Söyleşi: Gor Baghdasaryan

Söyleşi: Gor Baghdasaryan*

Ülkemizin belki de en büyük ve önemli film festivali olan, geçtiğimiz yıl otuzuncusu düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivali‘nde, Selin Süar‘ın yönettiği 2010 Azizm yapımı kısa filmimiz “Umut“un, Pera Müzesi’ndeki gösterimine gittiğimizde, hem bizim hem de festivalin programında yaşanan aksamalardan ötürü bir önceki gösterim olan, Ermenistan-Türkiye Sinema Platformu’nun Sınırları Aşan Filmler‘ini izleyememiştik. Şansımıza, gösterim sonrası hem “Umut”un da parçası olduğu Uluslararası Vicdan Filmleri‘nin  hem de Sınırları Aşan Filmler’in DVDleri dağıtılıyordu. Buradaki çalışmaları nihayet izleyebildiğimizde, bizi en çok etkileyen Gor Baghdasaryan‘ın yönetmenliğini yaptığı ve iki ülke sınırında komşu köylerin sakinlerinin herşeye rağmen uzaktan da olsa iletişime geçme çabalarını yalın bir gerçeklikle anlatan “Neighbors / Komşular” adlı belgesel oldu. Sonrasında iletişime geçip tanıştığımız yönetmen komşumuzla, bizim ve onun projeleri arasında zaman yaratıp nihayet söyleşi yapma fırsatımız oldu. “Komşular”ın oluşum süreçlerini, Türk-Ermeni ortak yapımlarının geleceğini, Ermeni sinemasını ve elbette Gor’un kardeşiyle birlikte kurduğu Manana Films‘i (http://www.mananafilms.com/) konuştuğumuz söyleşiden dileriz siz de en az bizim kadar keyif alırsınız.

Türk sinemaseverler arasında “Komşular” belgeseliyle birlikte tanınmaya başladınız. Bu projenin nasıl başladığını anlatabilir misin? Başlangıçta belirlenen hedefe proje sonunda ulaşılabildi mi?

Proje 2009’un sonunda, Rusya’daki Norveç Büyükelçiliği’nin, Türkiye- Ermenistan sınırını konu edinen bir belgeseli desteklemek istediklerini söylemeleriyle başladı, çünkü özellikle o günlerde sınırın açılması konusunda iki ülke arasındaki görüşmeler sürüyordu. Uzun araştırmalar sonucunda tam sınırda ve birbirlerine komşu olan Ermeni köyü Bagaran ve Türk köyü Halıkışlak’ı bulduk.

Aslında ilk amacımız köylerdeki insanları konu edinen kısa metraj bir belgeseldi, ama sonrasında projeyi Ermenistan-Türkiye Sinema Platformu’na götürünce proje uzun metraja dönüşecek kadar büyüdü.

Belgeselin yapım öncesi, yapım ve yapım sonrası aşamalarında ne gibi sorunlarla karşılaştınız?

İlk büyük sıkıntımız yapım öncesi aşamasında gerçekten heyecan verici ve ilgi çekici bir konu bulmaktı. Türk-Ermeni ilişkileri üzerine çok söz söylenmiş oluşu ve çok sayıda gazetecinin, yazarın, sinemacının konuyla ilgili çalışmalarının olmasından ötürü konuyu tazelemenin ötesinde farklı bir bakış açısı yakalamalıydık.

Yapım sürecinde ise en büyük sorunumuz Türk tarafındaki çekimler oldu. Her ne kadar Anadolu Kültür çekimler için gereken izinleri aylarca uğraşıp almış  olsa da Halıkışlak askeri bölge sınırlarında olduğu için çekimleri gerçekleştiremedik. Sonrasında ise polisle, kanuna aykırı iş yaptığımız suçlamalarıyla karşı karşıya geldik. Üç ay süren davalar sonucunda suçsuz olduğumuz anlaşıldı. Sonuç olarak belgeselimizde Türk tarafından maalesef bir iki sahneyle kısıtlı kaldı ve senaryoda değişikliklere gitmemiz gerekti.

Türkiye’deki ve Ermenistan’daki izleyiciler “Komşular”ı nasıl karşıladı?

İki tarafın izleyicileri de benzer tepkiler verdiler ve çoğunlukla hikâyeden etkilendiler. Bence bunun sebebi, belgeselin çok ciddi ve tartışmalı bir “fenomen” olan Ermeni-Türk ilişkilerini sıcak ve gerçek insanlarla, oldukça komik sayılabilecek bir biçimde vermesi. Her iki tarafın izleyicileri de üzücü, trajik olaylar izleyecekleri beklentisindeyken karşılarında komik ve renkli karakterleri buldular.

Sınırın Türk tarafını da içeren ikinci bir bölüm çekmeyi düşünüyor musunuz?

Düşüncemiz bu yöndeydi, ama şuanda sanırım böyle bir amacımız kalmadı. Bu proje üzerinde çok uzun bir süredir çalışıyoruz ve bence bir süre sonra bulunduğunuz noktada hikâyenizi noktalayıp yeni projelere  doğru ilerlemelisiniz. Aynı konuyu uzun süre gevelemenin bir anlamı yok, aksi takdirde, tarafsızlığınızı kaybedebilirsiniz. Bence bu hikâye, iyi veya kötü, anlatıldı ve bitti. Her ne kadar aklımdaki fikirlerle hikâyeyi  geliştirebilecek olsam da artık başka bir projeye yönelmeliyim. Belki gelecekte farklı bakış açılarıyla bu hikâyeyi sürdürmenin yeni yollarını bulabiliriz, kim bilir; ancak şimdilik değil.

“Komşular”ı izlerken ister istemez akla İtalyan Yeni Gerçekçiliği ve bir bütün olarak gerçekçi sinema geliyor. Çekimler sırasında köylülere müdahalelerle bulundunuz mu?

Herhangi bir müdahalede bulunmadık, karakterler bu yüzden çok doğal. Gözlemci belgesellerin büyük hayranıyım; benim için ilginç karakterlerden daha önemli bir şey yok. Yine de kolay değildi, köy halkıyla aylarımızı geçirdik ve bizim varlığımızı bile farketmeyecek hale geldiklerinde filme almaya başladık. İzleyicilerin de tıpkı bizim gibi köy halkıyla birlikte bütün bir yılı geçiriyor hissine kapılmalarını istedik.

Çoğu ülke kendi ulusal sinemalarının varlığını iddia ediyor ama bunu hangi sinematografik öğelere ve kodlara göre belirlediklerini söylemiyorlar. Bu doğrultuda sorarsak sizce “Ermeni Sineması” var mı?

Çok ayrıntılı ve karışık bir soru, cevaplaması da bir hayli zor. Ama ben Ermeni Sinemasının var olduğunu düşünüyorum. Sinema ille de iyi filmlerin çokluğuyla ölçülemez, daha çok yaşayan bir organizmaya gibi hayatta kalmak için yıldan yıla gelişim ve değişim gösterip ileriye gider. Ne yazık ki, Ermenistan’un şu an içinde bulunduğu durum itibarıyla, “Ermeni Sineması” adındaki organizma derin bir uykuda ve uyanması, kendine gelmesi ve gelişmesi için birkaç yıla daha ihtiyacı var.

Ermenistan’da sizin gibi genç sinemacılar film çekme konusunda sıkıntı yaşıyorlar mı? Ve genel olarak Ermenistan’daki sinema hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şansıma ben birçok sinemacıdan farklı düşünüyorum bu konuda. Sırf kendimi “sanatçı” olarak gördüğüm için birilerinin beni desteklemesi gerektiğini düşünmüyorum. Bakanlıklardan yardım talep etmiyorum ve yardımcı olmayan kimseyi kötülemiyorum. Bence devlet, sırf film yapıyorum diye faturalarımı ödemek zorunda değil. Biliyorum çoğu sanatçı veya sanatsever bu sözlerimden ötürü benden nefret edecekler, ama sinema bir iş alanı ve eğer siz harcamalarınızı karşılamanın yolunu bulamıyorsanız bu alanda hayatta kalma hakkınız yoktur. Belki de bu yanlış bir düşünce, emin değilim, ama ben yalnızca yaptığım iş için ödeme yapılmasını isterim. Son bir kaç yıldır stüdyomuz, Manana Films, bu görüşü destekleyecek işler yaptı. Elbette daha iyisi olabilir, biliyorum bazı ülkelerde sinema endüstrisi devlet bazında destek görüyor ve bu Ermenistan’da da olsa tabi ki daha iyi olurdu. Ama günümüzde nerede yaşadığınız önemli değil. Çoğu projemizde ortak çalıştıklarımız başta ülkelerden ve iyi çalıştığımız sürece kimse kimsenin nereli olduğuyla ilgilenmiyor. Yaptığınız işin gerçekten üzerine düşerseniz onu gerçekleştirmenin yollarını mutlaka bulursunuz. Üretken bir film endüstrisinin olmayışının yarattığı en büyük engel ise alanlarında uzmanlaşmış isimleri bulmaktaki sıkıntı. Bu yüzden kimi zaman başka şirketlerin hatta başka ülkelerin sinemacılarından yardım istemeniz gerekiyor.

Türkiye’de takip ettiğin ve beğendiğin yönetmenler var mı? Türkiye’de sinemayı nasıl değerlendiriyorsun?

Uluslararası gösterimi olan kurmaca ve belgesel Türk filmlerinin çoğunu izliyorum. En sevdiğim Türk yönetmen ise Semih Kaplanoğlu. Onun dışında Nuri Bilge Ceylan‘ın sinemasını beğeniyorum.

Ermeni ve Türk sinemacılar arasındaki iletişime baktığımızda sanki hep ortak projeler yapmak isteniyor, ancak sonucunda her şey lafta kalıyor gibi bir izlenim var. Sizce “komşular” olarak ortak filmlere imza atmak için neler yapmalıyız?

Sinemada Türk-Ermeni işbirliği elbette kolay değil, bir sürü engel var. Ama Türkiye Anadolu Kültür ve Ermenistan Altın Kayısı Kuruluşu gibi oluşumlar sayesinde şimdilik bu işbirliği gelişerek ilerliyor. Biz şu an Türk sinemacılarla üçüncü ortak projemiz üzerinde çalışıyoruz. Anadolu Kültür ve bizim yapım ekibimiz, “komşular” olarak film yapabiliyor oluşumuzu kanıtlıyor.

Manana Films’in geleceğini nasıl görüyorsun? Gelecek projeleriniz neler?

Zaman zaman başka ekiplerin projelerinde yer alıyor olsam da, benim asıl görevim kardeşim Moushegh ile kurduğumuz ve beklentilerimizden de hızlı gelişen Manana Films’i sürdürmektir. Bizim için Manana Films yalnızca bir yapım şirketi olmaktan öte kendi uzun metraj belgesellerimizi, kısa filmlerimizi, görsel sanatlarımızı geliştireceğimiz bir alan. Bunun yanı sıra bazı tanıtım işleri de yapıyoruz, ama önceliğimiz projelerimizi senaryosundan, yapımına kadar kendi tarzımız ve tercihlerimizle yapabilir ve geliştirebilir olmak.

Zaman ayırdığın için teşekkürler Gor, seni Azizm’de ağırlamak mutluluk verdi.

Asıl ben teşekkür ederim…

Selin Süar, Onur Keşaplı

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2012

Bunu paylaş: