Elephant Filminin Biçimsel Analizi – Ayla Yıldırım

Elephant Filminin Biçimsel Analizi* 

1)    Anlatı Yapısı

Yönetmenliği ve senaryosu Gus Van Sant’a ait olan “Elephant”, Amerika’daki okul cinayetlerinden esinlenerek, bu cinayetlerin toplumsal alt yapıdaki nedenlerini sıradan günlük hayat üzerinden vermiştir. Colombine Lisesi katliamından esinlendiği film, sıradan gençlerin şiddet kullanmalarıyla  sona eren sıradan yaşamlarına odaklanıyor. Amerika’da bir lisenin içindeki okul çağının klasik önemli olayları çerçevesinde geçen film, lisede deneyimlenen arkadaş edinme ve sosyalleşme çabaları karşısında yalnızlık temasını da anlatıyor. Aynı zamanda gençlerin suça itilmelerine sebep olan toplumsal hayatı içeriden bir bakışla resmediyor.

  • Sergileme: Bu bölümde film, John’un, babasıyla okula gidişi sırasında aralarındaki tartışmayla başlar. İlk bakışta ana karakter olarak algıladığımız John’un, aslında zamanla gerçek ana karakterin ortaya çıkmasıyla filmde bir diğer ana karakter olduğunu görürüz. Öncelikle bu bölümde karakterlerle ilgili, uzun çekimli sekanslardan görüntülerle ve aralardaki tanıtıcı yazılarla tanımaya başlarken, aynı zamanda olaylarında gelişmekte olduğunu görürüz. Karakterler sıradan hayatlarını yaşarken, yönetmen de sanki oradan geçen ve konuşmalarına kamerasıyla tanık olan biri gibi karakterleri bize tanıtıyor. Filmin bu bölümünde genellikle John’u takiple, o birkaç saat içerisinde olacak olayların başlangıcını ve çatışmaya kadar olan kısmını görmekteyiz. Aynı zamanda daha öncede belirttiğim gibi bu bölümde genellikle yan karakterler ve onların günlük, sıradan konuşmaları tanıtılmaktadır.
  • Çatışma: Filmdeki ilk çatışma ana karakterlerden biri olan lise öğrencisi Alex’e, ders esnasında kâğıt vb. şeylerin fırlatılarak, Alex’in ezik, toplum dışına itilmiş, sosyal fobisi olan ve okulda arkadaş ortamı olmayan bir lise öğrencisi olduğunu görmemizle başlar. Daha sonra Alex’i okulun yemekhanesinde bir  takım  incelemeler  yaparak  not  aldığını  görürüz. Ayrıca yemekhanede bir takım notlar alırken, diğer öğrencilerin kendisine bakışı ve ona karşı sert tavırları Alex’i rahatsız eder. Başını ellerinin arasına alarak ortamdaki insanların konuşmalarından duyduğu rahatsızlığı da görebiliriz. Bu rahatsızlıkta çatışmayı oluşturan etmenlerden biridir.
  • Gelişme: Filmin bir sahnesinde John okuldan çıkarken Alex ve Eric’i komando kıyafetleri, sırt çantaları ve ellerinde silah çantalarıyla okula girerlerken görür ve yönetmen burada filmin tamamında olan ve karakterlerin hayatlarını kesiştirerek kullandığı parçalı kurgu yöntemiyle bize filmin başında bir ipucu vermektedir, daha biz Alex ve Eric hakkında bir bilgiye sahip değilken. Daha önce diğer karakterlerin hayatlarının yalnızca görülebilir ve ‘dikizlenebilir’ parçalarına tanık olmuştuk, ama bir noktadan sonra Alex ve Eric’in ev ortamlarında buluruz. İşte, tam bu noktadan itibaren Alex ve Eric’i,  bir çölde saf saf gezinen karakterleri vurdukları bir video oyunu oynarken, televizyonda  Hitler  ve  Naziler  üzerine  bir  belgesel  izlerken,  internette ateşli silahlar hakkında sayfalar karıştırırken, piyanoda Ayışığı Sonatı’nı çalarken (Alex) ya da daha da kötüsü, katliamı gerçekleştirecekleri günün sabahı duşta birbirlerini öperken izliyoruz. Alex, kargonun eve getirdiği paketi imzalar ve sonra Eric’le paketi açarlar. İçinden silah çıkar. Silah siparişini onlar vermiştir ve denemek için depoya giderler. Üst üste yığılı odunlara ateş ederek denerler. Yine yönetmenin parçalı kurgu üslubuyla okulda Elias ve John’un selamlaştıkları ve Michelle’in kütüphaneye doğru koştuğunu kamerayla takip ederiz. Her şey sıradanmış gibi görünür ve kimse az sonra olacakları tahmin edemez. Alex ve Eric’i duştan sonra hazırlanırlarken görürüz. İşte tam bu noktadan sonra Alex ve Eric’i yaptıkları planla ilgili konuşurken görürüz. Katliama ilk nereden başlayacaklarını, patlayıcıları nerelere yerleştireceklerini, insanları nereye toplayacaklarını anlatır Alex. Bu konuşmalar esnasında arlarda flash- forwardlarla yaptıkları planın uygulandığı anın görüntüleri gelir. Daha sonra arabaya binip okula doğru, yanına aldıkları silah vb. malzemelerle giderler. Yine daha önce John’un açısından görmüş odlumuz Alex ve Eric’in okula   girişlerini şimdi onların açısından görürüz ve her şey artık bu noktadan sonra başlar…  John ne olacağını sezer ve çevresindekileri okula girmeme konusunda ikna etmeye başlar.
  • Doruk Nokta: Okuldaki katliam başlamıştır. Alex’in ve Eric’in ellerinde birer silah vardır ve önüne gelen herkesi vurmaktadırlar. İlk önce koridorları dolaşarak öğrencileri ve hocalarını öldürmeye başlarlar, daha sonra farklı taraflara ayrılırlar ve cinayetler devam eder. Daha sonra Benny’yi görürüz ve Benny’yi takiple olayları anlamaya çalışırız. O sırada John dışarıda babasını bulur. Daha sonra tekrar içeriye döneriz. Kamera hala Benny’yi takip eder ve bu sırada asıl kahramanın Benny olduğunu düşündüğümüz anda Eric, Bay Luce’yle beraberken, Benny’yi görür ve onu da
  • Sonuç: Artık okuldaki birçok insan ölmüş ve bazıları da dışarıya kaçabilmişlerdir. Eric, Bay Luce’yi vurmuş, Alex ise insanları öldürmenin verdiği tebessümle ‘bakalım başka birileri kamış mı’ der. Boş koridorlarda yürümeye devam ederken uzaktan Nathan ve Carrie’yi görür. Onlar kaçarken Alex’te arkalarından yürür, kantine gelir, boş kantinde, bir sandalyeye oturur. O sırada içeriye Eric girer. Alex kendisiyle işbirlikçi olan, ona sonuna kadar sadık kalan ve aralarında duygusal da bir ilişki bulunan Eric’i de orada hiç acımadan öldürür. Daha sonra kantinin mutfak bölümünden gelen bir sese doğru gider. Mutfağın dondurucu bölümüne saklanmış olan Nathan ve Carrie’yi görür. Silahını onlara doğrultur, biz silah sesi duymadan gökyüzü görüntüsüyle film biter.
  • Ana Karakterler: Filmin ana karakterleri Alex ve John’dur. Olayların gelişmesiyle bir diğer ana karakter olarak düşündüğümüz Eric, aslında önemli bir  yan  karakter  olmakla  beraber  Alex’in de  işbirlikçisidir. Alex, Eric ile  ilk başlarda aralarında duygusal bir ilişki olan ilk görünüşte saf, ezik ve iyi aile çocuğu olan bir karakterdir. Ama daha sonraları tüm bu olayların (sosyal çevresi olmayan, okuldaki öğrenciler tarafından dışlanan ve ezilen), içindeki öfkeyi ve şiddet isteğini dışarı çıkarması için bir neden olduğunu görürüz. Onu şiddete iten nedenler…

Beethoven’ın ‘Ay ışığı Sonatı’nı çalarken önceleri sakin bir biçimde ve sonra ise şiddetle piyanonun tuşlarına basarak bitirir parçayı. Gus Van Sant, filmdeki diğer karakterleri sadece okul içerisinde takip ederek tanıtırken bize, Alex ve Eric’in evinin kapılarını açarak, ev ortamında tanıtır. Alex piyano çalar, internetten ateşli silahlarla ilgili sayfalara bakar ve okuldaki katliam için planlar kurar. Katliamı gerçekleştirene kadar ve gerçekleştirdikten sonraya kadar, hiçbir şekilde pişmanlık duyduğu görülmez ve tüm bunları yaparken hiç tereddüt etmeden yapar. Bu noktada Alex’in ya çok cesur olduğunu, ya da okulda onu dışlayan, sosyal ortamlarına almayan öğrencilerin ve onu pek dikkate almayan hocalarının ona karşı davranışlarının, Alex’te yarattığı öfkenin geçmiyor olması ve intikam isteğinin bir türlü bitmiyor olduğunu düşünebiliriz.

Filmin bir diğer ana karakteri, Alex’le aynı lisede olan John, Alex’e göre daha filmin ilk sahnesinde karşımıza çıkıyor. Babası John’u okula bırakırken, yolda John babasının kötü araba kullanması sonucu direksiyonu babasının elinden alır. Bu sahneden itibaren John’un ergen bir genç olmasına rağmen babasından daha fazla sorumluluk sahibi olduğunu görürüz. Hemen ardından okula vardıklarında babasına emir verir tavırla arabada kalmasını ister. Babasına çocuk gibi davranıyor ve sanki rolleri değiştirmişler gibi düşündürüyor. Burada hala ailede daha genç bir çocuk olmasına rağmen John’un sözünün geçtiğini görürüz. John okula girdiğinde ise arkadaşı (sanırım) Paul’a telefon açıp babasıyla başının dertte olduğunun, onunla ilgilenmek zorunda kaldığını ve onu almaya gelmesini söylüyor. Buradan da John’un olgun bir kişiliği ve sorumluluk sahibi olduğunu çıkarabiliriz. Daha sonra okulun bir salonuna giderek ağlar bu da John’un duygusal kişiliğini ortaya çıkarır. Aynı zamanda Alex ve Eric’in daha sonra okula silahlarla girdikleri sahnede ise John neler olacağını sezer ve insanları okula girmemeleri konusunda uyararak duyarlı kişiliğini sergiler. Sorumluluk sahibi, duyarlı, duygusal ve kızlar tarafından beğenilen John, filmde tamamen olumlu bir kişiliktir.

  • Yan Karakterler: Filmdeki hemen hemen bütün yan karakterler sıradanmış gibi görünseler de hemen hepsi aynı önemde yan karakterlerdir. Ayrıca bütün bu yan karakterlerin hepsinde günümüz gençlerinin yaşadığı sorunları, günlük insan ilişkilerini, deneyimlerin hepsini ayrı ayrı karakterlerde bulmaktayız. Eric, Alex’in yakın arkadaşı olan, Alex kadar olmasa da Alex ile hemen hemen aynı problemleri yaşayan bir lise öğrencisidir. İçindeki öfkeyi ve intikam sarılı şiddet isteğini, çölde gezinen insanlara ateş ettiği video oyununda bastırır bir nebze. Eric’in, Alex’le işbirliği yaparak okulda terör yaratmasının nedeni Alex’inkiyle tamamen aynı değildir. Daha çok silah kullanma isteği, insanları korkutmak, ego tatmini, öfke, eğlence gibi isteklere dayandırabiliriz.

Bir diğer yan karakter olan Elias, fotoğrafla ilgilenen, okulla ilgili sorumluluklarının farkında olan, bunun için proje hazırlayan yine olumlu  kişiliğe sahip yan karakterlerden biridir. John ile olan samimi konuşmalarından John’un yakın arkadaşı olduğunu anlayabiliriz. Elias da diğer yan karakterler gibi gündelik hayatın sıradan işleriyle meşguldür. Aynı zamanda bence yakışıklılığı ve James Dean’e benzemesiyle dikkat çekmektedir.

Michelle ise içine kapanık, bir takım hormonal durumlardan dolayı okuldaki diğer kızlardan farklı görünen ve bu yüzden beden derslerinde şort giymekten kaçınan bir kızdır. Diğer kızlara benzemediği, onlar gibi bakımlı olmadığı için onlar tarafından dışlanır. Yani yine bir takım nedenlerden dolayı toplum dışına itilmiş ama olumlu bir kişiliktir Michelle. Ve bir de okulun kütüphanesinde çalışarak gelirine katkıda bulunmaya çalışır.

Nathan ile Carrie ise sevgilidirler. Okuldaki birçok kız Nathan’ı beğenmektedir. Nathan, sporla ilgilenen, hemen hemen olumlu bir karakterdir. Ama okulda Alex’i davranışlarıyla tahrik eden ve onun suça yönelmesine neden olan karakterlerden biri de Nathan’dır. Çünkü ders esnasında Aleex’e bir şeyler fırlatarak onu dışlayanlardan biridir. Carrie ise diğer kızlarla hemen hemen aynıdır ama Nathan’la çıkıyor olması diğer kızlara karşı bir üstünlük sağlamış olduğu düşüncesini veriyor.

Bir diğer karakter olan Acadia, filmde üstünde çok durulmayan bir karakter. John’un okuldaki bir salonda ağladığını görüp, yanına gidip ne olduğunu sorar  ve onu yanağından öper. Bu sahnede Acadia’nın John’a karşı bir şeyler hissettiğini ve onunla ilgilendiğini görürüz.

Filmdeki bütün yan karakterlerin bir işlevi vardır ve yönetmen, bu yan karakterler aracılığıyla izleyiciye gündelik hayatımız içerisinde sıradan  olduğunu düşündüğümüz ya da sadece kendimizin böyle şeyler yaşıyor olduğumuz düşüncesinden uzaklaştırarak, aslında bizim problemlerimizi bir nevi dile getirmiştir.

  • Tema: Filmin ana teması, toplumsal ve sosyal çevrenin gençlere yönelik olumsuz taraflarının, gençler üzerinde ortaya çıkardığı şiddet uygulama isteği. Filmin yan teması ise, gündelik hayatın o kakar da basit tutulmaması ve lise çağındaki gençlerin her birinin ayrı ayrı sorunlara sahip olduğunun göz ardı edilmemesi gerektiği.

2.  Sinematografi

  • Kamera Hareketleri: Gus Van Sant sinemasının kamera kullanımı açısından vazgeçilmez tavrı Fil’de de devam ediyor. Steadycamle uzun planlı çekimler, takipler, mekânlar arası geçişlere sıkça rastlanır. Tüm bu kesintisiz takipler, sanki onlar hayatlarını yaşarken oradan geçen ve konuşmalarına tanık olan birisi gibi kamerasıyla onları takip ederek karakterleri bize tanıtması ve olaylara yaklaşmamızı sağlamak…

Van Sant, kamerayı nereye koyması gerektiğini çok iyi bilen bir yönetmenin özgüveniyle (doğru yere doğru kelimeyi bulmakta çok iyi olduğunu bilen bir yazar gibi) izleyiciyi en baştan itibaren filmin içine çekmeyi başarıyor. Burada sadece iyi planlanmış kamera açılarını da anlamamak gerek: Karakterlerin hayatlarına derinlemesine girmeden (Eric ve Alex’inki dışında ki bunun nasıl bir problem yarattığına aşağıda değineceğim), sanki onlar hayatlarını yaşarken oradan geçen ve konuşmalarına tanık olan birisi gibi kamerasıyla onları takip eden yönetmen, ışığın ve mizansenin ustalıkla aktığı uzun plan sekanslarla ve izlediğimiz oyuncu dışındaki her şeyi odağın dışında bırakıp bulanıklaştıran tercihleriyle bu etkiyi daha da kuvvetlendiriyor.

Gus Van Sant, steadycamle takip sahnelerini hemen hemen her karakterde kullanmış ve bunu onları ve çevreleriyle ilişkilerini tanımamız ve anlamamızı sağlamak için yapmıştır. Neredeyse bütün sekanslar steadycam sayesinde bölünmemiş birer çekim niteliğindedir. Kamera sahneleri kesintisiz aldığı için bu sahneler içerisinde kameranın her türlü hareketini görebiliriz. Takip edilen karaktere bağlı olarak çevrinme, kameranın kendi etrafında dönmesi, karakteri arkadan takip ederken karakterin önüne geçene kadar yavaşlatılmış görüntüye başvurması ve önüne geçtiğinde de tekrar normal görüntüye dönmesi…

Uzun bir çekim olan, Nathan’ı takip sahnesinde, Nathan ilk önce dışarıda hantbol oynar. Sonra oyunu bırakıp içeriye doğru yürür, içeri girer, kamera arkadan takip eder. Daha sonra okulun bir diğer kapısından çıkar ve okulun başka bir bölümüne geçer, yine içeri girer. Kamera bu çekimde hep takip halindedir ve hiç kesme olmaz. İçeri girdiğinde okulun şımarık ve havalı 3 kızıyla karşılaşır. Bu sahnede kamera Nathan’ın özneline geçer, yavaş çekimle, kızların  yanından  geçerken,  çevrinmeyle  dönüp  onlara  bakar  ve  bir  yandan Nathan’ın öznelinden çıkarken bir yandan da Nathan’ın önüne geçer ve Nathan’ı önden takip etmeye devam eder. Bu çekim Nathan’ı ve çevresiyle ilişkisini, çevresi tarafından nasıl göründüğü açısından izleyiciyi aydınlatır.

Acidia’nın toplantı salonuna girişiyle, bir çember kuran hocanın öğrencilerin ortasına kurulmuş kameranın yavaş çevrinmesiyle kendi etrafında 180 derece döndüğünü ve ortamdaki insanları omuz çekimde tanıttığını görürüz. Burada yine kesme yapmadan olduğu yerde kameranın insanları tek bir çekimde bir bütün olarak tanıttığını görmekteyiz.

Neredeyse bütün karakterlerin önden, arkadan, yandan, kesintisiz, kamera açılarının değişerek takiplerin devam etmesiyle karakterleri izleyiciye tanıtma yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca birçok sahnenin de farklı kamera açılarıyla çekilip, parçalı kurgu yöntemiyle daha sonraki sekanslarda izleyiciye sunulması etkileyici ve izleyiciyi şaşırtan bir yöntem olmuştur.

  • Çekim Ölçekleri: Fil’de Gus Van Sant, liseli gençleri, yaşadıkları sorunlar ve çevresiyle ilişkileri üzerinde oldukça fazla durmuştur. Genellikle orta, orta yakın çekim ölçeklerine başvurmuştur Gus Van Sant. Filmde en çok kullanılan, takip sahnelerinde göğüs ve bel çekimlerdir. Bunun nedeni ise karakterleri tanımak, yakın çevreleri ve okuldaki diğer öğrencilerle aralarında olan ilişkilerini ön plana çıkarmak olarak düşünülebilir. İç dünya ile dış dünya arasındaki ilişkiyi vermek. Aynı zamanda bel ve göğüs çekimlerle karakterlerin davranışları, karakter yapıları da ortaya çıkmaktadır. Orta ve orta yakın çekimlerden sonra en çok kullanılanların, yakın çekimler olduğunu görüyoruz. Orta çekimlerle karakterlerin yapılarını ve davranışlarını gördükten sonra, omuz ve baş çekimlerle karakterleri daha yakından ve daha güçlü ifadeleriyle  tanırız.

Gus Van Sant, cinayetler sırasında okuldaki gençleri baş çekimlerle daha çok gösterebilseydi eğer, onların tepkilerini ve mimiklerini, yaşadıkları şoku daha iyi anlayabilirdik. Ama bunu, yönetmenin bu filmdeki tavrına bağlayabiliriz. O da şu olsa gerek: dışardan bir gözlemci gibi sadece onları izlemesi ve taraf tutmama tavrı. Daha sonra ağırlık verdiği bir diğer çekim ölçeği ise boy çekimdir. Bunun nedeni ise; çevrenin algılanabilirliğini ve izleyicinin oyuncuya fiziksel yakınlılığını sağlamak.

Gus Van Sant, uzun planlı çekimlerle karakterleri izlerken görüntüye hiç müdahale etmemiş, yalnızca kamerasıyla karakterleri takip etmiş ve yapması gereken çekim ölçeklerini bu uzun planlı çekimler içerisinde yapmayı başarmıştır.

3.  Mizansen:

  • Çerçeveleme: Gus Van Sant, Fil’de uzun planlı çekimler kullanmış olması ve kamerayla sürekli bir takip söz konusu olmasına rağmen çerçevelerini hiç bozmadan başarıyla çekimlerini tamamlamıştır. Hem karakterleri hem de çevreyi tanıtırken her şeyi muntazam ve devamlılığı sağlayacak şekilde yerleştirmiştir çerçeveye.

Karakterleri mizansene büyük bir ustalıkla oturturmuş. Örneğin John’u takip ederek onu ve olayları tanırken, Elias’la karşılaşırız ve selamlaşırlar, konuşurlar… O sırada zil sesiyle birlikte yanlarından Michelle geçer. Biz bunu ilk önce kamera John’un gözünden görürüz. Biz su sahneyi daha sonra Elias’ın ve Michelle’in gözünden de çerçevedeki hiç bir şey değişmeden, oyuncuların konumlarının ve hareketlerinin aynı kaldığı şekilde görürüz. Ayrıca bu parçalı kurgu aynı şekilde başka sahnelerde de tekrar edilmiş ve yine yönetmenin usta mizansen düzenlemesiyle oturtulmuştur. Mizansenin ustalıkla aktığı uzun plan sekanslarla ve izlediğimiz oyuncu dışındaki her şeyi odağın dışında bırakıp bulanıklaştıran tercihleriyle bu etkiyi daha da kuvvetlendiriyor.

Filmin başında, ortasında ve sonunda mavi-yeşil arası gökyüzünü kirleten gri- kara bulutlarla anlatılmak istenen kaos, bu gibi metaforların çerçeveye konulmasıyla daha etkileyici hal almıştır.

Alex ve Eric’in tüm hazırlıklarını yaptıktan sonra okula gitmek için malzemelerini arabaya koyup gittikleri sahnede, kamera arka koltuktadır, Alex ve Eric ise ön koltuktadırlar. Arabanın dikiz aynasına bağlı, şeytan suratlı, kötü bir yüz ifadesiyle gülen bir süs vardır. O anda çerçevede bulunan bu simge kötülüğün ve aynı zamanda şiddetin yaklaşmakta olduğunu göstermektedir.

Çerçevelerin Gus Van Sant’ın ustalığıyla temiz, düzgün ve kesintisiz olması filmin etkileyiciliğini arttırmakla beraber, estetik yönden de etkiyi arttırmıştır.

Bütün olaylar, sakin, düzgün ve estetik çerçeveler içerisinde gelişme göstermektedir.

  • Aydınlatma: Fil, hem iç mekân hem de dış mekânlarda geçen bir film olduğu için farklı aydınlatmalara başvurulmuştur. Ama Gus Van Sant, bu filmde çok fazla aydınlatma yapmaktan kaçınmıştır ve iç mekânlarda da olsun genellikle doğal aydınlatmadan yararlanmıştır. Filmin tamamı da gündüz geçmektedir.

Okulun Uzun koridorlarında yürüyen karakterlerin takibinde ise neredeyse tamamen doğal aydınlatmalardan yararlanılmıştır. Bunu takip esnasında John’un ya da diğer karakterlerin bahçe kapısına yaklaştıklarında, pencerelerin önünden geçerlerken yüzlerinin aydınlanmasından fark edebiliriz. Aynı şekilde  kapılardan ve camlardan uzaklaştıkça, koridorların karanlıklaştığını, karakterin ise sadece yüzlerinde çok az bir aydınlığın olduğunu görmekteyiz. Bunun  dışında toplantı salonunda ve fotoğraf odasında düz bir aydınlatma yapılmıştır. Filmin büyük bir bölümü aydınlıkta geçmektedir.

Bütün bunların dışında dikkat çekici bir nokta da okul  koridorlarında karakterleri takip ederken, karakterler dışarı çıkıp, okula ait başka bir binaya girerler. Dışarı çıkarken ya da içeri girerken diyafram değerinin değişmesine rağmen görüntü yönetmeni, bunu izleyiciye hiç sezdirmeden ustaca başarmıştır. Görüntülerin bazı yerlerinde dışarıdan gelen ışığın yarattığı patlamalar olsa da, sahnelerin akıcılığı ve estetik çerçeveler bunu görmemize engel olur.

  • Dekor ve   Kostüm:   Gus   Van   Sant’ın,  ünlü   Colombine  Lisesi katliamından  esinlendiği  filmin  neredeyse  tamamı,  bir  lisede  geçmektedir.

Yalnızca filmin ilk sahnesi olan, John ve babasının arabayla okula gittikleri ve Alex ve Eric’i evlerinde gördüğümüz sahneler okul dışında geçmektedir. Fil, zaten Gus Van Sant’ın çok küçük bir bütçeyle çekmiş olduğu bir filmdir. Okuldaki mekânlar da kendi içinde ayrılır. Uzun koridorlar, sınıflar, fotoğraf stüdyosu, toplantı salonu, ofisler, spor salonu ve okul bahçesi gibi. Bunlar zaten her okulda olan mekânlar olduğu için, bunları düzenlemek için  yönetmenin ekstra yapacağı bir şey yoktur.

Karakterlerin yapı olarak bulundukları mekânlara uyum sağladıkları da görülmektedir. Alex, sosyal fobinin onda yarattığı olumsuz sonuçlar dışında, özünde düzgün, iyi aile eğitimi almış bir çocuk olarak düşünülebilir ve kişiliğinin bu düzgün tarafının yaşadığı mekânda, yani evinde yansımasını görürüz. Evinin toplu, düzenli olması; hatta çalabildiği bir piyanosunun olması onun sakin ve iyimser tarafını sergilemektedir.

Kostüm konusunda da Gus Van Sant çok zorlamamıştır kendisini. Çünkü ele aldığı karakterler, 2003’ün sıradan gençleri olduğu için, onları sadece sıradan ve doğal gençler gibi yansıtabilmiş kostüm seçimiyle.

  1. Kurgu: Gus Van Sant sinemasında en çok ön plana çıkan, kurgudaki üslubudur. Parçalı kurgu yöntemiyle olayları ve karakterlerin kesişen hayatlarını etkileyici bir biçimde vermiştir Fil’de. Bütün hayatların nasıl da birbiriyle kesiştiğini, her şeyin rastlantılar ve seçimler yoluyla nasıl öyle ya da böyle olduğunu ve sonunda da gündelik hayatın basitliğini, güzelliğini ve yoğunluğunu bize hissettiren parçalı kurgu. Yönetmen bütün sahneler için bu kurgu yöntemini uygulamış ve her sahne değiştiğinde aynı olayları farklı bir karakterin gözünden görüyoruz.

Burada yine yukarıda verdiğim örneğin aynısını verebilirim. John’u takip ederek onu ve olayları tanırken, Elias’la karşılaşırız ve selamlaşırlar, konuşurlar… o sırada zil sesiyle birlikte yanlarından Michelle geçer. Biz bunu ilk önce kamera John’un gözünden görürüz. Biz su sahneyi daha sonra Elias’ın ve Michelle’in gözünden de çerçevedeki hiç bir şey değişmeden, oyuncuların konumlarının ve hareketlerinin aynı kaldığı şekilde görürüz. Ayrıca bu kurgu aynı şekilde başka sahnelerde de tekrar edilmiş ve yine yönetmeninin izlediği ve ustaca kullandığı parçalı kurgu yöntemidir.

Yönetmen gerçek anlamda kurguya çok fazla yer vermemiş, sahneler değişmedikçe çekimlerin sürekliliğini kesmemiştir. Çok fazla kesme ve özel geçişler kullanmayarak kurgunun yerini kameranın devamlılığına bırakıyor.

  1. Ses: Dış mekânların zor koşullarına rağmen, kontrollü ses kullanımı yapılmıştır. İç mekânlarda ise, özellikle koridorlarda yankılanan sesler, koridorların uzun  ve  boş  olmasıyla  ses  derinliği  vererek  bunu    izleyiciye hissettirmektedir. Silah seslerinin, gençlerin çığlıklarının bu koridorlarda yankılanmasıyla, koridorların verdiği o derinlik etkisini daha gerçekçi bir hale getirmiştir. Filmde Beethoven’ın Ay Işığı Sonatı sıkça kullanılmış, bir yandan izleyiciye durgunluğu, durağanlığı anlatırken, bir yandan da görüntülerle beraber dışa vurulmayan öfke ve şiddeti anlatıyor. Gri gökyüzünün göründüğü sahnelerde arkadan gelen gök gürüldemeleriyle, kaosun şiddeti ve gerilimi daha da arttırılmıştır. Ve filmin sonunda, Beethoven’ın Ay Işığı Sonatı ve gök gürüldemeleriyle, Fil’in artık içindeki bütün öfkeyi şiddeti dışa vurduğunu anladığımız sahnede krediler akmaya başlar…

*https://issuu.com/azizm/docs/ederginisan2009

Bunu paylaş: