Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Yavuz Alogan

Gezi Parkı başkaldırısıyla tetiklenen Haziran Direnişi beş yılı geride bırakırken günümüzden bakıldığında beş yıl öncesi bugün tam olarak ne ifade ediyor, neye karşılık geliyor ve sizce gelecekte nasıl bir konuma erişecek?

Haziran Ayaklanması, en genelde, neoliberalizme ve “sosyal devlet”in sönümlenmesine karşı alt orta sınıfların (geleceği belirsiz meslek sahipleri), eğitim sisteminden bunalan öğrencilerin, örgütlerini ve haklarını kaybeden emekçilerin kendiliğinden kitlesel isyanına karşılık geliyor. Buna benzer hareketler başta Yunanistan olmak üzere güney Avrupa ülkelerinde, Mısır başta olmak üzere bazı Ortadoğu ülkelerinde de görüldü. Büyük bir devrimci potansiyel taşıyan bu tip kitle hareketleri önümüzdeki on yıllar boyunca defalarca tekrarlanacak, 21. asra damgasını vuracak, yeni örgütlenme biçimleri oluşturacak ve iktidarları devirecektir. (Mesela ben 05.06.18 günü bu satırları yazarken Ürdün’ün başkenti Amman’da bir “Haziran Ayaklanması” başladı; dış basının bildirdiğine göre IMF’nin dayattığı “kemer sıkma” reçetesine isyan eden işsiz gençler, kadınlar,  dükkân sahipleri, aileler, Bedeviler ve ileri teknoloji kullanan şirketlerin çalışanları kendi hükümetlerini protesto ederek sokaklara, meydanlara çıktılar.) Grevlerin, boykotların, mitinglerin anlamını giderek kaybettiği bir dünyada yeni devrimci atılımlar bu türden kitlesel isyanlarla gerçekleşecektir. Beş yıl önce  Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesi gibi basit bir kıvılcım bütün bozkırı tutuşturdu. Hiçbir örgüt bu türden bir hareketi başlatamazdı. Hareket kendiliğinden başladı, hükümete karşı gösterilere dönüştü,  Türkiye koşullarında “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını keşfetti, hızla kendi isyan kültürünü yarattı, dayanışma ağlarını kurdu (lojistik, tıbbî yardım vs) ve on milyondan fazla insanı harekete geçirdi. Haziran Ayaklanması’nı kendiliğinden başlayan, hareket hâlindeyken örgütlenmesi mümkün olan, kendi içinden karar ve yönetim organları çıkarma potansiyeli taşıyan ve sonuç alma olasılığı yüksek olan yeni bir kitlesel eylem modeli olarak görebiliriz. Şimdiden kestirilemeyen olaylar önümüzdeki aylarda ve yıllarda bu türden hareketleri dünyanın her yerinde ve elbette ülkemizde de başlatabilir.

Gezi ve Haziran deneyimi beş yıl önce alanlarda olan muhalif odaklar açısından olumlu-olumsuz ne gibi sonuçlar doğurdu? Eleştiri ve özeleştiriyi gözeterek geleceğe yönelik sistem karşıtı fikir ve eylem inşasında bu döneme nasıl başvurulmalı, Gezi’den nasıl faydalanmalı?

“Muhalif odaklar”ın hiçbiri böyle bir hareketi beklemiyordu. Bu yüzden isyan hâlindeki kitlenin peşinden sürüklendiler. “Muhalif odaklar”ın yöneticileri inisiyatif gösterecek yerde kararsız kaldılar ve harekete katılan kendi tabanlarıyla bağlantıları koptu.  Bazı örgütlerde de tabanda yer alan unsurlar ya da üyeler, kendilerini durdurmak isteyen yöneticileri dinlemeyerek harekete katıldılar.  Eylem sırasında “muhalif odaklar” dediğiniz yapılar kendi aralarında ortak bir önderlik oluşturabilseler ve ayaklanmayı üç ay kadar aynı tempoda sürdürebilselerdi şimdi farklı bir ülkede yaşıyor olurduk. Hareket, aynı zamanda, bütün “muhalif odaklar” üzerinde dağıtıcı bir etki yarattı. TKP olayların başlattığı tartışmaların etkisiyle bölündü; ÖDP gerçek bir halk ayaklanmasını “Sivil diktatörlük girişimine karşı bir ihtar” olarak değerlendirdi. TGB kendi ana örgütüne rağmen sokakta başarılı bir önderlik denemesinde bulundu, “Gazdan Adam Festivali” gibi büyük bir gösteri örgütledi; ancak bu tutumunu sürdüremediği gibi, “Haziran” anlayışını sonraki eylemlerinde içselleştirmekten de kaçındı. CHP gösterilere katılan kendi milletvekilleri hakkında soruşturma açtı; Kürt siyasî hareketi göstericilere “nezaket ziyareti”nde bulundu ve “araya mesafe koydu” (olaylar sırasında Ankara’ya doğu illerinden toma ve polis sevk edilmesi, bu hareket ile hükümet arasında “çözüm süreci”nin bir parçası olarak örtük bir müzakere yapıldığını akla getirdi). Haziran Ayaklanması, HDP’nin kurulmasına da yol açtı. Devlet’in istihbarat örgütü HDP ile sosyalist solun bir kesimini soyut bir özgürlük ve şenlik düşüncesinde birleştirerek Haziran eylemlerinin hükümete yönelik radikal muhalif yönünü saptırmaya, hareketi sistemin siyasi ortamına kanalize etmeye çalıştı. ÖDP’nin kuruluş dönemi sloganlarını abartarak taklit eden HDP, “Gezi Kültürü” denilen şeyi bünyesine katarak ortaya çıktı.  Bu partinin söylemi ve daha sonra orta çıkan Haziran Hareketi, ayaklanmanın ulusçu, laik, Kemalist yönlerini sulandırmak gibi bir işlev gördü. “Herkese özgürlük” hiç kimseye özgürlük anlamına gelir. Haziran ayaklanmasına programatik olarak yaklaşan tek bir örgüt olmamıştır. “Gezi’den faydalanma” meselesine gelince, öncelikle şunu unutmamak gerekir: Her kitle hareketi bir önceki kitle hareketinin tecrübeleri üzerinde yükselir ve gelişir. Bu nedenle “Gezi” olaylarına katılan halk kitlelerinin neyi talep ettiklerini çok iyi anlayıp değerlendirmek gerekir. Halk, başlangıç evresinden sonra “AKP istibdadı”ndan kurtulma isteğini dile getirmiş, laik Türkiye ve demokrasi talep etmiş, “Mustafa Kemal”e sahip çıkmıştır. Talepler ve sloganlar “ulusal demokratik”tir. “36 etnik gruba özgürlük” ya da “demokratik özerklik” ya da “sosyalizm” talep edilmemiştir. Bazı odaklar, Haziran Ayaklanması’nı “Sorosçu, turuncu devrim girişimi, hatta serserilik” olarak nitelendirmişler, “statüko”dan yana bir tutum almışlardır. Hükümet de bu türden nitelendirmelere “dış güçlerin kışkırtması” vs diyerek katılmıştır. Şunu da belirtmek gerekir: kendiliğinden başlayan her ayaklanma, başlangıç sloganlarını sonraki evrelerde değiştirir ve yeniler, kitlenin gerçek taleplerini ve sloganlarını ortaya çıkarır; kendiliğinden oluşan hareketi ve sloganları siyasallaştırmak, giderek programlaştırmak harekete önderlik edenlere düşer. Hareket öndersiz kalır ve kendiliğinden sönümlenirse, başta hükümet olmak üzere herkes onu kendine göre tarif eder, ondan bir şekilde “faydalanma”ya çalışır.  Fakat kitlelerin belleği güçlüdür; bir sonraki hareket bu tariflerin ve saptırma girişimlerinin hiçbirinden etkilenmez.

“Gezi Sanatı” ve “Gezi Mizahı” gibi tanımların bir somutluğu var mı? Varsa günümüzde geçerli mi, geçerli olmalı mı? Gezi’yi romantikleştirmenin tehlikeleri ve getirileri nelerdir?

Her kitle hareketi kendi duvar yazılarını, resimlerini (grafitti), kendi mizahını, isyan kültürünü yaratır. Haziran Ayaklanması için bunun günümüze yansıyan bir “somutluğu” yoktur, fakat değeri ve tarihselliği vardır elbette.  Kitleler, sonraki hareketlerde bunları hatırlar ya da yeniler. Hareket hâlindeki kitleler yaratıcıdır.  “Gezi’yi romantikleştirme”nin hiçbir tehlikesi yoktur. 1871 Paris Komünü de “Kiraz Zamanı” olarak romantikleştirilmiş, hakkında şiirler yazılmış, şarkılar söylenmiştir. Kitle hareketleri, aslında bütün devrimci hareketler, illa ki romantik bir yan taşır. Devrimci gerçekçilik romantizmle çelişmez.

Sorular için derginize teşekkür ederim.

Bunu paylaş: