraliya 1944) Vanya Dayı’dan uyarlama, Gürültüsüz Hayat (ABD 1998) Öpücük hikâyesinden alıntılarla, Sevgi ve Korku- Üç Kız Kardeşi eseri üzerine (İtaliya, 1988),  Bir Zamanlar Anadolu’da (Türkiye 2011), Kış Uykusu (Türkiye, 2014)- Çehovun bir kaç hikâyelerinden alıntılar, Nar Bahçesi (Azerbaycan 2017) -Vişne Bahçesi eseri üzerine uyarlamaları gösterebiliriz. (Vstuplenie. Çehov v kino i televidenii. Allchekhov.ru) Rus film eleştirmenleri de böyle filmleri dikkatli bir şekilde izleyerek analiz etmektedirler. Yabancı bir yönetmenin Çehov’u nasıl algıladığı, kendi ülkesinin seyircilerine nasıl uyarladıkları onlar için önem taşımaktadır. Böyle analiz yazılar içerisinde en çok dikkat çeken filmlerden birisi de 2014 yılında “Altın Palmiye” ödülü kazanan Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu olmuştur.

Bu çalışmanın amacı, Nuri bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi hakkında Rus sinema eleştirmenlerinin film hakkında yazdıkları makaleleri araştırarak farklı fikirlerde olan analizleri bir araya getirmektir. Makalede içerik analizi yöntemi kullanılmış ve yalnız Rus basını üzerinden araştırılma yapılmıştır. Burada yer alan eleştiri yazılar farklı bakış açısından eleştirilmiş yazılardır.

Nuri Bilge Ceylan filmlerinde Çehov karakterleri

Nuri Bilge Ceylan, Kış Uykusu filminde Shakespeare’den, Tolstoy’dan, Dostoyevski’den de alıntılara başvursa da en çok Çehov’a yer vermiştir. Filmin bazı bölümleri birebir Çehov’un Eş ve İyi İnsanlar hikâyesinden alınmıştır. Kendisi de bunu inkâr etmemekte ve her defasında Çehov’a ne kadar bağlı olduğunu dile getirmektedir. Belki de çoğu sinemasever için bu çok fazla dikkat çekmemektedir ama Rus edebiyatını, Rus film yönetmenlerini, filmlerini iyi bilenler için Ceylan sinemasını analiz etmek daha kolaydır. Ve tesadüfi değildir ki, Ceylan sinemasını en çok Rus eleştirmenleri analiz ederek makaleler yazmışlar. En dikkat çekici olansa, Kış Uykusu’nu Çehov felsefesi ile karşılaştırılarak, Çehov karakterleri ile kıyaslanarak farklı bakış açısından analiz olunarak farklı başlıklar altında yayınlanan çalışmalardır.

“Genel fikirler-kelimelerin her zamanki anlamlarının olması değil. Genel fikirler bu ve ya başka bir insana ait ola bilen fikirlerdir. Genel fikirler yaratma vesilesi altında gizleme işlevini yerine getiren, fikir-püf noktası olan fikirlerdir. Çehov onları fikir belirtileri olarak adlandırdı ve genel görüş denilen her şeyi bu kategoriye yükseltti. Hatta arkadaşı Suvorin’e Sıkıcı hikaye hakkında şöyle yazmıştı: “Tüm bu görünümlerin hiç bir kıymeti yoktur, onlara birer eşya, semptom gibi bakmak lazım.”

Üç saat yirmi dakika kahramanlar arasında geçen fikir alışverişi zamanı anlaşılmaktadır ki, aslında bu görünümlerin hiç bir kıymeti yoktur. Eski oyuncu olan ev sahibi Aydın, hayırseverlik yapmak için para toplayan genç karısı Nihal veya eşinden ayrılmış kız kardeşi Necla hakkında hiçbir şey söylenemez. Bu üç karakterin her biri akıllı, eğitimli ve kibardır. Her üçü de hayatını makul bir şekilde düzenlemeye çalışmakta ama üçünden de hiç bir şey çıkmamaktadır. Tipik Çehov durumu…

Şu üç ana kahraman sayılan imgeler karakter tipleri değil, ama her biri de kendi kendiliğinde özgündürler ve üçü de olayların gelişmesinde mühim rol oynar. Peki, bunları birleştiren nedir? Bu soruyu cevaplandırmak için genel fikir kavramına dönmek gerekmektedir. Ortak fikri ortak eden nedir? Eğer bu fikirler toplumsal öneme sahip değilse ve genelleme için özlem duymuyorsa o zaman büyük olasılıkla kötüden yani belirli fikirlerden cevap aranmalıdır. Bu ayrım filozoflar için her zaman önemli olmuştur. Formdaki genel fikirler, aynı zamanda belirli bir problemden bahsettikleri için somut fikirlerden ayırt edilemez. Ancak, garip bir şekilde, hayatta bunu çözmemeye ihtiyaç duyulmasından kaynaklanır. Genel fikirler, problemi somuttan soyuta ve sırasıyla soyut olana, yani benzeşen, değişmeceli olarak çözüme dönüştürmeyi amaçlar. Aydın karısına kırsal bir imamın evinden bahseder ve onu bahçesindeki kirler, kıyafetlerindeki karışıklıklardan ve ihmallerden dolayı eleştirir. Onun fikrine göre imam çevredekilerine örnek olmalıdır. Bunu söyledikten sonra söyle bir analoji sunar: “Bu bir yoksulluk veya zenginlik meselesi değil. Eğer üç zeytinin varsa onları bir tabağa güzelce koyabilirsin, ya da doğrudan poşetten yiyebilirsin” düşüncesiyle temele dokunan, aynı zamanda sorulardan kaçan, evi idare eden birinin birdenbire zeytin hakkında konuşması çok şaşırtıcıdır.

Çehov böyle fikir-semptomların içeriğiyle hiç ilgilenmediğini ısrarla söylüyordu. O düşünüyordu ki, bir şeyin içeriğini ölçtüğümüz anda bizim onlara beslediğimiz sempatinin esansını kaybediyoruz. Suvorov’a yazdığı mektupta şöyle söylüyordu: “Eğer ben sinyor Vitta’nın dansını size tasvir etsem, siz onu koreograf gözüyle değerlendirmezsiniz, değil mi?”

Bu nedenle ortak fikir anlayışının konfor hevesiyle derin bir bağlantısı vardır. Çehov “Karıma” eserindeki kahramanlarına yok yere “bitkin insanlar” demiyordu. Bitkin insan yorgun insan değildir. O çalışmaktan yorulmamıştır. Çalışıyor ve sürünüyordur. Eğer yorgunluk ve bitkinliğe eşlik ediyorsa, o zaman yorgunluk tedirgin, can sıkıcı düşünceleri hoş bir Kış Uykusuna çevirir. Yorgunluğun genellikle fiziksel – zihinsel emek ile ilişkili olmasına rağmen, bitkin bir insan düşünmekten bıkan değildir. Bitkin insan- virtüözlü düşünceleri ile hayatı fırtınalı geçen insanlardır. Uzağa gitmeden söyleyebiliriz ki, rahatlık kavramının “Kış Uykusu” filminde en temel kavramlardan biri olduğu ve bu gerçeğin yankısı da filmin isminde bile görünüyor. Etkinin önemli bir kısmı, Aydın’ın dış dünyayla olan uzun çatışmalardan sonra geri dönmek için acele ettiği rahat, kapalı mülklerinde gerçekleşmektedir. Soğuk tren istasyonunda bekledikten sonra çekip gitmeğe cesaret edemediğini, bir arkadaşına gittiğini ve şişmiş bir koltukta oturarak “Nasıl da iyi. Hoş ve sıcak. Konforlu. Koltukların da çok rahat” söylemesini duymak yeterlidir.

Aynı konfor temasına Nihal’ın da repliklerinin birinde duyuyoruz ve bu replikte Nihal eşinin suçlu olduğunu açık bir şekilde söylemektedir. “Hiç olmazsa bir defa” söylüyor, “hiç olmazsa bir defa aklınızdaki rahatlığa mal olacak bir şeyi korumaya çalışın, en azından bir kez kendinize yararlı olmayan duygulara izin verin.”

Gururunun tam kalbinin ortasında gizlenen ve huzurlu bir şekilde uyumasına izin veremeyen, hep söylediği sözlere inandığı, bir geçmişin hep onu geri sesleyen bitkin bir insanın suçluluğu çok büyük bir konudur. O konu ki, Çehov’un vefatından yüzden çok yıl geçmesine rağmen Nuri Bilge Ceylan yeniden gündeme getirdi.” (Molodaya kritika. Utomlennıye lyudi. 09.08. 2018)

Başka bir makalede Nuri Bilge Ceylanın “Kış Uykusu” filminde Çehov uyarlamaları şöyle anlatılıyor. “Kendisinde en çok konuşmayı tasvir eden Ceylan’ın filmi tiyatrovariliğiyle suç işlemiyor. Kış Uykusu sahne eseri değil, bir romandır. Kar hışırtısı altında yavaşça izlenen beyaz dizidir. Zevk aldığın şey de yönetmenin yaptığı ince ve ironi tonlama tarzıdır.

Kış Uykusu filminde insan varlığının trajikomik olması anlayışını, dünyanın mükemmelliğini, o husustaki, tek aç olanı anlamıyor değil de, erkek kadını, kadın erkeği bir kelimeyle hiç kimse kimseyi anlamamasını konuşmuyor, anlamasını sağlıyor. İnce bir şekilde onu ancak, bir taşra medeniyetinde görmek oluyor. Nasıl ki, Ceylan’ın taşralı Türkiye’si veya Çehov’un Rusya’sı aynı şey…

Ceylan da Çehov gibi Avrupa olmayan vatanının her yerini delice seven bir Avrupalıdır. Çehov’u kendi usulüne uygunlaştıran Ceylan özünde derin bir ulusal ve aynı zamanda tamamen evrensel bir çalışma yapmıştır…

Kış Uykusu yalnız Çehov’dan, Çehov motiflerinden ve tonlamasından uzaktır. Ceylan kendine öz, orijinal ve milli ruhuna uygun bir film yapmıştır. Öyle film ki, orada anlam kelimelerin içinde saklanmıyor, kelimelerin arasında dolaşıyor.

Yağmurlu karın durmamasına rağmen Kış Uykusu filmi kendi ruhuna uygun rahat bir ev filmidir. Kahramanlarla beraber laleye benzer bardakta litrelerle çay tüketerek filme katılıyorsun. Sert, koyu Türk çayı ile de kış uykusu yavaş yavaş geçiyor. Bununla beraber olarak Ceylan’ın, Çehov karakterlerinin ve seyirci salonunda olan her kesin hayatı da geçiyor. (“Zimnaya spyaçka”, “Nevınosimaya snejnost bıtiya” (“Çekilmez kar oluşu”) Anton Siderenko 1.09.2014)

Kış Uykusu filmi hakkında çok analiz yazılar yazılmış, olumlu olumsuz eleştiriler söylense de, Rus basınında yer alan makalelerin çoğunda yönetmene karşı bir savunma olduğunu görüyoruz. Makalelerin birinde şöyle yazıyor: “Ceylan’ın dramaturgi yeteneği, tabi ki, Çehov’un yeteneğinden daha zayıf kalıyor. Örnek olarak kız kardeşinin teması aniden kopuyor, dramatik potansiyeli çözülemiyor. Buna rağmen, Kış Uykusu filminde kusur aramak hiç de doğru olmaz, çünkü yönetmen kendisi de mükemmel olmadığını söylüyor…

Ceylanın filmi bir Oda tiyatrosu, kişisel hikâye, özünde, esansında bir mütevazı film, çekinerek konuşulan samimi bir filmdir. Bu nedenle de iyi bir iş olmaktan çıkmıyor. İşte tam da böyle bir film bekliyor dünya ve Rusya sinemacıları. Dizlerinin üzerinde yapılan büyük savaşlarda büyük zaferlerle ilgili gişe rekorları kıran değil, taşra hayatıyla ilgili bu türden öyküler istiyorlar.

Çehov’un birebir tekrarlanan hikâyesinde, günlük telaşta her zaman unutulan basit şeyler hakkında, ölüm ve sonsuzluk, iyilik ve kötülük, vicdan ve görev hakkında hatırlatacak olan şeyler… Bunun için Rus edebiyatını seviyorlar. Bunun için 30 yıl bundan önce bu gibi filmler çeken Muhalkovu ve diğer Sovyet Oda Film yönetmenlerini severler. Ama nedense bu tür filmler Rusya’da artık yok olmuşlardır. Türklere bu yüzden teşekkür ediyoruz. Hiç olmazsa yardıma geldiler. (“Trud” gazetesi. “Çehov s Tureskom aksentom” (“Çehov Türk aksanıyla”) Elena İşşenko. 5.09. 2014)

Filmde Aydın, Necla ve Nihal karakterleri

Filmde göründüğü gibi Aydın, Nihal, Necla karakterleri sürekli olarak birbirleriyle karşılaştırılmaktadır. Aydın-Nihal, Aydın-Necla, bazen de Nihal-Necla karakterleri de karşı karşıya gelip tartışırlar. Bu üç karakter bir evde yaşasa da aralarında mesafeler olduğunu görüyoruz. Ve her üç karakterin sığındığı kendine ait bir mağara vardır. Filmin en başında da diyalogların birinde bu üç karakterin birbirinden uzak olduğu görülmektedir. Yardımcı kadın Fatma’yla, ev sahibi Aydın’ın arasında ilk olarak kısa bir diyalog geçer ve bu diyalogda uçurumun ne kadar derin olduğunu anlarız.

-Nihal kalktı mı?

-Nihal Hanım bu gün erken kalktı. Kahvaltısını da yaptı.

-Odasında mı?

-Bilmiyorum ki? Her halde odasındadır.

-Necla kalktı mı?

-Necla Hanım bu gün hiç inmedi odasından.

-Peki

Aydın’ın morali bozulur. Çok büyük hevesle topladığı mantarı beraber yiyeceklerini düşünmüştür. Kahvaltı yapmadan kalkıp odasına çekilir. Film de bundan sonra başlar.

İki yalnız, mutsuz ve bencil kadın. Bir de her şeyi düzene sokmağa çalışan, bir türlü beceremeyen, tavırları ile konuşmaları ile herkesi ezen ve herkese tepeden bakan Aydın… Sanki bu üç karakter bir birinin hayatını cehenneme çevirmek için bir yerlerdedirler.

Aktörlük kariyerini erken bitiren Aydın karısı Nihal’ı da yanına alarak, şehrin gürültüsünden uzak bir yere Kapadokya’ya, baba yurduna sığınmıştır. Aslına bakarsak belki de Aydın uğursuz bir aktör olduğu için, hayallerindeki kahramanları sahnede oynamadığı için kariyerini erken bitirmiştir. Belki de en büyük hayali Shakespeare’in Müslüman serkerdesi olan Othello’nu canlandırmaktadır. Bu nedenle de, otelin ismini “Otello” koymuştur. “Türk Tiyatro Tarihi” kitabını yazmayı düşünen ve bir türlü başlayamayan Aydın belki de bu kitabı yazmakla kendini ispatlamaya, tarihte geçmeye çalışmaktadır. “Belki krallığım küçüktür ama Kral benim “ diyerek kendini teselli etmektedir.

Aydın sürekli karısı Nihal’ın ve kız kardeşi Necla’nın eleştirilerine maruz kalmaktadır ama becerdiği kadar sabırla bu eleştirilere sakin bir şekilde cevap vermektedir. Çünkü Aydın’ın içinde büyük bir korku vardır. Karısını ve kız kardeşini kaybederek yalnız kalmak korkusu. Onlar da çekip giderse Aydın için hayat daha da çekilmez ve anlamsız olur. Onun için yanıp kavrulduğu bu cehennem hayatından memnundur.

“Aydın kendini bilge ve eğitimci sanıyor. Yerel bir gazetede köşe yazıları yazan Aydın kendisini çok ciddiye alıyor. Tıpkı Çehov karakteri olan profesör Serebryakov gibi…

Tabi ki, Nuri Bilge Ceylana aile kavgalarını gösterdiği için “Altın Palmiye” ödülü verilmedi. (Böyle bir şeye göre Çehov da sanat tarihine giremezdi.) Kış Uykusu, kendini entelektüel olduğunu düşünen bir kişinin ciddi ruhsal krizinin görüntüsüdür. Kendisinin duygu ve hayalleri bir bir suyun dibine çöker. Türk tiyatro tarihi gerçeklikten çok bir efsanedir. Genç hayatını mahvettiği karısı çok mutsuz. Uğursuz kız kardeşi abisine minnettar olmak yerine hep kötü bir ironi yapıyor. Komşu köyde olan köylüler onun evinde kirada kalıyorlar ama parayı ödeyemiyorlar. Bunun yanında ev sahibine korkmadan nefretlerini hissettirirler. Yaşam, Aydın’ın yönetiminin tamamen ötesindedir. Onun kuralları, prensipleri ve teorisi havalara uçuyor. Prensipleri tamamen sevginin yerini almıştır. Onsuz Aydın’a kötü ve soğuktur.” (Nezavisimaya” gazetesi” ,“ V Turtsii boqatıye toje plaçut”. Darya Borisova 28.08.2014)

“İnsanlar öğle yemeği yiyorlar, yalnız öğle yemeği yiyorlar ve bu zaman içinde onların mutluluğu besleniyor ve hayatları bozuluyor.” (A.P.Çehov) Türkiye’nin ıssız bir yerinde kış, dağ geçitleri arsında kaybolan bir otel, doğrudan volkanik kayada oyulmuştur. Otelin sahibi 50 yaşlarında olan entelektüel bir adamdır ve burada telaşsız bir hayat sürüyor. Yerel bir gazetede ahlaki değerlerle ilgili yazılar yazıyor, otel misafirleri ile sohbet ediyor, bazen eşinden ayrılarak baba evine gelmiş kız kardeşiyle sohbet ediyor, bazen de uzun zamandır yakınlık etmeyen karısını gizlince takip ediyor. Aydın’ın çok işi var aslında: oldukça büyük, geniş mülkler özen, denetim ve muhasebe gerektirir. Bazı kiracılar evin kirasını ödeyemedikleri için onları tahliye etmek zorunda kalıyor. Bu da Aydın için çok büyük sıkıntı ve pişmanlık kaynağıdır. Sonuçta insanlar kirayı ödemiyorlar çünkü ödeyecek paraları yoktur. Allah tarafından unutulan işlerdendir: kira ve işsizlik. Kiracıları sıkıştırma işini yardımcısı olan Hidayet’e havale etmiş, zor durumlarda ise polis ilgileniyor. Vicdani duygularını da kimsenin ruhuna geçiremezsin, onlarla yaşamak zorundasın. Allaha şükür, Aydın’ın ruhunun sakinleştiği bir şey vardır. O mütemadi olarak yerel gazetede köşe yazıları yazıyor ve “Türk Tiyatro Tarihi” isimli yazacak kitabına kaynaklar topluyor…

Aydın’ın makaleleri bazen tartışmaya yol açıyor, bazen de din adamlarını keskin bir şekilde kınayarak makalesinde yargılıyor. İş çoktur, ama o kadar da çok değil. Sıkılmak için, hayaller için, dünyevi melankoli için kız kardeşiyle Necla ve karısı Nihal’le uzun uzun etkiyi derin sohbetler için de zaman kalıyor. Karanlık, yazın bile dağların arasında olan bu yere erken çöküyor. Kışın da her tarafa kar yağarsa artık burnunu bile dışarı çıkaramazlar. Ve bu üçlüğün de dünyevi sorunları konuşmaktan başka bir meşguliyetleri kalmıyor…

Necla çok akıllı ve alaycıdır. Abisiyle konuşma zamanı son noktaya vardığında Nihal araya girer ve çoğu zaman Neclan’ın tarafını tutar. Ona göre yok ki, Neclan’ın dünyaya bakış açısı Nihal’a uygundur. Ona göre ki, kocası Aydın’ın söylediği ve yaptığı her şey ona ters görünüyor. Kocasından yaşça çok küçük olan Nihal, hayatta kendi yolunu çizemediğinden çıkış yolunu Aydın’da görür. Taştan duvar gibi olacağını düşünen Nihal yanılmıyor, ama kısa zaman içinde anlıyor ki, taştan duvarın arkasındaki hayat ona uygun değil, hatta aşağılayıcı gibi geliyor. Bu sebepten Aydın’a gıcık oluyor, küçümsenmesinin temelini, olan ve olmayan tüm günahları da Aydın’da görmeye başlıyor. Mesela, Aydın karakterce çok kapalı biridir ve çok kibirlidir. Ona öyle geliyor ki, yakınlarını seviyor, ama gerçekte egolu biridir. Eğer Nihal Aydın’ı sevseydi anlardı ki, Aydın’ın uzaklaşması onun kendisine sevinç getirmiyor. Hatta kendisinin yabancılaşmasının bahanelerini onda aramak yerine yumuşakça onun dertli benliğine girseydi belki de daha iyi olurdu.

Filmin sonlarına yakın Aydın’la Nihal’le ve Necla’yla sert bir şekilde tartışır. Aydın her ikisini de acılar. Kardeşi Necla’nı son tartışmadan sonra filmde görmüyoruz. Eleştirmenler burada Necla karakterinin konusunun aniden kırılmasını ve bunun yanlış olduğunu söyler.

Nihal’le tartışmasından sonra, Aydın evi terk etmeye, İstanbul’a gitmeye karar verir. Ama son anda kararından döner. Bir gece arkadaşının yanında kalır ve evine döner. Evin kapısını açarak içeri girer ve biz onun içindeki monoloğu duyarız: “Nihal, gitmedim, gidemedim… Bilmeni isterim ki, senden başka yakınım yok. Seni her dakika, her saniye özlüyorum. Ama gururum el vermediği için hiç bir zaman söyleyemiyorum. Senden ayrılmanın benim için ne derecede korkunç, hatta olanaksız olduğunu çok iyi biliyorum. Tıpkı artık beni sevmediğini bildiğim gibi. Biliyorum, eski günlere dönemeyiz. Gerekte yok buna. Beni bir uşağın gibi, bir kölen gibi yanına al. Ve hayatımıza senin istediğin gibi devam edelim. Beni affet.” (Kış Uykusu 2014) Aydın, Nihal’ın şeffaf, beyaz perde arkasından ona baktığını görmüyor. Sanki kocasının dönmesine seviniyor. Son sahne: Aydın bilgisayar arkasında. Ekranın temiz sayfasında harf, harf üç söz yazılıyor: “Türk tiyatrosunun tarihi.” Hayat zordur, ağırdır, ama yaşamak lazımdır. Filmin sonunda önceden de duyduğumuz Şubert’in musikisi sesleniyor.

Benzer finaller: İsyancı insan kendi isyanından bıkıyor, kabulleniyor ve hayatının tek dayanağı gibi karısına sarılıyor.- Mihalkov’un Mekanik Piyano için bitmemiş piyes sadece musikisi Donisetti’nin Aşk İçkisi operasındandı. Bernard Şou’nun Kalplerin kırıldığı ev eseri vardır. İngiliz dramaturgu onu Rus konuları üzerinden fantezi (esansında film Vişne bahçesi piyesinin konusuna fantezidir) olarak yazmıştır.

Kış Uykusu da Çehov’un Türk fantezisidir. Kısmen de Tolstoy’dan vardır. Aydın boşuna Bondarçuk’a benzemiyor. Onda hem Doktor Astrov, hem de Vanya Dayı’nın karışığı var. O, Vanya dayı’nın hesap işleri zamanı takırdattığı gibi bilgisayarda takırdatıyor. Biz dinleneceğiz, biz dinleneceğiz…(bakino.at.va 2014)

Aydın’ı analiz ediyoruz, peki Nihal kendisi kimdir ve nasıl biridir? Filmde görüyoruz ki, onların çocuğu yoktur ve aralarında ciddi bir tartışma olmuştur. Şimdi onlar bir çatı altında ayrı ayrı hayatlarını yaşamaktadırlar. Aydın’a bakarken biz Nihal’ın bir kurban olduğunu düşünüyoruz. O iyidir, başkalarına yardım etmeye her zaman hazırdır, kırılgandır, yaratılışı çok incedir. Onun hayatı o kadar da hoş değil. Kocasının zalimliğinden, acımasızlığından, despotizminden dolayı… Ama sonuca varmakta acele edilmemelidir.

İzleyici, Aydın’ın karısını ilk defa Aydın onu odasına çağırırken görmektedir. Gazetede yazılarını okuyan bir okuyucusu Aydın’a hayırseverlik işine göre bir mektup göndermiştir. Aydın da Nihal’ın bu işlerden daha iyi anladığını düşünmektedir. Aslında Aydın için bu karısı Nihal’le barışmak için bir bahanedir. Üstelik, arkadaşı Suavi de buradadır ve her tür kavgadan kaçmak daha kolay olacaktır. Nihal odaya girdiğinde tüm dikkatini ve nezaketini Suavi’ye göstermektedir. Hatta, Aydın onların sohbetini kesmek zorunda kalır. Mektubu okuyarak Nihal’in ve Suavi’nin fikrini öğrenmek ister. Nihal ise keskin bir şekilde fikrini söyler ve ardından “sen hiç ilgilenmezdin hayırseverlik işleriyle, ne oldu da böyle birden.”

Aslında bu durum Aydın’la Nihal’in ilişkisinin iyileşmesine çok iyi bir bahane olabilirdi ancak Nihal insafsızdır. O hemen Aydın’ı kendisine karşı rakip olarak görür. Yani, sen hiç bir zaman böyle sorunlarla ilgilenmezdin ve bu konularda yetersizsin. Bunun için konuşmaya gerek yok. Aydın’ı görmezden gelerek davranan Nihal, “işim var” diyerek kısa bir zamanda odayı terk eder. Bu tavrıyla o, kocasına onun işleriyle ilgilenmediğini ve bunun için zamanını boşuna harcamayacağını gösterir. Bu da kibrin belirtisidir. Kibirli insan, ona bir zaman duygusal kalp yarası ve aşağılayıcı bir hareket eden insanı kolay kolay affetmez. Çünkü kibirli insan affetmeyi beceremez, karşı taraf ilk adımı atsa bile. Kibrini yenen insan her zaman ilişkilerinin yoluna girmesi için yöntemler arar. Hatta, barışmasının çeşitli yollarını denese de, yine de başka başka türlerini arayacaktır. Üstelik bu bir aileyse. Nihal’in seyircilerle diğer görüşmesi Aydın ve Necla’yla görüşmesi ile olur. Necla yine kötülüye karşı koyma temasını sürdürmektedir. Nihal Aydın’a karşı fikir söylemek için Necla’nın tarafında konumlanır. Sohbetin sonunda Hamdi yeğeniyle onlara gelir ve Nihal ilk defa borcu ödeyemeyen kiracılarla tanışır. Çocuk bayılınca gerçekten heyecanlanır ve üzülür.

Necla Nihal’in onun tarafını tuttuğunu görerek yüreklenir ve kendi heyecan, korku, kaygılarını onunla paylaşmaya gelir. Nihal’in ona zor zamanında destek olacağını umut etmektedir. Nihal Necla’ya önce sakinleşmesi için zaman verir çünkü Necla sinirlidir. Temizlikçi onu sevdiği bardakları kırmıştır. Nihal ona “bunlar sadece bir bardaktır” der ve temizlikçinin maaşından bardakların parasını kesmeyi doğru bulmaz. Necla onunla razılaşır. Tam da bu esnada eşi hakkında konuşmaya başlar. Burada “kötülüye karşı koymama” konusunun Necla’yı niçin bu kadar rahatsız ettiği görülmektedir. O eşinden ayrıldığı için pişmandır. En büyük arzusu gidip ondan özür dilemektir. Ama Nihal ansızın ona çok mu dizi izler olduğunu sorar. Zira, ona göre yalnızca dizilerde böyle şeyler olmaktadır ve kendinde suç araması doğru değildir. Karşısındaki insanın değişmesini beklemekse anlamsızdır çünkü onun için belirli bir yaştan sonra insanlar değişmemektedirler. Eğer bir şeyler yolunda gitmediyse en iyisi kendini kandırmakla yaşamak en iyisidir. Nihal’in kendisi tam da bu şekilde yaşamaktadır. Necla Nihal’in bu sözlerinden kırılır ve kendisini aşağılanmış hisseder. En iyisinin bu evden gitmek olduğunu söyledikten sonra, bir de abisinin ve onun karısının “bilge” sohbetlerini duymak istemediğini belirterek konuyu kapatır.

Aydın karısının düzenlediği toplantıya gelir. Karısına onunla ilgilendiğini, ona karşı duyarsız olmadığını göstermek için kendini hoş gösterir. Ama bu Nihal’in hoşuna gitmez. Çünkü, bu işlerde Nihal kendisi özel olmak ister. Onun sığındığı, kendini yararlı gördüğü, benliğini hissettiği tek yer bu ortamdır. Bu ortamda insanlar ona değer verecek, saygı gösterecek, teşekkür edecektir. Kibirli insanlar kendi içgüdüleri ile yaşamaktadırlar. Kendini koruma içgüdüsü her zaman kendi çevresini yabancılardan dikkatlice korumasını söyler. Ve bu bölgeye herhangi bir istenmeyen yakınlaşma saldırganlık gibi algılanmaktadır.

Devletlerarasında da savaşlar böyle prensiplere göre olur. Bencil devlet, yalnız kendi iç çıkarları için yaşayan, kıskançlıkla yalnız kendi bölgesini, topraklarını koruyor olmamakta, aynı zamanda diğer devletlerin bölgelerinde olan meraklarını da korumaktadır. Bu tür devletlerde sorunların anlaşma yolu ile aşma ihtimali hiç yoktur. Böyle devletlerin herhangi bir çatışması her zaman savaşa yol açar. Nihal da öyle yapmaktadır. Aydın’ın, kendisinin düzenlediği etkinliğe gelmesini bir tehlike olarak görmektedir. Ama Aydın’ın onunla temas kurması, barışması için sürekli bir yol aramasını görememektedir. O yalnız tehlike hissetmektedir. Kendini korumak için de umutsuzca bir adım atar. Onu mutfağa çağırarak etkinliği terk etmesini ister. Aydın’ın zaten etkinlikte kalma fikri yoktur. Sadece ev sahibi gibi nezaket hatırına ortada görünüp gidecektir. Aydın sert olmasına rağmen Nihal’le açık tartışmalara girmemektedir.  İzleyici filmin bu yerinde yalnız Aydın’ın değil, karısının da iyi karaktere sahip olmadığını görmektedir. İkisinin de kibri sayesinde hayatları çekilmez olmaktadır.

Aslında ailede Aydın’ın pozisyonu daha güçlüdür. Savaş çekişmesinde o daha üstündür. Bu ev onundur. Nihal’in gidecek bir yeri yoktur. Kendisi ekmek parası bile kazanamaz. Bunun için de eşinden ayrılamamaktadır. Ama tartışma kaçınılmazdır.

Aydın her şeye rağmen Nihal’i sevmekte ve onu kaybetmek istememektedir. Bu yüzden kalbindeki gururunu, kıskançlığını, bencilliğini yenerek her defasında barışmak için adımlar atar. Nihal’inse gördüğü tek bir şey var. Aydın onun gençliğini, mutluluğunu mahvetmiş bir adamdır. Ve şimdi de onda kalan en son şeyi-hayırseverlik işini mahvetmek istiyordur. Ama Necla sohbetlerin birinde Nihal’in gördüğü işle bağlı fikirlerini söylerken Nihal’in karakteristiğini çok dakik bir şekilde açıklıyor. “Yardım meleği pozlarında dolaşıp durmuyor mu ortalıkta? Bir şeyler yapıyormuş gibi. Böyle bir insanları küçümseyen bir bakışlarla süzüp duruyor, sinirlerimi bozuyor… Yardımseverlik piyasa yapmanın yeni adı oldu çıktı bu evde. Hayatı boyunca hiç çalışmamış, hiç para kazanmamış bir kadının günah çıkarma merasimi. Neyin günahını çıkarıyorsa… Yardımseverlik aç köpeğin önüne kemik atmak değildir. En az köpek kadar aç olduğunda kemiği onunla paylaşmaktır…”

Neclan’ın kendisi de aslında kibirlidir ama kibrini yenmeyi başarmıştır. Hiç olmazsa onun birçok bakış açısında yeteri kadar saflık vardır. Fakat o sürekli bir arayış içindedir. Filmde seyirci bunları Necla’nın olduğu beş kısmında izler.

Necla Aydın’la ilk konuşmasında çok hayat severdir. İyi bir terbiye abi kardeş arasında birbirlerini eleştirmesine izin vermez. Necla abisinin yazdığı makalelere olumlu fikirler söyler. Bir tek Aydın’a büyük rezonans doğurması için makalelerini daha iyi, daha büyük gazetelerde yayınlanmasını tavsiye eder. Bir de şişirilmiş eleştirilere dikkat etmemesine dair fikirler bildirir.

Necla’nın hikâyesi çok basittir. Necla iyi eğitim almış, yurtdışında yaşamıştır. Bir kaç yıl önce alkol kullanan eşinden ayrılmıştır. Çocukları da olmamıştır. Ayrıldıktan sonra abisi ona yardım etmiş ve o Aydın’ın karısı ile beraber baba evine yerleşmiştir. Tercümanlık işiyle bir süre meşgul olmaya ve otel işlerinde yardım etmeye çalışmıştır. Bu yıllar içinde ise yalnız bir şeyi düşünmüştür. Neden hayatının böyle neticelendiği. Ve o kocasının ondan ayrılmasından sonra iyice alkolik olduğunu öğrenmiştir. Bu haber onun iyice kafasını karıştırmıştır. Sanki onda bir şeyler değişmiştir ve o Lev Tolstoy gibi “kötülüye karşı koymama” temasına saldırmıştır. Her zaman mı kötülüğe kötülükle cevap verilmeli, yoksa iyilikle cevap verilmeli? Bu sorular Necla’ya azap vermeye başlar. O Aydın ve Nihal’le bunu paylaşmak ister. Bunun için de önce abisinin makaleleri hakkında iyi konuşur. Abisinden ‘kötülüğe karşı koymama” fikri hakkında ne düşündüğünü öğrenmek ister. Necla bunu abisiyle tartışır. Sonra kahvaltı zamanı Aydın ve Nihal’le beraber bu konu devam eder. Daha sonra bu konunun abisiyle tartışmanın anlamsız olduğunu düşünerek Nihal’le bu konuda yalnız konuşur. Çünkü abisi onun bu konudaki düşünceleriyle hemfikir değildir. Necla çok düşündükten sonra kocasının yanına gitmeyi, ondan özür dilemeyi ve her şeyi yeniden başlamayı düşünmektedir. Nihal de bu fikri kabul etmez, hatta bunun yalnız dizilerde böyle olduğunu ve bunun da ne kadar saçma olduğunu Necla’ya söyler.

Necla kocasıyla zor bir hayat yaşamıştır. Kocası içerek her zaman kavga çıkarmıştır. Onlar çok kötü bir şekilde ayrılmışlardır. Boşanma davasında Aydın kardeşine çok yardım etmiştir. Zamanla Necla tüm olup bitenlerin suçunu kendisinde görmektedir… Artık onun kocasına karşı boşanma zamanı hissettiği duygular yoktur. Ve o affetmeye hazırdır. Aydın ise “kötü her zaman kötüdür ve kötü insan yaptıklarından hiçbir zaman pişman olmaz” diye düşünmektedir. Nihal ise “belirli bir zamandan sonra insanın karakteri hiç değişmez ve kötü alışkanlıkları daha da artar” diye söyler.

Necla eski alışkanlıklarının esaretindedir. Temizlikçi kadın onun en sevdiği bardağı kırmış ve o sinirlenmiştir. O eşini düşünmektedir. Abisinin ve karısının edası ve kibri onu daha da çok öfkelendirmektedir. O abisinin ona boşanma işinde yardım etmesine rağmen, İstanbul’u bırakıp bu eve taşındığı için çok pişmandır. Ama adım atılmıştır bir kere. Aydın doğru söyler. “Tembellik, hiçbir şey yapmamak insanı kötü etkiler.”  Necla ise aktif hayat gibi gözüken anlamsız eylem istemez. Kişinin kendi kendini kandırmasına ve kendi varlığını, kendi geçmiş sorunlarını unutmasına yarayan işler gibi.

İzleyici Necla’yı son olarak abisiyle tartıştığı zaman görür ve Necla bu kez Aydın’ı çok sert bir şekilde eleştirir. Belki de ilk defa abisine gerçekten ne düşündüğünü söyler. Ona: “Bir kere gerçekçi ol… Senin gibi düşündüğünü iddia eden insanlar kendinizi daha büyük sorunlarını çözümlemeye adasaydınız böyle uğraştığınız bu ıvır-zıvır şeyler kendiliğinden yan çalışmalarla daha basit çözülürdü. Bir kenti tepeden görmek için balona binip havalansan ister istemez ırmakları, ağaçları, kırları da görürsün. Ama yok. Sizin düşünceniz aynı yere çakılıp kalmış. Bir uyuşuk, korkak, tutucu…”(Kış Uykusu.2014)

Bu son eleştiriler sert olsa da, Aydına ve karısına kendi hayatları hakkında düşünmeye yol açar.” (Film. “Zimnyaya spyaçka”, Tursiya 2014. Maksim Strannik Petrov. Qordınya ubıvayet semyu. Kibir aileni mahv eder.)

Necla karakteri A.P.Çehov’un “İyi İnsanlar” hikâyesinden alınmış bir karakterdir. Çehov hikâyesini önce “Kız kardeşi” adlandırsa da, sonradan onu “İyi İnsanlar” diye değiştirmiştir. Hikâyenin konusu “hayatın anlamsızlığıdır.” İdeası “lüzumsuz işlerle meşgul olmak insanın hayatını mahv eder”dir. Hikâye yalnız iki insan abi ve kız kardeş hakkındadır. Onların arasındaki olaylar bir gün kız kardeşinin “kötülüğe karşı koymama” teorisi ile başlar. Sürekli bu konu üzerinde tartışırlar ve sonunda iki iyi insan iki yabancı insan gibi ayrılır. Çehov’un “İyi İnsanlar” hikâyesi insanın hayatta kendi yerinde olmasını ve layık olduğu bir şekilde içeriğini doldurmasını düşünmeye şevk eder. Çehov’u düşündüren Tolstoy’un “kötülüğe karşı koymama” sorusunun doğru olup olmadığı değil, onu endişelendiren iyi insanların yabancı insanlar gibi soğukkanlı bir şekilde ayrılmasıdır. Ve onların hayatı çok anlamsızdır. (Analiz rasskaza Çehova “Horoşie lyudi”) Kış Uykusu filminde de Necla bir yabancı gibi vedalaşmadan evi terk edip İstanbul’a gider.

“Kış Uykusu” filminde Din imgesi

Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu filmini Kapadokya’da çekmesi hiç de tesadüfi değildir. Kapadokya’nın çok eski bir tarihi vardır. Eskiden Hristiyanların bir sığınak olarak kullandığı bu yer, bugün artık uluslararası bir turizm cennetidir ve modern yaşamdan uzaklaşmaya imkân sağlamaktadır. Rüzgârın ve yağmurun bir lav üstündeki etkisiyle meydana gelmiş olağanüstü konik kaya oluşumları, tepelere ve dağlara oyulmuş mağaraya benzer evleri, çöl gibi yazları, buz gibi kışlarıyla meşhur olan Kapadokya Aydın’ın şehrin gurultusundan kaçıp sığındığı baba toprağıdır. (B.Diken, G. Gilloch ve C. Hammond. Nuri Bilge Ceylan Sineması)

Kapadokya’da babasından kalan otel, bir kaç mağaza ve ev vardır. Önce “Otello” isimli bir otelle karşılaşılır. Otelin ismi ilgin çeker. Aydın’ın eski bir oyuncu olduğu açıklanır. Belki de hayatında en çok Otello karakterini canlandırmak istemiş ve çok da yetenekli olmadığından yönetmenler tarafından teklif almamıştır. Otello eserini incelerken biz Otellonun Müslüman serkerde olduğunu görüyoruz. Belki de Nuri Bilge Ceylan da filmde otelin ismini Otello koyarak dinleri sanki bir birine bağlamak istemektedir. Bir çocuğun arabanın camını kırıp kaçmak isterken çaya düşmesi ve Hidayet tarafından yakalanması filmde olayların başlamasına neden olur. Yavaş yavaş her kes kış uykusundan uyanmağa başlar. Çocuğun ismi İlyas’tır. İlyas İbranice bir peygamber adıdır. Kapadokya, Otello, İlyas…

Hidayet çocuğu eve götürür ve Aydın ilk kez kiracılarla tanışır. Kiracılar iki bir birine zıt olan kardeştir. Biri İmamdır, diğeri ise içki içen dinden uzak olan biridir. Aydın onların yaşam tarzını görüp şok olur. Ve filmin sonuna kadar kiracıları din üzerinden yargılar.

“İnsanlarda her şey güzel olmalıdır: yüzü, kıyafetleri, kalbi ve düşünceleri. O çok güzeldir söz yok! Ama o yalnız yemek yiyor, yatıyor, kendi güzelliği ile her kesi büyülüyor- başka da hiç bir şey. Onun başka hiç bir sorumluluğu yoktur, onun için başkaları çalışır… böyle değil mi? Ama böyle hayat temiz hayat değildir.” (Vanya Dayı. Çehov) Aydın da kardeşi ile konuşmalarının birinde kiracının karısını temiz olmamasında suçlar. Ama onun evde olan hasta kadına, eşi, çocuğu, bir de kaynı Hamdi’ye bakmasını hiç görmez. Onun gördüğü yalnız bir din adamının evi böyle olmasıdır. Kardeşiyle konuşmasında “Be adam, sen bir din adamısın bir kere. Senin çevrene, cemaatine örnek olman gerekmez mi? Kendine çekidüzen vermen gerekmez mi?-diyerek en sevimli konusu olan din konusuna dokunur. Hatta, bununla ilgili bir makale yazmayı da düşünür. “Zaten sonunda İslamiyet yüksek kültür dinidir falan da diyoruz. Ben böyle şeylere aldırmam da… Konu hassas ya ne de olsa. Fakat herife o kadar sinir oldum ki yazmadan edemedim. Adam köşe yazısına konu olmayı başardı yani bir yerde. Pasaklılığıyla, pişkinliğiyle, ne idüğü belirsizliğiyle…”

Aydın’ın düşüncesi odur ki, ben iyi yaşıyorum, ben kültürlü biriyim. Ben estetiğim. Neden başkaları da böyle yaşayamıyorlar. Kalbinin derinliğinde bir türlü kendini kiracılarla eş görememektedir.

Aydın kız kardeşi Necla’yla konuşmasında onun makaleleri ile ilgili fikirlerini bilmek ister. Önce kardeşi yumuşak bir şekilde fikirlerini söyler. Çünkü abisinin eleştirilere karşı açık olmadığını ve hassas olduğunu çok iyi bilmektedir. Kibirle dolu olan bir insan eleştiriyi hiç bir zaman kabul etmez. O her zaman kendini doğru sanar. Ve kendi doğruluğunu kıskançlıkla korur. Ama Aydın’ın köyün imamı olan kiracısı Hamdi’yi yargılaması Necla’yı kendinden çıkarır. “Bulmuşsun kendine göre bir kurban, etinden sütünden faydalanıyorsun. Bıraksana artık adamcağızın peşini… Senin ne alakan var dinle, imanla, maneviyatla. Ya hayatında bir kere olsun camiye mi gittin? Bir kere dua mı ettin de dinden, maneviyattan bahsediyorsun… Annesinin, babasının mezarı önünde bir damla gözyaşı dökmemiş hatta mezarını bir defa ziyaret etmemiş birinin maneviyattan bahsetmesini samimi bulmuyorum ben…”- diye gerçek düşüncelerini söyler ve Aydın’la arası iyice bozulur.

Burada izleyici Aydın’nın uyumuş ruhunun şahidi olmaktadır. O bir türlü empati kurmayı becerememektedir. Anne, babasının ölümüne karşı bile hissiyatsızdır çünkü o hisleriyle, kalbiyle değil, akılla, bilinçle yaşıyor. Necla onun kendini kandırarak yaşadığını söyler. Makaleler yazıyor, insanları yargılıyor ve bununla çok önemli bir şey yaptığını düşünüyor. (Film. Zimnyaya spyaçka. Tursiya 2014 M.C. Petrov)

Filmde yer alan problemler Türk toplumundan çıkarak beşeri oluyor. Filmi analiz ederek görüyoruz ki, problem insan karakterleri ile ilgilidir. Bu da dünyanın tüm dinlerinde, o cümleden, İslam ve Hristiyanlıkta da yer alıyor. (Obliki gordıni v filme Zimnyaya spyaçka. Tursiya 2014 Kibirin kılıkları Kış Uykusu filminde)

Filmde tiyatro ve zaman oyunları

“Evet! Biliyorsun, şöyle bir düşününce, tüm-bu tabiri caizse- ıvır zıvırı araştırıp tahlil edince, hayat falan değil bu, tiyatroda bir yangın!” (Çehov. Karıma hikâyesi)

Kış Uykusu’ndaki karakterlerden biri “Biz yaşamıyoruz, tiyatroda yangın sahnesi oynuyoruz.”- diyerek hayatından şikâyet eder. Kendini hep bir oyunun içinde görür. Aydın eski bir oyuncudur. Hayatının çoğunu sahnede geçiren ve sonda emekli olarak baba yurduna dönen, kendine küçük krallık kuran biridir. Diyaloglarının birinde de “belki benim krallığım küçüktür, ama en azından burada kral benim” diyerek kendine teselli eder. Aydın’ın bir oyuncu olması film boyu sürekli kendini göstermektedir. Çünkü Aydın herkesle aynı olmaz. Herkesle aynı şekilde konuşmaz. Farklı ses tonlarıyla, farklı yüz ifadeleriyle diyalog kurar. Sanki hep sahnededir ve her kese de sahneden bakar. Yukarıdan aşağıya… Böyle bir konum onu insanlardan hep uzak tutar. Aydın’ın odası sanki bir tiyatro odasını hatırlatır. Her taraf kitap, duvarlardan asılmış sanat eserleri, masası, koltuklar bir oda tiyatrosudur adeta. Aydın “Türk Tiyatro Tarihi” kitabını yazmayı düşünür. Sürekli dünya klasiklerinden fikirler seslendiren Aydın bir defa olsun Türk yazarlarından bir kelime alıntılamaz ama Türk tiyatrosu üzerine yazmayı düşünmektedir. Acaba Aydın Türk tiyatrosu tarihini ne kadar bilmektedir? Bu sual film sürecinde izleyiciyle kalır. Aydın’ın hayatta da oyunculuk yapması en çok Nihal’in zoruna gitmekte ve Nihal bir türlü Aydın’ı çözememektedir. Kardeşi Necla daha keskin olduğu için Aydın’ı eleştirmeyi becerebilmektedir. Filmin sonunda ona “bir kere de gerçekçi ol” diye seslenir. Necla Aydın’a tavsiye verirken “tabi sen oyuncu olduğun için sahici olmayı, kendin olmayı unutmuş gitmişsin zaten. O kimlikten bu kimliğe çekirge gibi zıplayıp duruyorsun. Ama kendinle yaşamak gibi bir şey var bu hayatta yani…” der ve Aydın da Necla ile olan gerçek fikirlerini açıklar. Ve bundan sonra iki kardeş iki yabancı gibi ayrılırlar. Bu konuşma Aydın’ı etkiler ve o Nihal’e olan duygularını gerçek bir şekilde mektubunda yazar. Film gerçek bir edebiyat eseri gibi olmuştur. Bu filmde yalnız Çehov’dan değil Dostoyevski, Shakespeare ve hatta Voltaire’den de esintiler vardır.

Ceylan artık Cannes’da zirveye yerleşmiştir. Bu ödülden önce o iki kere Büyük Jüri Ödülü almıştır. (Uzak 2003 ve Bir Zamanlar Anadolu’da 2011) 2014 festivalinde jürilerin açıklamasından sonra birçok olumsuz eleştiri gelmiştir. Yani, “Türk Antonioni” ödülünü kolayca kazanmamıştır. Belki de olumsuz eleştiri yapanlar film süresinin uzun olmasını kabul etmeyenlerdi. Filmin basın gösterisinden sonra “Tüm bunlar çok güzeldi ama, bazı sahneleri kesip filmi bir saat 30 dakikaya indirebilirdiniz”-gibi fikirler işitildi. Çok ilginç eğer filmin en esas kahramanı olan “zaman”ı kısıtlasalar geriye ne kalırdı, acaba? En tuhafı filmin süresinin uzun olmasına dair dile getirilen bu eleştirilerdir, çünkü her eleştirmen aynı fikri kaydetmiştir: Kış Uykusu filminde Çehov dramasında olan ortamlar yer almıştır. Zaman bu dramlarda dokunulur şekildedir – damlar, akış olur ve akar… Çehov’un dramalarına bir tiyatroda 3-4 saat bakarız ve her şey yolunda gider. Ama şu filmde zaman uzun gelir…”(VTursii bogatıye toje plaçut. 28.08.2014 Türkiye’de zenginler de ağlıyor)

Filmin uzun olmasına rağmen hiçbir sahnesi fazla değil. Hiç bir bölümü sırf süs için, seyirciyi cezbetmek için koyulmamıştır. Bunun için de bazıları 3 saate kadar süren bu filmin sıkıcı ve ilgi çekmeyen bir film olduğunu söyleyebilmektedirler. Çoğunluk tabi ki Hollywood standartlarına uygun olan, hayvani içgüdüleri kışkırtan ticari filmlere alıştırılmıştır. Hareket dolu ama mana yoksunu. Asıl sanat içgüdülere değil, duygulara dokunuyor. Böyle film hayatımızda baş verenlerin kısa özetini oluşturuyor. Ve bu iki buçuk, üç saat içinde biz kendimize, yaşam tarzımıza yeni bakış açısıyla bakıyoruz. Bizde katarsis ve aydınlanma olabilir. Ve biz öyle değişebiliriz ki, birçok problemlerimizi halledebiliriz, başkalarına karşı hoşgörülü, dikkatli oluruz. Darılmayı, kırılmayı, nefret etmeyi keseriz. Ve sadece olarak sevmeyi, başkalarıyla ilgilenmeyi, mükemmel olmayanlara merhamet etmeği öğreniriz. Biz sanatı hayatta yaşamak için bir fayda gibi, bir okul gibi görürsek bu o zaman baş verecek. (Film. Zimnyaya spyaçka. Tursiya 2014. M.S. Petrov)

Sonuç

“Türk Antonioni” lakabıyla tanınan, Tarkovski devamcısı sayılan Nuri Bilge Ceylan sinema dünyasında kendi imzası olan bir yönetmendir. Kış Uykusu filminden önceki yapıtlar gerek Cannes, gerekse de diger festivallerde ödüller almıştır. Türkiye, Altın Palmiye ödülünü ise, 1982’de Yılmaz Güney’in Yol filmiyle gösterdiği başarının ardından, 32 yıl sonra Kış Uykusu filmiyle kazanmış oldu.

Bazen sinema eleştirmenleri onun Rus edebiyatına olan aşırı sevgisini, Tarkovski filmlerinden edindiği öykünmeleri kınadı. Ama tüm bu eleştirilere rağmen Ceylan’ın sinema sektöründe kendi yolunu çizmeyi ve kendi felsefesini bulmayı başardığı söylenebilir.

Rusya’da bazı sinema eleştirilerindeyse Kış Uykusu filmindeki felsefeyi, karakterlerin kibirli olup kendi suçlarını kabul etmemelerini, Türklerin Ermeni soykırımını kabul etmemesi ile kıyasladılar, bazıları Kapadokya’da otelin boş kalmasını Türkiye’deki terörle, Rus turistlerinin azalmasıyla analiz ettiler. Bazıları hatta ödülü alma nedenini Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes jürileriyle arasının iyi olmasına bağladılar. Ama tabi ki 60-dan çok makale yazmış Rus sinema eleştirilerinin arasında yalnız 3-5 eleştiri tarafından böyle olumsuz yazılar yazan vardı. Yapılan araştırmalar sonucunda Rus sinema eleştirmenlerinin Nuri Bilge Ceylan sinemasına olan hayranlığı görülmektedir ve hatta birçok yazıda yönetmeni olumsuz eleştirilerden koruma işlevi hissedilmektedir.

Çehov’dan esinlenerek yaptığı uyarlamalar eleştirmenler tarafından karşılaştırarak analiz edilmiş ve 100 yıldan sonra Çehov’u gündeme getirdiği için Türk yönetmenine minnettar olmuşlar. En uzun film gibi hatıralarda kalan Kış Uykusu filmi “klasik edebiyat kitabı” gibi adlandırılmaktadır. Nuri Bilge Ceylan yaklaşık üç saate kadar varan süresiyle Kış Uykusu’nda repliklere ağırlık verdiği için hem sinemaseverlerin, hem de klasik edebiyatseverlerin beğenisini kazanmıştır.

Yazılan makaleleri analizinde de görülmektedir ki Kış Uykusu, bir başyapıt olmasına rağmen herkese hitap eden bir sanat eseri değildir. Fakat bu bir olumsuzluk taşımamaktadır. Federiko Fellini‘nin güzel bir sözü vardır – İyi bir filmin kusurları olması gerekir. Hayat gibi, insanlar gibi…

Kaynaklar

Анализ рассказа Чехова Хорошие люди https://sochinyashka.ru/

Çehov’un İyi insanlar hikâyesinin analizi

Афиша Воздух: Зимняя спячка Нури Бильге Джейлана. Турецкие слабости

Hava afişi: Nuri Bilge ceylanın Kış Uykusu filmi

А. П. Чехов. Всматриваясь в жизнь https://www.man.wb.ru

A.P.Çehov. Hayata bakarken

А. П. Чехов как мыслитель.  Религиозные  и философские идей https://cheloveknauka.com

A.P.Çehov düşünür gibi. Dini ve felsefi düşünceleri

Чехов с турецким акцентом. Газета труд. https://www.trud.ru

Türk aksanıyla Çehov. Emek gazetesi

Чехов по-турецки: чем интересен фильм Зимняя спячка Нури Бильге Джейлана https://style.rbc.ru/impressions

Çehov Türkçe. Nuri Bilge Ceylanın filmi neyle ilgilidir.

Çexov sevgi və insəsənət haqqında. https://banker.az

Однажды не в Америке. Зимняя спячка. Режиссер Нури Бильге Джейлан – Искусство кино. https://old.kinoart.ru

Bir zamanlar Amerika’da değil. Kış Uykusu. Yönetmen Nuri Bilge Ceylan. Sinema sanatı

Как выжить в холода. Независимая газета. http://www.ng.ru/antrakt/2014.11.21

Soğukta nasıl sağ kalmalı. Bağımsız gazete.

Молодая критика. Утомленные люди.  https://syg.ma

Genc eleştiri. Bitkin insanlar.

О фильме Турецкого режиссера Нури Бильге Джейлана Зимняя спячка. https://www.sb.by/artikles/o– plokhih- khoroshih lyudyah html.

Türk yönetmeni Nuri Bilge Ceylanın Kış Uykusu filmi hakkında

Облики гордыни в фильме Зимняя спячка (Турция 2014) proza.ru

Kış Uykusu filminde kibir şekli

По Чеховской Турции. Власть. Коммерсант. https://www.komersant.ru

Çehov’su Türkiye hakkında

Рецензия на фильм Зимняя спячка. Отзыв критиков о кинофильме  Кыш уйкусу http://m.timeout.ru

Kış Uykusu filmine makale

Турция взяла Канн с нашим Чеховым. https://www.ridus.ru

Türkiye bizim Çehov’la Cannes aldı.

В Турции богатые тоже плачут. Кино. Независимая газета. http://www.ng.ru/cinematograph/2014.04.18

Türkiye’de zenginler ağlıyor. Sinema. Bağımsız gazete

Зимняя спячка. Невыносимая снежность бытия. https://kinopark.by

Kış Uykusu. Çekilmez kar oluşu.

Зимняя спячка. Рецензия.   Журнал о кино.

Kış Uykusu. Makale. Sinema hakkında dergi

Зимняя спячка в отеле Отелло: долгие разговоры под чашечку чая и потрескивание огня  zen.yandex.ru

Otello otelinde Kış Uykusu: Ocak çıtırtısı ve bir bardak çayla uzun sohbetler

Зимняя спячка. Рецензия. http://timeout.ru

Kış Uykusu. Makale.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi149

Bunu paylaş: