Geçiyordum – Batuhan Suiçmez

-Helen’e-

Beyaz suların akıntısına kapılmış,

Gidiyordum iller ve yöreler..

Baktım yaylalarda din çiçekleri

Ve üstlerinde hep meraklı eller..

Yayılıyordum gerisin geri

Tüm vücudumla suyun yüzeyine;

Dışarıdan bakanlar kıskanç kıskanç

Söyleniyorlardı kendilerince.

Çıplaktım ben! – her şeyden çıplak!

Güzleyin bir ağaçtan daha çıplak!

Ve tıpkı doğanın altın kıvılcımı gibi

Geziyordum, okyanuslar, kıtalar aşarak.

İnanmazdım bön suların köpüklerine,

Bulanık suların karmaşasında çalkalanmazdım;

Ve bıkmadan, neredeyse her gece

Yıldızlara bakar, uykuya dalardım.

Birinde ellerim, kollarım vardı ve gözlerim;

Ötekinde aranan bir gezgindim.

Yedi kez suyun üstünde, yedi kez de altında,

Ateşler içinde kaç kez terlemiştim.

Tekneler ateşe verilirdi sonra ve kıyılar;

Bazen suda ak gelinliğiyle yüzen bir kadın..

Bir esinti taşırdı buralara, ta Kuzey’den,

Gelir dalgaların türküsüne ıslık tutardı.

Benim işim değildi duymak, bilmek;

Her sabah başka bir ufukla selamlaşırdım..

Nice hayvanlar gördüm, derileri benek benek

Ve nice parıltılar gördüm derinlere giderek.

Çürümüş otlar gördüm, viran kentler;

Balıkçıları da gördüm, güneşleri de,

Erimiş eskil kayaların üstünde süngüler..

Ve nice manzaralar gördüm eşsizce.

Ne dilim yeterdi ne kelimeler anlatmaya;

Onca güzel şey gördüm, Tanrıdan yana..

İnançsız yürekleri dahi kandıracak,

Nice ayetler gördüm, vahiyler doğadan.

Umut duymazdım bu sulardan çıkmaya,

Ne çok özgürdüm onca kişiden!

Güneşin altına çıkmıştım Tanrım,

Yüreğimin karanlıkları dağılmıştı birden.

Çözünmüştüm en sonunda bir burgaçta;

Ağzımda küfre benzer sözler..

Ne çok yalnız hissetmiştim kendimi,

Bilmeksizin Tanrıdan fısıltılar ve ezgiler..

Orada her şey vardı inanmaya yetecek..

Oradaydı toprak, oradaydı börtü böcek;

Ben ise, ağlamıştım tüm okyanuslardan daha çok,

Dost değildi bana ne geçmiş ne de gelecek.

Bir mürekkep damlası gibi arındım suda;

Ondan beridir renklerimden soyuldum;

Yine de krallardan zengin, şairlerden hayalperest

Dalgalar üstünde durmaksızın yüzüyordum.

Dalgalar: onlar yıkıyordu bütün vücudumu..

Dalgalar, onlar mesh ediyorlardı beni..

Bir çocuk gibi, çoğu kez gıdıklayarak,

Dalgalar, onlar mest ediyorlardı beni..

Helen’i gördüm sonra erden aydınlıklarda,

Neşeli saçlarında nice bir yıldızlar..

Dans etti sular üzerinde bir müddet,

Sonra da çekti gitti başka bir kıyıya.

O gittiği gündür işte, durdum kaldım;

Ne dalga ne kürek oynatır beni yerimden.

Yüreğim, gözüm, ne’m varsa söküp aldım,

Onun tertemiz aydınlıklarına uzattım.

Ben sende tutuklu kaldım Helen:

Ne Tanrı ne denizler doyurur beni;

Zevk almam sularda yüzmekten,

Bir kez kaybettim ya seni.

Kumral saçlarını perilerin ördüğü güzel,

Şimdi kim bilir kimlerin elinde, nerelerde?

Sakın ola şaşırmasın, söyleyin O’na,

Saçlarına doğru uzanırsa kart bir el;

Benim elimdir o, zamanın ötesine uzattığım;

İlk ve son kez duyumsamak için tenini..

Soyundum sevgilerden de isteklerden de,

Şu sular da ancak bir mezardır yattığım.

En sonunda bir avuç tattığım,

Sesindir biraz, biraz da soluğun;

Rüyamda bile göremem artık korkarım

Ah ansızın gelen ama daima umduğum.

Yitirdim cismimi de şeklimi de,

Ruhum yükseldi sonra sularla beraber;

Çıktım gökyüzüne, gözledim seni,

Ey Helen’im, sonra yanına düşen yağmur oldum.

***

Görsel: Peri Masalı (1895) – Arthur Wardle

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi146

Bunu paylaş: