Yatak – Fırat Tunabay

Yatak* 

Beraber yürüdüğümüz yolların kısalığını düşününce moralim bozuluyor. Oysaki her adımımızda bir problemi çözüyorduk. Problemler arasından günışığı süzülüyor yüzüne. Yeni güne başlıyorum seninle birlikte. Uykumdan uyandığımda ilk senin yüzünü görmenin mutluluğu günün başlangıcını ahenklendiriyor. Uyurken seni biraz izledikten sonra sabah kahvelerini hazırlamak üzere mutfağa gidiyorum. Akşamdan kalma bulaşıklar güzel geçen bir anın ufak artıkları gibi. Onlara bakıp dünün güzelliğini anımsıyorum. Şarap kadehindeğindeki ruj izin kadehi kıskanacak kadar yoğun. Sorumluluklarından kurtulduğunun farkına vardığının 1 ayı oldu  senle beraber. Nefes alışverişlerimiz harmoni yakalamışken tek düze inatlaşmalarımız farklılıklar arıyordu. Suyun kaynaması kahvelerin hazırlanması ve senin uyanman. Hepsi birbirini takip eder halde meydana geldi. Uyku sersemliği hala vardı üstünde. Bir kahveye ne dersin dediğimde çok sevindin. Hatta elimde kahveyi hazır halde gördüğünde mutluluğun ikiye katlandı. Sendeki o mutluluğu ben 4 ile çarptım. Tekrar yatağa yanına girdim. Bana gördüğün rüyadaki en çarpıcı noktaları anlatmaya başladın. O kadar yaşanmışlık katıyordun ki anlatımına hepsi gözümün önünde canlanıyordu. Bazen senin kurguladığını düşünüyordum tüm bunları. Menzili olmayan saçma sapan şeyler duymak isterken senden, sen bir sistematik içinde anlatıyordun rüyalarını. Hayatının masaldan ibaret olduğunu düşündüğün için rüyalarını belkide mantıklı olaylar dizgisinde yaşıyordun. Biliyorum bende vardım o rüyaların belli yerlerinde ama sen beni hep sansürlüyordun. Cinselliğin en mahrem noktalarında buluştuğumuz içindi. Dokunmaktan korkmaya başlamıştın bana rüyalarındaki sansürlü kısımlara inat. Ruhuma dokunmak istediğini farkediyordum ama bende buna izin vermek istemiyordum. Kahveni bitirdiğinde rüyanı anlatmayı bitirmemiştin henüz. Bir tebessümle dinliyordum seni ama aklım rüyaların sansürlediğin o mahrem yerlerindeydi. Yataktan kalkacak gücü bulamadığıma inanmışken göz göze gelmemiz kararı alıp uygulamamıza yetti. Bugün giyinmek istemediğini söyledin. Makyajda  yapmak  istemiyordun. Bir ruh gibi süzülmekti  niyetin.    Çıplaklığımdan utanıyor musun dedin bana. Hayır dedim soruya anlam veremezken. Peki çıplaklığımı evrenle paylaşmamdan rahatsızlık duyar mısın dedin. Nudist olmaya karar vermiştin belkide. Çıplaklık paylaşılmaz dedim bunu neden söylediğimi bilmeden. Ben seni paylaşıyorum karşılıksız dedin. Anlam veremedim ve boş gözlerle baktım sana. Soyunmamı istedin birdenbire ve ben duraksamadan yerine getirdim bu isteğini. Üstünde bir şeyler var gibi hissediyor musun dedi. Evet üzerimde birşeyler vardı ama buna rağmen hayır diye cevapladım. O küçük burjuva ahlakını omuzlarında hissetmiyor musun dedi. Şaşırdım. Toplumsal yargıların sendeki kırıntılarının devasalığından oluşan o yükler ne peki dedi. Artık çıplak hissetmiyordum kendimi bedenim ağır gelmeye başlamıştı hatta. Merak etme hiçbir zaman çıplak olamayacağız bedenlerimiz zehir taşıyor dedi ve ekledi paylaşımlarımızı sadece sosyal ağlar üzerinden yapalım. Onun bedenine bakmaya dayanamadım kendi bedenime bile bakabilecek bir durumda değildim. Hemen üzerime bir şeyler giydim ve akabinde omuzlarımdan bir yük kalktı hafifledim. Sende giyinmelisin dedim. Yüzüme baktı ve biraz ağırlık çalıştıktan sonra giyinirim dedi. Diğer odadan telefonumun mesaj sesini duydum. Odaya geçip telefondan mesajı okudum. Mesaj da “Ruhuna dokunmak istiyorum!” yazıyordu.

Fotoğraf: Onur Tatar

*https://issuu.com/azizm/docs/e-derginisan2013

Bunu paylaş: