İsveç’ten 1 Mayıs Notları – Melih Öncel

İsveç’ten 1 Mayıs Notları* 

1 Mayıs 1977’de Taksim’de katledilen emekçilerin anısına…

İnsanlar, meydanda bir araya gelerek kalabalığı gitti gide arttırıyorlar. Kalabalık insan öbekleri ya da birkaç kişilik küçük guruplar yürüyüşün başlayacağı alanda toplanıyorlar. Ellerde bayraklar ya da pankartlar var. Bayrakların çoğu kırmızı ya da siyah renklerde de olsa insanların çoşkusu, ortamın enerjisi ve neşesi, tüm bu olanları çok daha renkli bir hale getiriyor adeta. Bir iki hafta önce asılmaya  ve dağıtılmaya başlanan afişlerde ve bildirilerde şehir merkezindeki meydanda saat 11’de toplanılacağı ve yürüyüşün buradan başlayacağı yazıyordu. Saat 11’i biraz geçiyor, buluşma noktasındayım; ama yürüyüşün başlamasına biraz daha var gibi gözüküyor. Yürüyüş başlamadan çevremi ve diğer katılmcıları gözlemleme fırsatını yakalayabildiğim için sevinçliyim. Meydandaki sıcak hava beni bir festivale gelmişim gibi karşılıyor. Ne yana bakasam genç yüzler görüyorum. Açıkçası, böyle bir gün için pek de alışmış olduğum bir kalabalık değil. Ellerde biralar, yüzlerde gülümsemeler var. Kısa bir süre sonra guruplar ellerindeki pankartları daha da havaya kaldırıp slogan atmaya başlıyorlar. Derken alanın diğer bir ucundan perküsyon sesleri yükseliyor. Bir gurup, beraberlerinde getirdikleri vurmalı çalgıları çalmaya başlıyor. Kalabalıktaki çoşku daha da artıyor. İstanbul’da neler oluyor diye düşünüyorum ben de. İster istemez geçen senelerde yaşananlar aklıma geliyor. 1977 1 Mayıs’ını düşünüyorum. Ne kadar da büyük bir acı.

Alanın girişinde bulunan merdivenlere çıkıp olan biteni biraz daha yukarıdan izlemek istiyorum.üst basamaklara çıktıkça bu fotoğrafta eksik birşeyler olduğunu düşünmeye başlıyorum. Şu ana kadar hiçbir polisle karşılaşmadım. Merakla etrafıma bakınıyorum. Alanın diğer ucuna doğru, meydanın bitip yolun başladığı yerde bir polis aracı görüyorum. Yolu yürüyüş için kapatmış, başında da üç tane polis bekliyor. Evet, bu kesinlikle alışık olduğum bir sahne değil. Kalabalık, hareket etmeye başlıyor yavaş yavaş. İnsanlar, bir kortej oluşturup yürüyüşe başlıyorlar. Ben de yürüyen insanların arasında yerimi alıyorum. Kalabalığın geçeceği yollar kapatılmış; ama ben hala polis görmüyorum. İnsanlar, savundukları şeyler uğruna slogan atmaya devam ediyorlar. Perküsyon çalan gurup, ritimlerine yürürken de devam ediyor. Yaklaşık kırk ila elli dakika süren yürüyüşün son durağına doğru ilerlerken kraliyet ailesinin yaşadığı sarayın önünden geçiyoruz. Atılan sloganların, söylenen sözlerin çoğunu anlamıyorum; ama bu sefer hedefin ne olduğunu anlayabiliyorum. Kraliyet sarayını görmeye gelen turistler kalabalığın fotoğraflarını çekiyorlar bir yandan. Sarayın önünden geçip gittiğimiz sırada ben de nasıl olurda burada bile sadece on, on beş kadar görevli polisin olduğunu düşünüyorum.

Yürüyüşe başlamadan önce merak ettiğim şeylerden biri de katılımcıların ve polisin tutumlarının ne olacağı, aralarında ne gibi şeyler yaşanabileceğiydi. Ve  şu anda dar sokaklarda yürüyüşe devam ederken sokak başlarında duran polislere daha da yakın bir şekilde ilerliyoruz. Ve bırakın kavga dövüşü onca insan arasında dönüp polislere bakan bile olmuyor. Yürüyüş, başka bir  meydanda son buluyor. Şimdi sıra konuşmalarda. Konuşulanları anlamadığım için kalabalığı incelemeye devam ediyorum. Yine kalabalığın çok büyük bir kısmını gençlerin oluşturduğunu fark ediyorum. Küçücük çocuklarıyla  gelen genç çiftler bile var. İşte şurada dans eden yaklaşık dört yaşlarında bir kız çocuğu. Gerçek bir bayrak havası! Bir kaç sendika pankartı görüyorum; ama yine de etrafta benim bildiğim anlamda hiçbir emekçi göremiyorum. Festival bir yandan devam ediyor. İnsanlar çalan şarkılarla dans ediyorlar. O sırada kendi ülkemde neler olduğunu merak etmeye başlıyorum yine. Bu yıl daha da önemli olan bu günde neler yaşandığını merak ediyorum. Geçen seneler geliyor aklıma; kavga   dövüş,   orantılı   orantısız   her   türlü   güç   ve   kaba   kuvvet gözümde canlanıyor. Ümit ediyorum ki bu sene sadece bir bayram olarak kutlanıyordur her şey. Bulunduğum ülkede etrafımdaki kalabalık, belki de her sene kutlamaya alışık oldukları gibi bir kez daha yaşıyorlar bu günü.

Eğitimim için bulunduğum İsveç, Stockholm’de 1 Mayıs günü gözümün önünden geçen sahneler ve aklımdaki düşünceler böyleydi. Bugüne yaklaşım, bugünden beklentiler, davranışlar ve hatta kitleler arasında ki biçimsel farklar ve derin uçurumlar beni şaşırtmaktan çok hüzünlendirdi sanıyorum. Bu farkların nedenlerini bir bakışta anlayabilmek, tek bir başlık altında toplayabilmek tabi ki de olanaksız. Bu yazıyı, bu nedenleri anlamaya çalışmaktan daha çok burada ki gibi bir ortamın özlemiyle yazdım. Bayramın gerçekten bayram olmasının özlemiyle, emeğin ve hakkın korunmasının özlemiyle, politikacıların kendi çıkarlarındansa toplumun yararını düşündükleri bir düzenin özlemiyle.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimayis2010

Bunu paylaş: