Dirimbilim Günlüğü: William Burroughs, Pyr, Zivircik, Kanlıdivane

Fotoğraf: Bahar Aybar-Meulemans

25 Aralık 2018

Ankara

Trabzon’dan Ankara’ya taşınıp bu eve ilk yerleştiğimizde sene 1976 ve aylardan hazirandı. Demek ki aradan sadece 51 sene ve 51 tane yaz ve kış geçmiş…ve bu evde yarım yüzyıldır yaşamaya devam ediyoruz. Evimizin olduğu sokağın adı Devrim sokaktı, yıllar önce bir baktık tabela değişmiş. Devrim gitmiş ve “Çaba sokak” olmuşusz. Olsun. Bu sokağa yağmur ve kâr halâ güzel yağıyor. Yan komşular, karşı komşular halâ aynı manzarayı paylaşıyoruz. Bu gece de kâr yağarken çektiğim resimler gösteriyor ki, kar ayrım yapmadan her  bahçeye eşit yağıyor. Ve biz bu sokakta ne çok anı biriktirmişiz. Karda, yağmurda, sıcakta ve soğukta.

Fotoğraf: Eren Tuncel

Eren Tuncel

Selçuk

Annem Burhaniye’de. Kaz Dağları’nın tepelerine kar yağmış. Üniversite için Ankara’ya gidene kadar Burhaniye ve İzmir’de yaşadığım için, kar bu diyarlara yaklaştığında, hele ki yağdığında herkes gibi çok heyecanlanıyorum. Ne şanslıyım 2008 şubatında Burhaniye’ye, üstelik tutacak kadar kar yağdığında oradaydım. İçinden buzul geçen büyüleyici Alaska kışlarını yaşadıktan sonra bile halâ,  memleketin o geniş, uzun kumsalının karla örtülü görüntüsü beni en çok etkileyen karlı kış manzaralarından.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Yazın üzerinde çıplak ayakla bir uçtan diğerine yürümenin mümkün olmadığı kum taneleriyle, kar taneleri elbette dünya var olduğundan beri buluşmuş ve buluşmaya devam edecek.  Hem olağan hem de olağandışı buluşmanın yeri ve zamanı konusunda, teknik hava durumu tahminlerinin  güvenilir olmamasını pek de şaşılası olmasa gerek.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

28 Aralık

Assos

Dostluk ve Doğa’nın mükemmel buluşması…

Anadolu Kavak’ta gençliğimi birlikte yaşadığım Saim Barut ile 47 yıllık  kesintisiz dostluk Assos’ta devam ediyor.

Sevgili dost, yıllar önce Midilli’yi ve denizi gören bir yerden 7 dönüm zeytin bahçesi aldı. Gebze’den karavan konumunda konteyner alarak bahçeye yerleştirdi. Fırsatım olduğunda onu yazın ve soğuk kış mevsiminde, yıl sonunda ziyaret ederim.

2018 Aralık ayının son günlerinde, 47 yıldır birlikte olmanın keyfini yaşadıktan sonra sabah, tazelenmiş olarak tan vakti Küçükkuyu’dan İstanbul’a dönüşümde doğanın bu eşsiz hali bana “Yine bekleriz” der gibi idi.

Fotoğraf: Halit Konanç

Sevgili dost, “Halit ilk kez böylesine sabahın güne kavuşmasına tanık oluyorum. Ne dersin kaydedelim mi?” dediğinde “Aynı şeyi ben de sana söyleyecektim, zira doğa bana YİNE BEKLERİZ bağlamında el sallıyor…”

Bu manzarayı amatör de olsa görüntülememek olmazdı.

Doğa ve dostları ile sevgi bağlamında uyum içinde yaşayan insanlara gelsin…

Fotoğraf: Halit Konanç

Halit Konanç

29 Aralık

Crêt-du-Midi, Fransa

Bazı kaynaklara göre yılda ortalama 100 dağcı, Mont Blanc’a tırmanmak uğruna hayatını kaybediyormuş, bense uzaklardan seyretmeyi tercih ediyorum.

Fotoğraf: Bahar Aybar-Meulemans

2 Ocak

Chamonix, Fransa

Fransa’nın Haute-Savoie bölgesinde yer alan küçük bir köy olan Chamonix’den Mont Blanc dağlar grubunun gölgesindeki Sallanhce şehrine kuş bakışı.

Fotoğraf: Bahar Aybar-Meulemans

Dağlarla kar görülmeye başlayınca geçen sene mart başında Praz Sur Arly’de çektiğim bir fotoğrafı hatırladım.

Uykuya gitmeden önce yanan dağları yakalarsanız durun ve seyredin, bir kaç dakika içerisinde sönüp giderler!

Fotoğraf: Bahar Aybar-Meulemans

Bahar Aybar-Meulemans

31 Aralık

Erzurum

Fotoğraf : Özge Keşaplı Can

Can: Aaaaa gökyüzü deniz olmuş…!

Özge: İşte denizi çok özlediğimiz için burada böyle sürprizler yapıyor gökyüzü 🙂

Özge Keşaplı Can

Uşak

31 Aralık

Uşak

İlk kez yılbaşı sofrası hazırladım bu sene ve doğaydı en büyük yardımcım. Çam yaprakları, birkaç kozalak ve kokinaya benzer çam ağacının dibinde yetişen şu çalımsı bitki sofraya renk katmaya yetti de arttı bile.

Fotoğraf: Gülbike Keşaplı

Gün karanlığa erip mumlar yanınca soframızda bir de misafirimiz olduğunu fark ettik. Çam yaprakları arasında hızlıca hareket edip ağ ören bir örümcek… Doğa ne garip, kanunları zamandan ve mekândan bağımsız halde işlemeye devam ediyor. Evimize konuk olduğunun bilincinde olmayan örümcek mum ışığı altında, çam dalları arasında görevini yapmaya devam ediyor bize görsel bir şölen sunduğunun farkında olmadan. Tüm gece onun mum ışığı altındaki hareketlerini izliyoruz. Anı görkemleştiren bu izlence bir zaman sonra örümceğin mum birikintisine düştüğünü görmek ve geç kaldığımızı fark etmekle yerini hüzne bırakıyor. Doğa döngüsünü bir kez daha tamamlıyor böylece…

Fotoğraf: Onur Keşaplı

Gülbike Keşaplı

1 Ocak

Selçuk

“Annemlerin Erzurum’daki kardeşimle, yeğenlerimle konuştuğunu duydum ama uykumu yenip kalkamadım yataktan. Yeğenlerim gece bir tilkiyle karşılaşmış. Uyanmama yakın gördüğüm rüyada kime “topla kuyruğunu da gidelim” dediğim ortaya çıkınca pek keyiflendim. 2019’da bol bol karşılaşalım tilki dostlarla”.

Kuşadası

2019’un ilk kahvesini, çok yakın olmasına rağmen hala keşfe çıkamadığımız Kuşadası’nda çektik.  En yakın zamanda sokaklarında kaybolmalı… Bir baktım Jno peçeteye fok çizmiş. Kafelerin ve peçetelerin dili olsa…Çok eskiden beri, Özellikle böyle pek tanımadığım yerlerdeki kafelerden anı olarak peçete, üzerinde güzel resimler olan kağıt servislerden falan alır, saklarım. Ben de kendimce karalarım onları ama Jno’nun orda burda çiziktirdiklerini “neme lazım bir gün ünlü olur falan” diye toplamak da pek keyifli oluyor (Defterimde ya da sosyal medyada yazıyor olsam buraya bir gülümseme çizerdim. Burada ne yapılabiliyordu? 🙂 ?

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Özgür Keşaplı Didrickson

2 Ocak

Annemin ortaokul arkadaşı Nergiz abla, günlüğümüz için Küçükçekmece Gölü’nde (İstanbul) çektiği çok güzel bir fotoğrafı göndermiş. Sakarmekelerin karalığının yarattığı zemin olmasa martıların beyazı, gri ve bulutlu güne daha çok karışabilirmiş, karışmamış.

Fotoğraf: Nergiz Esen

3 Ocak

Selçuk

Sonunda aylardır kullanmadığım çalışma masamı toparlayabildim. Kitap, defter ve ıvır zıvır yığınının altında minik bir karpuz çekirdeği bulmak çok keyiflendirdi beni çünkü daha geçen gün, masanın çekirdeği bulduğum köşesiyle komşu olan koltukta otururken Jno’ya karpuzu özlediğimi söylemiştim! Üstelik William Burroughs ve Kurt Cobain‘in ilişkisiyle ilgili, araştırma sırasında Burroughs’un büyüyle, doğaüstü güçlerle ilgilendiğini şaşırarak öğrendiğim yazımı da daha birkaç gün önce bitirmiştim. Burroughs’un selamını nasıl almayayım? Büyülü karpuz çekirdeğini nasıl saklamayayım?

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

4 Ocak

Selçuk

Gökkuşağı, toprak kokusu, iliştiği yere sihir katan su damlaları….Yağmur tanrılarına teşekkür edecek ne çok şey var. Bugün bulutlar perde gibiydi üstelik. Gökyüzünde baktığım noktadan ne çok ağır, ne çok hızlı hareketlerle çekilirlerken arkalarındaki gökkuşağı daha görünür oluyor, uzuyordu. Gökkuşağı, denize fazla yakın olduğu için ilk dalgada silinen bir yazı gibiydi, ara sıra olduğu gibi…

Ağaçlar, bitkiler kışın renklerini gizliyorlar bir bakıma. Öyle bir his gelir, meyveleri kimbilir nerededir? Saklandıklarına inandığımız zamanlarda…Tırnaklarımla biraz kazısam içlerinden renk akacak belki de.

Yürüyüş yolunun üzerindeki bir basket sahasının köşesinde bir mor salkım var. Baharda o noktada dolgunca açtığını bilmesem gövdesinden tanımazdım onu ama demiri, avını boğan bir yılan gibi sarması yine dikkatimi çekerdi. Ve yazarken şimdi böyle anlattığım o görüntü aslında sinemayla edebiyatın farkına mı benziyor? Bu satırları yazmadan önce, hele hele o an orada dallara bakarken yılan aklıma gelmemişti hiç. Bir dalın görüntüsü bir fil kafasına benziyordu o kadar. Sözcüklerle değil gözlerimle gördüm.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Ateş dikeni bitkisinin kırmızısını ve yeşilini fark etmeden civarından geçmek mümkün değildir zaten ama bugün tanelerine ilişmiş yağmur damlaları yürüyen beni durdurdu.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Çocukken sokaklarda oynarken pek çok bahçede görürdük. Tadını ilginç, özel bulduğum, hızlıca avuçlandığında bluzdan yapılma cebe güzelce dolacak kırmızı meyveleri istediğim kadar yiyemediğime çok üzülürdüm. Yemememizi tembihlerdi büyükler ama zehirli olduğunu söyleyip söylemediklerini hatırlamıyorum. Ne zaman görsem birkaç tane de olsa ağzıma atardım. Şimdi de öyle. Yine kendimi kaybetmeden, bir iki tane yiyorum, o kadar. Bugün biraz bakındım internette. Wikipedia’ya göre biraz zehirliymiş (garip bir tanımlama aslında) ancak çok fazla çiğ halde yendiğinde mide- bağırsak sorunu yaşanırmış. Meyvesinin çekirdeğinde oksijen siyanür (cyanogenic glycosides) varmış (elma, badem, erik, kiraz çekirdeği gibi).

https://eksisozluk.com/ates-dikeni–1362857

Ateş dikeni meyvesinde yüksek miktarda A, E vitamini ve dahasının bulunması, bırakalım yemekten kaçınmayı, yememizin faydalı olacağından söz eden yakın tarihli bir makale buldum. Birkaç başka kaynakta da reçel yapımında kullanıldığından söz ediyordu zaten.

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/302922

Ekşi Sözlük’e de baktım ve benimkine benzer çocukluk anısından söz eden bir ileti gördüğüme şaşırmadım. Meyvelere “kırmızı bezelye” demek de ilginçmiş.

“Kabak çekirdeği” isimli kullanıcı demiş ki: “Çocukken yemeye kalkıştığımız ve meyvesinin zehirli olduğu söylenen minik kırmızı bezelyeler. hepimizin görse tanıyacağı fakat adını hiçbirimizin bilmediği çalı…

“Ateş” kelimesi bilimsel isminden geliyormuş; Pyracantha coccinea. Yunanca’da “pyr”kelimesi “ateş” demekmiş. Sonradan gelen “acantha” ise anladığım kadarıyla “bir tür diken” anlamına geliyormuş. İngilizce’de de dilimizdeki gibi “ateş dikeni” demişler; “firethorn”.

Meğer ateş dikeni içinden kolay geçilmesine olanak tanımayan ve dikenli bir yoğun çalı olduğu için sıklıkla çit görevi görsün diye ekilirmiş. Bizim yürüyüş yolunda da zaten tren raylarının yanına dikmişler ancak sonrasında da yer yer paslı, çok çirkin demir parmaklıklar var. Raylar boyunca her yerde parmaklık ya da herhangi bir koruma olmayan yerler de var, hatta çocuklar çok yakınında oynuyorlar. Belki birkaç sıra olarak dikebilirlerdi ateş dikenini, ortadan da herkesin varlığını bileceği yeşil renkli bir parmaklık geçebilirdi mesela ve kırmızı yeşil renklerin içinde, kimseyi tehlikeye atmayan bir trenin geçişi daha da seyirlik olurdu. Zaten hem insanlar derinlere sokulamadığı için hem de meyveleri nedeniyle kuşlar da çok seviyor bu çalıları. Karatavukları beslenirken görüyorum sık sık.

Ateş dikeniyle ilgili öğrendiğim en ilginç şey ateşe direnen bitkilerden oluşu. Elbette sonuçta yansalar, ölseler de diğer bazı bitkilere göre kolayca alev almıyor, kuru, ölü yapıları çok barındırmamaları, nemli yaprakları oluşu gibi nedenlerle alevlerin büyümesine direnç gösteriyorlarmış.

Ateş dikeni gülgillerden bir bitki. Bu yürüyüşüm de zaten güllerle, dikenlerle dolu geçti. Burada minik pembe güllerden çok var. Yağmur onları da çok güzel ıslatmış.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Bir süre minik gülle olduktan sonra başımı döndürünce bir başka gülün dikenleri dikkatimi çekti hemen. Nasıl oldu bilemiyorum ama uzun süredir bu kadar güzel, görkemli gül dikeni görmemiştim. Çocukken gövdesinden ayırır üzerimize yapıştırırdık. Köpekbalığı ya da orka balinası yüzgecini andırmıyor mu?

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Ateş dikeninin “kuş alıcı”, “köpek elması” gibi isimleri varmış ancak en ilginci “tavşan elması” çünkü geçen hafta günlüğümüze konuk olan yılbaşı çiçeği “kokina”nın diğer ismi de “tavşan memesi”. Kırmızıyla mı ilgisi vardır nedir ama çok ilginç. Bembeyaz tüylü, kırmızı gözlü bir oyuncak tavşanımız vardı. “Kırmızı renk” ve “tavşan” kelimelerini aynı anda arayınca karşıma kırmızı olabilen gözleri dışında idrarlarıyla ilgili sayfalar çıktı. İdrarları kırmızı renkli olabiliyormuş, çok havuç yemeleri nedeniyle de olurmuş, onunla alakasız nedenlerle de olurmuş falan filan. Hani doğru yolda olduğumu bilsem biraz daha ilerleyecektim ama sanırım değilim…

Özgür Keşaplı Didrickson

4 Ocak

Selçuk

Umutlu olmak istiyorum, doğanın gücü tüm kötülükleri yok etsin.

Perihan Keşaplı

Hava çok güzel olduğu için Yoncaköy’e doğru ufak bir yolculuk yapmaya karar verdik. Bulutlara hayran hayran giderken yer yer fazla keskin gelen güneş ışığının altında sarısı ve püskülüyle çok güzel görünen geniş bir sazlık alanın yanında durduk. Annem bulutlarla sazlıkları, ben onu çektim.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Arabaya dönünce annem çevredeki sarı çiçekli ilginç bitkileri gösterdi. Bazıları kocaman çalılara dönüşmüş olan bu bitkinin adı “Zivircik”miş. Baklagillerden olan bu bitkiye kötü kokusu nedeniyle “Domuz dikeni” de deniyormuş.  İngilizce’de de yine kötü kokusuna işaret eden bir isim koymuşlar; “stinking bean trefoil ” Bilimsel ismi Anagyris foetida.  Çiçekleri ve tohumları dahil tüm bitki çok zehirliymiş. Kuraklığa ve sıcaklığa karşı dayanıklıymış. Selçuk yazın nasıl da saunaya benzeyebildiğini gördüğüm için bu bitkinin kendisinin de sarısının da ne denli güçlü olduğuna şaşırmıyorum.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

https://www.turkiyebitkileri.com/en/photo-gallery/view-album/2978.html

Araştırma yaparken türün ülkemizde Doç. Dr. Mustafa Güley tarafından 26 Mayıs 1960 tarihli botanik gezisi sırasında bulunduğunu öğrendim. Güley’in makalesinin başlığında bitkiden “fena kokulu çalı” olarak söz edilmesi de zaten zaman tüneline sokuyor insanı. Atlardan, keçilere değişik türden evcil hayvanların zehirden nasıl etkilendiğine dair bilgilerin de olduğu bu ilginç, önemli makaleye şu adresten ulaşabilirsiniz;

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/11/638/8177.pdf

Makalede türün bulunduğu yer olarak Kanlıdere kayalıkları (Mersin) bilgisinin yanısıra Neopolis Harabeleri de belirtilmiş. Antik kentlerin bitkileri bir başka oluyor, özel…Nasıl olmasınlar kökleri binlerce yıllık öykülerle besleniyor.

Güley’in makalesinde “Kanlıdere Kayalıkları” denilen yer aynı yer mi, yoksa bölgedeki yerlerden birinin adı mı anlayamadım ama günümüzde Neopolis’ten “Kanlıdivane” olarak söz ediliyormuş.  İki kaynaktan alıntı yapayım. Özellikle bir iç mimar olan Semihi Vural’ın 2012 tarihli “Tarihin ve doğanın gizemli dünyası Kanlıdivane” kitabından bölümler içeren ikinci kaynak çok heyecanlandırdı beni.

Kanlıdivane ziyaretinizde yalnızca bir obruk değil, obruk etrafında kurulmuş antik bir kent ile de karşılaşıyorsunuz. Bu antik kent hakkında da kısa bir bilgi verelim. Tarihi kaynaklarda Canytellis veya Kanytelleis olarak geçiyormuş antik kentin adı. Roma döneminde bu obruğun içerisine suçluların atılıp hayvanlara yem edilmesi efsanesi ise bölgenin Kanlıdivane olarak anılmasını sağlamış. Başka bir rivayete göre de, yağan yağmur sularının kırmızı renkli toprak ile bütünleşmesi sonucu boyadığı obruk duvarlarından üretilmiş”.

Yeryüzünün Çökmesiyle Oluşan Kanlıdivane Obruğu

“Olba Krallığının kutsal yeri olan Kanlıdivane ‘nin tarihi M.Ö 3. Yüzyıla kadar gitmekte olup, M.S 4. Yüzyılda da adı Neopolis (yeni Kent) olarak değişerek, kent en parlak dönemini yaşamıştır. Antik çağda adı Kanytelis olan Kanlıdivane üç ayrı dönemin yani, Hellenistik, Roma ve Bizans izlerini bir arada sergileyen önemli bir antik yerleşim merkezidir”.

http://www.yumuktepe.com/kanlidivane-tarih-ve-doganin-gizemli-dunyasi-1-bolum/

Yazın yüzdüğümüz Yoncaköy’de evlerin arasında yürüdük biraz. Yaz sıcağı ve kalabalığında çıkmadığımız tepedeki yollara da çıktık. Çalı kümeleriyle sarılı tepeler hep çok vahşi gelir bana. İşte bu vahşi tepelerin kimisinden denize ve kayalıkların arasındaki minik kumluk alana inen merdivenler vardı. Orayı bilenlerin paylaşmak isteyeceğini sanmıyorum ama denemeden de bilemem.

Bitkiler için, denizi seyretmek için durduğumuzda her yerden kediler belirdi. Birbirlerine iyi haber vermişler. Onlara verecek bir şeyimiz yoktu. Herhalde çoğu insanın yazın kaldığı evlerin çoğu boştu (yoksullar ev kirasını zor ödeyedursunlar). Kışın da burada yaşayan insanlar tüm kedileri besleyebiliyor mu bilmiyorum. Merakım biraz da çevrede duyduğum çıvgın, kızılgerdan gibi kuşların ne kadarını avlıyor olabilecekleri.

Özgür Keşaplı Didrickson

5 Ocak

Karşımızdaki apartmanın sakinlerinden birisi bahçe duvarlarına kocaman, çirkin harflerle “Park etmeyin” yazdı. “Lütfen” içeren küçük, düzgün bir afiş de iş görebilirdi belki, gerçi zaten çok dar olduğu için yalnızca o apartmanın olduğu sıra boyunca park edilebiliyor. Kısacası kimsenin o uyarıya aldırmak durumu yok. O yazıyı yazan(lar) yetkilileri ikna etse ve parklar bizim tarafa alınsa sevinirim çünkü belki bu durumda o iğrenç yazıyı sildirebilirim.

Dün balkondan bu düşüncelerle o apartmana bakarken kocaman ve boş, ot bile bitmemiş bahçede yürüyen bir dağ kuyruksallayanı gördüm. Boşvermemi, çirkinliklerle karşılaştığımda  sakince nefes alıp başımı çevirmemi, onlardan birinin mutlaka yakınlarda olduğunu, kendisi olmasa bile sesini duyabileceğimi söylüyordu belki de.

Özgür Keşaplı Didrickson

Not: Kuş türleri için trakus.org; kelebek türleri için trakel.org adreslerine bakabilirsiniz. Bitkiler konusunda facebooktaki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden yararlanıyoruz.

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.

Bunu paylaş: