Alımlama Kuramı Ekseninde Muhteşem Yüzyıl Dizinin Yunan Halkı Üzerindeki Etkileri – Selin Süar

Alımlama  Kuramı  Ekseninde Muhteşem  Yüzyıl  Dizinin  Yunan Halkı Üzerindeki Etkileri*

 

Giriş

İzleyici üzerine yapılan araştırmalar incelendiğinde, egemen ve eleştirel olmak üzere iki temel değerler dizisinden söz edilebilir. İzleyicinin etkin olduğu görüşünden hareket eden pozitivist karakterli Kullanımlar ve Doyumlar  Yaklaşımı, izleyicileri salt sunulan iletileri alan bireyler olarak görmez. Yaklaşım, medya içeriklerinin niçin kullanıldığı sorusuna yanıt arar. İzleyicilerin medyayı kullanım amaçlarının yanında medya içeriklerinden elde ettiği doyum yani beklentilerin karşılanması da yaklaşımın temel sorunsalıdır. Alımlama analizi çalışmaları da izleyicilerin medya içerikleri karşısında aktif bir konumda bulunduğunu savunmuştur. Alımlama Analizi, izleyici araştırmaları alanındaki en yeni gelişme olarak kabul edilmektedir. Alımlama çalışmalarının ilk örnekleri haber metinleri üzerine yoğunlaşmışken, daha sonra bu çalışmalar TV  içeriklerine yönelmiştir. Bu yöntem, izleyici-içerik ilişkisine dair nitel ve görgül nitelikli çözümleme geliştirmektedir. Böylelikle alımlamayla ilgili süreçler incelenebilir ve medya içeriğinin kullanım ve etkileriyle ilgili tavır geliştirilebilmektedir. Çalışmanın kuramsal kısmında, izleyici odaklı kitle iletişim araştırmaları üzerinde durulmuş, iki temel değerler dizisi açısından izleyicinin konumlandırılmasına yönelik yaklaşımlar ele alınmıştır. Etkin izleyici fikrine kaynaklık eden Alımlama Analizi bu bölümde incelemeye alınmıştır. Çalışmanın uygulama bölümünde ise Yunanistan’da da yayınlanan Muhteşem  Yüzyıl  dizisinin izleyici tarafından nasıl alımlandığını ortaya koymak amacıyla Alımlama Analizi yapılmıştır. Araştırmaya konu olan dizinin incelenmesinde derinlemesine mülakat yöntemi uygulanmıştır. Ortak demografik özelliklere sahip olan yirmi katılımcının bilişsel temsillerini ortaya çıkarmak amacıyla yöneltilen sorulara verilen yanıtlar analiz edilmiştir.

Amaç

Muhteşem Yüzyıl, Tims Productions tarafından yapılıp Show TV’de  yayın  hayatına başlayan, fakat  daha  sonra Star  TV’ye  transfer  olan Türk  yapımı  tarihî televizyon dizisidir. Dizi, temel olarak Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatı üzerine kurgulanmıştır. 5 Ocak 2011’de başlayan dizinin ilk sezon finali 22 Haziran 2011 çarşamba günü yayınlanmış, 5 Ocak  2011  ile 4  Ocak 2012 tarihleri arasında Show TV’de ekranlara gelmiştir. 4 Ocak 2012’de ise dizi, Star TV’ye transfer olmuştur. 6 Haziran’da 2. sezon finali yapan dizinin 3. sezonu da 12 Eylül’de başlamıştır. Dizinin konusu, Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatı etrafında kurgulanmıştır.

Yunanistan’da “Muhteşem Süleyman – Büyük imparatorluk sultanının aşk ve tutku dolu gizli yaşamı” olarak yayınlanmaya başlayan dizi,  Yunanistan’da  büyük bir sorunsal olarak ele alınmış ve birçok akademisyen, yazar ve din adamı tarafından Neo-Osmanlı politikalarını yayma amacı güttüğü düşünüldüğünden yasaklanmaya  çalışılmıştır. Neo-Osmanlı hegemonyasının,  halkın  ilgisini  çekme amacıyla porno-Osmanlı efsanesiyle harmanlanarak, refah düzeninin Osmanlı zamanında olduğunu ve Osmanlı düşüncesinin, yüzyıllar boyunca hükmettiği halklara yeniden aşılanmaya çalışıldığı iddia edilmektedir.(Μπαλτζοης, 2013) Diğer taraftan izlenme rekorları kıran dizinin, Türk ve Yunan  halkının  ortak  kültür paydasından dolayı bu kadar ilgi gördüğü  düşünülmektedir.

İzleyici Alımlaması ve Çözümlemesi kuramıyla hareket edilerek oluşturulan bu makale, Yunan halkının Neo- Osmanlı  politikaları çerçevesinde kendini yeniden Osmanlı’nın bir parçası  mı  olmak istediğini, yoksa halkın, ortak kültürel kodları dizide gördüğünden dolayı mı diziye ilgi gösterdiğini ortaya koymayı hedeflemektedir.

Yöntem

Etnografik çalışmalar etrafında gelişen İzleyici Alımlaması ve Çözümlemesi  kuramı çerçevesinde Yunanistan’da  Muhteşem  Yüzyıl  dizisi  hakkında hedeflenen kriterler için derinlemesine mülakat tekniği uygulanmıştır. Bu tür çalışmalarda örneklem temsilinin zorluğuyla karşı karşıya kalındığından, amaçlı örneklem esas alınmak suretiyle yirmi kişi ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Böylelikle katılımcıların bilişsel temsillerini ortaya koymak için uygun ortam yaratılarak betimleyici ögelere ulaşılmıştır. Burada amaç, araştırmanın genelleştirilmesinden çok bireysel anlam üretimi aracılığıyla çoğul anlam ve kavrayışlar üretmeye imkân tanımaktır.(Jensen, 2005, s. 136) Niteliksel araştırmalarda çalışma alanına ilişkin  belirleyici  çözümlemeler  önemli görülmektedir. Görüşmeler sınırlı sayıda bile yapılsa, elde edilen bulgular araştırma sonucunu yapılandırıcı nitelikte olabilmektedir. Çalışmada çok sayıda katılımcı ile elde edilecek geniş istatistiki verilerden ziyade, niteliksel bulgular üzerinde durulmaktadır.

İzleyici Odaklı İletişim Çalışmaları

Televizyon izleyicisinin edilgin bir alıcı olduğu görüşü 1960’lardan sonra değişmeye başlamıştır. McQuail ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmalarla, televizyonun  ‘faal’ izleyicilerinin televizyon aracı sayesinde karşıladıkları ihtiyaçları  aşağıdaki  şekilde sınıflanmıştır:

  1. Oyalanma, kaçış; günlük hayatın sıkıntılarından uzaklaşma, eğlenme, katharsis sağlama.
  2. Kişisel ilişkiler yani; televizyon dolayımıyla başkalarıyla ilişki kurmak,  yalnızlık duygusunun hafiflemesi.
  1. Kişisel kimlik; Program içeriğiyle izleyicinin kendi yaşamı arasında bağ kurması, olası sorunlarla ilgili bilgi edinme ve var olan değerlerin pekiştirilmesi.
  2. Gözetim altına alma, dünya olaylarından haberdar olma, bilgilenme.(Mutlu, 1999, s. 81-85)

Bernard Berelson, aynı yaklaşımla yaptığı araştırmasında, gazetenin kullanım nedenlerini araştırmıştır. Yaptığı  araştırma  sonucunda,  Berelson  gazete kullanım sebeplerini rasyonel ve rasyonel olamayan kullanımlar olarak  iki  grupta toplamaktadır. Rasyonel kullanımlar, gazetenin, kamu işleri  hakkında  bilgi edinme ve günlük yaşamı kolaylaştıran bir araç olarak işlev görmesi,  rasyonel olmayan kullanımlar, dinlendirici bir araç, sosyal prestij kaynağı, sosyal temas sağlayıcı olarak kullanılmasıdır.(Oskay, 1992, s. 137-165) Kitle iletişim araçlarında yer alan içeriğin izleyiciler  tarafından  belirlendiğini  söylemektedirler.   Oysa   kitle   iletişim  araçlarına   bireylerin   doğrudan katılımı birçok araştırmacı tarafından  olanaksız  olarak  tanımlanmaktadır.  ‘Kullanımlar ve Doyumlar’ yaklaşımının da temelinde yatan en temel düşünce, ‘kaçış’ kavramıdır. Kitle iletişim araştırmalarının önde gelen isimlerinden, Paul F. Lazarsfeld ve Robert K. Merton’un bu araçların etkilerine yönelik olarak ortaya attıkları ve Mass Communication, Popular Taste and Organized Social Action makalesinde tanımlanan ‘narcotizing dysfunction ‘, yani ‘uyuşturma etkisi’ kavramı, izleyici kitlesinin toplumsal sorunlara tepki  vermek  ve  müdahale etmek yerine, tepkisiz olmasıdır. George Gerbner ise ‘Yetiştirme (Ekme)’ (Cultivation) teorisinde televizyonu, modern toplumları şekillendiren bir güç olarak görmektedir. Ona göre televizyonun gücü, her gün gösterilen gerçek  hayat dramalarının sembolik muhtevasında gizlidir. Televizyon  bir  hikâye anlatısı olarak sembolik dünyamıza hâkimdir ve oluşturduğumuz imajları aslında o belirler. Bu yüzden televizyonda en çok gösterilen, izleyicilerin ilgisini çeken şiddet sahneleridir. Gerbner, şiddet görüntülerinin izleyicileri şiddete yöneltmekten ziyade, dışarıdaki dünyanın vahşi bir dünya olduğuna inancını pekiştireceğini ifade etmektedir.(Griffin, 2000, s. 554)Kısacası, izleyici kitlesi programın verdiği mesajda ne deniyorsa, onu anlamakta, olduğu  gibi  almaktadır. Başka türlü bir yorumlama/okuma düşünülmemektedir. İzleyici ve televizyon programı arasındaki ilişkiyi tam tersi bir açıdan  inceleyen yaklaşımlarda ise, televizyon içeriğinin izleyicinin beğenisine sunulan bir mal olarak görülmesi ve bunların, izleyicilerin ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlandığı düşünülmesi ön plandadır. (Mutlu, 1999, s. 88-89) Buna rağmen bu açıklama bir başına yeterli olmamaktadır, çünkü burada  kuruluşların  kâr amaçlı  stratejileri de önem kazanır.

Alımlama ve Kültürel Çalışmalar

Kültürel Çalışmalar terimi, 1964 yılında Richard Hoggart’ın  kurduğu,  Birmingham  Üniversitesi  Çağdaş  Kültürel  Çalışmalar  Merkezinde  bu geleneğe ait bir kavramdır. Kültürel Çalışmalar, aslında tam olarak ne bir toplumsal teoridir, ne de kitle iletişimi teorisidir. Bununla birlikte, kültür endüstrileri ve onların izleyicileri arasındaki ilişkiyi yorumlayış biçimi ile onları izleyiciye ve alımlamaya atfettikleri önem nedeniyle Frankfurt Okulu’nun karşısında durmaktadır. Medya, çatışmalı ve karmaşık gerçeklik parçalarını bir araya getirerek ve gerekliyse onları uzlaştırarak bir toplumsal  totaliterliğe  dair anlayışın üretilmesine yardımcı olduğu için önemlidir ve  medya  çalışmaları  insan pratiği konusu içinde yer almaktadır(Hardt, 1999, s.15-17). İzleyicinin kod açımlama da aktif olarak anlam ürettiğini savunan bu yeni yönelimin kaynakları Elihu Katz’ın 1959’da geliştirdiği ve 1970’lere kadar kullanılan ‘Kullanımlar Doyumlar Yaklaşımı’na (Uses and Gratifications) kadar uzanır. Bu yaklaşımın temelinde de izleyicilerin medyadan gidermeye çalıştıkları karmaşık bir gereksinimler dizgesine sahip oldukları inancı yatmaktadır.  Bu  yaklaşım izleyicinin de en azından gönderici kadar etkin olduğunu varsayar. İletinin göndericinin niyetinden çok izleyicinin ona verdiği anlam olduğunu savunur. Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı’nı izleyen izleyici etnografileri  ve kullandıkları analizler, metinlerin toplumsal olarak kullanılma biçimlerinin metinlerin yapılarında açıkça görülemediği ve metinlerin bazı anlamlarının metinsel çözümlemelerle açığa çıkarılamayacağının  anlaşılması  üzerine,  daha sık kullanılmaya başlar. Anlamların metinlerin okurla buluştuğu ve üretildiği  anda ve süreçte oluştuğu yönündeki yeni bakış, medya analizlerinde metin ile birlikte alımlama analizlerini gerekli hale getirir. Bu noktada okurun anlamlandırma sürecine beklenilmeyen, metin dışı etmenleri getirebileceği fikrinden hareketle, anlamların, yapısal ya da göstergebilimsel çözümlemeden ziyade etnografik çözümlemeyle eksiksiz olarak  ortaya  çıkarılabileceği  yönündeki kanı güçlenir.

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla beraber,  kültür  incelemeleri  kaçınılmaz bir biçimde tutucu bakış açısından sıyrılarak, günlük yaşamı da içine alır bir hale gelmiştir. Raymond Williams kültürün gündelik yaşama dair bir alan olduğunu vurgular ve kültür, bu yaklaşıma göre, hegemonya oluşturma çatışmalarının yaşandığı bir alan olarak ‘kültürel çatışma’ alanıdır(Türkoğlu,  2003, s.55-56). Buna göre, yüksek ve aşağı kültür arasındaki ayrım ortadan kalkmıştır ve televizyon, popüler filmler, popüler müzik veya diziler gibi daha önceki kültürel yaklaşımlarda ele alınmayan alanlar inceleme konusu haline gelmiştir. Popüler kelimesi, ‘halktan gelen halka ait  olan’  anlayışı  belirtmektedir. Stuart Hall, bir kitle iletişim aracının ideolojik etkilerinin,  o  aracın yaydığı mesajlardan analiz edilebileceği görüşünü benimsemez ve bunun yerine, metne, onu üreten kuruma ve izleyicilerin sosyal tarihine bakılmasını önermektedir. Hoggart ise; televizyonun etkisini  reddetmez.

1980’li yıllar, Kültürel Çalışmalar açısından bir dönüm noktasıdır. Etnografik araştırmalar, televizyona özel referans oluşturarak araştırmanın etnografik yöntemleri tarafından önerilenlerin, medya izleyicileri çalışmasına olası bir katkı oluşturmaktadır. Antropolojiyle geleneksel olarak bağlantılı olması nedeniyle bu yaklaşımlar çoklu olarak yapılandırılmış eylem bağlamlarının analizi olarak tanımlanıp, araştırmaya konu olan değerler ve yaşamların zengin bir tanımsal ve yorumsal hesabını oluşturma amacı taşırlar. Televizyon izleme eyleminin yapısı; evsel çevre, ev ortamı ve dinamiklerinin içerisinde    anlaşılması    zorunludur.    Ayrıca    antropolojik    bir   bakış   açısının araştırmacıyı TV izlemeye hem materyal hem de sembolik tüketim süreçlerinin daha geniş bir bağlamı üzerinden odaklanamaya olanak sağlamaktadır(Morley, Silverstone, 1991, s. 149-150).Medya içerikleri, özellikle televizyon açısından incelenmesi alanında çalışmalar hız kazanmıştır.

Bu etnografik dönüm noktası, Britanya’nın 1980’lerdeki durumundan bağımsız olarak düşünülemez. 1980’lerin ekonomik ve politik atmosferi çalışmaların şekillenmesinde oldukça etkili olmuştur. Bununla beraber, 1970’lerden itibaren Amerika’da kitle iletişim araştırmaları odağını izleyici üzerine kaydırmaya zaten başlamıştı. İletişimi, toplumsal ve metinsel bir pratik olarak gören ve toplumsal boyutu, gündelik yaşamın somut koşullarına indirgeyen  etnografik  çalışmalar,  bu açılımlarının yanında bazı yönlerden eleştirilmiştir. Eleştirildiği ilk nokta, araştırmacının rolü, araştırma anındaki varlığıdır. Araştırmacının tarafsız bir gözlemci olması, araştırdığı konuya nesnel ve mesafeli yaklaşması yerine katılımcılarla kurulan dostça ilişkiler daha mahrem bilgilere ulaşımı sağlamıştır. Mesafeli bir araştırma ile mesafe konulmayan bir araştırmanın bulguları  da  farklı olacağından etnografik çalışma nesnel bir görgül bilim olarak kabul edilmemekte, ayrıca ‘metin-okur-anlam-yorum’ sürecinde gerçekleştiği için de göstergebilimin bir uzantısı olarak ‘etnogöstergebilim’ olarak  tanımlanması gereği üzerinde durulmaktadır.

Kültürel Çalışmaların izleyiciye doğrultulan anlayışında, medya mesajlarının kodlanması, bu kodların çeşitli şekillerde kod açımına tabi tutulması düşüncesi yatmaktadır. Buradaki inceleme alanı; ‘medyanın egemen ideolojik  tanımların  ve temsillerin dolaşımında ve sağlamlaştırılmasında oynadığı rol’dür. Kültürel Çalışmaların gücü ve orijinalliği medyanın gücünü göreceli hale  getirmesinden  ve medyaya sosyolojik olarak boyutlandırılmış bir içerik vermesinden gelmektedir.

Medya alanında yapılan etnografik çalışmalar, İngiliz Kültürel Çalışmalar ile birlikte David Morley, Ian Ang, Janice RadwayJohn  Fiske’nin  araştırmaları yeni izleyici araştırmalarının gelişmesinde önemli rol oynar. Yeni izleyici araştırmaları içinde yer alan ‘aktif izleyici’ fikri medya çalışmalarında önemli bir kopuşa işaret eder. Frankfurt Okulu ve eleştirel teoriden beslenen bu yeni görüşün tezi, izleyicileri sistemin kurbanları olarak görmek yerine onları kendi seçimlerini yapan ve kendi anlamlarını yaratan aktif izleyiciler olarak konumlandırır(Ang, 1996, s.9). Postyapısalcı yaklaşımlar ışığında kültürel çalışmaların medya metinlerinin farklı anlamları bir arada taşıdığı ve bu yüzden çok anlamlı olduğu yönündeki vurgusu, izleyicinin de farklı okuma biçimleri geliştirebileceği buna bağlı olarak da aktif olduğu  üzerinedir.

Alımlama çalışmalarına televizyon bağlamında baktığımızda, yeni yönelimler sonucu metin ve bağlamı sorunu yerini, metin ve izleyici arasındaki ilişkiye bırakır. Bu yeni ilişkide metin içindeki özne konumları merkeze taşınır. Özellikle Hall’un izleyiciye aktif olarak konumlandırdığı ve farklı okuma biçimlerinin varlığına işaret ettiği ‘Kodlama Kodaçımı’ modeli de bu anlamda önemli bir kopuşu gerçekleştirir(Ang, 1996, s. 20). 1980’lerden itibaren Hall ile birlikte  David Morley ve Michel Certaau’nun gündelik yaşam içindeki pratiklerle birlikte değerlendirdiği ve kuramsal çerçevesini oluşturduğu alımlama analizleri, etnografik çalışmalarla birlikte medya mesajlarının alımlanması üzerine odaklanarak popüler hale gelir.

Alımlama Analizinin Metedolojisi

Alımlama metedolojileri hem tarihsel hem de kültürel bağlamda medya söylemleri ve izleyici yorumlarının karşılaştırmalı metinsel analizi olarak yapılmaktadır. Burada araştırma verileri toplanır analiz edilir ve  yorumlanır.

Medya söylemlerine tarihsel araştırmalarda arşivleme sayesinde kolay  bir şekilde ulaşılabilir. İzleyici söylemleri için ise birey ya da gruplarla mülakat yapılabilir yada gözlem yapılabilir.

A)    Kodlama ve Kodaçımlama Modeli

Alımlama Çalışmaları ‘’Kodlama – Kodaçımlama ‘’ modeli, izleyenlerin medya iletileriyle ilgili yorumları ve kodaçımlamaları, okumaları, algıları, kavrayışları veya anlam üretimlerine işaret eden genel bir kavramdır. Alımlama analizi ise, televizyon programlarının ürettiği anlam ile izleyicilerin  ürettiği  anlam arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlayan bir yöntemdir. Bu televizyon türleri haberler olabileceği gibi diğer bilgilendirici ya da kurgusal programlar olabilir. Alımlama araştırmalarının amacına ulaşabilmesi için metnin çözümlemesini yapması, izleyicinin tepkisini ölçmesi son olarak da metin ve izleyici tepkisi arasındaki ilişkiyi ortaya koyması gerekmektedir. Alımlama analizi medya mesajlarını kültürel ve halka yönelik şekilde şifrelenmiş söylemler olarak görmekte, izleyiciler ise anlam üretiminin  aracıları/araçları  olmaktadır. Alımlama araştırmalarında izleyiciler tüketim, şifre çözümü  ve  sosyal  kullanımlar açısından medyayla ilgili pek çok şey yapabilecek şekilde etkindir. Araştırmacılar, medya söylemleriyle izleyici  söylemlerinin  ampirik çözümlemesini yaparken sosyo-kültürel sisteme göndermede bulunur(Jensen, Rosengren, 2005, s.66) Alımlamalardaki farklılıklar toplumsal ya da bireysel faktörleri de göz önünde bulundurarak açıklanmaktadır. Hall’ un modelinde, anlamlı bir söylem olan televizyon metni, bir değiş-tokuş sürecinin sonunda gerçekleşmekte, böylece araştırma, sadece içerik çözümlemesiyle varılmış sonuçlarla kısıtlanmamakta ve mesajın söylemsel  biçiminin  iletişimsel  alışverişte ayrıcalıklı bir yerde olduğu, kodlama-kodaçımlamanın, belirlenmiş durumlar olduğu kabul edilmektedir. Tarihi bir olay televizyon söyleminin bir parçası haline gelir-gelmez, o aracın kendi anlam üretme sistemine tabi  olur.

Olayın, iletişim olabilmesi için önce hikâye halinde olması gerekmektedir. Mesajın biçimi, olayın kaynaktan alıcıya geçişi aşamasında zorunlu ortaya çıkış biçimi olmaktadır. Mesaj biçimi kaynaktan alıcıya geçmek için bir olaya ihtiyaç duymaktadır. Mesaj bir etki oluşturabilmesi, bir ihtiyacı karşılayabilmesi ve bir kullanıma hizmet etmesi için her şeyden önce söylem olarak gösterene uygun hale getirilmeli ve anlamlı bir biçimde kodlanmalıdır. Böylelikle kodlanmış anlamlar bütünü algılama, alımlama, davranış ve ideolojilerde karmaşık olan sonuçlarıyla birlikte etki oluşturur, ikna eder, hatta eğlendirme işlevini yerine getirir.

Hall, televizyon mesajının oldukça karmaşık bir yapıya sahip olduğunu vurgular. Mesaj, sessel ve görüntüsel olmak üzere iki türlü söylemi içermektedir ve görüntünün söylemi üç boyutlu olan dünyayı, düz bir ekrana taşımaktadır. Hall, televizyon mesajlarının inşa  edilebileceği  üç kategori  belirlemektedir. Bunlardan ilki ‘’dominant-hegemonik’’ pozisyondur ve burada  izleyici,  pozisyonu önerilen anlamına uygun bir biçimde okumaktadır. İkinci kategoride olan ‘’müzakereci okuma’’ise kodaçımlamanın, hem benimsenen hem  reddedilen unsurların karışımından oluştuğunu belirtir. Buna göre halkın büyük kısmı medya mesajlarının içinden çıkarılması istenen hâkim anlamın ne olduğunun ayırdında olduğunu, buna rağmen, hâkim tanımlar oldukça hegemonik olmaktadır; çünkü  küresel  anlamda  ‘hâkim  pozisyon’da  olan olayları ve durumları temsil etmektedirler. Üçüncü kategori ‘muhalif’ okumadır. Burada izleyici metnin içerdiği bütün anlam ve yan anlamları çözmekte ve bunlara karşı tutum almaktadır.

B)    Söylem Modeli

Algılama, iletilerin izleyiciler tarafından duyu organları  aracılığıyla  farkına varılma sürecidir. Görsel algılama ise, insanın bilinç düzeyindeki davranışlarının en   temel   belirleyici   öğesidir.  Gerçekliğin  algılanmasında  diğer   tüm duyu organlarının yanında temel olan görsel algı olmaktadır. Her metin belli bir algılanma amacı ve biçimi ile yani alıcısının anlamasına katkı sağlayacak biçimde ve onu belli bir konuya yönlendirmek amacıyla okura sunulur ve her metin okurun algılama, anlamlandırma, çözümleme, duygulanma, beğenme gibi tepkileriyle bütünleştiği ve onları anlamlandırılmaya başladığı an yaşamaya başlar(Günay, 2003, s. 13). ‘Anlamlandırma’ eylemi hareketli bir iletişim sürecini işaret etmektedir. Bu süreç herhangi bir televizyon programında, görsel/işitsel kodlarla yaratılan çekimlerin ve sahnelerin oluşturduğu anlamların okunması ve bir sonraki aşamada, izleyicinin metni nasıl anlamlandırdığının çözümlenmesini işaret etmektedir.

Okuma, anlamlı bir yapı karşısında gerçekleşen en temel etkinliklerinden biri olmaktadır ve bu durum üç temel aşamada gerçekleşir: Algılama, belleğe kaydetme ve göstergeleri yorumlayarak yeniden oluşturma(Günay, 2003, s. 18). Edebi bir yapıt, bir müzik yapıtı, görsel anlamlı bir yapı olan tablo veya bir televizyon reklamı, yani anlam oluşturmak için yaratılmış her türlü göstergeler bütünü, alıcısının algılama biçimiyle okunur, anlamlandırılır ve çözümlenir. Paul Messaris’in Visual Literacy: Image, Mind &  Reality(Messaris,  1994)adlı  eserinde, hem üretim sürecinin, hem de okurun yorumlama sürecinin  birlikte  ele alınarak incelenmesi ve böylece  anlama  ulaşılması  gerektiğini belirtmektedir.

Kodlama ve kodaçımlama modeli çizgisinde ilerleyen bir diğer model olan  Söylem modeli de bu yönde ilerlemekte ve bir programın okunma  anında  metne dönüştüğünü, metinlerin, izleyicilerde bir anlam oluşturduğu  an  bir  metin olarak tanımlanabileceğini ileri sürer. John Fiske’nin Television Culture eserinde söylem kavramı metin üretim sürecini incelemede temel olarak öne sürülmektedir.(McQuail, Windahl, 2010, s. 186) Bu noktada popülarizm yeniden devreye girer ve kitle iletişim  araçlarındaki polisemi hem  gösterilen  bir  gerçek, hem de farklı insanlar için popülerlik kazanacaksa önem taşımaktadır. Böylece  bir program ne kadar çok polisemik ise metinlerin üretilmesi ve aynı mesajdan çeşitli anlamlar çıkarılması o derece mümkün  olmaktadır.

Yunanistan’da Muhteşem Yüzyıl Dizisi:

Yunan İzleyicisinin Alımlama Analiziyle İncelenmesi

Dizinin içeriklerine bağlı olarak rasgele seçilen 20 ailenin üniversite  mezunu olan, çalışan, evli ve çocuk sahibi olan bireylerine  aşağıdaki  çerçevede  belirlenen 15 soru sorulmuştur. Katılımcılar 37-40 yaş arası  kişilerden  seçilmiş ve 6’sı erkek, 14’ü kadındır.

  • İlk olarak dizinin içerikleri soruldu,
  • Gerçek tarihin dizi içerikleriyle ne kadar bağdaştığı soruldu,
  • Diziyi izlemelerinin en önemli nedeni soruldu,
  • Dizide İslamiyet unsurunun ağır bastığı ve bu konunun Yunan halkı arasında tartışmalara neden olduğu belirtilerek bu tür sahnelerin nasıl değerlendirildiği sorularak toplumsal refleks düzeyine ilişkin ipuçları arandı,
  • Dizide belli ideolojik yapılanmanın (bağımsızlık, özgürlük) veya gayrimüslim grubun hedef alındığını düşünenler, Türkiye’nin  Neo-  Osmanlı politikaları çerçevesinde dış ülkelere gövde gösterisi yapıldığı üzerinde durmaktadır. Bu nedenle dizide işlenen ana  hikâye  örgüsü  ve yan hikâyelerin sunumuna ilişkin alımlama düzeyini belirlemek amacıyla ideolojilere ilişkin sorular Alınan cevaplarda izleyicilerden hiçbirinin diziyi, bu politikalar doğrultusunda izlemediği, bağımsızlık, özgürlük gibi kavramlara, ulusal devlet ideolojisine veya gayrimüslim grubun hedef alındığının düşünülmediği görülmüştür. Cevaplara göre varılan sonuçta AKP’nin başında olduğu Modern Türkler’in, kendi geçmişi hakkında övünmek için yaklaşık yarım yüzyıl boyunca iktidarda kalan padişahın dizisini yaptığının, ordusu neredeyse Viyana kapılarına ulaştığı için büyük gurur duyan yönetimin, herkesin özeneceği aşk, harem, şarap gibi ögeler etrafında gösterildiğinin vurgulanmasıyla beraber, ortak geçmişte Müslüman Türklerle beraber yaşayan halkın, kendi tarihlerinin bir parçası olan diziyi izledikleri görülmüştür. Bu doğrultuda geleneksel ögelerin harmanlanarak ortak payda oluşturduğu ve Osmanlı yönetiminin  çatısında  yaşayan  her  halkın, kendilerinden bir parça bulduğu gözlenmiştir.

2’si erkek, biri kadın 3 katılımcı ise dizide belli bir ideolojik hedefin olmadığını, dizinin, Game Of Thrones gibi dizilerde yer alan intikam, zenginlik, iktidar, aşk, erotizm düzleminde ilerlediğini ve bu nedenle herkese hitap  ettiğini  belirtti. Yani, bu 3 katılımcı dizinin izlediği yolun, her türden kesimi memnun etmek ve her insana hitap etmek üzere tasarlandığını belirtti. Bu açıdan  Hall’un,  izleyicinin, anlam üretimini tek bir yönde değil, daha karmaşık ve çok anlamlı bir biçimde, farklı yönelimlerle gerçekleştirmekte olduğuna dair yargısı doğruluk kazanır.(Hall, 1994) Hall’e göre kodlama sürecinde üretilen anlamla  kodaçımlama sürecindeki anlam üretme etkinlikleri her zaman simetrik olmayabilir. Stuart Hall’ün ifadesinde hayat bulan anlam üretim  süreci,  polisemik boyutta değerlendirilmelidir. İzleyici, anlam üretimini kodlananın dışında tek bir yönde değil, daha karmaşık ve kendi içinde farklı yönelimlerle gerçekleştirmektedir. Araştırma grubundaki  izleyiciler,  sunulan  kodları doğrudan almamış ve karşıt okumayla kendi fikirleri doğrultusunda diziyi izlemiştir.

Sonuç

İletişim çalışmaları bakımından 1980’li yıllar farklı eğilimlerin ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Alımlama çalışmalarına televizyon bağlamında baktığımızda, yeni yönelimler sonucu metin ve bağlamı sorunu yerini, metin ve izleyici arasındaki ilişkiye bırakır. Bu yeni ilişkide metin içindeki özne  konumları  merkeze taşınır. İzleyici araştırmaları açısından Birmingham Kültür Çalışmaları Merkezi’nin başkanlığını yapmış olan Stuart Hall ve öncü çalışması ‘Kodlama- Kodaçımlama’ oldukça önemli bir yer tutmaktadır. İzleyici Alımlaması modeline göre medya mesajları izleyici tarafından müzarekeci bir şekilde okunabilmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde dizide üretilen anlamların izleyiciler tarafından etkin biçimde yorumlandığı, kod açımlarının farklı okumalarla gerçekleştirildiği söylenebilir. Bu durum izleyicilerin ideolojik yönlendirmelere karşı duyarlı ve bilinçli olduğunun  göstergesidir.

Kültürel kodları kitle iletişim araçları ve son yıllarda Ortadoğu ve Balkanlarda popüler olan diziler üzerinden yeniden inşa eden Türkiye, çevre ülkelerde Kore dizilerinin  izlenme  oranının  çok  önüne  geçmiş,  ancak  bu  durum  söz konusu ülkelerdeki seçkin ve sağ/milliyetçi görüşlü ideolojide olan zümreleri telaşlandırmıştır. Kişiler, özelde Muhteşem Yüzyıl, genelde ise Türk dizilerinin izlenmemesi için kampanya başlatmışlar, kültürlerinin elden gittiklerini ve yeni bir Osmanlı yayılmacılığı altında ezilmeye başladıklarını  söylemişlerdir.

İzleyici Alımlaması modeli ile belirli bir demografik ortaklığı içeren 20 aileden bireylerle yapılan görüşmeler sonucunda bu korkunun, izleyiciler tarafından kabul görmüyor da olsa kısmen doğruluğu saptanmış; Yunan ordusunun Anadolu’ya ayak basmasından beri savaş yaraları nedeniyle ve ilerleyen yıllarda jeopolitik konumlarından dolayı sürtüşmeler yaşayan iki ülke insanının, dizilerde gösterilen Osmanlı’dan  kalma  refah  ortamını özlediği ortaya çıkmıştır. Bununla beraber araştırma grubunun Türkçe öğrenmeye başladığı ve kimi zaman Türkçe ile Yunanca kelimeleri dahi karıştırdığı saptanmıştır. Keza, dizi karakterlerinin taşıdığı mücevher ve giyimler üzerinden Yunanistan’da, aynı Türkiye’de olduğu gibi “Hürrem kolyesi” “Süleyman yüzüğü”, “Pargalı pelerini” gibi ürünlerin satışında patlama yaşandığı ve araştırma grubu içindeki diziyi izleyen her bireyin, diziden gördüğü  bu ürünleri satın alıp bir statü simgesi olarak üzerinde taşıdığı saptanmıştır. Buna rağmen mülakatta sorulan sorular ve edinilen izlenimlerle bireylerin ulus- devletlerini ve dinlerini savundukları, ancak bu diziyi iki ülke insanının ortak kültürel belleğinden izler taşıdığı için izledikleri görülmüştür.

Kaynakça

Ang, Ian (1996). “Living Room Wars: Rethinking Media Audiences for a Postmodern World”, Routledge, London, s.9.

Griffin, Em (2000).“A First look At Communication Theory”, MC Graw Hill, U.S., s.554.

Günay, Doğan V. (2003). “Metin Bilgisi”, Genişletilmiş 2. Baskı, İstanbul: Multilingual, s.13

Hall, Stuart (1994). “Kültür, Medya ve İdeolojik Etki”, Çev:M.Küçük, Ark Yayınevi, Ankara.

Hardt, Hanno (1999). ‘Eleştirel’in Geri Dönüşü ve Radikal Muhalefet’in Meydan Okuyuşu: Eleştirel Teori, Kültürel Çalışmalar ve Amerikan Kitle İletişim Araştırması’ içinde “Medya İktidar İdeoloji”, Der ve Çev. Mehmet Küçük, Ark Yayınları, Ankara, s.15-77

Jensen, Klaus Bruhn (2005). “Sosyal Kaynak Olarak Haberler: Danimarka Televizyon Haberleri Hakkında Nitel Ampirik Bir Çalışma” içinde “Medya ve İzleyici Bitmeyen Tartışma”, Çev: Ş. Yavuz, Vadi Yayınları, Ankara, s.136.

Jensen K.B; Rosengren, K.E (2005). “Five tradition audience in  search  of  the  audience”,  Denis McQuail, der: Peter Golding, Els de  Bens, Communication  theory  and  research.  An EJC Anthology içinde, Sage,  s.66.

McQuail, Denis; Windhal, Seven (2010). “İletişim Modelleri”, Çev: Konca Yumlu, İmge Kitabevi, 3.Baskı, Ankara, s.186.

Messaris, Paul (1994). “Visual Literacy: Image, Mind and Reality”. Oxford: Westview Press.

Morley, David; Silverstone, Roger (1991).“Communication and context: ethnographic perspectives on the media audience”, A Handbook of qualitative methodologies for mass communication, ed: Klaus Bruhn Jensen, Nicholas W. Kankowski, London & Newyork, s.149- 150

Mutlu, Erol (1999). “Televizyon ve Toplum”, TRT Yayınları, Ankara, s.81-85, 88- 89.

Μπαλτζοης, Ιωαννης (2012). “Σουλεϊμάν (ο μεγαλοπρεπής) και Οθωμανική Διοίκηση”, http://www.analystsforchange.org,  E.H:  14.01.2013.

Oskay, Ünsal (1992). “Kitle Haberleşmesi Teorilerine Giriş”, Der Yayınları, İstanbul, s.137- 165.

Türkoğlu, Nurçay (2003). “Kitle İletişimi ve Kültür”, Naos Yayınları, İstanbul, s.55-56.

*https://issuu.com/azizm/docs/editoredergimayis2013

Bunu paylaş: