Kendine Kurulu Yansıma – Ziza Rumas

Dün gece bir bebek gördüm, insan cismine bürünmüş bir insan değildi; melek de değildi aslında. İnsanlığın sonu olmayan ulaşılamazlığının bir imgesi olabilirdi ancak. Güzelin, estetiğin, sanatın veyahut da bilimin aklınca sözle tanımlanabilirliğinden asla nasip bulamayacağı, insan gözünde hiçbir zaman somutlaşamayacak bir her şey ötesi bir şey olabilirdi belki. Yerküresel diller kombinasyonundaki sonsuz sözcüklerin tarif edemeyeceği bir varlığı şu diller fukarası zihnimle nasıl anlatabilirim ki size.

Teşbih sanatının acziyetine tebessümünü gönderen o güzelim varlık, göğün üstünü kaplayacak büyüklük ve yükseklikte bir yatağın üzerinde uzanıyordu. Serseminde oturur vaziyetteyken ayağa kalkmak suretiyle edindiğim varırlık mesafesindeki boyumla, uzanıp ona baktım. Beni gördüğünde gösterdiği gülücüğünün gölgesinden, benden bir parça olduğunu anladım. Gözlerimin içine bakıp hiç duymadığım ve duyamayacağım bir ses musikisiyle: “Baba” dedi. Dokunursam güzelliğine zeval gelir endişesi ve onu görebiliyor olmanın sonsuz sevinciyle: “Annen nerde?” diye sordum. “Annem ana karada. Seni bekliyor.” dedi.

Gözlerimi açtım, yatakta kıvrılmış bedenimde gribal yan etkiye sebep virüslerin vücuda tahakkümünden kaynaklı ateşimi ve nefes alamayışımı hissettim. Onu bana gösteren virüslerime şükranlarımı sunup, uyumadan önce aldığım antibiyotiğin onlara vereceği zarar ihtimalinden dolayı kendilerinden özür dileyerek kendime sarıldım onlara sarılırcasına.

Minnacık Mesih’in konuşabilirliğine kulak tıkayıp mesajına değil de edindiği edime ve babasından bihaber olmalarına kafayı kırıp inanmayanlar beride dursun; inandıma erdiği ve mesajını aldığı zannındakilerin onu kendilerinden görmeyip tanrısallaştırdıkları gönül-zihin tutulmasına karşın o ise gökteki sessizliğine bürünmüştü o minnacık haliyle. Önceleri kendimizden, bir parçamızdan bilip sonra kutsallaştırarak uzaklaştığımızı bilmediğimiz her ne neyimiz var ise, göğün sandukasına kapanıp sessizliğe büründüler.

Bebeklerin, boykot orucuyla susarak ve de sadece izlediği bir dünyada, bir bütün evreni konuşabilirliğiyle karıştırabilme yeteneğindeki büyüklerin varlığını kabullenmeleri ve onlara bağımlı görünmelerinin nedeni, aciz bir halde ve küçücük bir bedenle öylece yerde yatıyor olmalarından kaynaklı değildi ve de değil. Bilakis, dil öncesi zamanımızdan ve de konuşabilirlik hastalığına yakalanmamızdan önceki canlı doğamızın masumiyet halinden kısa bir kesit. Bebeğini kendi dilinde en kısa sürede konuşturabildiğinde başarılı addedilen ebeveynlerin, masumiyet maddesinin direnç ve bağışıklığını en kısa sürede bozan başarışız bulaşıcılar olduklarını bilmediği bir dünyadasınız. Hoş geldiniz kendine kurulu ayarladığınız ben her şeyim yansımanıza.

***

Görsel: Madonna della seggiola (1514) – Raffaello Sanzio

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi139

Bunu paylaş: