Deliliğin Karaborsası ‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’ – Semra Polat

Deliliğin Karaborsası ‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’*

  

“HEPİMİZ GOGOL’UN PALTOSUNDAN ÇIKTIK…. “*

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

 

Bir Delinin Hatıra Defteri: Deliliğe hapsolan Poprişçin’in duygusal ve ruhsal boşluğu.

Rus yazar Gogol’un 1842’de yazdığı bir edebiyat başyapıtı olan ‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’nden uyarlanan tek perdelik ve tek kişilik oyun. Erdal Beşikçioğlu’un oynadığı, Coşkun Tunçtan’ın Türkçeye çevirdiği, Cem Emüler’in yönettiği oyunu Roger Coggio oyunlaştırmış.

Deliliğin kitabının deşifre edildiği oyuna normal şartlarda gitmek ayıp olurdu elbette. Ben de tükenmiş olan bileti ‘’karaborsa’’dan gerçek fiyatının 4 misli fazlasıyla satın aldım!..

Ankara Devlet Tiyatrosu’nun ‘’Stüdyo Sahne’’ ve ‘’İrfan Şahinbaş Atölye Sahneleri’’ şehrin alışılmış sanat mekanlarından uzakta duruyor. Bu yüzden seyirciler, DT’nin yıllardır güzel bir gelenek haline getirdiği ulaşım kolaylığından istifade ediyorlar. Seyircileri oyun başlamadan bir saat önce Opera’nın önünden kaldırılan servisle, oyun bitiminde de yine aldığı yere bırakıyor. Baharın kendisini nazlı nazlı göstermeye başladığı güneşli 26 Şubat’ında, bekleyen diğer seyircilerle birlikte DT’nin servisi ile Stüdyo Sahne’ye gittik.

Stüdyo Sahne’nin biletleri numarasızdır. Lambalarla döşenmiş olan büyük bir dairenin etrafında kendimize yer bulduk ve iki üç halka şeklinde sıralanmış demir sandalyelerde gelişigüzel oturduk. Dumanların çıktığı bu  karanlık sahnede, her bir seyirciyi kendi ruhsal meşrebince başka başka yere götüren korku efektli, kakafonik sesler, gelenlere ‘’deliliğin karaborsasına hoş geldiniz’’ der gibi karşılıyordu. Ve sahnenin tam ortasında yerini alan ‘’zarif’’ bir vinç duruyordu.

Vincin ucundaki hazneden sarkan bir bacak görüldü önce. Seyirciler kendi aralarında ‘’ bu bacak gerçek mi yoksa maket mi?’’ diye merakla sorarlarken, bacağın hareket ederek bedenle bütünleşmesi ile oyun başlamış oldu.

Sahnedeki vinci hareket ettiren kumanda panosu, Erdal Beşikçioğlu’nun boynunda asılı olmasına rağmen, bir alçalıp bir yükseldiği için kafasının yukarıdaki demir örgülere çarpacağını düşünüyoruz. Oysa ki seyirci, adım adım kurgulanmış bir tiradın, textin, oyunu sahneye akıl ve zekâyla koyan yönetmenin de sınırlarını zorlaya zorlaya, kendine yeni bir alan yaratarak, hakkıyla aktörlük, hatta cambazlık yapan harika bir oyunu seyretmenin zevkini yaşıyordu. Poprişçin karakterinin yüz makyajı, ağzından saçılan tükürükler, yamalı beyaz pijaması ve deli tavırlarıyla, Brehctyen** tarzı bir epik gösteri sunuyor.

Oyunda, toplumsal ayrımın bir tezahürü olan ‘’asalet’ kavramının, insanların kendi uydurması olduğu ve pratikte üstün olmak gibi bir durumun söz konusu olmadığı da vurgulanıyor. Oyun kahramanı ‘’Asalet dedikleri şey nedir ki? Ben de istersem Genel Müdür olabilirim, yükselebilirim, buna kim engel olabilir  ki?’’ ya da ‘’Çalıştığım iş yerime gittim, İspanya Kralı olduğumu ama onlara asla küçümseyerek bakmayacağımı ve davranmayacağımı söyledim’’ diyerek, burjuvazinin ezici tahakkümünü anlatıyor.

Oyunun kahramanı özetle: Kendisini zavallı, çaresiz, iş yerinde dışlanan, savunmasız biri olarak seyirciye tanıtıyor. Bakanlıkta çalışan oyun kahramanı, her gün işe geldiğinde ilk iş olarak Genel Müdürün kalemlerini açıyor. Genel Müdürün ‘’güzel kızı’’ Sofya’ya ilgi duyan, onun bu ilgisinden haberdar olan Sofya’nın ise kendisiyle nasıl alay ettiğini ve duygularını incittiğini anlatıyor.

Poprişçin günün birinde tüm bu baskılara dayanamayıp, delirmeye başlıyor. Kendisini, Sofya’nın köpeğinin konuştuğuna inandırıyor ve sonunda da ‘’İspanya  Kralı’’  olduğuna  hükmediyor.  Sıradan  bir  memur  olan   Aksentin İvanoviç Poprişçin bu sıradanlığı karşısında mesai arkadaşları tarafından sürekli aşağılanır ve alaya alınır. Poprişçin’in hayal dünyasındaki mutluluğu, kızın daha soylu bir beyzadeyle evlenmek üzere olmasını öğrenmesi ile yıkılır.

‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’ kısa ve vurucu hikâyelerin iç içe geçmiş halidir.

Dünya edebiyat tarihinde şizofreni hakkında yazılmış ilk eserlerden biri olarak da tanımlanan Gogol’un o unutulmaz kahramanı Poprişçin, oyunun sonunda göğe yükselirken ‘’Anneee, oğlunu yalnız bırakmaa’’ diye haykırır.

Bir de burnunun ucu ile ilgili anlattığı hikâye var Poprişçi’nin. Bu hikâyede Gogol’un ‘’Burun, Palto ve Bir Delinin Hatıra Defteri’’ adlı üç bölümden oluşan eseri tek bir metinde bir araya geliyor. Gogol, oyununda devletlerarası politik ilişkilere de inceden inceye dokundurtuyor.

Oyun kahramanı, ‘’İngiltere’nin izni olmadan Fransa’nın tek başına hiçbir şey olduğunu işi ‘’deliliğe ‘’ vurarak anlatıyor. Hatta ‘’İngiltere’nin burnu kaşınacak olsa, Fransa aksırır’’ diyerek iyice belirginleştiriyor. 1842’de yazılmış olmasına rağmen çağımızda hala aynı olayları yaşıyor olmamız, bu eserin asırlar geçse de değişmeyecek bir başyapıt olduğunu gösteriyor.

Gogol’un ‘’Palto’’su, oyunun başından sonuna kadar oyuncunun en vazgeçilmez araçlardan biri oluyor. Oyun kahramanı soğuktan korunmak için giyindiği paltosunu, kendisini ‘’İspanya Kralı’’ ilan ettikten sonra ise ters çevirerek Kral pelerini yapıyor. Psikolojik travma geçirdiği zamanlarda ise bir sığınak gibi paltosunu başına kadar çekerek, kendisini dış dünyadan soyutlamaya çalışıyor.

Poprişçin, asılı olan kovasını vincin oturma yerine alarak klozet olarak kullanıyor. Tam oturma pozisyonuna geçecekken seyircilerin kendisine baktığını fark ederek, vincin butonuna basarak yükseliyor, pijamasını indirerek tuvaletini yapmaya başlıyor. Butona basarak vinci tekrar aşağı indiriyor ve bu kez kovanın içindekileri seyircilerin üzerine boca etmesiyle birlikte, her yer konfetilerden beyaza bürünüyor.

Oyununa kendini kaptırmış olan seyirciye Brechtyen üslupla ‘’oyunda olduğunu unutma’’ hatırlatmasını yapıyor. Daha sonra aynı kovayı ‘’İspanya Kralı’’ olduğuna hükmettiğinde ise kafasına taç yapıyor, sinirlendiğinde ise kafasına geçirdiği kovayı vincin demirlerine vuruyordu.

‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’ adlı Gogol’un muhteşem eseri, Ankara  Devlet Tiyatroları’nın bir edebiyatçının hakkını vererek sahnelenen yüz akı oyunlarından en iyi olanıdır diyebiliriz.

Oyunun başından sonuna kadar muhteşem bir performans sağlayan Erdal Beşikçioğlu, hem vincin üstünde tıpkı bir ip ustası gibi rahatça hareket ederken hem de oyunun duygusal geçişlerdeki ses ve mimik hareketleriyle olağanüstü bir performans sağladı.

Erdal Beşikçioğlu, çok iyi bir dizi film oyuncusu olmasının yanı sıra, performansıyla iyi bir tiyatro oyuncusu olduğunu da ilan etmiş oldu.

‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’ gerek dramatik yapıyı, gerek oyunculuğu, gerek oyunculuk araçlarını ve diğer tiyatral araçları, gerekse iç içe geçmiş seslerin salondaki karanlığa çarparak izleyicide bıraktığı ruhsal farkındalığı kullanışıyla dört başı mamur bir oyun ve oyunculuk şöleni niteliğinde.

Beşikçioğlu, oyunun bitimine doğru vinçten ayrılarak tavandaki demir konsolların üstünde yürümeye başlayınca tam olarak ne tarafta olduğunu gözlemlemekte  zorluk  çektik. Neredeyse bütün tavanda hareket  ettikten  sonra demir merdivenden aşağı indi ve yerlere kadar eğilerek seyircileri teker teker selamladı.

Ayakta alkışlayan, memnuniyetten ağzı kulaklarına varan seyircilerin arasından geçerek salondan ayrılan Erdal Beşikçioğlu’da, hiçbir yorgunluk emaresi olmadığı halde bizler salondan ayrılırken o kadar gerilmiştik ki bir süre oyunun yorgunluğunu üzerimizden atamadık.

Bizler, oyunu seyretme şansını elde eden mutlu grubun üyeleri olduk. Bir kez daha ama ‘’karaborsa’’ biletler almadan gidebilmeyi ümit ederek ayrıldık oyundan.

Oyunu sergileyen Ankara Devlet Tiyatroları’na ve seyircileri oyunculuk performansıyla mest eden Erdal Beşikçioğlu’na kalpten teşekkürlerimizle.

*Orlando Figes / Nataşa’nın Dansı

** Bertolt Brecht / Epik Tiyatro

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2012

Bunu paylaş: