Sağcılık – Özgür Karakaya

İnsanların politik görüşlerine göre sağcı ve solcu diye ayrılmasının kökeni 1789 Fransız İhtilali’yle başlamaktadır. Devrimden sonra açılan Fransız Ulusal Meclisi’nin ilk oturumunda Başkan’ın sağ tarafındaki koltuklarda Kralı destekleyenler; sol tarafındaki koltuklarda ise Devrim taraftarları oturuyordu. Siyasal felsefe olarak, sağcılığın temeli 18. yy’da Edmund Burke tarafından atılmıştır.

Muhafazakârlık ve milliyetçilik gibi unsurlar barındırmaktadır. Sosyal demokrasi de sağcılık içerisinde yamalı bohça durumudur. Sol gibi görünse de aslında sağın ömrünü uzatan bir görüşü yansıtır.

Serbest piyasa ekonomisini destekleyerek sermayeye tavır almaz. Olaylara sınıfsal bilinçle yaklaşmamaktadır. Sistemi dengeleme görevini yerine getirir. Verilen bilginin dışına çıkmamayı ve sorgulamamayı getirir. Tüketimi destekleyen reklam sloganlarını benimsetmeye çalışır.

Kaybetme korkusuyla hareket ederek, Vatan elden gidecek, devlet elden gidecek ve tabii ki “din elden gidecek” temel söylemiyle. Sormadan, eleştirmeden boyun eğer. Ekonomik alanda özelleştirmeden yana olmaktır. Ekonomik bağımsızlıkla fazla ilgilenmez. Bilmek değil inanmak belirleyicidir.

Ege ormanlarının maden firmalarına peşkeş çekilmesi, Karadeniz yaylaları, çeşitli çevresel sorunlar gündeminde yer almaz. Toplumlarda yerleşik olarak bulunan değerlerin üstünde şekillenerek onlardan beslenmektedir. Statükonun yanındadır. Hiç bir değişimden yana değildir.

İnsanların eşit olmadığına inanırlar. Toplumda zenginler ve güçlüler varsa, mevcut zenginliğe ve güce saygı gösterilmelidir. Bu dinsel telkinlerle de desteklenmektedir. Mevcut sistemin, kapitalist ya da feodal etkili kapitalist yapının korunmasından yanadırlar. Sermayenin yanında olmadır.

Sağı belirleyen başka bir önemli unsur da sola karşı olmasıdır. Özünde gelenekçiliği taşır ve durağanlığı getirir. Siyasal bakış, düşünsel perspektifini ağırlıklı olarak bireyin aidiyetleri üzerine kurulur. İtaat ve çile kültürü ön plandadır.

Otorite ve devleti de yüceltmektedir. . Kadınların saçı uzun aklı kısadır, sözünü sevmeyi getirir. Adaletin “özlenen adalet”, ya da “İlâhî adalet” söylemiyle hareket eder.  Toplumsal hiyerarşiyi savunur. Belirli kişilerin ya da grupların üstünlüğünden yanadır. Hakkını arama yerine  “buna da şükür” denilmektedir. 

“Halk devlet içindir” söylemi de yer almaktadır. Kraldan çok kralcılık yapılmaktadır, güce tapma, düzeni sevmeyi ve ilkesizliği getirir.  Çıkar ve düzen devamlılık arz edecekse uzlaşmaktan çekinmemektedir. Her dönem güçlünün yanında yer alıştır.

***

Görsel: Bataklığı Geçerken (2018) – Jon McNaughton

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi134

Bunu paylaş: