Bir Tutam Anadolu: Fikret Otyam – Deniz Eren

Bir Tutam Anadolu: Fikret Otyam*

19 Aralık 1926 yılında Aksaray’da doğan Fikret Otyam, 89 yıllık yaşamına hem ressamlığı, hem yazarlığı, hem fotoğrafçılığı hem de gazeteciliği sığdırmıştır. Kâh çizdiği resimlerle, kâh yaptığı röportajlarla Anadolu’yu bize tanıtarak onların yaşantısına ortak olmamızı sağlamıştır usta sanatçı… Anadolu ve özellikle Güneydoğu Anadolu’yu Türkiye’nin vitrinine taşıyan, Anadolu yaşamının sadece iyi taraflarını değil kötü, trajik yönlerini de eserlerinde bize gösteren biridir Otyam. Hatta kendisinde bir röportajında “1953 yılında Urfa’nın Hanelbalrur köyünün suyunu kadınlar tulumlarla getiriyordu ve aşağıda Fırat akıyordu. ‘Sabredin Kardeşler’ diye haykırdım. ‘Gün gelecek siz de bu sudan faydalanacaksınız, sabredin’. Suyu kanallara Süleyman Demirel ile bıraktık. GAP’ın babası Demirel’dir, ben de üvey babasıyım” diyerek Anadolu insanının sorunlarını ve yaşam zorluklarını siyasilerden çok daha önce tespit ettiği görülmektedir.

Fikret Otyam’ın küçük yaşlarında eczacı olan babası Vasıf Bey’e yardıma gelmesi ve eczaneye gelen köylülerinde hal ve hareketlerini gözlemleyerek onlardan dinlediği hikâyeleri de not etmesi ile Anadolu’ya olan tutkunluğu başlamıştır. Daha sonrası not ettiklerini öyküleştirmiş ve 1945-1946 yıllarında İstanbul Gece Postası isimli gazetede yayınlamıştır. Asıl gazetecilik hayatı ise 1950 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Orta Resim Bölümü’nde okurken Son Saat adlı gazeteyle başlamış ve ömrü boyunca da gazeteciliği bırakmamıştır. Sonrasında Dünya, Ulus, Cumhuriyet gazetelerinde çalışmış Abdi İpekçi cinayetinden sonra kendi hayatının da tehlikede olduğunu düşünerek emekli olmuştur. Yazılarında ve resimlerinde her zaman solda konumlanan sanatçı emekli olduktan sonra ise Antalya/Gazipaşa’ya yerleşmiş ve Aydınlık Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaya başlamıştır.

Her zaman ilk göz ağrım diye bahsettiği fotoğraf ve resim hayatı ise Otyam daha ortaokuldayken Fransızca öğretmeninin kendisine Lenduha ayaklı, “cama çeken fotoğraf makinesini” armağan etmesiyle başlamıştır. Daha sonrasında eğitimini İstanbul’a gelerek devam ettiren Otyam, Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Orta Resim Bölümü’nde eğitimini tamamlamıştır ve ünlü ressam Bedri Rahmi Eyüpoğlu‘ndan ders almıştır. Yaptığı resimlerde Anadolu kadınlarını figür olarak kullanmış ve kendi söylemiyle de “Anadolu kadınlarını iri gözlü, küçük burun ve küçük ağızlı” olarak betimlemiştir. Röportajlarında olduğu gibi yaptığı tuvallerde de keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarına yer vermiş olan Otyam Anadolu insanının yaşantısını, otantik bir seyre dönüştürmeden yalın ve gerçekçi bir üslupla aktarmış böylelikle bir kez daha gözler önüne sermiştir. Otuzun üzerinde resim sergisi açan Fikret Otyam’ın resimlerinin birçoğu yurt dışında birçok müzede özel koleksiyonlar arasında yer almıştır.

Antalya’da böbrek yetmezliği nedeniyle bir süredir tedavi gören Fikret Otyam 9 Ağustos 2015 tarihinde ise yaşamını yitirmiştir. İşte tam bu noktada bence “Geçmişte neydik şimdi ne olduk?” sorusu akıllara geliyor şöyle ki Otyam, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet gibi ilerici sanatçılara baktığımızda eserlerinde hümanist, toplumcu gerçekçi mesajlar veriliyorken günümüzdeki sanatçılara baktığımızda ise öğreticiliği olmayan buram buram popülizm kokan eserlerle karşı karşıya kalıyoruz. Rant uğruna yapılan işlerin arttığı yerde sanat ve öğreticilik yok olsa da usta sanatçıların değerlerini böylelikle bir kez daha anlıyoruz ve aslında anlayacağımız bir şey daha olmalı ki aslında; biz insanlığımızı kaybediyoruz…

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi93

Bunu paylaş: