Dylan ve Ginsberg Dostluğu Penceresinden Beat ve Müzik İlişkisine Bir Bakış – Özgür Keşaplı Didrickson

Özü, nefes alanı en başta edebiyat olan Beat akımının müzikle de çok özel, sıkı bir ilişkisi var. Ekonomik Bunalım ve 2. Dünya Savaşı sonrasının Amerika’sında düzene, tutuculuğa,  materyalizme karşı; bireysel dışavurumdan ve cinsel özgürlükten yana yükselen bir ses olarak tarif edilebilecek akıma adını veren “Beat” kelimesi, hem bu döneme (beaten/yorgun, hırpalanmış olmak) hem de bu yorgunluğun (ve aynı zamanda tutuculuğun) aşılıp insanın yenilenmesini ifade edecek şekilde müziğin temposuna, ritmine (beat/vuruş) selam ediyor.

Beat yazarlarının müzikle olan ilişkilerini en çarpıcı şekilde temsil edenlerin başında Jack Kerouac‘ın geldiği söylenebilir. “Beat” kelimesini, müzikle ilişkili olanı dâhil çoğul anlamlarıyla yürürlüğe sokan kişi de olan Kerouac, özellikle bebop cazın enerjisinden, heyecanından etkilenmiş. Bu müziğin geleneksele aykırı dağınık; doğaçlama içeren yapısının izinin Kerouac’ın ritmik, spontan yazınında sürülebildiği düşünülüyor (1). Kerouac, Al Cohn ve Zoot Sims gibi caz müzisyenleriyle okumalar, kayıtlar da yapmış. Müzikle organik bağı olan yazınının en önemli örneklerden olan kült yapıtı “Yolda”, müzik tutkunu ana karakterleri dolayısıyla Charlie Parker, Dizzy Gillespie, Dexter Gordon ve Wardell Gray gibi pek çok müzisyene ve eserlerine değinilerle doludur.

Kerouac, Al Cohn ve Zoot Sims ile

Diğer önemli Beat yazarı Allen Ginsberg‘in de müzikle yakın bir ilişkisi var. Şiir okumalarında sıklıkla harmonyum çalan Ginsberg,  Beat yazarları üzerinde büyük etkisi olan William Blake‘in “Songs of Innocence” ve “Songs of Experience” kitaplarına eşlik edecek müzik yazıp kaydetmiş. Yazarken saksafoncu Lester Young ve Charlie Parker‘dan etkilendiğini söylediği kült yapıtı “Uluma”ya eşlik eden müzikleri minimalist besteci Philip Glass ile yapması da beat yazınının müzikle içiçeçiliğine örneklerden.

Beatles (isimlerine de yansıyacak şekilde), The Doors, Tom Waits, Steely Dan, Patti Smith, The Clash, Sonic Youth, U2 gibi daha pek çok müzisyen Beat kuşağının diğer önemli temsilcisi olan William Burroughs da elbette dâhil olmak üzere Beat yazarlarından etkilenmiş, kimi örneklerde onlarla birlikte üretmiş. Yine de Beat yazarları ve özellikle dönemin müzisyenleri arasındaki, birbirinin üretimlerini besleyerek süren dostluklara en büyük örnek kuşkusuz Bob Dylan ile Allen Ginsberg’inki.

Beat akımının doğumuna ve ayrıca folkun canlanışına sahne olan New York, etkileri tiyatroya, sinemaya uzanan şiir okumalarının ve müzik dinletilerinin merkezi haline gelmiş. Beat yazarları ile folkçuların politik açıdan ayrılıkları olsa da, bohem ve otantik yaşam ile müziğe yakınlıkları nedeniyle bu mekânlarda etkileşime girmeleri kaçınılmaz olmuş. 1961’de New York’a gelen Bob Dylan, folk müzisyenlerinin başlıca mekânı Gaslight’da çalıp söylemeye başlayarak dikkatleri üzerine çekmiş. Ginsberg’le Dylan 1963’de New York’ta, Ginsberg ve sevgilisi Orlovsky‘in Hindistan’dan dönüşü dolayısıyla verilen partide tanışmışlar.

Ginsberg tanışmalarından kısa süre önce, Dylan’ın o yıl çıkan “The Freewheelin’ Bob Dylan” albümünü dinlemiş. Bundan söz ettiği video kaydında da belirttiği gibi (2) albümde yer alan “A Hard Rain’s A-Gonna Fall” şarkısını dinlerken Beat ya da bohem aydınlanmasının, özyetki (self-empowerment) meşalesinin yeni nesle geçtiğini hissederek duygulanmış. Dylan ise Beat yazarlarıyla ilk kez 1950’lerin sonunda tanışmış ve Kerouac ve Ginsberg’in yanısıra Gregory Corso ve Lawrence Ferlinghetti‘den etkilenmiş.

Ginsberg ile Dylan’ı birbirine bağlayan şeyin en başta şiir, edebiyat olduğu şüphesiz. Dylan bir söyleşisinde kâğıt üzerindeki şiirden çok okumalardaki, vokalize edilen şiirden etkilendiğini söylemiş ki bu New York’taki ortam düşünüldüğünde de anlamlı. Kerouac’ın nefes almaksızın ilerleyen, dinamik, bebop etkisinde akan sözcüklerinden de etkilendiğini belirten Dylan’ın Ginsberg’le tanışmalarından kısa süre önce Kennedy cinayetiyle ilgili olarak yazdığı “Chimes of Freedom” şarkısının sözlerinde serbest koşuk deneyleri yapmasını da Beat etkisine bağlayanlar var (3)

Beat yazarlar arasında en politik sayılacak Ginsberg, kendisinden 15 yaş küçük olan Dylan’ın her konuda tavır almak gereğini hissetmek istemediğinden söz etse de politik olaylar karşısında sessiz kalamayan biri oluşundan; Dylan da Beat yazarlarının güncel politikayı aşan sosyal yabancılaşmasından etkilenmiş (3)

Savaş, kapitalizm ve konformizm karşıtı Ginsberg, özellikle annesi dolayısıyla genç yaştan beri komünizmle ilgiliydi. Dylan’ın 1961-1964 yılları arasında birlikte olduğu, kendisini sanatsal ve politik olarak etkilediğini söylediği sevgilisi Suze Rotolo‘nun anne ve babası da komünist parti üyeleriydi (burada Beat akımını eleştirenlerin kullandığı aşağılayıcı “beatnik” kelimesindeki “nik” ekinin Sovyetler Birliği tarafından uzaya atılan ilk uydunun ismi olan “Sputnik” den geldiğini hatırlatmak, dönemin atmosferini çizmek adına önemli olsa gerek).

Dylan ilk olarak sosyal adaletsizliklerle ilgili protest şarkılar yazan bir folk müzisyeni olarak tanınmaya başlamıştı. Irkçılığa ve nükleere karşı savaşan bir politik eylemci olan Rotolo ile Dylan’ın  “The Freewheelin’ Bob Dylan” (1963) albümünün kapağında birbirlerine sarılmış yürüyen fotoğrafları ise Beat ve kıpırdanmakta olan 68 kuşağının başat varoluş alanının sanat olduğunun altını çizmesi açısından da önemli. Dylan’ı Rimbaud ve Brecht gibi yazarlarla tanıştıran ama kendisinin de doğallıkla Dylan’ın sanatından etkilendiğini söyleyen Rotolo’nun da belirttiği gibi kurgulanmış, mükemmeliyetçi albüm kapak fotoğraflarının aksine spontan, içten, sıradan ruh taşıyan bu fotoğraf bile başlı başına bir başkaldırı olarak görülebilir.

“The Freewheelin’ Bob Dylan” albümündeki “Blowin’ in the wind” şarkısının günümüze uzanan ünü, içinden Dylan’ın şarkı sözlerinin politik okumaları açısından ilk akla gelebilecek, bol çağrışımlı “rüzgâr” kelimesinin geçmesi açısından da önemli. Beat ve ondan elbette etkilenen Sivil Haklar Hareketi boyunca yazdığı, doğrudan olmasa da dolaylı olarak ülkede yaşananlara selam eden, esen rüzgârın ruhunu taşıyan şarkı sözleri Dylan’ın, isteksiz olsa ve sınırlandırıldığını hissetse de, “neslin sözcüsü” olarak görülmesine neden olmuş.  Sözcülerinin ve liderlerinin ancak bir ortaklıkta birleşen nesil ile varolabileceği düşünüldüğünde, insanların yaşadıkları zorluklarla, insanların duygularıyla ilgilenen, kendi duygularını özgürce ifade etmeye çalışan biri, hele ki “sanatçı” olarak Dylan’ın rüzgârı, en azından sesini, istekle arttırmış olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

Ginsberg’le tanıştıklarında Beat hareketinin geçici bir heves olarak söndüğü konuşuluyor, aşağılayıcı “beatnik” sıfatı yaygınlaşıyordu.  Ginsberg ise bu süreçte Dylan’a olan yakınlığı ve birlikte üretmelerinin de büyük etkisiyle, hem yazar hem de politik eylemci olarak 68 kuşağına da erişti, seslerinden biri oldu.

1965 tarihli “Bring it all Back home”‘ kimilerince Beat etkisinin en çok görüldüğü Dylan albümü. Güncel olaylarla sınırlarından, folktan kopuşunun hissedildiği dönemle ilgili olarak “içimden geldiği gibi; yürüdüğüm, konuştuğum gibi yazmak istiyorum” dese de,  ya da tam bu yüzden (bir sanatçının her şekilde çağını yansıtacağının kanıtı olarak)  dönemin ruhunu çarpıcı şekilde yakalayan albümde, belki de bu etkiyi tek başına gerçekleştiren ünlü “Subterranean Homesick Blues” şarkısı da yer alıyor. Sayısız söz ve ses uyumunun hiç bir zorlama belirtisi içermeden, çarpıcı bir hızla, ilk elektrik müzik kayıtlarından biri olmasından da aldığı tazelikle devinen şarkı; Vietnam Savaşı atmosferi, uyuşturucu kullanımı gibi kıvılcımlara değinisiyle dönemin patlamaya ramak kalmış huzursuzluğunu, çığlığını yansıtması açısından da önemli.

Şarkının adının Kerouac’ın “Subterranean/Yeraltı” kitabına (1958) selam eder görünmesi; hem sanat hem de politik alandan birçok kişiyi etkilemiş olan “Rüzgârın nereden estiğini bilmen için meteoroloji uzmanına ihtiyacın yok” sözleri, ilk modern örneklerden sayılan videosu ve kitapçığında Dylan’ın başkanın yemin töreninde neden Ginsberg’in şiir okumadığına anlam veremediğini belirtmesi; Beat etkisini, Ginsberg’le olan sanatsal ve politik etkileşimini çarpıcı şekilde yansıtıyor. Şarkının klibi ve albüm kitapçığında Ginsberg’in görünmesi de bu nedenle hem şaşırtıcı değil hem de dostluklarının kaydedilmesi açısından özel.

Dylan, Ginsberg’in 1971 tarihli “First Blues” albümünde, kimilerince başarısızlık olarak da görülen, doğaçlamadan beslenen birkaç şarkıyı onunla birlikte yazmış, söylemiş. Dönemin cinsel özgürlükten yana tavrı, eşcinsel olan Ginsberg’in yazını gibi bu şarkılara da yansımış (Jimmy Berman (Gay Lib Rag). “September on Jessore Road” ise Bangladeşli mülteciler için yazılmış. “Vomit Express” ise Porto Riko’ya ancak en ucuz biletlerle, gece uçuşuyla yolculuk edebildiği için kusan insanlardan söz ediyor gözükse de, Ginsberg’in annesini, kuşağı etkileyen yazarları (örn. Artaud) ve arkadaşlarını (örn. Carl Solomon) doğrudan etkilemiş olan, “Uluma”ya da damgasını vuran “delilik” temasına ve ABD emperyalizmine açık değinisiyle önemli görünüyor.

Hızla günümüze gelirsek Dylan’ın, Ortadoğu’yu işgal etmiş bir ülkenin başkanına “barış” ödülü vermeyi uygun bulmuş Nobel Komitesi’nin verdiği edebiyat ödülünü kabul etmesini nasıl yorumlamalı? Daha önce Obama‘nın barış madalyasını kabul etmesi düşünülünce doğal belki de. Dylan törene katılmadı, Beat kuşağından etkilendiği bilinen Patti Smith katılarak onun ” A Hard Rain’s A-Gonna Fall” şarkısını söyledi.  Smith,  Beat kuşağını da derinden etkilemiş, “kahin” sıfatıyla da anılan Arthur Rimbaud’ya olan sevgisiyle de tanınıyor; günümüzde de ondan okumalar yapıyor.

Özdemir İnce Rimbaud hakkında şöyle der (4) “… şiirin bütün geleneklerini, yapısal ve zihinsel düzenini parçalayıp altüst etti. Şiir parçalandı. Düzyazı şiirleriyle yarattığı şiirsel söylemin dili günümüz modern şiirinin yazınsal temellerini oluşturdu”. Rimbaud’nun Avrupa uygarlığından nefret ettiği, Paris Komünü’nü desteklediği, sosyalist bir anayasa tasarladığı da biliniyor. Hâl böyleyken Smith’in has sanatçılar için çok anlam taşımayan ödülleri ve hele ki kraliyetle ilişkili bu ödülü bu kadar önemsemesi, heyecandan şarkıyı 2 kez durdurması, Beat (ve benzer) akımların, en başta onları içselleştirmemiş, bir hevese indirgemiş, sadakatsiz temsilcileri nedeniyle sönüp, tükenmelerinin kaçınılmazlığını mı gösteriyor? Sartre gibi, Nobel tarihinde ödülü reddedenler var. Dylan’ın onlar gibi yapması düşünsel olarak gitgide sığlaşan dünyada etkisi hissedilecek bir rüzgâr yaratır mıydı acaba?

Beat hareketinin özünde yazının yattığını hatırlayarak bitirmeli yine de. Dylan’ın çektiği “Renaldo and Clara” isimli deneysel filmindeki (1978) bir sahne, Ginsberg ve Dylan’ın Jack Kerouac’ın mezarını ziyaret edişini gösterir. İkili “Mexico City Blues” şiir kitabında (1959) Kerouac’ın Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” kitabından söz ettiği bölümden okumalar yapar, sevdikleri yazarlardan,  ziyaret ettikleri mezarlardan söz ederler. Fazlaca naif konuşmalarından Moskova’dan Paris’e yazar mezarlarının peşine düşmüşe benzer Ginsberg’in Baudelaire’in mezarına “Uluma”nın bir kopyasını bıraktığını da öğreniriz.

Jack Kerouac,  “Desolation Angels” isimli yarı- otobiyografik romanında  (1965) “Tek gerçek müziktir… Müzik evrenin kalp atışına (heartbeat) karışır ve biz beynin atışını (brain beat) unuturuz” demiş.

Dylan’ın “Highway 61 Revisited” albümündeki (1965) “Desolation Row” isimli şarkısının isminin de Kerouac esinli olduğu söyleniyor. Aynı zamanda ressam olan Dylan’ın bu şarkısında Einstein‘dan, Ophelia’ya; gerçek, kurgusal, dini sayısız karakter, müzisyenin o an için gördüğü/kurguladığı bir resmin içinden sırayla akıyor. Kerouac’ın tüm karakterlerinin gerçek hayattan geldiği söylenen kitabı da bir anlamda insan manzaraları içeriyor.  Uzunluğuyla da (11 dakika) bu geçit atmosferine katkı koyan şarkının nerede geçtiği sorulduğunda ” Mexico City Blues” kitabı üzerinden yine Kerouac’a selam eder görünerek “Meksika” yanıtını vermiş Dylan. Kerouac’ın mezarında Ginsberg ile kitabın “Fareler ve İnsanlar”‘dan söz ettiği kısımları okumaları, Steinbeck‘in “Cannery row/Sardalye Sokağı” kitabının isminde “row/sıra” kelimesinin geçmesi, Steinbeck’in de politik rüzgârlara kayıtsız kalmamış biri oluşu; katı kuru araştırmaya girenler için esin zincirlerinin başının, sonunun, gerçeğinin, kurgusunun içiçe girmişliğine örnek. İçinde nefes almadığımız dönemleri en iyi sanat eserleri üzerinden kavrayabiliriz sanırım. Sahicilerse eğer, zamanı kırabiliyorlarsa.

“Desolation Row” Ginsberg’in en sevdiği Dylan şarkısıymış ve Dylan onun ölümünün hemen ertesi günü (1997) bir konserde bu şarkıyı ona ithaf ederek söylemiş.

“Terk edilmiş, perişan edilmişlerin geçiti” olarak çevrilebilecek “Desolation Row” şarkısı bir sanat eseri örneğiyse zaten 2018’de dinlerken Meksika sınırından, soğan hâllerine; Suriye’den madenlerin derinliklerine; dış hatlar pasaport kontrolü kuyruklarından kitap fuarı girişi turnikelerine ilerleyen insanların yüzlerini getirecektir aklımıza sırayla; durağan havanın ağırlığını hissettirerek rahatsız ettirecektir. Rüzgâr essin diye bir pencereye uzatacaktır kolumuzu…

 

Özgür Keşaplı Didrickson

 

Not: Allen Ginsberg’in pedofiliyi ve oğlancılığı savunan North American Man/Boy Love Association (NAMBLA) üyesi olduğunu araştırmam sırasında öğrendim. Ardından geçtiğimiz yıllarda “Paris’te Son Tango” filmindeki tecavüz sahnesini kadın oyuncusu Maria Schneider’ın haberi olmaksızın planlayıp çektiği ortaya çıkan Bernardo Bertolucci yaşamını yitirdi. Alanında önemli çalışmalara imza atmış pek çok sanatçının iyi, ahlaklı bir insan olmayışı okuma, yazma eylemleriyle iç içe olan kimse için sürpriz olmasa da her bir örnekle bu konudaki tutumumuzu haklı olarak yeniden gözden geçirme gereği duyabiliyoruz. Bu notu, bu konuda okuduğum çok güzel, zihin açıcı bir yazıyı paylaşarak sonlandırmak istemiştim ama ne yazık ki bulamadım (E-Skop’ta mı yayımlanmıştı acaba?). Bulduğum zaman buraya ekleyeceğimi söyleyeyim öyleyse.

 

Kaynaklar

1) https://www.gilderlehrman.org/content/sounds-change-influence-jazz-beat-generation

2) https://www.youtube.com/watch?v=84bNaA-BV4Q

3) https://www.newyorker.com/news/news-desk/bob-dylan-the-beat-generation-and-allen-ginsbergs-america

Yukarıda verilen kaynakta Sean Wilentz‘in Türkçe’ye “Bob Dylan ve Allen Ginsberg’in Amerikası” olarak çevrilen kitabının 2. bölümü yer almaktadır (Burcu Denizci; 2016, SUB Yayınları).

4) http://ozdemirince.com/ben-bir-baskasidir-yayinlandi/

Yazıda geçen ana başlıklarla ilgili olarak Wikipedia’dan da yararlanıldı.

Bunu paylaş: