Bryan Singer’ın Gövde Gösterisi “X-Men: Geçmiş Günler Gelecek” – Onur Keşaplı

Bryan Singer’ın Gövde Gösterisi “X-Men: Geçmiş Günler Gelecek”* 

Kültür emperyalizmi söz konusu olduğunda ABD’nin seçenekleri arasında ciddiyetten en uzak görüneni ancak günümüzde belki de en etkilisi çizgi romanlar, bu yapıyı doğrulayacak ölçüde muhafazakârlıkla örülü kahramanların hikâyelerini dayatma gayreti olarak yorumlanabilir. Öte yandan, kaideyi bozmamakla birlikte kimi güçlü istisnalar yok değil. Avrupa 68’inin gölgesinde kalan ancak kazanımlara bakıldığında hiç de azımsanmayacak başarılar elde eden ABD 68’i, siyahların, kadınların, eşcinsellerin, solcuların kısacası devlet tarafından “öteki”leştirilen kesimlerin radikal mücadeleleriyle gerçekleşti. Hollywood’u bile etkileyen bu dönüşümlerin popüler kültürün vazgeçilmezlerinden olan çizgi roman evrenini etkilememesi düşünülemezdi. 1960’ların çalkantılı yıllarında şekillenen X-Men, farklılıkları neticesinde “normal” insanlar tarafından dışlanan ötekileri, “mutant”larla eşleyerek öncesinde ve sonrasında yaratılan çizgi romanlara kıyasla politikayla daha doğrudan bir ilişki kurdu. Yazıldığı yıllar düşünüldüğünde Soğuk Savaş’ın, nükleer savaş tehdidinin fazlasıyla etkilediği X-Men, insanüstü güçlere sahip mutantların evrimin bir sonucu olduğunu vurgulamasıyla da görece akılcı bir temele oturuyordu. 2000 yılından bu yana defalarca beyazperdeye uğrayan X- Men’in şimdilik son filmi “Geçmiş Günler Gelecek”, sadece X-Men filmleri arasında değil, tüm çizgi roman uyarlamaları arasından da sıyrılmayı başarıp zirveye oturabilecek güçte bir yapıt. Bunda elbette çizgi romanı özgün kılan konulara dönüşün ve yönetmen Bryan Singer‘ın payı var.

Kült film mertebesine çoktan erişmiş “Olağan Şüpheliler”den, Tom Cruise iticiliğine kurban giden “Operasyon Valkryie” filmine kadar pek çok başarılı yapıta imza atmış Singer, kalabalık oyuncu kadrolarını katmanlı senaryoların içinde dengeli biçimde harmanlama konusunda ustalığını defalarca ispatlamış bir yönetmen. 2000 yılında ilk X-Men’i çekmek için kollarını sıvadığında benzer zorlukların ötesinde çizgi roman uyarlamalarının Joel Schumacher‘in “Yarasa Adam ve Robin” hezimetiyle beraber geri dönmemek üzere çöpe atıldığı bir dönemden geçilmekteydi. Ancak Singer’ın kumarı büyük başarı elde etti ve yalnızca X-Men için devam filmlerinin değil bir bütün olarak çizgi roman uyarlamalarının önü tekrar açıldı. 2003 yılında ilk filmin başarısını da aşacak  olan ikinci X-Men’i çeken Singer, seriyi başka yönetmenlere devrederek kendi yolunda ilerledi. Singer sonrası biri devam, biri öncü iki de yan öykü olmak  üzere tam dört X-Men filmi yapıldı ancak sinemanın yönetmen sanatı olduğunu hatırlatırcasına hiç biri başarılı olamadı. Dört film de gişe başarısı gösterse de seyirci ve eleştirmenler nezdinde karakterlerin gençlik yıllarına dönen 2011 yapımı “X-Men: Birinci Sınıf” dışındakiler tutmadı. Stüdyolar tarafından seriyi tekrar yönetmesi için çağrılan Singer, Birinci Sınıf’ın kadrosu ile ilk iki filmin ekibini bir araya getirerek kalabalık oyuncu akışı konusunda çıtayı ve beraberinde beklentileri bir hayli yükseltti. Ortaya çıkan sonuç ise belki de tüm zamanların en iyi çizgi roman uyarlaması oldu.

Yakın gelecekte açılan film, mutant karşıtı politikaların baskın çıkması sonucu saldırı amacıyla yapımlarına başlanan ve mutantların güçlerine göre uyumlanabilme özelliğiyle yenilmez olan Gözcü adındaki dev robotlarca yok edilen mutant ve mutant dostu insanların distopyasında başlıyor. X-Men’in hayatta kalmış üyelerinin umutların tükendiği bir dönemde ortaya attıkları teori ve bir mutantı zamanda geriye gönderebilme ihtimalleri üzerine şekillenen film, Gözcülerin mimarı olan Trask’ın bir mutant tarafından öldürülmesinin hem bu politikaya olan desteği arttırdığını hem de söz konusu mutantın DNA’sından elde edilen verilerle Gözcülerin yenilmez olduğu görüşü üzerine 1973 yılındaki suikasti önleme çabasını anlatıyor. Aynı adlı çizgi roman ve çizgi film bölümlerinden uyarlanan, paralel kurguyu zorunlu kılan senaryoda yönetmen, özellikle ilk iki filmin biçimine yeniden başvurarak açılış jeneriğindeki animasyon ve müzik kullanımının ötesinde 2. Dünya Savaşı toplama kamplarına  yaptığı direk göndermelerle dünyanın yaklaşık seksen yıl sonra aynı kıyımlara sahne olduğunu gösteriyor. Gelecekte bunu sunarken bu geleceği şekillendiren geçmişi, Vietnam Savaşı sonrasına taşıyarak ABD’nin dış politika açısından en yayılmacı ve muhafazakâr dönemini de topa tutuyor. Kendi yurttaşları da dâhil olmak üzere dünya halklarına karşı acımasızca davranan Nixon‘ın boy gösterdiği filmde Soğuk Savaş paranoyaları ve ötekileştirme politikalarının sertliği vurgulanıyor. İnsanlar ve mutantların barış içinde yaşaması gerektiğini savunan X-Men ekibine karşı mutantların üstünlüğünü savunan Magneto’nun yıkımı durdurmak için yan yana savaştıkları filmde, Kennedy suikastına da doğrudan göndermeler yapılması manidar. Birden çok tetikçi olduğu gerçeğini ve dolayısıyla bir komployu göz ardı etmek amacıyla ABD resmi tarihince ortaya atılan ve kimsenin inanamadığı “büyülü mermi” teorisini kurmaca haline getiren filmin sol/liberal tonu belirginleşiyor.

İki saati aşkın bir süper kahraman filminde aksiyonun bu denli az olduğu ancak filmin sürükleyiciliğinden hiç bir şey yitirmeyişi yönetmenin görüntü, kurgu ve oyuncu yönetimi sahalarında ne denli başarılı olduğunu kanıtlıyor. Karakterlerin iç çatışmalarının, gelişimlerinin acele etmeden inşa edilmesi, dramatik yapısı itibarıyla filme belirli bir melankoli katarken, senaryonun zirve noktası yaklaştıkça “Geçmiş Günler Gelecek” çağdaş bir destana evriliyor. Aynı zamanda bir dönem filmi olduğunu asla unutmadan kostüm ve sanat yönetimiyle başarılı bir 1970’ler yaratan yönetmen, gerçek görüntülere başvurmanın yanı sıra o dönemin kamera ölçekleri ve kadrajlarına da başvuruyor.

Postmodernizmce yapıbozumuna uğratılan tarihin, öznel tarihçiklere bölünmesi sinemada da karşılığını bulmuş, en popüler örneklerini Tarantino‘nun  “Soysuzlar Çetesi” ve “Zincirsiz” filmleriyle vermişti. Bu filmlerde ideolojik  olarak en büyük sıkıntı, öznel tarihle ele alınan sorunların sanki artık  günümüzde sorun olmaktan çıkmışçasına sunulmasıydı. Oysa ki X-Men’de arka planda ve alt metinde işlenen öznel tarih ve o tarihteki sorunlar, günümüzden bağımsız ve çözümlenmiş olarak sunulmuyor. Aksine, şimdiki zamandaki seçim ve eylemlerimizle şekillenen gelecek düşünüldüğünde akışın içindeki her parçanın her daim önemli olduğunu vurguluyor. “Geçmiş Günler Gelecek”, Bryan Singer’ın usta yönetimiyle, kendi inşa ettiği bir seriyi ve bir türü, kendi yöntemleriyle hem içeriksel hem de biçimsel olarak tekrar rayına oturtarak büyük stüdyo destekli ana akım bir Hollywood yapıtının erişebileceği en ileri noktaya yerleşiyor. Filmin kredilerinin sonunda serinin 2016 yılında gösterime girecek  bir  sonraki  filmi  olan  “X-Men: Apocalypse”e dair fazlasıyla meraklandırıcı bir sahnenin saklı olduğunu da hatırlatalım.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergihaziran2014son

Bunu paylaş: