Bir Bebekten Bir Canavara: Küçük Otik – Deniz Eren

Bir Bebekten Bir Canavara: Küçük Otik*

“Kendisini militan bir sürrealist olarak tanımlayan Çek sinemacı Jan Švankmajer‘in evreni, kara mizah, ironi ve tekinsizlikle işlenmiştir. Henüz sekiz yaşındayken ailesinin Noel’de hediye ettiği oyuncak bir kukla tiyatrosu, ona hayal dünyasının kapılarını aralarken, cansız nesnelere duyduğu merak giderek artar ve ileriki yıllarda onu Prag Güzel Sanatlar Okulu’nda kuklacılık eğitimi almaya kadar sürükleyecek bir çıkış noktası olur. 1964’te The Last Trick/Son Hile ile başlayan ve sonraki yıllarda devamı gelecek olan animasyon filmlerinde kukla tiyatrosunun yansımaları oldukça açık ve karakteristik biçimlerde hissedilir. Sanata yaklaşımı hep keskin bir düşsellik taşıyan Švankmajer, 1970’lerin başında Çek Sürrealistler Grubu’na katılır. Bu dönemde devlet, çoğu alanda olduğu gibi, düşünsel ve sanatsal faaliyetler üzerinde de baskı uyguladığı için, özgür ifadeye çizilen sınır ve sanatsal yaratıcılığa getirilen sansür, sürrealist akımın bilinçdışından beslenerek, çağrışımlarla üretime dayalı üslubuyla aşılabilmektedir. Buna rağmen 1973-1980 arasında film yapmaktan alıkonulmuştur. Kendi deyimiyle, esasen bir sanat akımından çok, rasyonalizmin tiranlığından kurtulmanın bir yolu, bir yaşam biçimi olarak algılanması gereken sürrealizm Švankmajer’e eserlerinde hem siyasal yönetimin kuralcı yaptırımlarını hem de toplumsal geleneklerin kişiler üzerindeki kısıtlamalarını eleştiren, bunlara karşı duran bir yaklaşım imkânı tanır.”

2000 yılında dördüncü uzun metraj filmi olan Küçük Otik ile karşımıza çıkan yönetmen, günümüz Prag şehrinde yaşayan ve bebek sahibi olamayan Horak ailesinin hikâyesini, kısacası herkes tarafından bilinen bir hikâyeyi, kendine has üslubuyla harmanlayarak izleyicisine sunuyor.

Film, bebeklerinin olamayışını hayatlarında büyük bir eksiklik olarak gören çift, Bay Horak’ın topraktan bebeğe benzeyen bir odun parçası çıkartması ve Bayan Horak’ın bu küçük odun parçasını kendi çocuğu gibi sahiplenmesiyle başlıyor. Bozene karakterinin odun parçasını canlı bir bebekmiş gibi bağlanıp sevgi göstermesi ve bundan duyduğu heyecanla çevresindekilere hamile taklidi yapmaya başlaması eşini tedirgin etse de bir süre sonra odun parçasının canlanmasıyla hikâye akışının değiştiğini görüyoruz.

“Bebekler, pazar yerinde tartılmakta, kâğıtlara sarılıp müşterilere satılmakta ve kesilen karpuzların içinden çıkmaktadır. Filmin başlangıcında gördüğümüz bu tuhaf ve gerçeküstü komedi sahneleri sürrealist sinemasının başarılı yönetmenlerinden Luis Bunuel‘in gerçeküstücülüğünü anımsatıyor. Yönetmen “Švankmajer, nesnelerin insanlardan daha ‘canlı’ ve kalıcı olduğuna inanıyor. Sinema mecrasının baskın görselliğine karşın, bize sunulan dünyayı nesneler aracılığıyla sadece görerek değil, dokunsal ve duyusal algımızla deneyimletmeyi önemser.” Filmde de yer yer gördüğümüz bu duruma en büyük örnek olarak Otik adı verilen odun parçasına bir anlam yüklenerek toplumun bir parçası haline getirilmiş olduğunu verebiliriz.

Canlanan odun parçasının zamanla büyüyüp açlığı giderilemeyen bir canavara dönüşmesiyle toplumdaki aç gözlülüğe bir eleştiri getiren yönetmenin gerek kısa filmlerinde gerekse diğer uzun metraj filmlerinde açlık temasına önem verdiğini söyleyebiliriz. Komşu kızın ağzından duyduğumuz masal ve gerçek dünya arasında gidip gelen bu hikâyede Otik’in her şeyi tüketmesiyle desteklenen animasyon sahneleri oldukça çarpıcı. “Švankmajer’in animasyonlarında kullandığı gerçek nesnelerle olan ilişkisi ve onlara bakış açısı önemlidir. Çünkü ona göre, yıllar içinde ‘başlarından geçen’ olaylar, temas ettikleri kişiler, nesnelere bir hafıza vererek içlerinde hayat barındırmalarını sağlar.“

İnsanın doğayı tüketmesine karşılık olarak Otik’in çevresine dair her şeyi tüketmesiyle yönetmenin tüketim toplumunu dair eleştirilerini resmettiğini görüyoruz. Ufak ayrıntılarla da tüketim toplumuna dönüştüğümüzü destekleyen sahnelerin en büyük örneği olarak reklamlarda izlenen ürünlerin daha sonra halüsinasyon görülmeye başlanarak canlanması medyanın tüm benliğiyle bizi etkisi altına aldığının en güçlü göstergesidir. Diğer yandan tüketim toplumuna olduğu kadar yaşlı bir pedofili kullanarak erotizme bir protesto oluşturulduğunu söyleyebiliyoruz. “Erotizm sürrealizmin öne çıkan unsurlarından biridir ve kuşkusuz çağdaş psikanalizden, özellikle de Freud’dan beslenir.” Yönetmen Švankmajer de cinselliği yaşlı adamın küçük kızdan şevk duyuyor oluşu ama babası tarafından baskı altında tutulan bu küçük kızın cinsellik üzerine konuşmasının dâhil yasak oluşu ve bu durumu kendi içinde çözme yoluna gitmesi biçiminde seyirciye aktardığını görüyoruz.

Filmin sonlarına doğru Otik’in çevrelerindeki birçok kişiyi yemesi sonucunda Horak ailesinin suçluluk duygusu içerisine girdiğini ve bunun sonucunda kendilerini kurtarmak için Otik’i evlatlıktan reddedişini izliyoruz. Ama onları gizlice izleyen küçük kızın kendilerini takip etmesi ve apartmandaki tek arkadaşı olan Otik ile yakın bir bağ kurarak hikâyenin sonunu değiştirmeye çalıştığını görüyoruz. Gerçek dünya ve masal dünyası arasında gidip geldiğimiz bu efsanede küçük kızın hikâyenin sonunu değiştirmede ne kadar başarılı olduğunu göremiyoruz. Yönetmenin seyircisine masal okutturacak bir biçimde sonunu bağlamış olması onu tanımayanlar için iyi bir başlangıç oluşturuyor.

Kaynakça

Acun, C. (2012) Sürrealizm Yaşıyor Kusurun Tekinsiz Dünyasında Hans Bellmer ve Jan Švankmajer Üzerine Bir Deneme, E-Skop.

http://www.e-skop.com/skopbulten/surrealizm-yasiyor-kusurun-tekinsiz-dunyasinda-hans-bellmer-ve-jan-svankmajer-uzerine-bir-deneme/1017

Şavlı, B. (2015) Svankmajer Absürt Gerçeklikte Bir Kukla Ustası, Film Loverss.

http://www.filmloverss.com/svankmajer-absurt-gerceklikte-bir-kukla-ustasi/

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi108

 

Bunu paylaş: