Azizm Sanat E-Dergi’nin 138. Sayısı Yayında

Azizm Sanat Örgütü’nün aylık yayını Azizm Sanat E-Dergi’nin Haziran 2019 çıkışlı 138. sayısı yayında. Eleştiri, görüş ve katkılarınızı bekliyoruz;

İçindekiler

Manifesto s. 4

Editörden s. 6

Grotesklik ve Lirizm Geçişkenliğinde Mutlak Ötekiliğin Sınır’ları – Onur Keşaplı s. 9

Martın Yirmibiri – Ahmet Ayberk Aykul s. 23

Aşk Önce Geldim – Ziza Rumas s. 25

Orpheus – Batuhan Suiçmez s. 27

Yaşam Döngüsü 5 – İsmet Şengül s. 28

Beklenen – Özgür Keşaplı Didrickson s. 36

***

Editörden

Bilinmeyene yönelik korku ve endişe, genel geçer ayrıntılarda olduğu kadar heybetli başlıklarda da hissedilebilir bir somutluğa sahip. Kuşkusuz bunların en can alıcısı, bilimin – şimdilik – tam olarak yanıtlayamadığı, var oluş ve yok oluşla ilintili. Doğumda yalnızca varılan, ölümde ise sadece yola çıkılan duraklara vakıf oluşumuzun yarattığı bilinmezlikten doğan mutlak kaygı, baş edilmesi hayli güç bir olgu olmayı sürdürüyor. Şimdilerde mitoloji olarak adlandırmayı tercih ettiğimiz, türümüzün ilk inançlarında ölümsüz tanrılar ve insanüstülerle bezeli anlatıların, tıpkı ölümsüzlük uğraşını ölüm sonrası yaşama havale etmeyi seçen semavi dinlerde olduğu gibi bu mutlak kaygıya cevap, hatta bir tedavi görevi gördüğünü belirtmek yanlış olmayacaktır. Son birkaç yüzyıldır bilimde kat edilen mesafe ile pek çok dini anlatının da mitoloji veya masala dönüşmüşlüğüne karşın tüm dünyada semavi dinlere inananların hala çoğunluğu oluşturmasını, mutlak kaygının yarattığı korku ile pekâlâ ilişkilendirebiliriz. Türsel bilincimizden doğan böylesi bir kaygıyı alt etmek adına bilinç yitiminin bile göze alınabileceğini kabul etmek, başta sosyalizm olmak üzere, türümüzü ileriye taşıma iddiasındaki büyük anlatıların başarıya ulaşabilmesi için önem taşıyor. Bilim bir yanıt verene dek mutlak kaygı uyandırmayı sürdürecek olan başlangıç ve bitişin haricinde filizlenecek tüm kaygıların lüks olarak görülüp bu kaygılara neden olan kapitalizm başta olmak üzere geri kalan büyük anlatıları buharlaştırmak Aydınlanmanın da öncelikli ödevlerindendir.

Buna karşın kaygıya olumlu bir motif yüklenebilir mi? Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard’a göre bu hem mümkün hem de ilerleme için bir nevi araçtır. Kaygı Kavramı adlı ünlü yapıtında Kierkegaard, “doğru bir biçimde kaygılı olmayı öğrenen kişi, nihai noktayı da öğrenmiş demektir” ifadesiyle insanın hayvan ya da meleklerden farkı ve üstünlüğünü kaygıda konumlandırır. Onun için türümüz “bir sentez olduğu için kaygı duymaya muktedirdir, kaygısı derinleştikçe kendisi de yücelir. Bu, genelde düşünüldüğü gibi, dışsal olana ilişkin, kişinin ötesinde değil, kendisinin ürettiği bir kaygıdır” (İş Bankası Yay., 2012: 155) sözleriyle betimlemiştir. Çalışmalarında hem nesnel hem de öznel bir kaygı açılımına girişen düşünürün Hristiyanlık ve yaratılış öyküleriyle örerek örneklendirdiği kavram, ister istemez Batı merkezli tarihsel ilerlemenin bir yankısı olarak kaygının yapıcılaştırıcı yönde tetikleyici bir etkisine işaret ediyor. Bunu bir olasılık olarak kabul etmekle beraber, türümüzün hala kaygı temelli güdülemelere ihtiyaç duyar oluşunun aşılması gerektiğini düşünüyoruz. Tarihsel ilerlemenin ise – eğer hala ilerlemek zorunda isek – rekabetçi değil dayanışmacı bir devinimle sağlanması gerektiğini iddia ediyoruz. Bu tavır Kierkegaard’ı yanlışlamak değildir ki zaten bu haddimiz bile olamaz. Ancak hegemonyanın algıları aşan çürüme katsayısı karşısında Türkiye’de ve dünyada nükseden, yukarıda lüks olarak tanımladığımız kaygılar neticesinde akıl tutulmasına kapılan mutlak çoğunluk ve onların hafif meşrep umutları, kaygıya yapılacak olumlu bir atıfı tehditkâr kılıyor. Kaygıyı akılcı kullanabileceklerin sayıları artıp, türsel bilinç geri getirilmediği takdirde kaygıya karşı, kaygıyı geçmişe gömecek savaşım kaçınılmaz olacaktır.

Bir dosya konumuz olmadığı halde, kaygı kavramının öne çıktığı 138. sayımızda, varoluşçu kaygıların biyolojik ve ruhsal tepkimelerinden hayat bulan şiir, öykü, deneme, pasaj ve tümcelerimiz yer alıyor. Orfe’nin unutulma kaygısının yanı sıra Trollerin hayatta kalma kaygıları da mitlerin bizleri hala ve iyi ki de yalnız bırakmadıklarını hatırlatıyor. Ali Abbasi’nin yönettiği Sınır’a dair ötekiliği, groteskliği ve sınırları felsefi ve sinematografik açıdan irdeleyen, kapsamlı makale de bu ay sayfalarımızda.

Kaygıya, fazlasıyla muhtaç olduğu bilinci ve akılcılığı aşılamak adına,

Sanatla kalın dostlar.

Azizm’in Notu: Azizm Sanat E-Dergi’nin Temmuz 2019 tarihli 139. sayısı için dilediğiniz konuda makale, öykü, şiir, deneme, eleştiri, karikatür, video, resim ve fotoğrafı 5 Temmuz tarihine kadar azizm.sanat@gmail.com adresinden yayın kurulumuza iletebilirsiniz.

***

Görsel: Ölümün Zaferi (1934) – Otto Dix

Bunu paylaş: