Bir Demokrasi ve Katılım Mücadelesi: Yurttaş Gazetecilik – İlkay Sevgi

Yurttaş Gazetecilik, demokrasi ve ifade, her bireyin sesini duyurması ve organize hedefler için geniş imkânlar sunar. Kenya’da seçim hileleri yurttaş gazetecilik yollarıyla nasıl ortaya çıkarıldı? Avrupa’da yurttaş gazetecilik ile barış gösterileri nasıl kuvvetlendi? Steve Jobs hakkında çıkan bir yanlış haber bir günde nasıl yayıldı? Yurttaş Gazetecilik ile diktatörlerle nasıl mücadele edilebilir? Çinli yurttaşlar uluslararası medyaya karşı nasıl birleşti? Tüm bu soruların cevapları Kafka yayınevinden okurlara sunulan “Yurttaş Gazetecilik: Küresel Perspektifler” kitabında farklı perspektiflerle gündeme geliyor.

Yurttaş gazetecilik, iletişim çağında iletişimin zekâsını ortaya koyan, yeniliğe, çeşitliliğe ve eşitliliğe imkân veren bir gelişim. Sıradan insanların, sıra dışı olaylarla karşılaştığında bir muhabir gibi davranarak, el kameraları, cep telefonları gibi çağdaş iletişim araçları sayesinde olayları kayıt altına alarak sosyal medya, blog ya da geleneksel basın tarafından kurulan internet platformlarında paylaşması; yurttaş gazeteciliğin temel örnekleri olarak sayılıyor.

Savaşlarda ya da ambargolarda, çatışmalarda veya ayaklanmalarda empati uyandırmak, farkındalık sağlamak için sivil toplum örgütlerinin de başvurduğu yurttaş gazeteciliğin en yaygın olarak kullanıldığı yerler bloglar, alternatif medya kanalları ve sosyal medya olarak sayılabilir. Yurttaş gazetecilik, geleneksel medyanın aksine objektif ve tarafsız olmak zorunda olmadığı için insani yaklaşıma imkân verir. Olayların halkı nasıl etkilediğini göstermeye, uluslararası kamuoyunu hareketlendirmeye yarar.

Yurttaş gazetecilik, gittikçe güçlenen uluslararası şirketlerin, bireyleri yalnızlaştırmasına ve dilsizleştirmesine karşı belki de en sağlam direnç ve en etkili dinamik olmak üzere harekete geçerken, yurttaş gazetecilik ve alternatif medya kanallarının egemen güçlerce de kullanılabildiğini akılda tutmak gerekiyor. Büyük medya kuruluşlarının ve gazetelerin internet yayınlarında okuyucu yorumlarına yer vermeye başlamasıyla çok sesliliğe yeni bir boyut gelmeye başlıyor.

Gelişimin önemini görmek için devlet teorisine ve iletişim felsefesine değinmek gerekir. Farabi’ye dayanan devlet modelinde insan zaten toplum içinde yaşar ve devlet organik anlamda kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. Modern devlet teorisinde ise Kant, Hobbes, Rousseau gibi düşünürler, bir toplumsal sözleşme fikrinde birleşmektedir. Birey, haklarından bir bölümünü; temel olarak özgürlüğünü, güvenlik için devlete devreder. Ortada bir sözleşme varsa, karşılıklı haklar ve kurallar da ortaya çıkar. Modern devlet mekanizması, anayasa temelinde yasama, yürütme, yargı bağımsızlığı ilkesiyle çalışan dev bir mekanizmadır. Demokrasi, çoğunluğun sözünün geçmesi değil, azınlıkların haklarının korunması ve basının kontrol ve denetleme mekanizmasını özgür bir şekilde yürütmesidir. Bizim gibi doğu batı arasındaki toplumlarda devlet fikri, zaman zaman batıya zaman zaman imparatorluk fikrine yaslandığı için bu modelin olmazsa olmazları konusundaki pervasızlık, ciddi sonuçlar doğurur.  Kendi toplumsal sözleşmesinin ilkelerini belirlememiş olmak, en önemli ilkeleri çiğnemek ile sonuçlanabilir. Her iki modeli sentezlemek ile her iki modelden o anki çıkarlara uygun olanı seçmek arasında hayati farklar vardır. Örneğin bir başkanlık sistemine geçme fikri, başkanlık sisteminin en önemli yasası olan yargı, yürütme, yasama ayrılığını ve basın özgürlüğünü kurmadan gerçekleşirse, bu başkanlık sistemi olmayacaktır. İşin ilginci imparatorluk sistemi için bile keyfi kalır. Çünkü imparatorluk sisteminde de bu sistemin sürekliliğini sağlayabilecek farklı özellikler bulunur.

Katılımcı demokrasi ise Jurgen Habermas’ın iletişimsel akıl kuramına dayanır. Buna göre tek bir kişinin akıl yürütmesi yerine iletişimle varılan zekâ, çözüm yaratacaktır. Uluslararası politikada bu kuramın etkisiyle uluslararası organizasyonlar ve parlamentolar kurulmuştur. Habermas, aynı zamanda sosyal medyayı öngörmüş gibi, bireylerin fikirlerini paylaşabileceği bir platformdan da söz eder. İletişim ve iletişimsel zekâ kuramlarına değindiğimize göre, kontrol ve denetleme mekanizması olan tarafsız ve özgür basın ile bir katılım alanı sunan alternatif medya ve yurttaş gazetecilik kavramlarını, Yurttaş Gazetecilik kitabının perspektiflerinden tartışabiliriz.

20. Yüzyıl boyunca, profesyonel gazetecilik, dünya çapındaki demokratik toplumların temellerinden biri olarak ortaya çıktı ve uygulamacıları, çalışmalarını ve ürünlerini, modern ulus-devletin köşe taşı olarak yorumladı. “Gazetecilik, demokrasinin diğer adıdır ya da şöyle söylersek, demokrasi olmadan gazetecilik olmaz. Gazetecilik uygulamaları kendi kendini haklı çıkarmaz; bunun yerine, yüzleştikleri sosyal sonuçlar ile haklı çıkarlar, bu da demokratik sosyal düzenin kurulmasını sağlar” (Carey, 1996). Bu bağlamda, demokrasi bir “kamusallık” biçimi olarak görülmektedir ve gazeteciler, müthiş bir güç ve sorumluluk ile kitle medyasının altın çağında kendi tahayyüllerindeki kamusallığı güçlendirmek ve bir arada tutmak için onu yeniden kurar (Rosen, 1999, s. 69)[1].

Guardian ve Sunday Observer, Guardian Media Grubunun amiral gemileridir. Şirket, temel amacı sahip olduğu yayınların finansal ve editoryal bağımsızlığını sağlamak olan bir vakfa aittir. Scott Vakfı, karın “ticari ya da siyasi müdahaleden bağımsız olarak gazeteciliği sürdürebilmek” için kullanılması gerektiğini belirtir.  Manchester Guardian editörü C.P. Scott, 1921 yılındaki gazetenin 100. yıldönümünde şöyle demiştir; “Yorum özgürdür, fakat gerçekler kutsaldır”. Gazetelerin “fiziksel varlığı kadar etik varlığı da vardır” ve “karşıt görüşler, en az arkadaşlarınkiler kadar değerlidir” (Guardian Media Group, 2007). Bu değerleri dijital çağa uyarlamak amacıyla şimdiki Guardian editörü Alan Rusbridger şöyle yazmıştır:

Scott vakfı gazeteciliğinin karakteri, aidiyet, davranış ve inançtan bağısız olmasına dayanır. Gazetecilerimiz, bu bağımsızlığı koruma konusunda sert olmalıdır. Bir patronun yokluğunda, gazetecilerimizin temel ilişkileri meslektaşları, okuyucular, seyirciler ya da dinleyiciler arasındadır. Şeffaflık, işbirliği ve açık tartışma, en önemli öncelikler olmalıdır. (Forgan, n.d., s. 7–8)

Kitabın “Yurttaş Gazetecilik ve Demokratik Kültürler” kısmında ülkelerin demokrasi ve katılım özelliklerine yer veriliyor. Çin, Hindistan, Güney Kore, Avrupa ve Amerika’da demokrasinin ne seviyede olduğu, ülkelerin internet kullanıcılığı ve yurttaşların ülke gündemine etkide bulunmasını sağlayan araçlar ve engeller işleniyor. Çin bölümünde asıl konu sansür gibi görünürken, uluslararası geleneksel medyanın Çin hakkında önyargılı ve taraflı haber yaptığı konusunda Çinli yurttaşlar birleşiyor ve uluslararası platformda seslerini duyuruyorlar. Kampanyalar ve yoğun tepkiler sonucunda, Olimpiyatlardaki olayların ardından Çin aleyhinde haber yapan uluslararası medyanın geri adım atmak zorunda kalışı ayrıntılarıyla işleniyor.

Hindistan’da ise asıl mesele kimlik arayışı olarak ortaya konuyor. Farklı etnik ve kültürel grupların kendilerini ifade etmeye ve tanınmaya olan ihtiyacı, internet kullanımı oranının yüksekliği, Hindistan’da aktif bir yurttaş gazetecilik sahası ortaya çıkarıyor.

İran’da seslerini duyurmak isteyenler, internetin sağladığı özgür atmosfer ile yurttaş gazeteciliğine yönelir. İran’da ifade arayışının tarihi çalkantılıdır. İranlıları, devrim için harekete geçiren nedenler içinde, meseleleri ifade etmek ve organize olmak için gereken siyasi özgürlüğünün olmayışının, ana etkenlerden biri olduğunu düşünürsek, internet haberciliğinin ülke için önemini anlayabiliriz.

Kenya’da 2007 seçimi ile başlayan olaylar yurttaş gazeteciliğin ne boyutta etkili olabileceğine iyi bir örnek oluşturur. Başkan Mwai Kibaki ve Ulusal Birlik Partisi (PNU), Raila Odinga ve Orange Demokratik Hareketine (ODM)  karşı seçime girdiğinde, Odinga, anketlerin işaret ettiği yeni başkan olarak öne çıkmıştı. Seçim sonuçları, PNU’nun parlementoda önemli kayıplar verdiğine dikkat çekiyordu. Kenya’da 27 Aralık 2007 seçim sonuçlarının ilan edilmesinin gecikmesiyle birlikte seçim hileleri yapıldığı endişeleri arttı.

Seçimlerden üç gün sonra, Kenya Seçim Komisyonu (ECK) seçimin galibini, 230.000 gibi az bir oy farkıyla Kibaki olarak açıkladı. Kibaki kısa sürede başkan olarak onaylandı, bu esnada ECK üyeleri oylama sırasındaki usulsüzlüklere ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Yeni hükümet protestoların televizyonda gösterilmesini yasakladı ve gösterileri durdurmak için askerleri görevlendirdi. Odinga 31 Aralık’ta alternatif bir gösteri düzenlemeye kalkıştı fakat gösteri yasaklandı ve Uhuru Park girişlere kapatıldı. İşte bundan sonra sosyal medya ve yurttaş gazeteciler, etkinlikler, kampanyalar ve sürekli bir iletişim ile gerçekleri su yüzüne çıkaracak ve nihayetinde Kibaki’nin özel jeti ile ülkeden kaçmasıyla sonlanacak süreci başlatacaklardı. Bir blogcu, blogunda şöyle yazıyordu:

“Dikkatimi çeken bir şey de kimsenin herhangi bir siyasi partiyi temsil etmediği ve diyalogların genelde apolitik olduğuydu. Bölünmek yerine, sivil görevlerimizi gerçekleştirmek için birleşerek, vatanseverlik ve yurttaşlık sorumluluğumuzu yerine getiriyorduk. Hepimiz oy verme sürecinde görev almak istiyorduk ve buna değeceğini düşünüyorduk.” (Were, 2007a)

“Tüm canlı yayınlar hükümet tarafından şüpheyle karşılanıyor. Bu talimat ODM, basın konferansını duyurduğunda verildi. Artık burası resmi olarak bir polis devletidir.”

Kenya seçimleri daha fazla Kenyalının blogculuğa başlamasına neden oldu mu? Krizden sonra da blogculuğa devam edecekler mi? Yeni kitlelere yurttaş gazeteciliğini tanıtmak, kriz-sonrası çalışmalarında daha mı etkili olur? Kenya’daki örnek, totaliter sistemler için izlenebilir bir örnek midir? Bu gibi soruları tartışarak Kenya’nın demokrasi mücadelesini daha iyi anlamak mümkündür.

Yurttaş gazetecilerin hukuksal hakları ise gelişim içinde olan bir konudur. İnternetin baş döndürücü özgürlük alanı, yavaş yavaş kısıtlanma yoluna girse de, blogların ve alternatif medya kanallarının küresel kayıtları, onları ulusal sınırlardan kurtarmaktadır. Yurttaş gazeteciler, sosyal anlamda gazetecilerin haklarını talep etmektedir.

Kafka Yayınevi’nin, iletişim ve medya profesörleri Prof. Barış Çoban ve Prof. Bora Ataman editörlüğünde yayına sunduğu Alternatif Medya ve Sosyal Hareketler serisinin son kitabı olan Yurttaş Gazetecilik, İlkay Sevgi Temizalp çevirisiyle Kitap365 kanalından ve diğer kitap sağlayıcılardan ve kitapevlerinden alınabilir.

            Referanslar*

  • Carey, J. (1996) “Where journalism education went wrong.” 1996 Seigenthaler Conference, Middle Tennessee State University.
  • Dai, J., & Reese, S.D. (2007) Practicing public deliberation: the role of celebrity blogs and citizenbased blogs in China. Çalışma, Harmonious Society, Civil Society and the Media Konferansında sunuldu. Beijing.
  • Rosen, J. (1999) What are journalists for? New Haven, CT: Yale University Press.
  • Forgan, Liz (n.d.) “Foreword” (s. 7–8). In A Hundred Years (CP Scott, original eser 1921 yılında yayınlandı).
  • Were, D. (2007b) “Citizen media—Kenyan Election 2007.” Mental Acrobatics, 30 Aralık.

*  Yurttaş Gazetecilik Kaynakça bölümünden yazıda kullanılan referanslar


[1] Bknz ALLEN, YURTTAŞ GAZETECİLİK, Çoban Barış, Ataman Bora, Kafka yayınevi

Bunu paylaş: