Cezayir Savaşı’nın Hatırlattıkları – Onur Keşaplı

Cezayir Savaşı’nın Hatırlattıkları* 

Savaş filmleri başta Hollywood olmak üzere sinema endüstrisinin olmazsa olmazlarındandır. Konusu gereği ister istemez siyasi olan bu alt tür, özellikle Amerikan sinemasında sırasıyla Western, İkinci Dünya Savaşı, Vietnam, Irak şeklinde her daim süregelmiştir. Ulusal tarihini sinemayla yazan bu tarihsiz ulus, Western’le “vahşi batı”yı tamamen ele geçirdikten sonra İkinci Dünya Savaşı’yla dünyaya  açılmış,  Vietnam  ve  Irak’ta  bozguna  uğrar  gibi  gözükmüş  olsa da sinemanın gücüyle bunları zafere çevirebilmiştir. 80’li yılların Vietnam filmleri, sıradan bir intikam duygusundan öte savaş zamanında yaşamamış yeni kuşaklara tarihi hem tek taraflı hem de yanlış öğreterek egemen ideolojisinin beyazperde üzerinden inşasına katkı sağlamıştır. Savaş filmlerinin siyasetinde, bu alışılageldik konvansiyonel sinema estetiğine karşı yine sinemayla gelen  ilk tepki İtalyan yönetmen Gillo Pontecorvo‘nun, Fransa’nın Cezayir işgali ve Cezayirlilerin özgürlük mücadelesini konu edindiği 1966 yapımı “Cezayir Savaşı” filmidir.

60 yıllarda, hali hazırda sıcak olan dünya siyasetinin üzerine bir de Amerika’nın Vietnam işgali eklendiğinde İtalya’da işçi sınıfının ve öğrencilerin başı çektiği güçlü bir toplumsal/sol muhalefet can bulmuştur. Toplumu demokratik yollarla dönüştürme amacındaki İtalya Komünist Partisi’nin de kimi zaman başı çektiği kimi zamansa uzaktan izlediği bu muhalif politik düşüncenin İtalyan sinemasında en önemli temsilcilerinden biri Gillo Pontecorvo olmuştur. Partili bir komünist olan yönetmen, Fransız sömürgesi Cezayir’in kurtuluş savaşına kimi zaman Vertov’u anımsatan sinema-gerçek belgeci bir üslupla kimi zamansa konvansiyonel biçime yakınlaştığı ve Solinas‘ın usta işi senaryosuyla yola çıktığı Cezayir Savaşı’nda emperyalizme karşı bağımsızlık savaşına vücut verirken, belki de Avrupa’nın Vietnam’ından Vietnam’a mesaj iletmektedir. Yönetmenin net politik düşünüşünden ötürü, yakın tarihi anlatma gayesindeki bu filmin tarafsızlığı konusunda yapılan tartışmalara ve eleştirilere değinen Ertan Yılmaz, Pontecorvo’nun mümkün olduğunca nesnel davranmaya çalıştığını altını çizdikten sonra filmi klasik anlatıdaki tekli bakış açısının yerine Cezayir örgütü FLN liderlerinden Ali la Pointe ile Fransız ordusu komutanlarından Albat Mathieu’nun bakış açılarından anlattığını belirtir.10 Fransız işgaline karşı olan yönetmenin, karşı kuvvet FLN’nin şiddetine de karşı olduğunu sivil Fransızların ölümüne yol açan bombalama sahnesinde, kamerasını sivillere doğrultarak vermesi ve acımasızlığın/yanlışlığın altını çizmesiyle önemlidir. Ertan Yılmaz’a göre:

“Her ne kadar yönetmen filmde Cezayir halkının mücadelesini haklı olarak sunarsa da, bu duruma uygun olarak (Hollywood’un sık sık yaptığı gibi) FLN’nin liderlerinden biri haline gelen Ali la Pointe’i iyi, Albay Mathieu’yu kötü yönleri ağır basan karakterler olarak sunmaz.11 

Sadece bu nesnel yaklaşım bile filmi hem savaş filmlerinin hem de siyasi filmlerin arasında son derece değerli bir noktaya taşır. Elbette kimileri “Cezayir Savaşı”nı terörü meşru gösteren hatta destekleyen bir film olarak nitelemiştir, ancak yönetmen, ilk kez bir savaş filminin egemenlere karşı ezilenlerin sesiyle aktarıldığı ve buna karşın şiddetin asla ağır çekim, müzik kullanımı gibi öğelerle estetize edilmeden gerçekçi bir üslupla sunulduğu ilerici bir sinema örneği ortaya koymuştur. Film, Cezayir halkının sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı ulusal kurtuluş mücadelesinin haklılığını ele alırken öte yandan dönemin Fransa’sında “vatanın bir parçası” olarak görülen ve sağcısından solcusuna Cezayir’in bağımsızlığını tanımak istemeyen büyük çoğunluğun duygularını “kötü” olarak niteleyip geçiştirmek yerine izleyicide empati kurmayı hedefleyen bir üslup ortaya koymuştur. Mike Wayne‘e göre filmin düştüğü en büyük hata ve dolayısıyla üçüncü dünya ülkesi olan Cezayir’in bağımsızlığını anlatan filmin Üçüncü Sinema’dan uzaklaşmasına da sebebiyet veren durum Pontecorvo’nun “tarafsız” kalma çabasıdır. Yönetmenin ve teknik ekibin Avrupalı olmasından ötürü filmi “Cezayir Savaşı anlatan Avrupa filmi” olarak nitelemenin ötesinde siyasi duruş olarak filmde ortaya çıkan dengeli tavrın daha çok Batı’nın entelektüel sineması için kullanılan İkinci Sinema tanımına yaklaştığını söyler; çünkü yazara göre Üçüncü Sinema’nın olmazsa olmazı, bir konuma ya da  davaya açıkça bağlanmaktır. 12 Üçüncü Sinema’nın bir diğer önemli yönetmeni ve akıma, egemen sinemanın bilinen estetik kodlarına karşı “kusurlu sinema” estetiğiyle karşı durmayı tavsiye eden Kübalı sinemacı Julio Garcia Espinosa da sanatta tarafsızlığın, toplumsaldan ekonomiye ve kültüre hemen her alanda var olan taraflarla dolu bir dünyada zamansız ve erken olduğunu öne sürmektedir. 13 Haklılık payları olmakla birlikte bu eleştiriler “Cezayir Savaşı”nın sözünü ettiğimiz alt türler içerisinde öncü bir yapıt olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sinema tarihi açısından ortaya çıkan acı gerçek ise, “Cezayir Savaşı”nı ne övüldüğü ne de eleştirildiği alanlarda aşabilen filmlerin sonrasında çekilmemiş olmasıdır.

Her nedense yalnızca Fransızların, Ermeni soykırımını tanıma ihtimalleri karşısında hatırladığımız (ve elbette asla hatırlamadığımız “demokrasi yıldızı” Adnan Menderes‘in, ceplerinden Atatürk resmi çıkan Cezayirli savaşçıları yok eden Fransa’ya silah yardımı yapması gerçeği) Cezayir soykırımı tartışmaları nedeniyle gündemimize aldığımız “Cezayir Savaşı”, geçtiğimiz aylarda yoğunlaşan terör olayları ve şehit haberleri ile diğer taraftan son Uludere olayıyla meydana gelen büyük kıyım sonrası ülke atmosferini bir kez daha belirleyen vatan-yurt-özgürlük tartışmaları doğrultusunda, her birimizin tekrar tekrar izleyip, eleştirel gözle kafa yorması gereken bir sinema filmi olarak önem arz ediyor.

1.Ertan Yılmaz, 68 ve Sinema, İstanbul, Hayalet Kitaplığı (Birinci Basım), 2009, s. 97.

2.Ertan Yılmaz, a.g.e. s. 99.

3.Mike Wayne, Politik Film, Çev: Ertan Yılmaz, Yordam Kitap, İstanbul, 2011, s. 23.

4.Espinosa’dan aktaran Wayne, y.a.g.e. s. 23

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2012

Bunu paylaş: