Dirimbilim Günlüğü: Sisteki Kirpi, Kydoni, Zıp Zıp, Gis’óok

9 Eylül 2018

Burhaniye

Bir süredir kelebeklerden söz etmediğimiz bir gün bile geçmiyor. Amerika Açık Tenis Turnuvası’nda çift kadınlar finalinde oynayan T.Babos‘un eteğini görür görmez aklıma alıçkelebeğinin gelmesine şaşmadım bu yüzden. Erkekler finalinde de özgür kal düş gücüm!

Özgür Keşaplı Didrickson

10 Eylül

Burhaniye

Bugün yağmur yağdı. Serinliği ve kokusuyla yağmuru çok seviyorum. Bu yüzden ılıman yağmur ormanına sahip Güneydoğu Alaska’ya ilk gittiğimde çok yağmurlu oluşu çok hoşuma gitmişti. Alaska’ya yerleşmeden önce “Yağmur…Alaska’yla beni ilk buluşturan o” cümlesiyle başlayan bir şeyler karaladığımı biliyorum. Yılın 225 günü yağışlı olan Juneau’ya yerleştikten sonra ise bu cümleme anlamlı anlamlı gülümsemeye başladım. Bir yeri ziyaret etmekle orada yaşamanın ne denli farklı bir deneyim olduğunu yağmur sevgim üzerinden öğrenmiş oldum. Hiç dinmeyeceğini düşündürten Alaska yağmuruyla yaşarken, eşimin “Türkiye’yi nasıl buluyorsun?” sorusuna kısaca “kuru” demesini de yine anlamlı anlamlı gülümseyerek hatırlardım.

Yağmur ormanında belki yılın büyük bölümü yağışlı ama Ege yağmuru bambaşka bir şey. Onun yanında Alaska yağmuru çok sakin ve evcil kalıyor. Göğü boşaltarak sizi 2-3 dakikada bile sırılsıklam yapan Ege yağmurunu özlerdim orada yaşarken. Yağmurlar da birbirinin ikizi değil işte, doğalarına göre ıslatıyorlar, doğalarına göre özleniyorlar.

Yağmur deyince edebiyat nasıl gelmesin akla. Lisedeyken Ender Macun‘un “Yağmur uykusu” kitabını keşfetmiştik raflarda. Çok etkilemişti beni. Kitabım kaybolduğu için yeniden bulmalı. Bir de Oruç Aruoba‘nın “Tümceler” kitabında yazdıkları çok etkilemişti beni. Kitap yanımda değil ama “Bir ıhlamur ağacının üzerine yağan yağmur biraz da kokulanmaz mı?” gibi bir tümceydi sanırım. Öyle çok sevmiştik ki ıhlamur ağacımızın adını “Tümce” koymuştuk.

Yağmur kokusunu düşünürken internette bakındım biraz. Karşıma ne çıkacak diye. Ekşi Sözlük’te “Bakkhus” isimli yazarın yazdıkları hoşuma gitti;

“Yağan her yağmurun ardından (özellikle sonbaharda) bi anda tüm havayı kaplayan, tarifi zor; genelde toprak kokusu olarak nitelenen ama aslında hiç bi kokuya benzemeyen; insanin içinde mutluluk, yalnızlık, hüzün, sevinç, burukluk vs. gibi bir sürü karışık duygunun belirmesini sağlayan eşsiz koku…”

Bugün balkondan yağmuru izler, kokusunu içime çekerken aklımda bunlar geçti. Yan bahçedeki mor çiçeklerin üzerinde her gün olduğu gibi bir atmaca güvesi uçuyordu. Atmaca güvelerinden, yağmurda da uçabildiklerinden bir önceki günlüğümüzde söz etmiştik.

Akşamüzeri yürüyüş yaparken bir baba ve oğlunun güneş batışıyla ilgili konuşmasının arasında kaldım. Yürüyüş yolunda önümdeki baba arkamdaki oğluna bir şey söyledikten sonra başını öne çevirip güneşin yittiğini görünce yine oğluna dönerek “kaçırdım ama dönüşü muhteşem olacak” dedi!

Özgür Keşaplı Didrickson

11 Eylül

Burhaniye

Halam bugün getirmese “kargaburun” diye bir zeytin olduğundan haberim olmayacakmış. Zeytin diyarına doğmuş biri olarak nasıl olduysa artık. Eğitim için şehre göçünce işte böyle, doğa öğretilerinin bir kısmından mahrum mu kalınıyor?

Yuri Norşteyn’in yönetiminde Rus masallarından esinlenerek hazırlanan Sisteki Kirpi (1975) isimli animasyonu izledim sonunda. Animasyon denince aklımıza sadece Disney, Pixar ya da (elbette iyi ki) Stüdyo Ghibli geliyor. Canlandırmanın anavatanının Amerika Birleşik Devletleri olduğunu sanıyoruz oysa durum hep böyle değildi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin olduğu, uzakmış gibi algılanan yakın geçmişte canlandırma türünün en güçlü ve estetik yapıtları Bolşeviklerin diyarından filizleniyordu. “Sisteki kirpi” gibi filmlerin günümüz seyircisiyle buluşmaları, tek başına bir sanat eserinin değerinin bilinmesinin ötesinde böylesi bir bellek çalışması için de çok önemli olsa gerek.

Filmci: Sisteki Kirpi

Özgür Keşaplı Didrickson

12 Eylül

Yamaç paraşütcüsü arkadaşım Yasin Gündoğan’ın çektiği fotoğrafların hepsi birbirinden çarpıcı ama Yente Köyü’nde çektiği bu fotoğrafa bayıldım.

Fotoğraf: Yasin Gündoğan

Bozcaada

Biliyor ya kendisine hayranım, poz üstüne poz veriyor kerata…

Peygamberdevesi. Fotoğraf: Gevher Gökçe

Gevher Gökçe

13 Eylül

Bozcaada

Doğanın bilgeliğine vurgunum… arılar, böcekler, örümcekler, yuvayı onlara emanet edip gitmeye hazırlandığınızı hissediyorlar, tıpkı bavulları hazırlamaya başladığınızda yolculuğa çıkacağınızı anlayan kediler gibi… ve, bir süreliğine de olsa, bir nebze de olsa, size bıraktıkları yerleri yeniden işgâle başlıyorlar… öncesinde kuş havuzuyla yetinen arılar, daha siz elinizi yıkarken musluktan su içmeye geliyorlar; çaydanlığı dolaba kaldırdığınız anda, bir örümcek mutfak tavanından inip eviyenin içine gayet şık bir yuva yapıveriyor; peygamber develeri, çekirgeler, örtüsünü kaldırdığınız masanın üstünde bildiğin poz veriyorlar ve kırkayaklar gizlendikleri yerden çıkıp odanın tavanında koşturmaca oynuyorlar… bunu en güzel uğurlama kabul ediyor ve onların karşısında kendimi küçücük ve önemsiz hissediyorum… yuvam önce sizin sonra benim… iyi bakın ona, güle güle oturun…

Fotoğraf: Gevher Gökçe

Gevher Gökçe

14 Eylül

Didim

Bu hafta arkadaşım Özgür Keşaplı Didrickson’ın Facebook’ta bir etkinliğe gideceğini paylaşmasıyla Dirimbilim Günlüğü’ne bir şeyler karalayabileceğimi aklıma koydum ve sevindim. Paylaştığı ilanı resimde göreceksiniz. Ayvalık’taki film festivalinin habercisi. Üzerindeki deniz ve kabuk belki de çoğu kişiye görüntüleri dışında pek bir şey ifade etmeyebilir ancak ilandaki kabuğun adı da Yunancada ayva. Yunanlar Ayvalığa hem “Ayvali” hem de “Kydonies” diyorlar. Kydoni Yunancada hem ayva demek hem de bu deniz kabuğunun adı. Yeni öğrendiğime göre Ayvalık’ta eskiden her ikisinden de bolca bulunurmuş. Çoğu yazım bu deniz kabuklarını toplamakla geçti, ben onları amfi tiyatroya benzettiğim için tiyatro kabuğu diyordum. Bir gün büyük marketlerden birinde poşetlerde satıldığını görünce şaşakalmıştım. Yeniyormuş meğer. Ayvalık’ın karşısındaki Midilli Adası’nda Nea Kydonia diye bir yerleşim yeri bile var. Nasıl ki İzmir’den Atina’ya göç eden Rumlar tarafından kurulan Nea Smirni yani Yeni İzmir gibi.

Fotoğraf: Yeşim Öndül

Yeşim Öndül

Burhaniye

Bir süredir karşımıza koyun gezdiren bir aile çıkıyor. Bugün evde çalışırken pencereden geçtiklerini gördüm, balkona fırladım ama fotoğraflayamadım. Gerçi fotoğraflamak çok önemli değil, tanışmak isterdim onlarla.  İki kız ve babası gibi geldi uzaktan, ne hoş bir görüntü. İnsan “sıradışı” diyecek gibi oluyor oysa belki de 30-40 yıl önce çocuk olmuş hepimiz için olağan bir görüntü. İskele’ye giderken peşimden gelen kazların tıslamasından korktuğumu hatırlıyorum. Güzel, değişik türden bir korkuydu.

Annemler bugün Edremit’e gittiler. Bir ara annem beni aradı ve “bi dakka kelebek” gibi bir şeyler söyleyerek aniden kapattı telefonu. Acaba ayrıca bir kelebek günlüğü mü tutsaydık annemle? Meğer benekli çayır zıp zıplarından görmüş. Tek fotoğraftan türünü ayırt edecek kadar bilgili değilim. “Cüce zıp zıp” mı acaba? Latincesi Gegenes pumilio. Trakel.org adresine bakıp siz de fikir yürütebilirsiniz.

Bir tür zıp zıp kelebeği. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Ağaçlarla da konuşmuş annem biraz. Dallarından ayva akan bir ağaç görmüş. Kestane ağacı fotoğraflarına da bayıldım, ne zamandır görmemişim.  Birden düşündüm de kestane yemiş ama ağacını hiç görmemiş bir çocuk “denizkestanesi” diye bir canlı olduğunu öğrense onu nasıl hayal eder?

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Bambudan birebir boyutta böcek heykelleri yapan biri varmış; Noriyuki Saitoh. Hareket halinde yapıyormuş üstelik bu heykelcikleri. Elleriyle öyle incecik, minicik kanatlar işleyebiliyorsa bir insan uçmadan nasıl dursun yarattıkları?

https://www.thisiscolossal.com/2018/09/new-bamboo-insects-by-noriyuki-saitoh/

Annemin bugünlerde rastladığı çekirgenin fotoğrafını da belki birilerine ilham verir diye tam da burada paylaşayım.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

16 Eylül

Taylıeli Köyü, Burhaniye

Sevebilecek miyim bilmiyorum, köye 5 bin kişilik amfitiyatro  yapıldı. Çevresine piknik alanı ve çocuk parkı yapmışlar. Teyzemin torunu Çınar’ı parka götürdük, bir kere kaydı kaymadı “ormana gitmek istiyorum” diyerek bizi takip etti. Çok güzel bir andı.

Küçük, çevik kertenkeleler gördük. Bir de geçtiğimiz günlerde kız kardeşimin sözünü ettiği gallerle çevrili meşeler. Galler bir yandan elmalı şekere benziyor. Neden böyle yapış yapışlar acaba?

Kız kardeşim Özge günlükte  “Gal”, böcek ya da mantarların bitkilerde oluşturduğu anormal yapılardır. Birçok farklı türü olmakla beraber bizim gördüğümüz, mazı arılarının (Cynips gallaetinctoriae) oluşturduğu gallerle sarılı bir mazı meşesiydi (Quercus infectoria). Mazı arıları galleri üremek için kullanır. Daha önce, gallerin bir meşeyi böylesine sardıklarını görmemiştim” diye yazmıştı. Daha ayrıntılı bilgi için;

Dirimbilim Günlüğü: Gal, Cengaver, Sepya, Türk Keleri

Özgür Keşaplı Didrickson

17 Eylül

Burhaniye

Bugün Çınarla bahçede top oynadık. Sıklıkla nanelerin içine düşüp kokularını yaydı ya, aşinalık hissi kadar gizli sihirleriyle topların şu yeryüzündeki en has dostlarımızdan olduğuna karar verdim. Aklımdan bunlar geçerken Çınar’ın bir vuruşla topumuzu komşunun bahçe çatısının üzerine atması ve elbette erişip uzanamayışımız  bizimle konuşabildiklerinin de kanıtıydı herhalde.

Juneau’da (Alaska) baharatlar çok pahalıydı. Gazete kağıtlarında kuruyan nanelerle büyümüş bizimkilere göstermek için kuru nanenin fiyatını gösteren bir fotoğraf dahi çekmiştim ama bulamadım şimdi. Küçük bir kutusu 8 dolar falandı sanki.

Özgür Keşaplı Didrickson

18 Eylül

Burhaniye

Eskiden bizim kumsalda bir sürü ters dönmüş kayık olurdu. Sırtımızı onlara dayar, kitap okurduk. Denizin dinginliğini sindiriyordu belki o kayıklar, kızgınından çok serin kumun üzerinde. Bize de bir parçası değiyordu mutlaka, denize dair herşeyin.

Sanırım bizim kumsal, genişliği, uzunluğu yüzünden daha çok etkilendi plaj şemsiyelerinin istilasından. Yitişlerinde bunun etkisi var mı bilmiyorum ama iyi ki sahilin başka yerlerinde hala rastlıyorum onlara. Önce hangi kitapla girsem acaba zaman tüneline?

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

“Gis’óok!”… Bugünlerde Alaska’daki arkadaşım Karenza’nın sayfasında sıklıkla bu kelimeyi görüyor ve heyecanlanıyorum. Alaska’ya ışınlanmak ve ona, eşime zıplayarak sarılarak kuzey ışıklarının gökyüzündeki dansını izlemek istiyorum. ” Gis’óok” Eşimin kabilesi olan Tlingitlerin dilinde. “kuzey ışığı” demek. Sanırım yok olma tehlikesi olan bu güzel dilde ne demek olduklarını bildiğim için de heyecanlanıyorum Karenza’nın bir bakıma “dışarı fırlayın” anlamına gelen çağrısını görünce. Kaç kere başkalarının böyle çağrısını görerek yakalamışlığım vardır onları. İçimden “Teşekkür ederim” dediğim sayısız tanıdık, tanımadık insan. Ben de görünce yazar, birilerini mutlu etmiş olma ihtimaliyle de heyecanlanırdım.

Juneau’da kuzey ışıkları. Fotoğraf: Jno Didrickson

Kuzey ışıklarını fotoğraflamak kolay değil ama Juneau’da çok sayıda müthiş fotoğrafçı var. Kuzey ışıklarının Juneau semalarını ziyaret ettiği bugünlerde bir sürü inanılmaz fotoğrafa da denk geldim ve bu olağanüstü doğa olayını görebildiğim için -hem de birkaç kez- kendimi çok şanslı hissettim. Acılarla, haksızlıklarla dolu dünyada keşke herkes görebilse.

Juneau’da kuzey ışıkları. Fotoğraf: Jno Didrickson

Bir yazar olarak kuzey ışıkları hakkında bir şeyler yazmak istedim elbette. Ancak öylesine zengin bir dünyada buldum ki kendimi hayatımda en çok zorlandığım yazı oldu diyebilirim. Sonsuz bilgiler diyarında gezerken rastladığım müthiş ilginç bilgilerden olabildiğince çoğunu biraraya getirmek, bunu bir de kendi dilimi yitirmeden yapmaya çalışmak çok keyifli bir yorgunluktu.

Kuzey ışıklarını anlattığım, yazmakta zorlandığımı belirttiğim yazımı şu adresten okuyabilirsiniz;

Gökyüzünü Tutuşturan Yeşil Alevler – Özgür Keşaplı Didrickson

Yazıyı fotoğraflarla okumak için ise şu bağlantıya tıklayabilirsiniz;

https://issuu.com/azizm/docs/edergihaziran2014son

Juneau’da kuzey ışıkları. Fotoğraf: Jno Didrickson

Günlüğün başlarında yazdığım gibi bir yağmur ormanı ülkesi olan Juneau yılın büyük bölümünde yağışlı, diğer deyişle bulutlu. Güneş aktivitesi fırtına seviyesinde olduğu halde bulutlar nedeniyle bir şey göremeyip kahrolabiliyorsunuz. Böyle günlerde “açık gökyüzü duası” ederdim. Juneau’da yaşayanlar olarak  kuzey ışıkları gözlemiyle ilgili böyle ortak duygularımızdan söz ettiğim bir başka yazım da var;

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ozgur-kesapli-didrickson/gokyuzunu-tutusturan-alevler-110638

Özgür Keşaplı Didrickson

19 Eylül

Rumeli Kavağı, İstanbul

Ahmet Esen ile salamurada dinlendirilmiş Uskumruları Çiroz olması için ipe dizip rüzgarda kurutma zamanı…

İpte uskumrular. Fotoğraf: Halit Konanç

Halit Konanç

Burhaniye

Teyzem sabah bahçede otları ayıklarken bir Türk keleri (süleymancık, geko) görmüş. Öylesine yakınmış ki o ilginç gözlerini bile çekebilmiş. Son zamanlarda normalde göze görünmeyen ya da hızla önümüzden geçen küçük canlıları daha iyi tanımamıza yardımcı oldukları için fotoğraf makinelerine sevgim arttı.

Türk keleri. Fotoğraf: Figen Kurtoğlu

Özgür Keşaplı Didrickson

20 Eylül

Burhaniye

Yeryüzü yıkımıyla ilgili korkunç bir haber almadığımız bir gün bile yok. Karadeniz’in en önemli balık üreme alanı olarak nitelendirilen Kıyıköy’de denizden yıllık 300 bin ton kum çekilecekmiş! Çok güzel fotoğraflarını gördüğüm için bir gün gitmeyi istediğim yerlerdendi. Daha görmeden yıkımının haberlerini alıyoruz sayısız güzelliğin, güzel yerin. Tüm dünyayı, hatta belki Mars’ı falan da içine katarsak, görmeden acısını hissettiğimiz ne çok yer, yurt var.

http://t24.com.tr/haber/kiyikoyde-denizden-yillik-300-bin-ton-kum-cekilmesine-izin-verildi,703635

Özgür Keşaplı Didrickson

21 Eylül

Burhaniye

Bugün bahçede bir erik kırlangıçkuyruğu geziniyordu.  Uzaktan tür tanımı yapabildiğim ender kelebeklerden.

Kozak Yaylası, Bergama

Yazın ormanı özlüyor insan. Hemen yanıbaşımızda ormanların en güzelinin, masalsı fıstık çamı ormanın olması ne büyük şans!

Kozak Yaylası elbette yalnızca fıstık çamlarıyla, ormanıyla değil bağlarıyla da cennete götürüyor insanı. Babam uzun yıllar Bergama’da çalıştığı için artık dostumuz olan bağcılar var. İbrahim abi onlardan biri. Üzüm mevsimi sonbahar kuş göçü çalışmalarımızla çakıştığı için ben çok ziyareti kaçırdım ama annem İbrahim abiyi ve ailesini yaklaşık 20 yıldır tanıyor.  Babam artık Bergama’da çalışmıyor, uzunca bir aradan sonra uğramış olduk İbrahim abinin Demircidere Köyü’ndeki bağına. Üzümlerin arasında, geçmiş günleri de gülümsemelerle hatırlayarak sohbet etmek pek keyifli oldu. Dalından üzüm kesmeyi de çok seviyorum. Alaska’dayken bulabildiğim üzümler Şili’den, benzer uzaklıktaki yerlerden gelirdi. Ve her mevsim bulunurlardı. Bunu düşününce Kozak ile Alaska 2 ayrı gezegene benziyor.

Kendileri apayrı bir güzellik olan asma gövdeleri arasında gezinirken bir kovuğa sıkışmış bir dal üzüm gördüm. Çok güzel bir görüntüydü, o üzümleri hiç yerinden ayırasım gelmedi elbette.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Bir gövde çatısının altında gözüme ilişen kara üzüm dalını ise kesmeden edemedim. Nerdeyse bir arkeolojik kazıyla ulaştım ona, ne bereketli bir yer şu bağlar.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Ağaçların altında kayaların olması hep çok hoşuma gider. Bu ormanı kocaman granit kayaları yüzünden de çok severim. Bugün biraz yürüdük ve kendimizi Güliver’in masalında bulduk.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Karşımıza çıkan ineklerden birisi de kayalarla pek uyumluydu.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

İlginç bitkiler de gördük. Minicik çiçekli bu bitki bir tür madımakmış;

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

https://www.turkiyebitkileri.com/en/photo-gallery/view-album/5050.html

Bugünlerde içine bir parça kahroluş sızmayan doğa gezisi olur mu? Özellikle madenlerin bölgeyi olumsuz etkisinin arttığını duymak çok kaygı verici. İbrahim abi çam fıstığının veriminde madenden kaynaklı nedenlerle azalma görüldüğünü söyledi ama iyi ki halk ciddi olarak tepkisini gösteriyormuş. Geçtiğimiz ağustosta 16 kırsal bölgenin muhtarı siyasi partilerin milletvekillerini maden tehdidine karşı toplantıya çağırmış. Elden ne geliri öğrenmek ve yapmak isterim.

Özgür Keşaplı Didrickson

22 Eylül

Burhaniye

Gece üç ve çok sevdiğim gibi bir güve eşlik ediyor gece yarısı çalışmalarıma.

Perde ve güve

melek beyazı

kanat tozu

Sabah içeriye bir atmaca güvesi girdi. Çok heyecanlandım ve dün geceki güvenin verdiği ilhamla bir iki dize karaladığımı hatırlayıp gülümsedim. Bir tür iletişim var aramızda işte, diğer canlılar ve biz! Atmaca güvesi de kondu perdeye, kızıllığını çekti içeriye, gıpgri oldu. Elime aldım, parmağımda durdu uzun süre. Başını oynatışını görmek günün geri kalanına yetecek mutluluğu verdi.

Akşamüzeri kumsal çok güzeldi. Güneş battığında tüm gökyüzü gözümü dinlendiren çok hoş pastel renklere bürünmüştü. Bulutların şekli, dağılımı da çok ilginçti. Nasıl tanımlamalı? Gökyüzü, kendi fırça izini bulmaya çalışan genç bir ressamın tedirgin, telaşlı, tutkulu ellerinden çıkmışa benziyordu. Oldu mu acaba?

Not: Kuş türleri için trakus.org; kelebek türleri için trakel.org adreslerine bakabilirsiniz. Bitkiler konusunda facebooktaki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden yararlanıyoruz.

***

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bunu paylaş: