Dostuma – Melih Öncel

Dostuma* 

Acı bir şekilde kaybettiğimiz, çok sevdiğim dostum, insan gibi insan, Mutlu Sulu‘ya…

Hayat, senin elinde olmadan yaşamını ne kadar da güçlü etkiliyor, öyle değil  mi? Aklının ucunda bile yokken öyle bir dokunuyor ki sana tamamen farklı yerlere savruluyorsun.

Birkaç gün önce tekrar dokundu bana. O günden beri savruluyorum. Senden binlerce kilometre uzakta, uzaklığın hiç birşey olduğunu görerek, acıyla, ağlayarak ve eksik bir şekilde savruluyorum.

Gözümü kapatıyorum bir an, küçücük iki çocuk var gözlerimin önünde. Tertemiz, hayattan habersiz, ailelerinin yanindan dış dünyaya ilk defa adım atan iki çocuk. Gülüyorlar; ama biraz da korkuyorlar sanırım. Küçük çocuklardan biri ben. Ve hayat bana dokunuyor -belki de ilk defa- ve insan vucuduna düşman ilkokul sıralarında, kalbime, ruhuma düşüncelerime dost oluyor diğer çocuk. Çocuklardan biri sen, Mutlu; digeri ben, mutlu.

Sıralar mı küçülüyor yoksa biz mi büyüyoruz anlayamadan geçiyor zaman. Okuma-yazma dışında yeni şeyler, yeni duygular öğreniyoruz. Bizi biz yapan şeyler duygu ve düşüncelerimizdir öyle değil mi? Ben, öğrenirken yanımda yürüyorsun hep. Ben, ben olurken sırtımı hep sana dayıyorum. Seninle beraber büyüyorum, ruhumu seninle beraber eğitiyorum. Hayat beni o sıraya oturturken bana bir arkadaş mı vermek istedi, dost mu yoksa kardeş mi bilmiyorum…

Gözümü açıyorum ve düşünüyorum hangi kardeş bu kadar içine işlemiştir diğerinin? Hayat, bana kendimden bir parça veriyor o gün, hiç ayrı kalamayacağımı düşündüğüm bir parça, aklımın derinliklerine yerleşmiş bir parça. Ve ağlıyorum tekrar, savruluyorum oradan oraya.

Gözümü kapatıyorum. Büyüdük mü? Ne çabuk? İlk Metallica kasetini daha dün almamış mıydık? Gitarların taksitleri bitti mi? Geçen hafta stüdyoda değil miydik? Daha geçen gündü Fenerbahçe forması giyiyorum diye KSK servis şöförünün beni servisten indirmeye çalışması. Liseye bile geldik demek? Ve hala hayatımda benimlesin. İki genç var şimdi gözümün önünde. Hala yaşamı öğreniyorlar ve hala beraber büyüyorlar. Biri sen, Mutlu; digeri ben, mutlu…

Hayat bize her an müdahale etmeye devam ediyor, öyle değil mi? Yine de o ilk dokunuşu hissediyorum diğer dokunuşlarda. Sen olmasan aşkı bile öğrenemeyecektim belki de. Ben, aşkla, sevgiyle büyürken sen hala hayatımda bir parçasın.

Yanında, güveneceğin dostun olmalı derler. Bence de, sadece yanında  olduğunda değil; en çok karşına geçtiği zamanlarda güveneceğin dostun olmalı. Birseyler öğrenmelisin sana küfrettiğinde, haketmiş olduğunu bilerek. Hala rüyalarıma giren yaptığım; o aptalca şeyden sonra bile bana birşeyler öğretiyorsun sen… Susarak ya da söverek…

Gözlerimi açıyorum. Hayat aramıza şehirler, hatta ülkeler sokmuş. Gözlerimi kapatamıyorum tekrar. Korkuyorum. Hayatın onca müdahalesine rağmen yaşamımda değişmeyen tek şeyin sen olduğunu biliyorum. Ve korkuyorum gözlerimi kapatmaktan. Bir bebeğin doğduğu evde, boyu pencereye yetişince arka bahçede gördüğü büyük ve yaşlı bir ağaç gibisin aklımda. Güven veren, hep orada olan ve kökleri olabildiğince derinlere uzanan bir ağaç.

Hayat, bana bir dost değil, bir kardeş değil kendimden bir parça vermiş yıllar önce. Her zaman orada olacak bir parça.

Gözlerimi kapatıyorum, tek başımayım bu sefer. Arka bahçede o ağacın dibinde. Ne olursa olsun sırtımı dayayabileceğim o ağacın…

Gözümü açıyorum. Yanlızım, herkesden daha yanlız. Teşekkür ediyorum sana, benimle beraber büyüdüğün için…

Ağacın dibinde ağlıyorum… Sen, Mutlu; ben, mutsuz…Mutlusuz…

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2010

Bunu paylaş: