Dirimbilim Günlüğü: Serçe, Björk, barbun, kırlangıç

11 Şubat

Bugün, sessizliği delenin bir çıvgının ötüşü olduğu an, ne güzel bir andı. Yolun hemen kenarındaki çalıların arasında, adımlarıma göre kendini benden uzaklaştırarak öttü. İsmi de kuş isimleri arasında ne kadar özel; çıvgın.

Çıvgının ötüşünü şu adresten dinleyebilirsiniz;

Çıvgının hem kendisi hem de ötüşü, akrabası olan söğütbülbülüne çok benziyor ancak şarkıları farklı. Ötüşler basit bir akustik yapıdaki kısa sesler iken genellikle üremeyle ilgili olarak söylenen şarkılar daha uzun, çoğunlukla melodik. Aşağıdaki videonun yaklaşık olarak 2. dakikasından itibaren önce şarkıları sonra ise kulağımıza “Hüitt” diye gelen ötüşleri arasındaki fark anlatılıyor.

Yalnızca söğütbülbülünün ötüşünü içeren kısa bir ses kaydı ile ötüşlerinin ne denli benzer olduğunu aktarabilirdim ancak iyi bir kayıt bulamadım. Bu durumda videonun başlarında anlatılanların bir kısmını da ülkemize uyarlayarak özetleyeyim;

Çıvgın, ülkemizin kimi bölgelerinde kışın dahi gözükürken söğütbülbülü ülkemizde kışlamıyor ve üremiyor yalnızca geçiş yaptığı sırada beslenmek için duruyor. Çıvgın kısa-mesafe göçmeni, söğütbülbülü ise göç ederken çok daha uzun mesafeleri katediyor. Bu nedenle kanadı daha uzun.

Bugün bir de babasıyla ot toplayan bir küçük kız gördüm. Böyle durumlara şaşırmamalı, ot toplayan adam görmüşlüğüm var elbette ama sanırım hayatımda ilk kez kızıyla (belki yeğeniyle) ot toplayan bir adama rastlamış oldum. Çok hoş bir görüntüydü.

12 Şubat

Bugün annemle ilk kez Selçuk Kalesi’ne çıktık. Kaleye İncil yazarı St. John Kilisesi’nin kalıntıları içinden geçerek gidiliyor. Farklı dönemlere ait bu görkemli mekânlar arasında gezinmek zaman tüneline girmek gibi. Kediler eşlik edince pek keyifli bir yolculuk oluyor. Bir “Antik kent kedileri” albümü yapmalı belki de.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson
Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Yürürken bir karabiber dalı buldum yerde. Yakında karabiber ağacı olmadığı için gülümsedim. Bir yerden elimize bir yaprak alır gezeriz ya. Defterimizin arasından biz fark etmeden uçup giden yapraklar olur ya. Bir süre önce bana benzer biri yürümüş demek ki o yollarda. Belki de hayatında hiç karabiber ağacı görmemiş bir turistti, kim bilir.

Karabiber. Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Hava çok ılıktı. Yılın ilk kelebeklerini görünce çok heyecanlandım. Kelebekler düş ve gerçek arasındaki köprünün simgesi gibiler. Köprünün gerçekliğinin düşsel yansıması gibi. Yakından görmeye çalışmak için kanatlarının eşliğinde dolanmak, üstünüze konmalarını dilemek… Kelebeklerin pek çok sanatçıya esin vermesi ne kadar da anlaşılır. İki tür gördüm ama beyaz olanını yakından göremedim. Diğeri ise çok sevdiğim, en dost kelebeklerden Atalanta idi. Ülkemizde yaygın görülen bu türle ilgili TRAKEL sayfasına bakabilirsiniz;

http://www.trakel.org/kelebekler/?fsx=2fsdl17@d&tur=Atalanta

Kale surlarına çıkılması yasakmış. Buna biraz üzüldük ama hal böyle olunca surların içinde açan çiçekler daha da özgür göründü. Mesela sarı banotları. Latincesi Hyoscyamus aureus imiş. Facebook’taki “Flora” sayfasına sorarak öğrendim.

Sarı banotu. Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

13 Şubat

Tezer Özlü‘yle ilgili yazı yazarken kitaplarına göz gezdirdim. Eski Bahçe-Eski Sevgi kitabında şöyle bir paragrafla karşılaştım; “Onu karanlık holde eski bir giysi giyinmiş kuş gibi otururken buluyor. O, ağır hastalanınca kuş gibi oturur. Ağzını açamaz. Sonra doğal ölümünü ölüp ölmeyeceği birkaç gün içinde belli olur. Kuş gibi duruyor. Görmeyen gözü daha açık” (s. 94) Acaba “kuş gibi oturur” diye bir deyiş mi var dilimizde? Yoksa eğer, Özlü ne demek istemiş acaba?

Yeni keşfettim, Björk, Bachelorette şarkısında “…adımı unutursan bir koyda hapsolmuş bir katil balina gibi kaybolursun” diyormuş. Şarkı öylesine şiir kokuyor ki, elbette bu sözler tüm sözlerin içinde daha anlamlı. Şarkının müziği de çok ilginç. Biraz karanlık denebilir ancak “Bir kız şeklinde kandan bir çeşmeyim” diye başlayan sözlerin yarattığı havaya uygun. Jools Holland‘ın müzisyenlerin canlı çaldığı programını ne çok severdik. 1997’de Björk bu şarkıyı o programda canlı söylemiş;

14 Şubat

İstanbul

“Yine bir yağmur sonrasında mevsim kış da olsa serçelerin seslerini duyduğumda eski bir yazım aklıma geldi. Serçelerin sesi eksilmesin kulaklarımızdan.”

Serçelerimiz

Hep yanımızda olduklarından olsa gerek serçeleri ve seslerini duymaz gibiyizdir. Oysa serçeler insana en çok yaklaşabilmiş ve onun yaşamını paylaşmış kuş türlerindendir. Sürücül ve tohumla beslenen kuşlardır. Serçe denildiğinde genelde ev serçesi anlaşılsa da ülkemizde sekiz tür serçe yaşamaktadır. Bunlardan insan yerleşimine en çok yaklaşan tür Ev serçesidir (Passer domesticus). İnsana yerleşimine yakınlık derecesine göre ikinci tür Ağaç serçesi (Passer montanus), üçüncü tür ise Söğüt serçesidir (Passer hispaniolensis). Diğer türler kaya serçesi, kar serçesi, küçük serçe, boz serçe ve sarıbağazlı serçedir. Bu türler genellikle insan yerleşimi dışında doğal yaşam alanlarında bulunurlar.

Ev serçesi adeta tüm yaşamımızda bizimle iç içe olmuş, sesini bulunduğumuz çok yerden duyabildiğimiz ve serçe denildiğinde aklımıza gelen kuştur. Erkeği gri tepesi ve siyah boğazı ile tanınır. Dişi ve gençleri kahverengidir. Yuvasını yapı oyuklarına ve çalılara yapar. Yerli türdür.

http://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Serçe

Erkek ev serçesi. Fotoğraf: Cemil Gezgin

Ev serçesinden sonra gelen tür olan Ağaç serçesi ona olan benzerliğinden konunun ilgilisi dışında kimse tarafından fark edilmez ne yazık ki. Ağaç serçesinin en belirgin farkları beyaz yanağındaki siyah nokta ve kafasının tamamen kahverengi olmasıdır. Bu tür daha çok ağaçlık, çalılık  parklar, korular, tarım arazileri ve bahçeleri tercih eder. Ev serçesine göre çok daha az görülür ancak ülkemiz genelinde yaygındır. Yerli bir türdür.

http://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Ağaç serçesi

Söğüt serçesi insana yakınlıkta üçüncü ve son türdür. Ev serçesine benzese de ondan erkeğinin tamamen kahverengi başı, beyaz yanağı, siyah göğsü, kalın siyah çizgili sırtı ve böğrü ile ayrılır. Bu tür güney bölgelerimiz ve çok dar noktalar dışında yaz göçmenidir. Tarım arazileri ve küçük yerleşimlerde yaşar. Yuvasını ağaçlarda ve leylek yuvalarının altında yapar. Sonbahar sonunda kuzey bölgelerimizi bazı alanlar hariç terk eder.

http://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Söğüt serçesi

Benim için serçeler olmasaydı ne olurdu? Zannederim ki dışarısını görmeden havanın durumunu tahmin edemez ve nedensizce neşelenemezdim.

Duyduğumda serçe seslerini anlarım ki hava güneşli

Susmuşsa tüm serçeler yağmur var besbelli

Nedensiz neşelendiysem bellidir bunun sebebi

Serçelerin sesidir mutlu eden beni

Sevgiler.

Cemil Gezgin

16 Şubat

İzmir

Bu hafta balık yiyecektik yine ama ne olacağını bilmiyordum doğrusu, barbun balığı olunca aklıma yine Yunanlıların kullandığı bir deyiş geldi. Sevgililerine barbunum “μπαρμπούνι μου” (barbuni mu), eğer uzun boylu zayıf olurlarsa zarganam “ζαργάνα μου” (zargana mu) yada esmerlerse eğer melanurum “μελανούρι μου” (melanuri mu) diyorlar. Üstüne bir de “barbunum” diye geleneksel bir Girit şarkısı buldum. Şarkıyı Nikos Ksilouris seslendiriyor. Şarkıda, “kalbimin kilidini açacağım barbunum ve  içine seni koyacağım, seni oradan asla çıkarmayayım diye barbunum anahtarları kıracağım, ikimizin de yaşadığı dönem barbunum özlem, keder dolu, ne zaman Allah günü ağartacak barbunum ve başka bir dünya göreceğiz” diyor.

Yeşim Öndül

17 Şubat

Tire

Tire Yoga’dan dostum Senem ile sıcak, samimi mekânlarında içinden hem sohbet hem pilates geçen keyifli zaman geçirdik. Sonra Tire’nin eski sokaklarında yürüdük biraz. Senem bizi Leman Hanım Kafe ve Kültür Evi’ne götürdü. Tarihi Bakırhanı’nın üst katıymış burası. Sahaf, antikacı, plakçı ve daha pek çok dükkânın yer aldığı koridorlar tarih kokuyordu.

Koridorlarda dolanırken karşıma kuşlarla ilgili 2 ilginç şey çıktı. Duvarda asılı, üzerinde tavuskuşu olan büyükçe bir kumaşın üzerinde “İki genci mesut eden muhabbettir” yazıyordu!

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Eski kitapların arasında ise çok eski, Türkçe bir rehber vardı. Sanırım Redhouse yayınevinin kuşlarla ilgili kitabının eki olarak verilmiş. Ben “rehber” diyorum ama kitaptan “kuş gözetleme kılavuzu” olarak söz etmişler! Biz “kuş gözlemek” diyoruz ve sözlük anlamına göre daha doğru ama “kuş gözetlemek” de pek yanlış bir tanımlama olmasa gerek. Dil Derneği’nin sözlüğünde “gözetlemek” için şöyle denmiş;

1) Birine, bir şeye ya da yere gizlice bakmak 2) Birinin yaptıklarını belli etmeden izlemek

Özellikle bazı türleri yakından görebilmek için kuşun varlığımızdan haberdar olmasını istemediğimiz, hatta kamuflajla gizlendiğimiz anlar olduğu düşünülürse gerçekten bazen hayvanları gözetlediğimiz bir gerçek.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Bu kılavuz bana Alaska’da yakından ilk fok gördüğümde yaşadıklarımı hatırlattı. Bir gün okyanusun nehir gibi karanın içine girmiş kolunda, kara olan bizim hemen yakınımızda bir fok yüzüyordu.  Heyecanlandım, fokun beni görmemesi için kayaların arkasına saklandım. Elimde dürbün saklandığım yerden foku “gözetliyordum”.  Elinde hiç bir teknolojik alet olmayan eşim birden “hohhh” gibi bir ses çıkararak foka seslendi. Fok da kafasını iyice sudan çıkararak sesin geldiği yöne doğru bakındı. O an kendimi tuhaf hissettim. Eşim hayvanlarla selamlaşarak doğaya “yakın”, dürbünle foku daha “iyi” gören ben doğadan daha “uzak”tım. Öyle hissettim. Eşim bir Alaska yerlisi olduğu için bu durum, sonradan başka açılardan da gözlemlediğim “beyaz adam” ve yerel insan (Kızılderililerle kısıtlı olmamak üzere) farkının küçük bir örneğiydi.

Selçuk yolunda, sanırım ismi Belevi sulakalanı olan bölgeden geçerken araba penceresinden ona yakın küçük ak balıkçılın uçtuğunu gördüm. Çıplak gözle, hızlı bir aracın içinden, ya da dürbünle… Gözlemek ya da gözetlemek… Sanırım hepsinin bir zamanı var ve keyfi de ayrı.

19 Şubat

Ev kırlangıçları gelmiş! Bahar göçünün başlamış olduğunu duyuran varlıklarıyla beni sıklıkla çocukluğuma götürürler. Anneannemin bahçesinde bir duvarda yuvalamışlardı. Tam karşısında, üst kata çıkan merdivenleri bölen bir kat vardı. Oradan yuva daha iyi görünürdü. Çamurdan yuvalarının üzerinde beliren kafalar ve yuvaya hızla uğrayıp giden anne kırlangıcı heyecanla izlerdik. Pek çok balkonda yuvası olan bu kuş belki de en yakın olduğumuz göçmen kuşlardan.

Ev kırlangıcı. Çizen: Richard Bowdler Sharpe

Kumsalda yürürken tüm kış yürüyüşlerime eşlik eden ak kuyruksallayanlardan gördüm. Kendini hatırlatıyordu belki de. Sevgili yazar dostumuz Gürhan Uçkan göçmen olmayan kuşlara “kalıcı” kuş derdi. Çok güzel denemeleri içeren bir kitabının da adı zaten “Kalıcı kuşlar da üşür”. Kalıcı kuşlar olmasa ne yapardık?

20 Şubat

İzmir

Fuara adım atar atmaz yeşil papağan sesi doluyor kulaklarıma, zaten sesleri tüm sesleri bastırıyor. Hava kararmaya başlarken bu kez her yerde leş kargalarının sesi. Ağaçların tepesinde toplanmışlar, artık ne konuşuyorlarsa…

Papağanlarla ilgili iki arkadaşımın çalışmasından söz eden kapsamlı haberde oldukça ilginç bilgilere yer verilmiş

http://www.milliyet.com.tr/-gordugunuz-papaganlari-ihbar-gundem-2351628/

21 Şubat

Selçuk

Bazen insan birden hep yakınında olduğu için fazla dikkat etmediği şeylerde farklı bir şey görüyor. Bugün kafamda bin bir düşünce, hercai menekşelere bakarken içlerinden kelebek geçtiğini fark ettim!

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

22 Şubat

Mandalinalar çiçek açmış.

23 Şubat

Balkonda kahve içerken yine ev kırlangıcı grubu gördüm. Hemen ardından 2 tane ak kuyruksallayan uçtu!

Ak kuyruksallayan. Fotoğraf: Cherubino

Mandalina tarlalarıyla demiryolu arasındaki toprak yolda yürürken bir öter ardıç ölüsüne rastladım. Ezilmişti. Herhalde bir arabanın camına çarptı, öldü. Diğeri de onu ezdi. Yollarla, araçlarla ne çok canlının ölümüne neden oluyoruz. İnsan nüfusu çok daha az olsaydı, olmalıydı.

***

Not: Tarih bilgisi olmayan tüm gözlem notları Özgür Keşaplı Didrickson‘a aittir.

***

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı, her hafta Cuma gecesine kadar dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.

Bunu paylaş: