“Uzun Hikaye”ye İki Bakış – Onur Keşaplı, Selin Süar

“Uzun Hikaye”ye İki Bakış*

 

İdealizmin Masalı: Uzun Hikaye – Selin Süar

Yönetmenliğini Osman Sınav’ın ve senaryosunu Yiğit Güralp‘in üstlendiği gazeteci/yazar Mustafa Kutlu‘nun ‘Uzun Hikâye’ adlı eseri, aynı isimle beyaz perdedeki yerini aldı. Kenan İmirzalıoğlu, Altan Erkekli, Tuğçe Kazaz, Zafer Algöz ve Mahir Günşıray gibi usta oyuncuların rol aldığı edebiyat uyarlaması Uzun Hikaye, Bulgaryalı Ali ile ailesinin 1940’lı senelerden 1970’lere dek süren hikayesinin anlatıldığı bir eksende yalın ve akıcı bir biçimde veriliyor. Temelde aşk, dürüstlük, paylaşım, eşitlik gibi evrensel kavramların altının çizildiği film, Bulgaryalı Ali’nin (Kenan İmirzalıoğlu) kendi etrafındaki haksızlıklara tahammül edememesi ve bu nedenle ailesiyle beraber kasabadan bir diğer kasabaya taşınarak göçebe hayatı sürmesiyle yepyeni yaşanmışlıklara gebe kalıyor. Eğitimini tamamlayamamış olsa bile okuduğu kitaplarla ve dedesi Pehlivan Süleyman’dan kendisine miras kalan cesaretiyle, başkalarının hakkı için de sözünü esirgemeyen ve ezenlere başkaldıran Ali, tabiri caizse doğruyu söylediği için dokuz köyden kovuluyor. Ezen iktidarın rahatını bozmasından dolayı istenmeyen kişi olan Sosyalist lakaplı Ali’nin gözlerindeki umut, yüreğindeki cesaret ve yüzündeki gülümseme hiçbir zaman silinmiyor; öğrenciler ve hademelerle kurduğu bahçenin mahsullerini, bahçede emeği geçenlere koklatmayan nemrut okul müdürüne inat, okul bahçesine gizlice girerek herkesin payına düşenleri topladığında ve aynı gece eşi Münire’yi (Tuğçe Kazaz) kaybettiğinde bile.

Günümüzde sıkça yapılan yaftalamalar ve kavram kargaşasına dair sesini yükseltmek isteyen film, sola ait olan hak, paylaşım, eşitlik gibi değerleri vurgular gibi görünse de sol gösterip sağ vuruyor. Bulgaryalı Ali’yi Sosyalist olarak adlandıranlardan, bu lakabın içeriğini kullanarak bir açık yakalamaya çalışıp Ali’ye dava açanlardan, onu Komünist olarak tehdit edenlerden tutun da, Ali’nin sürekli yinelediği “Moskof Gavuru bile bunu yapmaz” yargılarına dek uzanan bir skalada, Ali karakterinde olumlanan tüm değerler sosyalizmden uzaklaştırılarak, filmin yüzeysel bir idealizm çizgisine oturtulması, Uzun Hikaye’yi omurgasızlaştırıyor. Bunun yanı sıra her fırsatta altı çizilen ‘idealizm’, bir yerden sonra izleyiciyi öylesine dışarı itiyor ki; oğlunu on dakika arayla bile görse yıllar sonra görmüş gibi abartılı bir neşeyle davranan veya köşe yazısı yazdığı gazetenin kokusunu içine çekerek idealist bir dünyanın hayallerini kuracak kadar heyecandan havalara uçan Ali karakterine oldukça yapmacık bir hava katıyor ve gerçeklerden uzaklaşarak masalsı bir düzlemde ilerliyor. Ancak, Osman Sınav’ın yapmak istediği de bu; gerçekçilik yerine baskı, zorluk, fakirlik koşulları içerisinde yaşam sevinci taşıyan ve sonunda iyilerin kazanacağını vurgulayan masalsı bir atmosfer yaratmak. Filmin süresi uzun bir zaman dilimine yayılsa da, akıcılığıyla izleyicileri ilk etapta kendi içine çeken, ancak ikinci yarıyla beraber güçlü bir kırılma noktası olmadığından üç sezon oynatılan bir dizinin beyaz perdeye sıkıştırılmış hali gibi olduğundan seyircilerde hayal kırıklığı yaratıyor.

İyi oyunculuk kadrosuna rağmen dramatik izleği nedeniyle sağlam bir zemine oturmayan, ancak seyir açısından kolay tüketilecek bir film olan Uzun Hikaye, atmosferini idealizm ve masalsılık üzerine kurarak, dönemin halkını, iktidarını ve prensiplerini kaybetmeyenleri, aşk üzerinden anlatan bir yapım olarak seyircilerini bekliyor.

 

Diziler Beyazperdeyi İşgal Ederken… – Onur Keşaplı

Ülkemizde emek sömürüsünün belki de en ilkel halini temsil eden dizi piyasası, televizyonu tümüyle ele geçirdikten sonra nicedir, yedinci sanatın icra edildiği beyazperdeye de sızmış durumda. Bunun son örneği, popülist bir sol söylemin tavan yaptığı, yönetmenliğini Osman Sınav’ın üstlendiği, başrolünü Kenan İmirzalıoğlu’nun oynadığı, Mustafa Kutlu’nun aynı adlı eserinden uyarlanan “Uzun Hikaye” adlı film.

Masalsı bir tonda, gerçekçilikten alabildiğine uzak bir idealizme sahip film, haktan, eşitlikten yana olduğu için “sosyalist” olarak adı çıkmış ve yarım kalmış eğitimini kitap okuyarak tamamlamış, arzuhalci Ali’nin, haksızlığa boyun eğmemesi üzerine ailesiyle birlikte kasabadan kasabaya sürülmesini konu ediyor ve bunu yaparken de dizi estetiğini bir an olsun bırakmıyor. İzleyiciye fikirle yada düşünceyle değil, sadece duygu seliyle hücum eden film, komedya ve tragedyanın en çiğ hallerinin içiçe geçmiş biçimiyle melodram kodlarına yerleşiyor. Karakterlerin saf iyilik ya da kötülük timsali olduğu filmde “gri” karakterlere yer yok. İzleyiciye özdeşleşeceği kişileri ve tutacağı safı dikta eden anlatı, bunu bir an olsun kesilmeyen müzikler ve filmin ritmini ciddi biçimde bozan bir üst sesle kuvvetlendiriyor. Bu öyle bir şartlandırma ki gittikleri bir kasabada, hem otel hem de kahvehane işleten bir zenginin aleni biçimde kaçak yapı inşa etmesine itiraz eden belediye başkanından ve ısrarla kendini eşleştirdiği devletten nefret etme noktasına geliyorsunuz. Zengin oyuncu kadrosunun sinemaya büyük kaçan tiyatrovari oyunculukları ise, bütün özverilerine karşın, öykünün omurgasını Ali karakterine mi oğluna mı yerleştirildiğini kestiremediğimiz senaryo sayesinde inandırıcılıktan tümüyle uzak kalıyor.

Tarih verilmese de, 60lı ve 70li yıllarda geçen “Uzun Hikaye” , solun değerlerine sahip çıkan ve “sosyalist” lakabını reddetmeyen bir ana karaktere sahip olsa da, sol gösterip sağ vuran bir yapım. Okul müdürünün okul mahsulünü yalnızca kendisine ayırmasına karşın, tüm ürünlerin eşit olarak paylaşılması gerektiğin savunan Ali, müdüre ders vermek için gece okula gidip bütün mahsulü eşitçe dağıtırken, hamile karısının düşük yaparak ölümüne sebep oluyor. Kovulduğu her kasabada bu tavrını koruyan Ali’ye isyan eden oğlu, izleyici tarafından haklı bulunacak şekilde sunuluyor. Ali’nin, övgüyle bahsettiği pehlivan dedesinin, Bulgaristan’daki komünist rejimden kaçıp gelişi ise küçük bir detay olmaktan çok öte. Filmin sonu, inandığı değerlerden vazgeçmeyen idealistin başına neler gelebileceğini “gülümsemeyle” veriyor. Sonuç olarak “Uzun Hikaye” izleyicisine mücadele ruhu aşılamak yerine huzur için siyasetten ve özellikle soldan uzak durmayı kanıksatan, tehlikeli bir ileti bırakıyor.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiekimkasim2012

Bunu paylaş: