Renkli-Türkçe: Eski Türkiye’den Bir Yeraltı Hikâyesi – Alper Erdik

İnternette veya basılı kaynaklarda, hakkında birkaç kırıntı dışında nerdeyse hiç bilgi olmayan; ancak ne iyi ki Altın Portakal’da yarışabilmesi sayesinde adına bir yerlerde, bir şekilde rastladığımız Renkli-Türkçe filmi, sinemamızda bağımsız sıfatını sonuna dek hak eden birkaç yapımdan birisidir.

Çocukluğundan itibaren sinemaya meraklı; ancak şaşırtıcı olmayan biçimde, sinema yapmasına engel pek çok şeyle karşılaşan yönetmen Ahmet Çadırcı ve kendi tabiri ile “Son Yeşilçamlı” Osman Cavcı’nın ciddi uğraşlar vererek çekebildikleri bu film, Cavcı’nın geçtiğimiz aylarda, bunu bir video paylaşım sitesine bizzat yüklemesi sayesinde, belki de ilk kez, gerçek manada seyircisiyle buluşabilecek.

Beşiktaş’ta, sinemamızdaki seks furyası bittikten sonra da erotik filmler oynatan ve gerçekten var olan Yıldız Sineması’nda çekilen Renkli-Türkçe, Osman Cavcı’nın ergenliğinde müşterisi olduğu, ilerleyen yıllarda da tiyatro provası yaptığı o mekândaki tanıklıkları üzerinden şekilleniyor. Daha doğrusu, o tanıklıkların verdiği ilhamla, bir anlatı olarak yeniden ele alınıp mevcut senaryosuna kavuşuyor.

Cavcı’nın oynadığı Sabit karakteri, andığımız sinemanın yalnız, tuhaf, içe kapanık makinistidir. Gösterimler bittikten sonra da sinemada yatıp kalkmakta, odasına astığı erotik film yıldızlarının resimlerine bakarak günlerini geçirmektedir. İşletmecisi tarafından satılacak, yerine han yaptırılacak olan sinemanın müdürünün işi bırakmasıyla Sabit’in macerası başlamış olur. Bundan böyle, Beyoğlu’na, eski seks filmi yapımcısı Şadi’nin şirketine gidip film almak, biletleri belediyeye onaylatmak işini, sinemadan dışarı çıkmadan yaşayan Sabit yapacaktır.

Film almaya gittiğinde, Şadi’nin ofisinde, eski filmlerini oynatırken hayranlıkla izlediği (Nilüfer Aydan’ın oynadığı) Zerrin Öz’ü gören Sabit’in o andan itibaren hayatı değişir. Saplantıları artar. Öz’ü takip eder Sabit; ilerleyen günlerde hep onun evini gözetler, hatta bir hırsız gibi evine girip eşyalarını karıştırır.

Ucuz bira satılan bir barda tanıştığı, rock solisti, aynı zamanda sinema öğrencisi bir kızla (Akasya Asıltürkmen), kızın girişimleri ile arkadaş olan Sabit, onun kendisine yakınlık göstermesine de aldırış etmez; o, “sadece bakmayı sevmektedir” zira.

Sinemanın etrafında hayatını kazanmaya çalışan, yatacak yerleri olmadığından geceleri sıklıkla sinemaya sığınan, alkolik, esrarcı sokak insanları ve salonun karanlığında kim oldukları, nereden gelip nereye gittikleri bilinmeyen seyircilerinkinin dışında başka bir dünya da vardır. Fakat Sabit’in oynattığı renkli ve Türkçe filmlere hiç benzemeyen bu dünya, renksizdir ve anlaşılmaz bir dile sahiptir. Koskoca Zerrin Öz, artık sokakta herhangi bir insan olmuştur, yaşlanmıştır, şöhretini kaybetmiştir; kendisini nadiren tanıyanlar ona acıyarak bakmaktadır.

Tam da o günlerde, sinema koltuklarında uyurken ölen, alkolik Muhteşem Abi’nin anlattığı masalsı bir hikâye, Sabit’i çok etkiler. Sinema binası aslında, çok eskiden, bir Ermeni vakfına aittir ve ciddi sanat çalışmalarının yapıldığı bir mekândır. Dahası, sinemanın altında, İstanbul’un her yerine uzanan gizli geçitler vardır. Orada, yerin altında, yeraltında, başka bir dünya daha mevcuttur.

Ve Sabit’in hayallerinin kadını ile yaşayabileceği tek yer, belki de orasıdır…

Renkli-Türkçe, seksenlerin ikinci yarısı ve doksanlarda erotik film oynatan sinemalara, seks furyası bittikten sonra dönemin yıldızı erkeklerin aksine yok sayılan, aşağılanan kadın oyuncuların yaşamlarına dair bir şeyler söyleyen, çok önemli bir film bence sinema tarihimiz için. Bu konu zira, belgesel çalışmalar, gazeteler için yapılan mülakatlar dışında, bu samimiyetle, üstelik de sinemada hiç ele alınmadı. Bunu yapmak da zaten Osman Cavcı’ya yakışırdı.

Küçük bir ek; evet bir yan öykü belki ama rockçı-sinemacı kız ile Sabit’in ilişkisi de bence çok önemli. Asıltürkmen’in oynadığı karakterle, yeni dönem gençlerinin sanat ve hayatla ilişkisi, çok önceden ve başarıyla resmedilmiş filmde. Keza Ercüment Balakoğlu, Rıza Sönmez ve Mustafa Uzunyılmaz’ın oynadığı karakterler; kaybeden/loser modası başlamadan çizildikleri ve aslında kaybedenleri değil hiç kazanamayanları imledikleri için çok değerliler.

Renkli-Türkçe’nin temel izleği ve karakterlerinin teşkilindeki başarıyı teslim ettikten sonra zayıf taraflarına da değinmek gerekiyor. Senaryonun; özellikle öykünün akışı ve diyaloglar açısından eksikler içerdiğini, bazı cümlelerin özensizce yazıldığını belirtmeliyim. Karakterlerin, yalnızken kendi kendilerine konuşmaları, üstelik de bunu sığ bir felsefi bağlamda yapmaları, herhalde Yeşilçam klişelerinin Osman Cavcı’nın zihninden henüz tam olarak silinmemiş olmasından kaynaklanıyor.

Teknik açıdan da filmin pek çok kusuru var. Seslendirmedeki dikkatsizlikler, kameranın sıklıkla yanlış yerde duruyor olması, özellikle sinemanın önündeki sahnelerde hep aynı açının kullanılması, ışığın yetersizliği ilk akla gelenler. Ancak Ahmet Çadırcı’nın, filmini anlattığı bir röportajını okuduğumuzda, bu kadarının bile ortaya çıkarılmasının mucize olduğunu anlıyoruz.

Cavcı’nın 1998’de tamamladığı senaryoyu, ertesi sene çekmeye başlar Çadırcı. Kişisel birikimleri ile aldığı on iki kutu filmle motor derler. Öncesinde epeyce bir süre yapımcı ararlar; ancak yapımcıların, eski seks filmi yıldızını Banu Alkan’ın oynaması, bardaki kızın ünlü biri olması gibi taleplerinden bunalıp eldeki olanaklar ne ise onu kullanmaya karar verirler.

Çadırcı’nın kendi deyimiyle, Hitchcock döneminden kalma eski bir kamera bulurlar. Fellini’lerin ruhu belki filme yansır, diye kendini teselli eder yönetmen. Film bitince çekimlere ara verilir, eş dosttan bir kutu film gelirse devam edilir. Ekip defalarca ayrılıp tekrar toplanır. Oyuncular para almaz, döner ekmek yiyerek otuz sekiz kutu filmle çekimleri tamamlarlar. Bu arada, çok önemli, filmin o enfes müziklerini de Baba Zula yapar. Yine yardımlarla, yapım sonrası teknik işlemler 2000 sonbaharına doğru ancak bitirilir ve Renkli-Türkçe, yarışmayason başvuru tarihinden bir gün önce uçakla Antalya’ya, Altın Portakal’a gönderilir.

Yönetmen, andığım röportajında, festivalde yarışacak pahalı yapımların içinde çok şanslı olmadıklarını; ama en azından en iyi oyuncu, en iyi senaryo dalında bir şeyler beklediklerini söylüyor. Film, yarışmadan, Nilüfer Aydan’a verilen en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü ile dönüyor.

Anmak gerekli; Aydan’ın rolü kabul etmesi de senaryodaki karakterin dramına ilgi duyması sayesinde oluyor. Zerrin Öz rolü için ilk teklifse, önce, o dönemin gerçek seks filmi yıldızı Zerrin Doğan’a yapılıyor.

Renkli-Türkçe, ilerleyen aylarda, Vizontele, Abuzer Kadayıf, Hemşo’dan geriye kalan birkaç salonda, kısa bir süre de olsa gösteriliyor ve vizyona girmeden rafa kalkan filmler listesine girmekten kıl payı kurtuluyor.

Bağımsız olduğu iddia edilen; ama devletten ve pek çok başka bazı kuruluştan ciddi maddi destek alan yönetmenlerin filmlerinin aksine, Türk sinemasında, yukarıda da söyledim, gerçekten ve tam anlamı ile bağımsız bir iş olan ve bir seks filmi yıldızının renkli günlerinin peşinden gelen siyah beyaz dönemlerinde neler yaşayabileceğini perdeye aktaran Renkli-Türkçe; sadece bu yönleriyle bile övgüyü, sinemamızda çok özel bir yere konmayı hak ediyor.

Bunu paylaş: