Koyu Kırmızı Koy – Özgür Keşaplı Didrickson

Koyu Kırmızı Koy* 

Taiji kasabasındaki yunus avını konu alan “The Cove-Koy” isimli belgesel tüm dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Bilgi kirliliğiyle dolu, küstah diliyle buram buram emperyalizm kokan bu odaksız belgesel, pekala Geceyarısı Ekspresi’nin Japonya durağı olarak adlandırılabilir. Taiji avıyla yunus parkları arasındaki bağa nedense pek hafif dokunan, eleştirirken yapıcı bir dil gözetmek yerine tek tek insanları ekrana getirerek çeşitli şekilde aşağılayan, karizmatik(!) ekibinin kamera arkasında kalması gereken görüntülerine ise bolca yer vermekte hiç sakınca görmeyen Koy`a hakettiği tepkiyi verenler oldu (South Park’ın “whale whores” isimli bölümü). Saygın çalışmalarda imzası olan pek çok kişi ve kurum ise bol ödüllü belgeselin ışıltısından yararlanmayı seçti ne yazık ki.

Ölüm, kan, popülizm… İlk tesisin 2001’de açıldığı ülkemizde de yunus tutsaklığı konusunda geniş çaplı, gür bir tepki için sularımızda canlı yunus avı (2006) yapılması gerekmişti. Kırmızı rengi ve göz yaşartıcı bombaları çok akıllıca kullanan “Koy” ve etkisi aslında tez konusu olabilir.

En başta bizi aptal yerine koyan bir belgesel bu. Konuyla ilgilenmeyenlerin bile bildiği, fotoğraflarını gördüğü bu av medyamızda da yer bulur ve kınanırdı. Taiji’den 12 yunus getirildiğinde yaptığımız basın duyurumuzun (2008) başlığı bile bunu kanıtlar, “Japonya’nın kanlı yunus katliamına Türkiye’den destek!” . Belgeselde sürekli sığ sular, derin giz; küçük kasaba, büyük sır gibi şeyler söylenmesine anlam vermek güç. Ric O`Barry bir sahnede “WWF, Greenpeace nerede?” diyerek bu konuda pek çalışma yapılmadığını iddia ediyor. Ne ilginç, oysa 2006’da o zamanki adıyla Balina ve Yunusları Koruma Derneği (wdcs.org) bu avla ilgili “Driven by demand” (“Talep nedeniyle süren” diye çevrilebilir)isimli bir rapor yayımlamıştı.

Belgeselde üstün körü ele alınan ya da hiç değinilmeyen pek çok önemli konuya değinen raporda, yunus etine ilginin azalması ve balina gözlem turlarının artan çekiciliği yüzünden gitgide azalan avın yunus parklarının canlı yunus için ödedikleri yüksek miktarda para nedeniyle yeniden hızlandığı belirtilmişti. Örn. Futo kasabası 1999’da son verdiği ava, 2004’te tekrar başlamıştı.

Barry, Flipper dizisi nedeniyle milyon dolarlık endüstrideki payını kabul ediyor, insanlarda yunuslarla yüzme, onlara dokunma isteği yaratanlardan biri olduğunu söylüyor. Böyle diyor ama hem belgeselde hem de DVD ekstralarında yunus ve balinalarla yüzen, onlara dokunan insanların görüntüleri herhangi bir uyarı olmadan veriliyor! WDCS raporunu duymamış olan Barry ve ekibi, acaba doğada pek çok yunusun ticari yüzme programları nedeniyle ciddi zarar gördüğünü de mi duymamış?  Örn.  Hawaii’de  dinlendiği, uyuduğu sırada ısrarla rahatsız edilen bir yunus türünü bu baskıdan korumak için pek çok kurumun hummalı bir çalışma yaptığından haberi yok mu?

Taiji’de bu sene son 4 yılın en büyük avı yapılmış. Haklı olarak en kaygı verici artış olarak canlı avlanıp parklara götürülen yunus sayısı gösteriliyor (247). Parklara ilginin arttığı, pazara yeni ülkelerin eklendiği ve avın yakın zamanda sonlanacağının öngörülmediğini okudum. Bunu doğrular şekilde geçenlerde Avrupa’nın tutsak yunus bulundurmayan ülkelerinden Çek Cumhuriyeti’ne seyyar bir yunus gösterisi getirileceği üzerine hareketlilik yaşanmıştı. Bölgede “Koy gardiyanları” gezinedursun pek çok kişi karizmatik Koy ekibinin çekici mavi görüntülerine dalıp, “Bir ben yüzünce, ben gidince sonlanmayacak ki” diyerek parklara yollanıyor olmasın?

David Bowie’nin krediler akarken mırıldandığı, içinden yunuslar geçen “Kahramanlar” şarkısı ne kadar uymuş birilerini kahramanlık mertebesine ulaştırmayı amaçlamış gibi görünen bu belgesele, ne dersiniz?

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiagustos2013

Bunu paylaş: