Dirimbilim Günlüğü: Gariplerurganı, Mobula, Gri Papağan, Kokina

2 Aralık 2018

Selçuk

Azizm Sanat Örgütümüzün “Beat kuşağı” dosyası için araştırma yaparken öğrendim; meğer Bob Dylan Nobel’i kabul konuşmasında (törene katılmamış, konuşma kaydını iletmişti) kendisini en çok etkileyen, şarkılarında etkisinin izinin sürülebileceği 3 kitaptan biri olarak Moby Dick‘ten söz etmiş. Kitabı kendi gözünden özetlediği konuşmanın metnine şu adresten ulaşabilirsiniz;

https://www.nobelprize.org/prizes/literature/2016/dylan/lecture/?fbclid=IwAR3RLftz3nN5LxgpfqMzwDOEixfrYFCJtKuykuy856ZzaxUUMfRIwYko9uk

Özgür Keşaplı Didrickson

3 Aralık

Selçuk

Geçen hafta Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda gördüğümüz ilginç, küçücük çiçekli sarmaşık benzeri çiçeğin adı         “Gariplerurganı” imiş. İnsana hüzün veren bir isim. Belki de ülkemiz topraklarında “urgan” kelimesinin çağrıştırdıkları nedeniyle. “Garipler” denince ise akla edebiyat geliyor iyi ki. Türkçe isimlerinin nereden geldiğini öğrenmekte zorlanıyorum. Geçen hafta gördüğümüz bir bitkinin adının “abdestbozan” olduğunu son gün öğrenince hele, hiç araştıramamıştım. Sonradan bağırsak gazlarının giderilmesine yardımcı olduğu için adının böyle olduğunu öğrendim. Dindar olmadığım için bilmediğim konular ama istemsiz bir beden gereğiyle abdestin bozulması tuhafmış.

Gariplerurganı bitkisi öyle yaban görünüyor ki satılıyor olmasına çok şaşırdım. Sanırım süs bitkisi dünyasında “Yunan ipekotu” olarak biliniyormuş.

https://turkiyebitkileri.com/tr/foto%C4%9Fraf-galerisi/view-album/637.html

Gariplerurganı. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

4 Aralık

Selçuk

Kafe Carpouza’da otururken birden bir atmaca güvesi belirdi ve teyzemin hırkasının içine kadar girdi. Üzeri zedelenmişti sanki. Çok hoş bir andı. Bizim peşlerine düşmemiz gibi onların da bizim çevremizde dolanmaları gülümsetiyor.

Ayasoluk sokaklarında dolaştık biraz. Teyzem leyleklerin olduğu zamanı kaçırdı ama her yerde karşımıza çıkan yuvalardan, konaklama yerlerinde karşılaştığımız çeşitli desenlere kadar pek çok yerde nasıl da bildiriyorlar tüm yılı Afrika’da geçirmeye niyetleri olmadığını.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Çiçeksever annem bir butik otelin duvarına ilişmiş alacalı bir gülü fark edince fotoğraf çekmek için durdu. Otelin bahçesi de sessiz, saklı bir köşe olarak hoşumuza gitti. Biraz oyalanınca, sokak sakini bir teyzenin dikkatini çektik. Bizi önce sahipleri komşusu olan otelin bahçesine soktu, sonra karşıdaki kendi bahçesine buyur etti. Mandalinalardan toplamamızı istedi. Ağaç dalından, parayı araya sokmadan meyve toplama fırsatını kim geri çevirir? Selçuk’ta yaşadığımızı öğrenince ara sıra uğramamızı istedi. Evet, bir gün yeniden gitmeli.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

5 Aralık

Selçuk

Havadan çekilmiş bir vatoz grubu videosu öyle etkiledi ki beni bir şeyler karalıyıverdim;

– Neden bir kuş olarak doğmayı seçtiğimi anladın mı şimdi?

– Dilini neden bir gaga kovuğunda gizlediğini, mürekkebe batırılan tüylerin fısıldardı biraz.

https://www.facebook.com/DivingAdelaide/videos/507990493039437/UzpfSTI5ODI4NDY3MzUzMDgxOToyODcyMjI3NjY5NDY5ODI3/

Geçen gün ise bir dalgıcın yanında kocaman uzay gemisine benzeyen vatozların görüntüsü çok etkiledi beni. Kanatlarıyla birlikte dalgalanan balıkların yaşam öyküsü de çok ilginçtir şüphesiz.

Vatozlar köpekbalıklarıyla birlikte kıkırdaklı balıklar sınıfına dahil. İngilizce’de “giant manta ray” olarak geçen, bilimsel ismi Mobula birostris olan bu tür, vatozlar ve tırpana balıklarından oluşan Batoidea ailesinin en büyüğüymüş. Bir kanadının ucundan diğerine olan uzunluk 7 metreye ulaşabiliyormuş.

https://www.facebook.com/latinamericanoceanicmantarayalliance/videos/1938385723128605/UzpfSTI5ODI4NDY3MzUzMDgxOToyODY1NjkxMTU2NzkwMTQ1/

Bir süredir sıklıkla vatozlarla ilgili paylaşımlara denk geliyorum. Bir nedeni çok ilginç ve karizmatik olmalarıysa diğeri tehlike altında olmaları olsa gerek. Birinci şık için eklemeli; doğal ortamda canlılarla yüzmeyle ilgili turların sayısı çok artmışa benziyor. Yalnızca kıkırdaklı olma açısından değil, planktonla beslenme açısından da akrabaları olan balina köpekbalıkları gibi onlar da dalış turlarının gözdelerinden.

Ülkemizde de bu türe yakın büyüklükte bir vatoz yaşıyor. Dilimizde “kulaklı folya”,  “şeytan balığı” ya da “manta” olarak biliniyor. İngilizce’de “Giant devil ray” olarak anılan türün bilimsel ismi ise Mobula mobular. Ne yazık ki geçen yıl Türkiye’de aynı anda 30 tanesi yakalanmış ve dünya kamuoyunda kaygıyla konuşulmuştu. Balıkçılar ne yazık ki büyük olasılıkla tesadüfi olarak ağlara takılmış olan bu balıkları hemen denize geri bırakmak yerine, çok değerli olmadıkları halde Yunanistan’a satmak üzere tutmuşlar. Bu tür doğrudan av ya da ağlara takılma yüzünden tehlikede. Doğrudan av çok sınırlı olsa da kimi yerlerde mantalar solungaçları için yakalanıyor. Ağlara takılan bireylerin hemen geri salınması konusunda bilinç olmadığı sürece bu nedenle kaybedilen bireyler önemli oluyor çünkü türün üreme hızı çok düşük. Bu açılardan bir seferde 30 bireyin yakalanabildiğinin kanıtı olması açısından bu kötü olay aslında çok önemli.

Çizim: Gervais et Boulart

Gazete haberlerine göz gezdirirken balıkçıların fotoğrafları dikkatimi çekti. Bir tanesinde “yarasa vatoz balığı” kelimeleri içeren bir afiş asılıydı. Haber metinlerinde vatozun yarasaya ya da kelebeğe benzetildiğini, hatta “Denizlerin Batmani” diye adlandırıldığını okudum. Aslında ben de uzay gemisinden çok Batman’ın kullandığı bir taşıta benzetiyorum onları. Ne yazık ki ülkemizin de imza attığı uluslararası sözleşmelere göre koruma altındaki vatozların avı uygulamada yasak değilmiş. Bu durumda avlanan herhangi bir deniz canlısından biri olarak düşündüğümüzde konu hakkında bilgisi olmayan balıkçıların yaptıklarıyla ilgili rahatsızlık hissetmemeleri biraz da doğal. Aynı balıkçının tezgâhında bir de “müze ve hayvanat bahçesi, giriş ücretsizdir” yazan bir ilan gördüm. Dünyanın her yerinde canlı ya da doldurulmuş hayvanların sergilendiği müzeler var. Bu balıkçı para kazanmak dışında samimi olarak insanları bilgilendirmekle de ilgiliyse eğer aslında umut verici bir durum. Ancak bilinçli balıkçılarla işbirliği içinde korunabilir deniz ekosistemi, yoksa çoğumuz – ne yazık ki- denize çıkma olanağına bile sahip değiliz. Bilimciler her yere yetişemeyeceği için denizlerle ilgili bilgileri yerel balıkçılardan alabilmeliyiz. Onların sorunlarını da önemseyerek sağlıklı bir iletişim kursak ve arada bizleri denize çıkarsalar ne güzel olur.

Fotoğraf: DHA

Vatozlarla ilgili rehber kitabım yok ama “Akdeniz’deki kıkırdaklı balıkların korunması eylem planı”na internetten ulaşılabiliyormuş. Raporda türlerle ilgili çizimlerin de olmasına sevindim ama çizimler kısmında “kulaklı folya” türünün (Mobula mobular) olmadığını anlayamadım. Burhaniye’de bir seferinde şnorkelle yüzerken bir küçük vatoz görmüştüm.  Küçüktü, kumla aynı renkteydi ve yuvarlakçaydı. Buradaki çizimlere göre Raja cinsindendi sanırım.

https://docplayer.biz.tr/49749145-Akdeniz-deki-kikirdakli-baliklarin-korunmasina-yonelik-eylem-plani.html

Araştırma yaparken çok şirin bir vatoz origami videosuna denk geldim;

Bir de yine Batmanvari bir vatoz heykeline;

Yvan Larsen’in Cenevre’deki manta heykeli. Fotoğraf: Lbussat

Özgür Keşaplı Didrickson

6 Aralık

Selçuk

Annem bugün İzmir’de dostlarıyla buluştu. İzmir’in güzelliklerinden birisi pelikanları elbette.  Karşıyaka’da yaşayan Semiha abla söylemiş meğer gördükleri pelikanların ismi bile varmış; Şükufe ve Şakir!

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Bugün heyecanla öğrendiğime göre bilinen en yaşlı yaban kuşu, en az 68 yaşındaki bir albatrosmuş ve hala ürüyormuş! Elbette halkalanmış olmasa bu bilgiye ulaşmak mümkün olmazdı. Bu kuş 1956 yılında halkalandığında erişkinmiş. Onu halkalayan araştırmacı onu yeniden ilk kez 46 yıl sonra görmüş. Kimbilir ne kadar heyecanlanmıştır.

Fotoğraf: John Klavitter (U. S. Fish and Wildlife Service)

Ayrıntılı bilgi için;

http://usfwspacific.tumblr.com/post/180809288495/worlds-oldest-wild-bird-returns-to-midway

Özgür Keşaplı Didrickson

7 Aralık

Selçuk

Papatyalar var etrafta. Hani sanki kapıda olan kış değil de bahar.

Özgür Keşaplı Didrickson

8 Aralık

Selçuk

Balinalar nefes verdiğinde kimi zaman gökkuşağı oluşuyor ya, ne müthiş şey. Geçenlerde içinden sayısız balina gökkuşağı geçen bir video gördüm. Su yüzeyinde birbirine dokunarak yuvarlanan iki gri balina ve çevrelerinde heyecanla dolanan büyük bir grampus yunus grubu vardı. Videoyu paylaşanlar grampus grubunun çevresinde dolandığı gri balinalardan birinin hamile olma olasılığından da söz etmişler. Yunuslar ekolokasyonlarını kullanarak balinanın birinin içindeki ikinci kalp atışını anlamış olabilirlermiş. Meraklı göründükleri için belki de.

Bir anlamda “ultrason” olarak adlandırılabilecek ekolokasyona sahip olmak nasıl bir şeydir acaba? Sihirli bir şey olmalı. Ekolokasyon hakkında kısaca: Yunuslar diğer dişli balinalar gibi yüksek frekansta ses üretip çevrelerine yayarlar ve bu seslerin objelerden yansıyıp geri gelen yankılarını toplayıp beyinlerinde değerlendirerek çevreleri hakkında bilgi sahibi olurlar. “Yankı yardımıyla yön bulma- ekolokasyon” denilen bu sonar sistemi sayesinde yunuslar metrelerce uzaklarındaki cisimlerin büyüklüğünü, şeklini, hızını, yerini, hatta yoğunluklarını tespit edebiliyorlar.

Özgür Keşaplı Didrickson

9 Aralık

Konya, Aladağlar

Fotoğraf: Semiha Koç

10 Aralık

Uşak

Kardeşim Onur’un yönetmenliğini yaptığı 5. Uluslararası Kanatlı Denizatı Kısa Film Festivali için Uşak’tayız. Gösterim ve sunuşların yapıldığı salonlardan birisi Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeymiş. Duvardaki seramikler ilgimizi çekti. 4. Karo Yarışması için yapılmışlar. Hepsine tek tek ve uzun uzun bakmak için zamanımız yoktu ne yazık ki ama yine de her fırsatta içlerine daldık. Günlük için fotoğrafını çektiğimiz bu karoda da bir telaş vardı zaten.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

11 Aralık

Uşak

Yazılar aracılığıyla dostluk kurmak ne kadar sıcak ve özel bir deneyim. Bir süre önce, yavruyken Hollanda’da kıyıya vurduktan sonra okyanusa geri salınmak yerine kurallara aykırı şekilde tutsak tutulan ve gösteriye zorlanan orka Morgan’ın doğum yapması üzerine bir yazı yazmıştım. 5harfliler sitesinden sevgili Pınar Kumandaş bu yazımı okuduktan sonra birbirini tanıyan kız kardeşlerimizin iletişim köprüsü üzerinden bana ulaştı. Çocukluğumdan, yunuslardan, doğadan, eşimin kültüründen söz ettiğimiz bu samimi ve keyifli söyleşi için sevgili Pınar’a teşekkür ederim.

Orka Morgan Ve Deniz Memelileri Üzerine Bir Söyleşi

Yeni Zelanda’da bir kadın 3 orka balinasıyla yüzerken görüntülendi;

Ne kadar muhteşem değil mi?  Öyküsü şöyle…Kadın yüzerken birden altında bir karaltı görmüş. İlkte yunus zannetmiş ama sonra orka olduğunu anlamış. Bir erişkin, bir yavru ve büyük olasılıkla bir genç orkadan oluşan grup kadının çevresinde merakla yüzmüş. Kadın bir ara sudan çıkmış, sonra geri dönmüş ve orkalar yine etrafında belirmiş. Bu arada kumsaldaki birisi durumdan haberdar olmuş ve drone ile kayıt yapmış.

İlk karşılaşma nasıl oldu bilemiyoruz ama bu kayıtta kadın orkalara dokunmaya çalışmıyor, sadece sürekli aynı yönde yüzüyor. Bu nedenle orkaların onunla ne kadar ilgilendiği, merakları daha iyi belli oluyor. Kadın yalnızca bir yerde yüzmeyi durduruyor çünkü yoksa onun önüne geçen orkaya doğru yüzmek durumunda kalacak. Bir ara artanca orka ağzında bir balıkla beliriyor. Kadına balığı hediye olarak mı getiriyor bir anlamda ona avlanmayı öğretmeye mi çalışıyor bilemiyorum (bir tür altruism örneği sanırım). Hayvanların insanlarla kurdukları iletişim, bizim onları görme, yakınlarında olma isteğimizin, buna dair hararetle paylaştığımız fotoğrafların, öykülerin gölgesine kalıyor ve üzerinde pek düşünmüyoruz sanki.

Doğal ortamda yaşanan böylesi karşılaşmalar ne kadar özel, bu kadın ne kadar da şanslı. Olayın geçtiği kumsal ne kadar kalabalıktı acaba? Drone sahibi dışındakiler ne yaptı? Böyle bir durum yaşandığında birden sayısız yüzücü ve tekne suya doluşsa elbette böylesine güzel bir etkileşim olmazdı, orkalar stres olabilirdi vs vs. Kimi yerlerde doğal ortamda yüzmek için yunus gruplarının dinlendiği bölgelere turistler bırakılıyor ve yunuslar uyuyamıyorlar.

Kendiliğinden gelişen, parayla, tur programlarıyla ilgisi olmayan bu tür etkileşimler, hayvanların da bizi merak ettiğini hatırlattığı için de özel. Bunca yakın temas karşısında kadın da onlara doğru yüzebilir, dokunabilirdi. Teknelerin, insanların, droneların yaban hayatla arasına koyması gereken mesafeler var ancak kendiliğinden gelişen böylesi etkileşimlere fazlaca müdahale etmeye kimsenin hakkı olmasa gerek.

Özgür Keşaplı Didrickson

12 Aralık

Uşak

Festivalde izlediğim iki filmi bizim doğacılar çevresinden pek çok insanın da çok seveceğini düşündüm. Birisi Salih Toprak‘ın “Guguk kuşu” isimli animasyon filmi. Toprak’ın kısa filmlerinin özel gösteriminde izledim bu animasyonu ve artık sürekli “kocaman, iğrenç şehir” olarak söz ettiğimiz İstanbul’un aslında ne kadar özel bir şehir olduğunu düşündüğüm günlere yolculuk yaptım. Bir de tabii kuş göçü zamanı dünyanın en özel şehirlerinden biri oluşu ekrana yansımış gibi geldi bana. Yüzlerce, binlerce yırtıcı kuş uçmuyordu gökyüzünde, öykü de bununla ilgili değildi zaten ama bir tek o müthiş leylek sürüsü çizimleri bile gökyüzünün de şehirlerine dahil olduğunu çok hoş göstermiş.  Toprak’ın ve Can Erkan’ın emeğine sağlık. Filmi internetten izleyebiliyormuşuz iyi ki;

Kısa Film: Guguk Kuşu

Bir diğeri Elif Sözen‘in, resmi seçkide gösterilen “Kutlama” filmiydi. Çocukluğumun pazar günü filmlerine ışınlandım bir anlamda. Fantastik bir dünyaya… Pippi de geldi aklıma ve dahası. Filmin renklerini de çok sevdim, yeşil, çok güzel, koyuluğu tam yerinde bir yeşil. Sonra çiçekler, kirazlar ve sıçrayarak yürüyen çocukların güzel ruhu…

Fazlaca bilgi vermek ve filmin büyüsünü bozmak istemiyorum ama daha çok insanın izlemesini çok önemsediğim için doğayı çok seven küçük bir kızın kurbanlık bir koyunla dostluğundan söz edildiğini belirteyim. Filmin Kolombiya’nın başkenti Bogota’da düzenlenen ve bu yıl misyonunu “Sinema yolu ile hayvan hakları mücadelesine katkı sunmak” olarak tanımlayan Hayvan Hakları Filmleri Festivali’nde “Jüri özel ödülü” almış olmasına, jürinin filmden “kalbe dokunan bir çalışma” olarak söz etmesine hiç şaşırmadım.

İşte söyleyeceklerim bu kadar. Filmi şimdilik gösterildiği festivaller dışında izlemek mümkün değil sanırım ama fragmanıyla yol haritasını takip edebilirsiniz belki;

Elif’in filmindeki güzel yürekli cesur kız tam da bugünlerde bir anlamda gerçek oldu. Polonya’da yapılan iklim değişikliği zirvesinde konuşan 15 yaşındaki İsveçli kızdan söz ediyorum. Her gün iklim değişikliğini kanıtlayan sayısız yeni araştırmaya, değerlendirmeye rağmen pek de bir şey yapılmıyor oluşunu ve bu durumun anlaşılmaz oluşunu Greta Thunberg ne kadar çarpıcı şekilde dile getirdi. Konuyla ilgili umutlu konuşmaların, rüzgar enerjisinden, güneş panellerinden falan söz edilmesinin hiç bir işe yaramadığını, yaramış olsaydı emisyonlarla ilgili rakamların değişmiş olacağını belirtmesi umarım çok insanı sarsar. Özellikle çocuğu, yeğeni, torunu olan herkesin bu konuşmadan güç alarak eyleme geçmesi lazım. Greta’nın konuşmasının odağında da o var zaten; eylem. “Umuda ihtiyacımız var ama umuttan daha çok eyleme ihtiyacımız var. Eyleme geçtiğimizde umut her yanı sarar” diyen Greta bir süredir cuma günleri okula gitmiyor ve İsveç parlamento binası önünde iklim eylemi yapıyormuş. Geçtiğimiz haftalarda Avustralya’da da öğrenciler iklim konusunda yetkililere seslerini duyurmak için okula gitmeyip yürüyüş yapmışlardı.  Endişelenmekten, kendi gelecekleri için haklı olarak ayağa kalkan bu gençlerle gönül rahatlığıyla gurur falan duyamıyorum. Hissettikleri korku, insanların vurdumduymazlığına, samimiyetsizliklerine olan öfke, oradan yayılan umutsuzluk… Bu ağır duygu ve düşüncelerin ne kadarı tüm yüküyle iniyor acaba yüreklerine? Size bakmakla yükümlü olanların sizi gereği gibi korumadıklarını görmek çok ciddi bir güven yitimine yol açmaz mı? Erişkinlerin büyük kısmının işsizlik gibi nedenlerle geleceğini güvende görmemesi de bu tabloda etkili aslında. Ay sonunu getirmeye çabalayan – ya da yeryüzünün bu uyarısına rağmen azgınca tüketen düzene uyumlu bireyler olarak – anne ve babaların iklim değişikliğiyle ilgilenecek aklı kalmayabilir.

https://www.commondreams.org/news/2018/12/19/depressed-and-then-diagnosed-autism-greta-thunberg-explains-why-hope-cannot-save?fbclid=IwAR0Si8Qj5sbn9ixx2N6xCau6pUqM3Z6gc8S0EufX8cy5Dev75FcJlLf8gI4#

15 yaşındaki iklim aktivisti Greta Polonya’da liderlere seslendi: “Hoşlanın ya da hoşlanmayın ayaklanacağız!”

Geçtiğimiz haftalarda iklim çalışan bir grup bilimci, karbon emisyonuna, bilimcilerin çelişkilerine dikkat çekmek adına iklim konulu bir toplantıya gitmediklerini açıkladılar. Her sene dünyanın sayısız noktasında bilimsel toplantılar olur. Bir yandan sonra dünya gezisine dönen bu toplantılarda alınan kararların çoğu uygulan(a)maz ama çok kimse de takmaz. Buna rağmen neden her sene toplanmaya devam edilir vs gibi pek çok tuhaf bilimci davranışı var. Toplantılar için yapılan yolculuklar uzun süredir iklim değişikliği açısından eleştiriliyordu. Bizzat iklim bilimcilerinin bu konuda böyle bir eylem yapması çok anlamlı. Umarım devamı, daha güçlüleri gelir.

https://www.washingtonpost.com/outlook/2018/12/10/we-study-climate-we-chose-not-fly-dc-conference-it/?utm_term=.fb5db1c270aa

Greta’nın memleketindeki Uppsala Üniversitesi iklim değişikliği konusunda çalışmalar yapıyor. Kısa süre önce İsveç’e uçak yerine trenle gelecek 50 Erasmus öğrencisine burs vermeyi öngördükleri bir pilot proje başlattıklarına dair bir haber okudum. Greta’nın konuşmasında asıl sorumluluğun temel yaşam şartları açısından her şeye sahip, ekonomik olarak güçlü olan ülkelerin olduğundan söz etmesi de çok önemli bir vurguydu zaten.

Özgür Keşaplı Didrickson

13 Aralık

Uşak

Bu senenin ilk kârını yolda görmüş oldum. Sabah biraz yağmış ama uyuyordum. Öğleden sonra 6 saatlik bir yolculuk yapmamız gerekti. Kâr yağışı nedeniyle bir kısmı zorlu ama görsel açıdan elbette keyifli geçen yolculuk sonrası Uşak’a döndüğümüzde şehrin kâr altında olduğunu gördük. Ağaçlara kâr gerçekten çok yakışıyor. Bazı yaprakların dökülmemekte neden ısrar ettiği çok açık.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

14 Aralık

Uşak

Üniversiteye gitmeden önce bir yerde kahvaltı yapalım dedik, portakal suyunu pipetsiz bir şey içmenin olanaklı olmadığı şekle sahip bir şişede getirdiler. Pipetin üzerinde de  mekânın ismi yazıyordu. Sanırım ilk kez karşılaştım bu durumla ya da ilk kez bu kadar dikkatimi çekti. Rekabet gibi türlü nedenlerle sunuma (pipetlerden, tek tek poşetlenen doğum günü kurabiyelerine)  gitgide daha çok önem verilmesinin diğer uçta gelişen doğaya saygılı yaşam alışkanlıklarıyla (pipet kullanmayı reddetmek gibi) çelişmesi sanırım herkesin dikkatini çekiyor. Ne istediğimizi iyi bilir, kendimizle çelişmezsek sanırım müşterisi olduğumuz yerler de buna göre sunumlarını yeniden gözden geçirebilirler. Portakal suyumu sipariş ettiğim an “pipet getirmeyin lütfen” deseydim belki bir cam bardakta servis yaparlardı. İyi ki belirtmeyi unutmuşum çünkü aynı örnek daha önce de karşıma çıkmıştı. Sorunun ciddiyetini görmek açısından önemli oldu.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Bir limonata şişesi üzerinden benzer bir durumla karşılaştığımda pipetler ve yaşam alışkanlıklarımız üzerine bir şeyler karalamıştım;

Kızılcık Sopası: Pipet icat olduysa düzen bozulur mu?

Özgür Keşaplı Didrickson

18 Aralık

Selçuk

Ben çayımı içerken,yeni yıl hazırlıkları yapılıyordu meydanda. Leylek seslerinin yerini de karga sesleri almış. Çok keyifliydiler.

Perihan Keşaplı

Yeni yıl için ışığa bürünmüş ağacın dibine birisi yiyecek bir şeyler bırakmış ki küçük kargalar çevresinde dolanıp durdu. Karalıklarıyla sarımsı yılbaşı ışığı güzel bir zıtlık oluşturuyordu. Ben de tostumdan biraz atmak ve cep telefonuyla da olsa fotoğraflarını çekmeyi denemek istedim ama ışıklar sönüverdi. Meğer Kafe Carpouza yakıyormuş onları. Tabii yılbaşına daha var, elektrik harcamaya gerek yok ama gerçekten içerledim bu zamanlamaya.

……….

Seattle’da yılın büyük  bölümde havanın gri olduğunu gösteren bir çizime denk gelince gülümsemeden edemedim. Juneau’da (Alaska) yaşamanın en zor yanlarından biri güneş ışığı eksikliğiydi. Seattle bu açıdan biraz daha iyi olsa da işte yine de pek farklı değil. Çizimi ne çok kişi beğenmiş. Bazen ortak sevinçler kadar ortak dertler de insanları birleştiriyor. Bu durumda “Seattlelı” yapıyor. Bir süre önce bir yazıda Seattlelı Chris Cornell’in kayınbiraderinin onu ziyarete geldiğinde basık hava, dinmeyen yağmur nedeniyle çalışmakta nasıl zorlandığından söz ettiğini okumuştum. Zaten Seattlelı grupların dışarısı sürekli yağmurlu olduğu için ev içlerine, garajlara kapanarak çalıştıkları söylenir.

Juneau gerçekten oldukça güneyde (Stockholm biraz daha kuzeyde) ama ılıman yağmur ormanı olduğu için bulutlar da sıklıkla güneş ışınlarına izin vermez. Alaska fotoğraflarıma bakarken oranın ne kadar gri olduğuna şaşırırken bile buluyorum kendimi. Orada insan biraz alışıyor – ya da kabulleniyor, balinalardan güç alıyor vs- tabii yoksa kışın bile çok güneşli olan bir ülkede yetişmiş biri olarak yaşamak çok zor. Ne de olsa Jno gibi Alaskalılar da günlerin hızla kısaldığı dönemde depresyonun çekim alanına girebiliyor. Jno’nun güneyden gelen bir kuzeninin nerdeyse kaçarak güneye döndüğüne de şahit olmuştum.

Her yere yeterince güneş ışığı, yeterince balina lütfen!

Özgür Keşaplı Didrickson

20 Aralık

Selçuk

İşkence edilen Gri papağanın ölmesine çok üzüldüm. Popülasyonları tehlikede olan yaban hayvanlarının kafes kuşu olabildikleri bir dünyaya öfkelenmemek mümkün değil. İnsanın aklı almıyor, kimi durumlarda yasal olarak doğadan toplanmaları ve ticaretleri mümkün! (İşkenceciye “ruh hastası” diyenler olmuş ya, vahşeti yasal yapan yetkililer bu sıfattan fazlasını hak etmeliler o zaman. Bu tür insanların sayısı, ruh/akıl hastasının kim olduğu vs böylelikle tartışmaya da açılır hem).

Arkadaşımız Esra Per’in “Tropikal ormanlardan Türkiye’ye papağan ticaretinin durumu” isimli makalesi bu türle ve genel olarak papağan ticaretiyle ilgili bilgilenmek isteyenler için çok önemli bir kaynak. Birkaç alıntı yaptım ama lütfen makalenin tamamını okuyun ve paylaşın. Duyarlılığımız arttıkça doğadan yakalanmaların ve zalim ticaretin önüne geçebiliriz umarım.
……….
Türkiye’de 1982 – 2016 yılları arasında 141.148 birey canlı papağan ithalatı gerçekleştirilmiştir.

İnsanlar yabani kuş ticareti ile bazı Papağan türlerinin popülasyonlarının düşmesine neden olabilmekte ya da habitatlarına zarar verebilmektedir.

Gri papağan Türkiye’nin en çok ithal ve ihraç ettiği türdür. Gri papağan ithalatı 1999 yılına kadar düzensiz bir eğilim göstermiş, 2000’li yıllardan itibaren ise aşırı artış göstermiştir. Türkiye 1984 yılında 4 birey 2014 yılında ise 11.542 birey ithal etmiştir. Türkiye 2015 – 2016 yıllarında ise 2014 yılındaki rakamın yarısı kadar gri papağan ithalatı yapmıştır.

Gri Papağan, dağılım gösterdiği 18 ülkenin 14’ünde azalan popülasyonlarıyla birlikte, uluslararası düzeyde en çok ticareti yapılan üçüncü kuş türüdür (Birdlife International, 2013). Gri papağan, yoğun orman habitatlarında ve çevresinde yaşayan ekvatoral Afrika’ya özgü bir türdür. Bu tür, insan konuşmasını taklit etme yeteneği ve dikkat çekici görünümü nedeniyle evcil hayvan olarak bilinmektedir.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Papağanlar dünyanın birçok ülkesine ticaret yoluyla kafes kuşu olarak taşınmaktadır. Bu papağanların bir kısmı yasal olarak doğal habitatlarından yakalanarak kafese alınırken, bir kısmı hayvanat bahçeleri ve üretim
çiftliklerinde yetiştirilmektedir.

Ancak papağanlar üzerinde yasal olmayan yollarda doğadan toplama ve ticaret yapma baskısı çok yüksektir. Son yıllarda bazı papağan türlerinin popülasyonlarında ciddi azalışlar tespit edilmiştir.

Bu nedenle CITES sözleşmesinde (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) (yeni düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye’de yaban hayvanı ticareti ile ilgili yasal düzenlemeler mevcuttur. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın av ve yaban hayatı daire başkanlığı ile müdürlükleri yasa dışı yollar ile papağan ticareti yapılmasını önlemek için çalışmalar yapmaktadır ve halkın her ihbarını dikkate almaktadır. Gümrükte yapılan kontrollerde bazen yasa dışı yollar ile ülkeye girdirilmiş papağanlar yakalanmaktadır. Bu vakalar Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından CITES’e raporlanmaktadır. Papağan ticaretine yönelik temel bilgi kaynağı CITES veri tabanıdır. Yasa dışı ticaret ile ilgili olarak halkın farkındalığının artışı bu konudaki bilginin artışı ile doğru orantılıdır. Yasa dışı ticaretin tespiti vTürkiye’de doğada yayılış göstermeye başlayan papağanların yasa dışı olarak doğadan toplandığının tespit edilmesinde halkın ihbarları çok yararlı olmaktadır. Yabani kuşların uluslararası ticareti bazı hastalıkların yayılmasına neden olabilmektedir, bu nedenle yasa dışı ticaretin önlenmesi bir gerekliliktir.

Makalenin bağlantısı;
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/545618

Özgür Keşaplı Didrickson

21 Aralık

Selçuk

Juneau (Alaska) öncesi yaşamımda “21 Aralık” benim için ders kitabından fırlamış bir takvim yaprağıydı. Orada yaşarken ise en kutlanası gün olduğunu anladım. Çok sevdim bu videoyu, tam o ruha uygun olmuş. Yaşasın Vivaldi, yaşaşın kar, yaşasın günışığı!

https://www.facebook.com/sitkafineartscamp/videos/774137749591740/UzpfSTEwMDAwMzU2ODQyMTQ2ODoxODQwMzQ4MTkyNzYwNzc3/

Özgür Keşaplı Didrickson

22 Aralık

Uşak

Yılbaşına yakın, kışın soğuğuna inat kırmızı çok gözlerini belerten kokinayı ne zaman görsem yeşille kırmızının bu kanlı canlı oynaşı beni kendine çekerdi.

İstanbul Rumlarından kalmış bu adet,

Girerse haneye kokina bir demet,

Bir yıl boyunca artık sabret,

Yeşili yeşil kızılı kızılsa

Bu sana uğur getirecek.

Fotoğraf: Güray Ervin/Al Jazeera Türk

Ama öğrendim ki kokina uğur getirmiyormuş dikenine değene… Romanlar toplarmış kırmızı taneleri İstanbul’un çalılarından. Biz hanımefendiler beyefendiler beğenelim diye de birleştirirlermiş taneleri tellerle ve bağlarlarmış yeşilliklere. Sahteymiş kokina da gerçekmiş yokluk:

İstanbul’un kokina toplayıcıları ile ilgili detaylı haber ve bilgi için:

http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/emek-ve-diken-kokina

Gülbike Keşaplı

Not: Kokina “tavşanmemesi” olarak da biliniyor. Bilimsel ismi ise Ruscus aculeatus.

23 Aralık

Selçuk

Facebook’un en sevdiğim yanlarından birisi aniden çok güzel bir resimle, heykelle karşılaşmak… İşte bugün birden, cennet borazanlı, sinekli, kara kedili bir resmin içinde buldum kendimi. Daha geçen yıl, Yeşim’in günlüğümüzdeki yazıları dolayısıyla haberdar olmuştum cennet borazanı diye bir çiçekten. Belki de yeni bir heves, Burhaniye’de de birkaç bahçede gördüm sonra. Varlığından yeni haberdar olduğum, beni heyecanlandıran bir şeyin yavaş yavaş daha çok karşıma çıkması çok hoşuma gidiyor. Bir kısmı elbette bilmekle ilgili bir fark etme. Dünyanın tüm bilgisi iyi ki içimize sığmıyor. Sıkkın, hatta çaresiz anlarda karşımıza çıkan bir resim, bir şarkı bizi bu kadar heyecanlandırmaz, iyileştirmezdi o zaman.

Murasama Kudo isimli Japon ressamın kedili birkaç resmini buldum şu adreste;

https://www.thegreatcat.org/the-cat-in-art-and-photos-2/cats-asian-art/muramasa-kudo-1948-present-japanese/

Özgür Keşaplı Didrickson

24 Aralık

Burhaniye

Deniz bir hayli çekilmiş, kargalara sofra olmuştu bu sabah. Öyle durgundu ki, küçücük balıkların hareketi bile hissediliyor, görünüyordu.

Leş Kargası. Fotoğraf: Perihan Keşaplı
Leş Kargası. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Perihan Keşaplı

Etkinlik duyurusu;

27 Aralık’ta Bursa’da (Nilüfer Belediyesi Karaman Dernekler Yerleşkesi Konferans Salonu) ve 2 Ocak’ta ODTÜ Kimya Bölümü’nde Geleneksel Bitki Birlikteliği’nin Kapıdağ Yarımadası’daki kullanılabilir bitki türlerini ve halkın geleneksel bitki bilgeliğini araştırdığı belgeselin gösterimleri olacak. belgeselin tanıtım videosuna, öyküsüne ve daha çok insana ulaşması için nasıl maddi destekte bulunabileceğiniz bilgilerine şu adresten ulaşabilirsiniz;

http://www.gelenekselbitkibilgeligi.com/

19 Ocak 2019’da, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde ( İstanbul)   5.ci Ulusal Yurttaş Bilgin Atölyesi düzenlenecek. Doğa ve çevre konularında kendi mesleği olmadığı halde, bilgi edinen, talep eden, araştıran ve üreten kişilere yönelik atölye çalışmasının etkinlik adresi;

http://uybba.ngbb.org.tr/

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.

Bunu paylaş: