Birkaç Karikatür Yeter – Ümran Bulut

Birkaç Karikatür Yeter* 

 

Turhan ağabey, geçenlerde özgür kadını çizdiydiniz…

Kadın özgürleşiyor! Erkek gözünden kendini nasıl koruduğunu  sergiliyor. Başını sarıp sarmalamış kadın, kız, çoluk çocuk. Koruyorlar kendilerini.  Etekleri ise terelelli, belli ediyor durumları!

Turhan Selçuk Sergisi’ndeyiz. Olanca yalınlık özellikle açık koyu çizgilerle zenginleşen etkileyici çizimler hepimizin aklına kolayca kazınıyor. Bir Turhan Selçuk işi dendiğinde, bildiğimiz tanıdığımız o estetik seçkinin, o anlatımın, o edebiyat ağırlığının çizginin özgün kullanımı ile ne denli güçlü karikatürlerde yaşadığını görüyoruz.

Serginin adı, “Aydınlanmanın Bilgeleri Anısına Turhan Selçuk Sergisi” İmoga’da, İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nde 8-30 Mart 2011 tarihleri arasında. İzliyoruz. 40 adet karikatür karşısındayız. Her birinde ayrı bir durum var. Türkiye var. Dünya var. Özgürlük güvercini, kitapların içinden çıkıp nasıl  da açılıyor engine. Heyhat! Diğerinde insan en dipte. Mahvolmuş bir zavallı, zorluyor çaresizliği, bir diğeri öpüyor etekleri… Abdülcanbaz’a yaklaşalım. O, iyi biri. Kah Çinli olur, kah Fransız; hep insanı, sosyal düzeni, adaleti savunur, çalışanın yanındadır; ne iyi ki, hep yaşar, hep bizimledir. Bir bakarız neşeyle şapkasını çıkarmış, bisikletinde geziyor. Mutlu oluruz. Gün gelir kara    mizahın en doruğundadır. Gözlüklü Sami’leri alt eder. Ezer geçer olumsuzluğu, kötüyü, çirkini. Düşünürüz, sorar, sorgularız ve içimizdeki Abdülcanbaz’ ı hep koruyalım deriz.

Abdülcanbaz evrenseldir, çok iş yapar, dürüstlüğün timsalidir ve kolayca  okunur.

Turhan Selçuk’un sonraları geliştirdiği dili de tıpkı onun gibi rahatça paylaşılan bir dil oldu. Yalın ve çok güçlü bir dil bu. Toplumsal tarih çizimi olduğu kadar, günlük alavere dalaverenin da bir dökümü. Doğu’dan Batı’ya  hepimizi  kavrıyor. Yazarlar boşuna demiyor: “Biz sayfalarca anlatıyoruz, Turhan ağabey de aynı şey, hem de daha etkileyici biçimde birkaç çizgiyle karşımızda!

Elimizde Turhan Selçuk’tan onlarca karikatür var. Dinin dini imanı sanki para, koltuğun, şanın şöhretin ise sanki yalan dolanmış. Yalan dolanmış da, insanlar  fır döndü olmaktan bir yerde duramıyorlarmış. Hiddet her yerdeymiş. Öncelikle lafta sözde barınıyormuş. Önü alınamaz bir şaha kalkıştaymış. Pervasız konuşan gibi, sözü sakıncasız kullanan da ödüllendiriliyormuş. Şiddet de öyle, sanki her daim kullanılanmış, en geçerli olanmış. Olanmış da, diktanın en keskin gücü oluyormuş. Bir dil bu. Bir dil, bir karikatür yetiyor bu özeti okumamıza.

Turhan Selçuk F. Goya’yı hep sevmiştir. İnsanın kıyımına karşı duruşunu özümsemiştir. Onu insanlık adına düşünen ve aydınlanmayı savunan bir sanatçı olarak tanır.

Grosz Alman, Daumier ünlü Fransız ressam. Grosz’un dünya savaşlarını ve zulmü anlatan karikatürlerinde özellikle nazi subayları vardır. Almanya’nın bir dönemini, Hitler’i ele alan bu yapıtlarda bazen askerin yaşadığı zorluklar bazen de açlık, acı ve sefalet en yırtıcı kızgınlıkla yer alır. Ezilenler ayaklar altındalar, yaşama şansları hiç yok! Kapitalizmin vahşi düzeninde zavallı halkın savaşının lafı bile olamıyor. Sonuçta Grosz’un çizgileri bize sadece alt üst edilen düzende yaşanan acıyı ve felaketi anlatır.

Daumier’ye ise daha genel bir dilde uğraşıyor. Toplumsal yetersizlik, düşkünlük, gericilik, adalete duyarsız kalış, zayıf bir hükümetin beceriksizliği gibi yerel olaylardan yola çıkıp insanın kaderine boyun eğmemesini anlatan çizimleri ile tanınıyor. Mahkeme salonlarında dolaşıyor, yargıçları belgeliyor. Politik içerikli olanlarla burjuva toplumunun göreneklerini eleştiriyor. Fransız kralını doymak bilmeyen bir dev biçiminde çizdiğinde ise hapis cezasına çarptırılıyor. Sonuçta haksızlıklara karşı duruşunu savunmasına karşın mahkûm edilen Daumier çizmekten hiç vazgeçmiyor.

Daumier’nin birkaç karikatürü yetmiş hapis olmasına, Turhan Selçuk’un ise birkaç karikatürü doğala, güzele ve sevgi dolu yüreğini okumamıza da yetiyor. Politik tavrını, haksızlıklara karşı direnişini, devrimci ruhunu gösterdiğinde, yanlışı, haksızlığı çizdiğinde eleştiri bombardımanına tutuluyor. Defalarca gözaltına da alınıyor, Balmumcu Kışlası’nda işkence de görüyor. Kaburgalarını kırıyorlar ustanın…

Turhan Selçuk’un yargılanmaları hayatı boyunca süregitmiştir. O ise her defasında daha da güçlenip kalemini iyice bilemiştir. Çünkü o doğrudan yanadır, bir insan hakları savunucusudur.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2011

Bunu paylaş: