Radeon – Orçun Üzüm

İçerisinde olduğum zaman hakkında pek bir bilgim yok, zaman önemini yitirdi benim için. İki günümün birbirinden farkı yok, randevum yok, bekleyenim yok, yapacak bir işim, kendimle ilgili planlarım yok. Kral Flip ölmesin diye tanrıya yalvarıyorum güneş batmadan her gün, ne kadar kudretli, sabırlı ve akıllı. Kendisini sevmiyorum aslında, nefret edebilmeyi öğrensem nefret bile ederim ondan, ama ölmesin. Ölümünü düşündüm çok zaman cenaze törenini kusursuzca planladım tam 28 farklı rüyada, ama ölmesin. Herkese bağırıyor izliyorum onu, bazılarını öldürüyor bazılarına işkenceler yapıyor, ama ölmesin. Hükmetmek güç gerektirir derdi babam sana saygı duyulmasını istiyorsan korkutacaksın, baskı kuracaksın derdi, acımayacaksın kimseye diye öğütler verirdi bizlere, ölmesini istemedim hiç sırtına saplanan paslı bir hançerle öldü, abim ölmesin. Krallığın başkenti Radeon burası, yönetenlerin coğrafyası. En bilgililerin, en azizlerin ve en kendini bilmezlerin! Yalanlarla örülmüş samimiyetsiz ilişkiler var burada. Kral abimin ve arkadaşlarının istediğini öldürdüğü, onlardan başka kimsenin önemli olmadığı bir yer burası. Yapılan çok savaştan sonra duygular toprağın altına kazınmış, sevgi bilmez duygusuz robotların şehri Radeon. Bir kralda bulunması gereken hiçbir nitelik bulunmuyor bende, zaten buraya da ait değilim ben, sadece bu sebepten, abim ölmesin.

Bugün yolculuğa çıkıyorum daha önce gitmediğim iki şehri denetlemekle görevlendirildim. Sanırım sebebi kralın kardeşi olmam, kendimi Flip’ten sonra gelecek kral olarak tanıtmam gerekiyor. Yumku şehrine gelir gelmez şehrin muhafızları karşıladı beni etrafımda çember oluşturup halktan uzak tuttular. Yine bir odaya hapsolmuştum. Görevimi ciddiye alıyordum, şehrin huzurunu denetlemek önem sıramda başı çekiyordu. Dışarıya çıkmak insanlarla konuşmak istedim, izin vermediler. Başkent ve Krallık yetkileri ilk defa işe yaramıştı yanımda 5 muhafız ile odadan ayrıldım. Her adımımda birilerinin öldüğünü gördüm. Kadınlara tekme atıyorlardı, çocuklara tokat. Korktum, çok korktum. Halk kendi kendine bu denli şiddetle davranıyorsa kral şehrinden gelen bir yetkiliye neler yapar? Tanıdıkları insanların, yakınında duranlara, ihtiyaç anında ulaşabilecekleri insanların, olası bir sarsıntıda birbirine sarılacağı o insanların alıp veremedikleri neydi? Peki ya ben? Ben sadece korkuyordum. Gezintiyi biran önce bitirip şikâyet ettiğim dört duvara geri döndüm, şikâyet ettiğim dört duvar meğer bir sığınakmış o an anladım. Sorular sormaya başladım kendime, bana neden dokunmadılar? Kral şehrinden geliyordum beni dokunulmaz yapıyordu bu anlamsız yetki. Krallığın gücünü hücrelerimde hissetmeye başlamıştım. Bu güçten rahatsız oluyordum. Şehrin yetkilileri benden bir şeyler söylememi bekliyordu, karşımda dikilip gözlerime sert bakışlar atmalarından belli oluyordu.  İnsanlar dedim, neden bu kadar kinli birbirine kısa bir gezintiye göre fazla dehşet verici olaya tanık oldum sebebi nedir? Sizin için diye cevap verdi yetkili. Nasıl yani? Anlayamamıştım. Gördükleriniz, krallığın kurallarına karşı çıkıyorlardı ‘şehrin huzur ve güvenini bozuyorlardı’ dedi. Toplumda düzeni sağlamak için bilinenin aksini söyleyeni öldürüyorlarmış. Aksi halde şehir isyancıların eline geçer ve krallığa karşı ayaklanırmış. Küçük çocukları sordum onlarda mı krallığı ele geçirecek neden kötü davranılıyor? Şimdiden disipline ediyoruz diye cevap verdi sıradan bir surat ifadesiyle, 5-10 yıla kadar büyüyecekler düşüncelerinde sisteme karşı bir ağaç büyümemeli dedi. Sistem dediğinin bizim aile olduğunu anlamıştım, fakat anladığım bir şey daha oldu o an. Ailemize karşı gelenler yaşamayı hak etmiyordu. Ben tüm olanların bilincinde olmayarak söyleyebilirim ki vicdanım şimdiye kadar hiç konuşmamıştı benimle, dört duvar ayna olmuş bana yıllarca kendimden başkasını görememişim meğer. Artık biliyordum istemsizde olsa insanlara yaşattıklarımı biliyorum ve ne yazık ki sevgili ailem bunları benden çok çok önce biliyordu. Şimdi tekrar dua ediyorum tanrıya, abim ölmesin.

Geçirdiğim en uzun geceydi, düşüncelerimi ilk defa kontrol edemiyordum. Gördüklerim aklımdan çıkmamakla beraber aileme karşı nefret geliştirmemi sağlıyordu. Hala nefret etmeyi bilmiyordum ne yazık ki.
 Bir şekilde sabah oldu denetlemekle görevlendirildiğim diğer şehir olan Timun’a bir tarafın gitmek istiyor diğer tarafımsa Radeon’a gidip dört duvarıma kapanmak istiyordu, ikiye bölünmüş gibiydim. Yumku’dan ayrılırken yolluk olarak bir adet umutsuzluk vermişlerdi, yolculukta bolca sindirdim. Döndüğümde denetlemiş olduğum şehirlerin raporlarını Kral Flip’e abime sunacaktım nasıl yapacağım hakkında bir fikrim yoktu.

Kızıl dağı aştık, önümüzde Timun şehri ve arkasında uçsuz bir deniz vardı. Şehre indiğimde beni karşılamaya gelen tek bir kişi oldu. Şehrimize hoş geldiniz, şaşkınlığınızdan anladığım kadarıyla Timun’a ilk defa geldiğiniz anlaşılıyor isterseniz önce şehri gezelim sonra denetimleri yaparsınız, dedi yetkili. Şaşkınlığımın sebebi şehre ilk defa gelmiş olmam değil, beni tek bir kişinin karşılaması ve bir odaya kapatmıyor oluşuydu aslında. Şehirde gezinirken sorma ihtiyacı hissettim neden tek başınıza karşıladınız beni? Muhafızlar yok yanımızda güvenli mi şehirde yalnız dolaşmamız? Tek başıma karşıladım çünkü benim işim sizi karşılamak ve diğer herkes kendi işiyle ilgileniyor ayrıca muhafızlar şehir kontrol altındayken şehir içinde pek görülmezler onlara her şey yolundayken pek rastlamayız, dedi yetkili. Gezintiye devam ediyorduk fakat ortalıkta ölen, öldüren, şiddet gören kadın ya da çocuk yoktu. Gördüklerim olgun insanların çalıştığı, küçük çocukların ise eğitim aldıklarından ibaretti. Şehrin yetkilisi bir süre sonra yapacak işlerim var, bir ihtiyacınız olursa herhangi birine söyleyebilirsiniz diyerek yanımdan ayrıldı. Tek başıma kalmıştım, bu sefer dört duvar arasında değil bir şehir gezintisindeydim. Karamsar ruhum yerini özgür bir ruha bırakmış gibi hissediyordum. Çocukların yanına gittim nasıl eğitim aldıklarını izledim, kadınlarla sohbetler ettim, uçsuz denizin tadını çıkardım. Kendime yapacak bir iş bile buldum, oduncunun kırdığı odunları istifliyordum yardım ettiğim için mutluydum. Yumku şehri geldi gözümün önüne, aklımdan geçenler dilimden süzülmüş olmalı ki oduncu Anterreon Yumku şehrini unut burası Timun ve Timun yaşamaya değer özgür bir şehir dedi ve ekledi burada kendimizi yönetiyoruz isteklerimizi söylüyoruz, tartışıyoruz, sonunda en doğrusunu buluyoruz. Başka bir şey söyleyeni öldürmüyor musunuz? Ailemin söylediklerine karşı çıkanları mesela? Düşüncelerini söyledi diye Timun’da kimse kimseyi öldürmez genç adam dedi. Ailenle değil kendi ailelerimizle kendi toplumumuzla ilgileniyoruz çünkü burada sen ve ailen değil biz yaşıyoruz dedi.

Geldiğim yer güçle yönetiliyor, Yumku ise güce sadık yönetiliyor. Burada güçlü olmanın hiçbir anlamı yok mu yani? Var tabi ki bak odun kırıyorum diye alay etti benimle Anterreon.

Güç aklını kullanamayanların dayanağıdır dedi son odunu kırarken. Gözlerime baktı bir süre sonra, Krallığın başkenti mi? Yumku Şehri mi daha iyi? Diye soru sordu. Başkent dedim tereddüt etmeden. Neden? Başkent buraya daha uzak diye cevap verdim.

 Gecenin nasıl geçtiğini anlayamadan sabah olmuştu. Mutlu şekilde ayrıldım Timon’dan, geldiğim yere krallığın başkenti Rodeon’a doğru yola koyulmuştum. Yolda denetlediğim iki şehrin raporlarını hazırlamaya başladım. Önümde iki farklı şehir, iki farklı toplum, iki farklı sistem ve iki farklı yönetim vardı. Yumku ailemin gücünün sadakatçisiydi ve öğrettiğimiz sistemle yönetiliyordu. Timon ise ailemin ne istediğini umursamayıp kendi toplumuna sahip çıkıyor, kendi üretimlerini yapıyor, kendi istedikleri şekilde yönetiliyorlardı. Yumku’da muhafızlar vardı Timon’da gerek yoktu. Yumku’da ölüm vardı şiddet ve kaos vardı, Timon’da ise huzur ve mutluluk.

Yumku’yu Timon’dan ayıran belki de tek hatası benim aileme olan sadakatiydi. Ailem, yüce krallık(!) güçlüydü Yumku’da ki kötülüklerin sebebi krallıktı biliyordum ama Timon’daki mutlulukta krallığın bir katkısı yoktu. Yumku’nun sadakatinin sebebi belki de şehir yönetimindeki Joha’nın kralın yakın dostu olmasıydı. Her şey yerine oturmuş gibiydi. Sistem yanlıştı, ailem yanlıştı düzeltilmesi gerekiyordu bunun için de tek yol Kral Flip’in ölmesiydi. Dualarım artık tersine döndü,  kral olmamın zamanı gelmişti. Gereken vicdan ve aklın bende olduğuna inandırmıştım kendimi bir kral için yeterliydi bu iki nitelik.

 Kral şehrine döndüğümde eskisinden farklı biriydim. Yıllardır içinde olduğum dört duvara artık sığamıyordum. Kral Flip’in karşısına çıkmıştım sonunda, ona gördüklerimi anlattım ve ekledim Yumku’ya olanların suçlusu sen misin? İnsanların ölmesinin, çocukların şiddete maruz bırakılmasının sebebi ailemiz mi? Evet dedi Kral Flip. Sistemin devamı için insanlar ölür, çocuklar kafasında yanlış düşünceler varsa şiddete maruz kalır. Gözlerine 5 saniye kadar baktım, sonra dedim ki sistemin başında yani ailemizin başında senin olman mı sebep oluyor tüm bunlara? Büyük bir özgüvenle evet dedi. Kral benim, sistemi şuan ben devam ettiriyorum. Yanına iyice sokulup ‘Belki de sistemin değişmesi gerekir’ dedim. Duaların kabul olmasını beklemek istemediğimden, yanımda bulunan paslı bir hançer ile Kral Flip’in yok oluşuna kendim karar verdim. Yumku’da tüm gördüklerimin öcünü almış gibiydim. Beni oraya gönderen Kral Flip’di. Gitmeden önce her gün ölmesin diye dua ettiğim abimi şuan kendim öldürdüm.

 Bir kralda bulunması gereken nitelikler artık mevcut bu bedende, buraya ait olmamın zamanı geldi, çocuklara atılan tokatlar cezasız kalmayacak, sistem değişecek Timun şehri referans olacak krallığa, yaşayabilecek tüm düşünceler, sadece bu sebepten ‘Abim öldü’…

-Meursault-

***

Görsel: Irinaland Over the Balkans (1971) – Friedensreich Hundertwasser

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi142

Bunu paylaş: