Üçüncü Sinema Gözüyle “Toprağın Çocukları” – Onur Keşaplı

Üçüncü Sinema Gözüyle “Toprağın Çocukları”*

  

“Köylü milletin efendisidir” sözü, yalnız Mustafa Kemal Atatürk‘ün değil, bütün bir Cumhuriyet kuşağı ve ideolojisinin hedeflerinin temelini özetler niteliktedir. Günümüzden o döneme bakınca oldukça soyut ve ütopik duran bu tavrın, 1940’lı yıllarda somutlaştığını, ömrü uzun olmasa da gerçekleştiğini bilenlerin sayısı her geçen yıl azalıyor. Bu ilerici, üretim ve emek temelli hayalin somut halidir Köy Enstitüleri. Köylülerin tarımı ve yaratımı öğrenmenin yanında, Shakespeare okuyup müzik aleti çalabilmesinin gerçekliğini, günümüzde en pahalı özel okullara gidip, tek yetisi akıllı telefonların kölesi olmak olan kitlelere anlatmak, oldukça meşakatli bir iş. Tüm zorluklarına rağmen, yedinci sanat bunu mümkün kılan bir anlatım biçimi. Yönetmenliğini Ali Adnan Özgür‘ün üstlendiği, Toprağın Çocukları, tam da bu açıdan son derece önemli bir çalışma. Israrla karanlık zamanları anlatmayı seven muhalif ve toplumcu sinemacılarımızın, Cumhuriyetin en büyük ve aydınlık devrimi Köy Enstitüleri hakkında hiçbir yapıt ortaya koymamış oluşlarının sinemamızın adına büyük ayıbını, Toğrağın Çocukları’nın tek başına aştığını düşünürsek, filmin ne kadar cesur bir iş olduğunu da anlayabiliriz.

“Sonlandırılmasaydı ne olurdu?” sorusunun bugün bile melankolik bir umutla sorulduğu Köy Enstitüleri, tek parti CHPsini ele geçiren gerici kanat tarafınca işlevsizleştirildikten sonra aynı yapının devamı olan DP tarafından kapatıldı. Bu açıdan bakıldığında enstitüler üzerine yapılan her çalışmanın politikayla flört halinde olması kaçınılmaz. Filme baktığımızda bu flörtün doğru algılandığını, ancak yanlış uygulandığını görüyoruz. Film, enstitüler tarafında konumlanıp karşısına Hitler’le sembolleştirdiği gerici-faşist ittifakı alarak ilerici bir tavır koyuyor. Buna karşın, siyaseti konu edinen sinema kodlarına uygun olarak belgesel anlatıyı çağrıştıracak belgelere ve –Hasan Ali Yücel‘le birlikte enstitülerin mimarı olan- İsmail Hakkı Tonguç‘un üst sesiyle öğretici biçime başvuran filmin tüm bu çabasını boşa çıkartacak bir senaryosu var malesef. Köy Enstitüleri’nin epik-trajik hikayesinin gücü filmin senaryo ekibini doyurmamış olmalı ki, arka fon gibi başlayan, ancak giderek hikayenin omurgası olan bir aşk öyküsünü ve biraz zorlama duran bir eklentiyle çingenelerin dramını izliyoruz filmde. Film, bütün gücünü aldığı ideolojik dayanağı merkezinden alarak arka fona çeviriyor böylece. Oysa, Toprağın Çocukları, katledilmiş bir aydınlanmanın hikayesi olmalıydı.

Filmin bu tercihleri, sinemamızın benzer yapıtlarında da sıkça karşımıza çıkıyor. O yüzden sinemamızın politikayla ilişkisi konusuna üçüncü sinema üzerinden bakmakta fayda var. Birinci sinemanın Hollywood ve ana akım, ikinci sinemanın Avrupa ve sanat sineması, üçüncü sinemanın ise üçüncü dünya ve o ülkelerin sinemaları olduğu bilgileri doğru, ancak eksiktir. Birinci sinema egemen ideolojinin bakış açısından yana sinemadır. İkinci sinema tarafsız durmaya çalışırken üçüncü sinema tarafını ezilenden, muhalefetten yana belirler. Bizdeki çarpıklık, üçüncü sinema yapmak isterken birinci sinemanın estetik değerlerine başvurmaktan kaynaklanıyor. İdeolojik bir iş ortaya koyarken hikayenin merkezine bir aşk hikayesi koyduğunuz anda ana akıma yaslanıyorsunuz. Oysaki öykünüzün buna ihtiyacı yok. Filmin daha “izlenilir” kılınması, daha fazla kişiye hitap etmesi gibi hedefler ise -hele de ülkemizde film dağıtımındaki tekelleşme göz önüne alındığında- züğürt tesellisi gibi. Aşk ve benzeri temaların peşindeki izleyici zaten televizyonda yeterince doyduğu bu içerikleri görmek için, siyaset kokan bir filmi tercih etmez. Bu açıdan, hedef kitlenizi ve onlara ulaşmanın yollarını iyi belirlemelisiniz. Toprağın Çocukları’nın hedefinde Köy Enstitüleri’ni bilen ve halihazırda destekleyen bir kitle mi vardı, yoksa konuyla ilgili en ufak bir fikri olmayan, ancak filmden sonra belli bir aydınlanma yaşaması muhtemel kitle mi? Eğer hedef ilk grup ise durum muhalif bir siyasetin kendi kendini tatmin etmesinden ibaret. Ancak hedef, olması gerektiği gibi ikinci kitleyse bunda ne kadar başarılı olundu? Beklenildiği üzere düşük kalan izleyici sayısının kaçı enstitüleri bilmeyen kitleydi acaba. Filmin, üçüncü sinemanın farklı gösterim yollarını kullanarak köylülerle, köy okullarıyla, şehirlerin kenar mahalleri ve elbette ilerici eğitim örgütleriyle etkileşimli gösterimlerinin olup olmayacağı, Toprağın Çocukları’nın hedefine ulaşıp ulaşmadığı konusunda son kararımızı şekillendirecek.

Tüm bunların ötesinde, 4+4+4’lerin, dindar/kindar nesillerin, seçmeli (zorunlu) din derslerinin, imam hatiplerin, atanamayan öğretmenlerin, YÖK’ün, zaten canı çıkmış eğitimimize son ve nihai gerici darbeyi indirme arifesinde, bu toprakların en büyük eğitim hamlesinin hikayesini konu edinen bir yapıt ortaya koyarak, bizlerin bu eleştiri ve fikirleri üretmesini sağlayan Toprağın Çocukları’nın emekçilerini bir kez daha selamlıyoruz.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiekimkasim2012

Bunu paylaş: