Ferman – Orhan Aydın

Ferman…*

Çabuk unutuyoruz.

Her şeyi ama her şeyi çabuk unutuyoruz.

Olaylar ülke gündemine bir balon gibi geliyor yine bir balon gibi sönümlenip gidiveriyor.

Fazla değil iki ay önce Beyoğlu Belediyesi’nin İstiklal Caddesi başta olmak üzere, tüm ilçede başlattığı uygulama unutuldu gitti

Oysa ‘masa sandalye savaşı’ denen halkı ve esnafı bezdirme, sindirme, hiçe sayma, ortak yaşam alanlarına açıktan saldırı uygulaması, son hız devam ediyor.

Polis destekli zabıtalar kılıç kalkan ekipleri gibi sokaklara dalıp, ne buluyorlarsa parçalayarak kamyonete yükleyip götürüyorlar.

Bu arada insanlara yapılan hakaretin de bini bir para.

Turistler, halk ve esnaf kötü bir ‘orta oyunu’ izler gibiler.

En son tanık olduğum olay, akıl kuşatıcı cinsten.

Kahve ve barların bulundukları sokaklara zabıtalar için erkete diken esnaf, haberi alır almaz masa sandalyeleri içeri taşımaya koştururken, zabıta ve polisler ‘Allah Allah’ diye çalışanların üstüne saldırdılar.

Ortada gözüken birkaç masa-sandalye derdest edildi.

Kent eşkıyaları gibiler.

Ne bir uyarı yapılıyor ne bir tutanak tutuluyor.

Gülünç, acı ve sinir bozucu.

Olaya müdahale edenlere karşı, ellerinde coplar ve biber gazlarıyla polis bir adım öne çıkıyor.

Mis Sokak’ta yaşadığım bu olay, Beyoğlu Belediye Başkanı A. Misbah Demircan efendinin bölge halkını-esnafını-çalışanlarını düşman yerine koymasının işareti olsa gerek!

Bir ferman ile başlayan bu savaş, daha da süreceğe benziyor.

Esnaf’ın işgaliye ödeyerek koydukları masa-sandalyeler için açtıkları “hak gaspı” davalarından da bir sonuç çıkmayacaktır.

Sorarlar adama, ‘kimi kime şikâyet ediyorsun be gafil’ diye!

Mahkemeler yüzünüze kapanır.

Kırılan-parçalanan-gasp edilen eşyalar için açılan davalar ise, sürer de sürer.

Olay ortaya çıktığı günlerde üst üste eylemler yapıldı.

Esnaf birleşip yürüdü.

Hukuksuzluğa dikkatler çekildi dinleyen olmadı, hak ihlallerine dikkat çekildi dinleyen olmadı.

Başkan efendi, randevu taleplerini kabul etmeyip medya yoluyla adeta meydan okudu ve açıklamayı yaptığı gece hızını alamamış olacak ki, sokak müzisyenlerini de kaldırma kararı verdi.

“Bir tek müzisyen kalmayacak” ferman’ı verilince, iki saat içinde İstiklal’in sesi yok edildi.

Polis destekli zabıtalar; kukla oynatıcıların kuklalarına saldırdılar, müzisyenleri tartakladılar, keman-gitar-saz gibi enstrümanları tutukladılar.

Tutuklayamadıklarını parçaladılar.

Bir kaç bağırtı-çağırtı, bir kaç basın açıklaması, iki kitlesel yürüyüş daha yapıldı.

Sokak müzisyenlerine nasıl olduysa ‘izin’ çıktı ama masa-sandalye düşmanlığı sürdürüldü.

Bütün bu süreçte haftanın her günü İstiklal Caddesini dolduran kalabalıklar, sustular-pustular teslim oldular. Kentlerine, sokaklarına, caddelerine, ortak yaşam alanlarına sahip çıkmadılar.

Biat etmenin böylesi az görülür!

Asıl beni şaşırtan hak arama mücadelesinin de tamamıyla bitmiş olması.

Masa-sandalyeler toplatılınca işlerinden olan ve üç bin gibi bir sayıyla ifade edilen, garson-komi-bulaşıkçı gibi çalışanlardan hiç ses çıkmıyor.

Anladık büyükçe çoğunluğu ‘kaçak işçi’ durumundalar. Sigortaları yok, sendikaları yok, iş güvenceleri hiç yok ama şimdi onurlarından başka kaybedecek hiç bir şeyleri olmadığına göre, neden susuyorlar?

Dünyanın dört bir yanında emekçiler gelecekleri için sokaklara dökülürken, sistemlerin acımasız politikalarına karşı direnirken, benim ülkemin halkı neden teslim bayrağını çekiyor?

Korkuyorlar.

Kendi başlarına bela ettikleri bir kara akıldan korkuyorlar!

Birlikte ortaya çıkışın tüm korku duvarlarını parçalayıp-yıkacağını, haklarını da ancak böyle alabileceklerini bilmiyorlar mı?

Çalışanların içlerinde, üniversite öğrencileri ve göç ettirilmiş ailelerin çocukları çoğunluktaymış.

Kaderleri ortak!

Sormak gerekiyor bu genç insanlara; eğer şimdi birleşip ortaya çıkmayacaksanız, ilerdeki hayatınızın hangi diliminde başı dik ve erdemli olacaksınız?

Ne zaman kötü gidene ve kötülüğe karşı çıkacaksınız?

Beyoğlu Belediyesi’nin bu Osmanlı dayatmacılığına karşı ortak ses olamayan sivil toplum örgütlerine, bölgede merkezleri bulunan kültür-sanat-sanatçı örgütlerine ve hemen her eylemde Beyoğlu’nu merkez seçen siyasi yapılara da bir çift sözüm var.

TV kanallarında boy gösterip “ne yaptıysak Beyoğlu’nun iyiliği için yaptık” diyen A. Misbah Demircan sizce de ‘iyilik mi’ yaptı?

“Seçilmiştir, ne yapsa yeridir” diyerek, sizler de susmayı mı yeğliyorsunuz?

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiekim2011

Bunu paylaş: