Atatürk Havaalanı Saldırı Üzerine

Atatürk Havaalanı’nda yaşanan, yaşam tüketici vahşet, Suruç ile başlayan ve tüm yurda sıçrayan terör sarmalının şimdilik son halkası. Yaşam sonlandıran, bulanık ancak görünür şiddete karşı bile yan yana gelmeyi becerememek bir başka açıdan bakıldığında on yıllardır cumhuriyetin kurucu ideallerinin yönelimine karşı ısrarla ve gururla “Batı ülkesi değiliz Orta Doğuyuz” şeklinde sirayet eden post modern çığırtkanlığın kınası kıvamındadır. Akılcılıktan alabildiğine uzak, nefret dolu, modern öncesi zihniyetin tüm gereksinimlerini eksiksizce yerine getiren yığın halimiz bizleri gerçekten Orta Doğu ülkesi kılıyor. Elbette o Orta Doğu’nun, tüm aydınlanma savaşımlarının Batının karanlığınca karartıldığı Orta Doğu olduğunu unutmamak gerek. Ülkemizdeki egemen zihniyetin de ürünleri arasında yer aldığı bu karanlık, Aydınlanma ile yükselen Batının, küresel egemenliğini sürdürmek adına, dünyanın geri kalanına çok gördüğü Aydınlanmadan beslenmekte. “Ne yapmalı?” sorusundaki çözüm elbette örgütlenmekten geçiyor ancak bu örgütlenmenin “nasıl”ı konusunda daha yürekli olmak gerekiyor.

Dün geceden bu yana benzer çağrıyı yapmakta olan sol örgütlerimiz ne yazık ki hiçbir yere varmayan, yenilik içermeyen, sanal ve sözel gövde gösterisi tadını bile yitiren söylemlerle “örgütlenme” davetinde bulunuyorlar. On yıllardır ülkeyi tek başına yöneten piyasacı ve gerici yapılanmalara karşı biriken öfke ve başkaldırının somut olarak defalarca vücut bulduğu son on yılda ilerleme, mevzi kazanma namına hiçbir başarı gösterememenin ardında yatan gerekçeler artık masaya “somut” olarak yatırılmalı. Somutluktan söz açılmışken, aylardır süregelen saldırılara karşı ciddi bir eylem planı ortaya koyamamak alabildiğine ciddi bir somutsuzluk ve sorumsuzluktur. Basit bir “örgütlenme” çağrısının, gündeliğe ve güncele varacak eylem ve eğilimler içermeden başarılı olması imkânsıza yakındır. Kaldı ki yakın tarihte sosyalist partilerin muazzam halk desteklerine ve hatta kimi zaman silahlı bir milis gücüne de sahip oldukları ülkelerde dahi faşizmin ve türevlerinin zaferleri akıldayken, sürekli ve kanıksanmış yenilgi sahasında yer kaplayamıyorken yer kaplarmışçasına davranmak akıldışılıktır.

Örgütlenme ve beraberinde eylem çağrısı yapmasını, dolayısıyla Aydınlanmacı ve sosyalist bir Türkiye ile Dünyayı insanlığa kazandırmasını umduğumuz örgütlerin bir an önce silkelenmeleri gerekmektedir. Özeleştiriden bihaber davranmak, en ufak ayrım hissettiği yapılanmayı aşağılama, yok sayma, görmezden gelme ve dışlama ile gerçek anlamda ötekileştirerek o yapılanmalarla hiçbir eylemde yan yana gelmemeyi başararak, kendisini eleştirenleri simgesel olarak öldürerek, kendisiyle çelişir düşüncelere sahip olmasına rağmen “ünlü”leri haberleştirip onlara alan açarak, “ünsüz”leri ise yapılanmalara yapıldığı üzere “yok” ederek en ufak mevzi kazanmanın, sayısal anlamda en acil ihtiyacımız olan çoğalmanın ufukta asla belirmediğini kabul etmek ve ona göre hareket etmek önem arz etmektedir.
İçi yeterince doldurulmamış çağrılarla örgütlenme çağrısı yapan “büyük” örgütlere yönelik çağrıyı yapma görevinin, muhtemelen yukarıdaki gerekçelerle “küçük” kalmış Azizm Sanat Örgütü’nce yapılmasının utancını biz tüm örgütler adına sırtlanmayı göze alabiliyoruz zira “Sanat Aydınlanma İçindir” çağrımız azın da çok olabildiği, olgun ve sindirilmiş bir modernist temelden doğmakta.

Azizm Sanat Örgütü

29 Haziran 2016

Bunu paylaş: