Anlamak ve Hatırlamak – Melih Öncel

Anlamak ve Hatırlamak* 

Atatürk, 28 Ekim gecesi dostlarına “yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” demişti. Peki, bu aklına bir anda gelen bir düşünce miydi? Nasıl oldu da her zaman ki gibi yemek yerken bu karar çıkmıştı ağzından? Alacağımız en ufak bir kararda bile yaşadığımız onca şeyin etkisi altında kalırken, nasıl oluyor da bir devrim yaratılıyor, bir ülke kuruluyor ve yaşamlar değişiyor? Devlet dairelerinden odalarımıza her yanımızda bulunan o fotoğraflarda ki liderin mavi gözlerinin ardındakiler neydi? Can Dündar, “Mustafafilmiyle bunu  göstermeye çalışıyor bizlere. Gösterime girdiği ilk günden itibaren her kafadan çıkan  seslerin arasından bir insanın saf halini sunuyor. Bir dehanın hayatındaki değişimleri, düşünce yapısını ve duygularını aktarıyor.

Merakla beklenen film, izleyen herkeste ayrı bir etki bırakırken televizyon ve gazetelerde başlayan tartışmalar sokaklara kadar indi ve eleştirilerin dozu da git gide arttı. Filmi görüp, beğenen, beğenmeyen, kızan, yanlış anlayan, anlamayan, yerden yere vuran ve özellikle de şaşıran çok fazla insan oldu. Bu yapıda, bu odakta bir belgesel için belki de normal şeyler bunlar; ama yine de ben normalin aksine filmi görüp de şaşırmadım, filmi izledikten sonra eleştirileri okuyup da şaşırdım. Ya tamamen başka yöne çekilmiş sözler, ya görmek istenildiği gibi görülmüş sahneler ya da anlaşılmamış bölümlerin izleri var her tarafta. Benim hiç şaşırmamam ve de filmi tam beklediğim gibi bulmamsa Can Dündar’ın 2002 basımlı Yükselen Bir Deniz isimli kitabını okumuş olmamdandır. Zaten film için de hemen hemen aynı kaynaklar kullanılmış. Kitapla film paralel olmanın yanı sıra çoğu yerde örtüşüyor da (sanırım bu da Can Dündar’ın son zamanlarda değiştiğini ve hatta günümüz koşullarına göre hareket ettiği için bu tarz bir film yaptığı iddialarını çürütmeye yeten bir kanıttır. Askerlerin son zamanlarda ki kötü imajlarını düzeltmek için Can Dündar’a en gizli arşivlerini bir anda  açtıkları gibi yazıları ise ciddiye almamamız zaten kitabın ve filmin kaynakçalarına ve tarihlere göz atınca zaten ortaya çıkıyor).

Yükselen Bir Deniz’in önsözünde “(…)yaşamında hangi sahneler onun hafızasında derin izler bırakmış, kişiliğine imza atmıştı? Kadınların özgürleştirilmesinden, tesettürün kaldırılmasına, Latin harflerine geçilmesinden, şapka giyilmesine dek sonradan yapacağı reformların tohumlarını atan olaylar nelerdi? (…)bu yolda her şeyden umudu kestiği, çaresizliğe düştüğü, yıldığı, kızdığı, ağladığı, korktuğu anlar olmuş muydu? En kanlı savaş meydanlarında bile yanından ayırmadığı kitaplarda neler yazıyordu?(…)cumhuriyeti anlayabilmek, biraz da bu sorulara cevap bulmaktan ve Mustafa Kemal’in düşünce serüvenini kavrayabilmekten geçiyordu” diyor Can Dündar. Tıpkı Mustafa filmiyle bize vermek istedikleri gibi. Bizse bunlardan çok filmde geçen daha farklı ayrıntılara takıldık. Fransız gazetesinin yazdığı diktatör benzetmesine sinirlendik, daha önceden yayımlanmış olan mektuplara içerlendik. Nedendi bu tepkiler ve karşı çıkmalar?

Biraz gözümüzü kapatmış olabiliriz filmi izlerken ve kuşkusuz ezbere ve kulaktan dolma yaşamamızın da etkisi vardır tepkilerimizde. Alışık olduğumuz ve beklediğimiz tarzdan daha farklı bir şey gelince karşımıza afallamış bile olabiliriz. Belki de kendimizde gelip hatırlamamız gereken şeyler olduğunu düşünmüşüzdür ve de bu yüzden bu kadar canımız yanmıştır.

Filmden görmemiz gereken O’nun ağlaması, mektupları ya da özel ilişkileri değil; ülkesi için yaptığı devrimleri hangi düşüncelerle geliştirdiği, hangi yollardan geçtiği olmalıdır. Dikkat etmemiz gereken ayrıntı kaç şişe içtiği değil, ilk kez operayı görmesidir, kadınlarla ilişkisi değil onlar için yaptığı devrimler ve bu düşünceleri nasıl kazandığıdır. Ayrıca çapkınlık olarak nitelendirilen o mektupların birinde geçen “…benim ihtiraslarım var hem de pek büyükleri… Fakat bu ihtiraslar, yüksek yerler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek  gibi maddi emellerin tatminiyle ilgili değil.” Satırları günümüz politikacılarının mutlaka okuması gereken ders niteliğinde satırlardır. Devrimlerin evlatlarını yediği Can Dündar’ın devrimler hakkında ki kendi düşüncesidir, bizim merak etmemiz gereken Atatürk’ün devrim süresince yazdığı ve okullarda okutulan kitapların neden şimdi olmayışıdır. Ve en önemlisi bir hakaret gibi dinsiz sözcüğünü kullanmaktansa laik demeliydik altını çize çize ve bunu  sonuna kadar savunmalıydık O’nun kurduğu ülkeyi günümüzde yönetenlere karşı.

Mustafa’yı beğenmemiş olabilirsiniz; ama bu belgesel en azından düşünmemiz ve araştırmamız için harekete geçirici olmalı. Devrimlerin altında büyük düşünceler, fikirlerin altında ise yaşanmış önemli tecrübeler yatar. Bunları bilmek ve görmek devrimleri anlamak için faydalı birer adımdır. Atatürk’ü bugüne kadar gerçekten anlamaya çalışsaydık, O’nu ezbere bilmek yerine gerçekten öğrenmeyi deneseydik, merak etseydik, okusaydık belki de bu derece şaşırıp, kızıp, üzülüp, anlık tepkiler vermeyecektik. Filmin ayrı ayrı her köşesini istediği gibi kullanan gazeteler, yazarlar bunu yapmadan önce iki kere düşüneceklerdi. Biz bilinçlendikçe üstümüzde oynanan oyunlar, sahte yönetimler, Atatürk adı kullanılarak yapılan vahşetler, yerini O’nun her zaman istediği modern ve gelişmiş bir toplum seviyesine bırakacaktır. Bunun için O’nun gibi sürekli okumalı, araştırmalı ve savaşmalıyız.

Tabi ki iki saatte Atatürk’ü anlatmak mümkün değildir. Bu yüzlerce yöntemden sadece bir tanesidir. Mustafa, ayrıntılarıyla, duygulara indirgenmiş reformlarıyla, bize ışık tutmalı, anlamak ve O’nu hatırlamak yolunda daha çok çaba sarf etmemizi sağlamalıdır. Ve bence “Yükselen Bir Deniz” kitabı, filmin kayıp giden sahneleri karşısında; geri dönüp dönüp okunabilecek ve daha iyi sindirilebilecek, daha ayrıntılı ve daha uzun anlatımlı, mutlaka okunması  gereken bir kitaptır.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2008

Bunu paylaş: