Soru Sormak Bilgi İster – İbrahim Kılıç

Soru Sormak Bilgi İster*

Soru sora sora cevaplar geleceğinden açmazlara bir açıklık getirme şansı olur. Şu yanılgı ile karşı karşıya kalınıyor. İnsan bir şeyi bilmek için öğrenmek için soru sormaya başlar ve soru sorar.  Hiç bilmeyen bir insanın soru sorması kadar doğal bir şey olamaz. Ancak bildikçe bilinmezin kapıları ardına kadar açıldığından, bildikçe soruların hem miktarı hem niteliği artacağından bence bilgi arttıkça sorular artarak yoğunlaşır. O nedenle ne kadar bilirsek o oranda sorularımız çoğalacaktır. Sorduğumuz her sorudan daha çok bilgiyi elde etme şansı olacak.

Konfüçyus’un asla akıldan çıkarılmaması gereken bir öğüdü; “….Eskiler erdemin ışığıyla ortamın aydınlanabilmesi için, önce devlet işlerini yoluna koyarlardı. Devlet işlerini yoluna koyabilmek için, önce ev işlerini yoluna koyarlardı. Ev işlerini yoluna  koyabilmek için önce kendi kendilerine çeki düzen verirlerdi. Kendilerine çeki düzen verebilmek için önce kendi düşüncelerinş yoluna koyarlardı. Düşüncelerini yoluna koyabilmek içinse önce bilgi eksikliklerini giderirlerdi.”

Buradan çıkılan yolculukta varılan hedefler ve ara noktalar hep sorulardan geçmek zorunda kalacaktır. İlk bilgi , insan için ne olabilir? Bu ilk bilgi ve ilk bilgilerden yola çıkarak bilgi dağarcığımızı zenginleştirdiğimizde daha çok bilgiyi elde etmek isteriz. Bu susamışlık bir şekilde dinmez ve en sonunda en çok bilgiye kadar gitme uğraşısına kendisini bırakır.

En çok bilgiyi neden isteriz? Bu bize ne kazandırır? Elde edilen bu en çok bilgi ile ne yapılabilir? Ulaşılmak istenen bilinmezler dünyasından bilinenleri alıp karanlığı aydınlatmak mı? Sonsuza soru sorsak nasıl bir cevap alabiliriz? Sonsuzun kulak problemini nasıl aşabiliriz? Bilgi isterken bilginin gerekli olduğu bir açmaz mı? Alt düzey bilgiden istediğimiz tatmini alamayınca mı üst düzey bilgi veya farklı bir bilgi elde etmek için mi soru sorarız? Bilgiyi ararken kendisini ret eden varlık gerekçesini arama isteği midir? Aramak ; bulmak adına yapılan bir şey midir?

Sonsuz düzeyde ve miktarda sorular sorabiliriz, sorular üretebiliriz. Ancak ne var ki istenilen amaca ve hedefe uygun sorular, bilgiyi ileriye taşıyacak sorular, yaşamın tanımı üzerine sorular gibi temel sorular bize ,sorularımıza anlam ve değer kazandıracaktır.

Düşünebiliyor musunuz Sen Kimsin? Ben Kimim? gibi sorulara gerek kendimizin gerekse çevremizin vereceği yanıtlar bizi benliğimizle ilgili arayışlardaki bulgulara ulaştıracaktır. Bu bulgular bize ne verecek? Bizim istediğimiz yere bizi götürebilecek mi? Her şeyden koruyan soru var mı? Doğal olanı bilinmeze ait olan sorular bize bilgiyi verecekken bilinmeze ait soruları da ancak yine bilgi ile bulabileceğiz. Bir şey bilmeyen insan NEYİ sorabilir? Bir şey bilen insan BİR ŞEY sorabilir. Bunun, soruların ne tür bir şey olduğuna dair kararı yine kişinin kendisi tercihleriyle belirleyecektir.

Gözlerle, elle, kolla ve bir takım vücut dili ile sorulan sorulara ya vücut dili ile ya da sözle cevaplar alınır. Ya sanatsal sorulara verilecek yanıtlar nasıl olmalıdır? Bence estetik olmalıdır. Eş düzeydeki soru ve cevaplar diye bir şey olamaz. Soru ve cevap vardır. Bilen bilmeyen, soran sormayan, bunlar ne olursa olsun boşluk ve dolulukla ilgilidir diye düşünüyorum.

Soru bir boşluğu, cevap ise doluluğu ifade eder. Sorular boş olduğu kadar dolu da olabilir, cevaplar da dolu olduğu gibi boş da olabilir. O zaman doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişiye doğru sorular sorup doğru ve samimi cevaplar beklemeliyiz. Sevgiyi sorgularken onun vereceği yanıtların doğru olması yetmez, aynı zamanda samimi, sıcak, olumlu, yapıcı özellikleri de kapsaması gerekir.

En büyük soruyu, en zor soruyu, en bilinmez soruyu ve en karmaşık soruyu KİM sorabilir? En çok bilen mi? Yoksa en az bilen mi?

En kolay soruyu, en küçük soruyu, en bilinebilecek ve en basit soruyu KİM sorabilir? En çok bilen mi? Yoksa en az bilen mi?

Hangi zamanda? Hangi zeminde? Kime? Nasıl? Ne şekilde? Hangi bir biçimde? soru sorarsak istediğimiz; mutlaka sorularımıza bir cevap bulabilme isteği ve hayalidir.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergitemmuz2012

Bunu paylaş: