Ve İnsan – İsmet Şengül

Dünyamız Sonsuz Evrenin Sağlamasının Yapıldığı,

Kusursuz Yaşamların Varlığını Sürdürdüğü

 Tek Gezegendir.

BÖLÜM-1

İLK SÖZ

Yaşamlarımız en derin boyutuyla, en derin izler bırakarak ruhumuzda, sürüp giden bir cenderedir. O cenderede kendini çekip çıkarabilenler yaşamın pozitif yanıyla kendilerini olumlu düşüncenin akışına bırakıp, çevresi yeşillik ve meyvelerle dolu ağaçların süslediği, her çiçeğin boy verdiği, mutluluğun derelerinden, insanlığın en güzel, en dingin ırmağına bırakırlar kendilerini.

Olumlu bak hayata, hayat olumsuzlukları asla kabul etmez.

1. Bilgelik orada bir yerlerde, kapıları her zaman açık, bizlere düşen, ustalaşarak sanatkârlık yolunda, çoğalarak bilgi deryasında, o kapıya ulaşıp, o mertebeye erebilmektir.

2. Milli egemenlik gerek toplum, gerekse kişilerin doğrultusunda sağlanmalıdır.

3. Milli egemenliğini sağlayamayan birey ya da toplum; hürriyet, eşitlik, adalet ve hukukun dayanağından kopmuş demektir. Bu kopuş mahrumiyetlik ve acizlikle kuşatır kendini.

4. Bütün art niyetlerden, yanlış fikirlerden kendilerini arındıramayanlar her ne kadar kendilerini üstün görseler de medeni insanlığın yolunda kendilerini uşaklıktan öteye taşıyamazlar.

5. Acizlikle kuşatılmış olanlar iple oynatılan bir kukladan fazlası değillerdir.

6. Kendilerindeki öz güveni bitirenler hep başkalarının efendiliğinin koruyuculuğuna sığınırlar, böylesi bir sığınma ram etmeye iter insanları ve bir kırıntının uşaklığını yapmaktan öteye taşıyamazlar kendilerini.

7. Başkalarının merhametine sığınıp her gün ölmektense, kendindeki öz varlığa güvenip belleğini pozitif düşüncelerle donatarak insan gibi yaşatmalısın kendini.

8. Hiçbir insan enkaz yığını içerisinde kendi varlığını sağlıklı bir şekilde sürdüremez, hele birde enkazı olmuş ise kendisi. Değil ki enkazını kaldırmak bir çakıl taşını dahi yerinden oynatamaz.

BÖLÜM-2

OLUMLU DÜŞÜNCE

            Sınırların olmadığı şu sonsuzlukta bil cümle biz var olmuş canlılar, belirli kurallarla kusursuz bir yolculuk içerisinde olduğumuzu asla unutmamalıyız.

Dünya denen gezgene, bizleri kuşatan tüm değerlerimiz ve ruhsal halimizle birlikte evrimleşmemizi tamamlayıp, yaşantılarımız için gerekli olan eğitimi alarak, bizlerle alakalı birçok şeyi öğrenmeye geldik. Bana göre dünyamız bütün evrenin tek sağlamasıdır. Evren ölçüp biçer, çarpar, çıkarır ve böler, sağlamasını ise hiç kuşkusuz dünya yapar. Yani demem şu ki dünyada ki tüm canlılar sağlaması yapıldıktan sonra bırakılıp gidildi. Ve sonsuzlukta daha farklı, daha gözle görünür, fiziki yapısıyla ilkellikten modernliğe geçiş yaparak, kendi efendisi olmayı başarabildi. Bu başarı evrene duyulan iyimserlikten oldukça uzak mesafeye taşıdı insanlığı, sadece kendine değil sonsuz evrene ve varomuşluğunun özüne bile ters düşerek, iç çatışmalara ve kaosa sürükleyerek insanlığı olumsuz yönde bir hayli etkilediğini görebiliriz. Lakin bu kat edilen yol insanlığın ve doğanın katline ferman olmuştur, hiç kuşku götürmeksizin en derin acısıyla yaşanmış, yaşatılmış ve yaşatılmaktadır.

Dünyamız kâinatın merkezini oluşturan ana çekirdektir.

BÖLÜM-3

Kendi hakkımızda neyi düşünüp kendimize reva görüyorsak o düşünceler kendimizin tek gerçeği olmuştur.

Kendi yaşantılarımızın iyi veya kötü, eğri veya doğru, olumlu veya olumsuz yanlarının sadece ve sadece tek sorumlusunun kendimiz olduğunu iyi bilmeliyiz. Çünkü kendimizden başka kendimizin hiçbir gerçeği yoktur, kendimizin tek gerçeği yine kendilerimiziz. Çünkü her şey kendi dâhilimizdedir. Aslına bakıldığında bilmemiz gereken her şeyi fazlasıyla bilmekteyiz, ama o gerçeğe önce kendimizi en iyi şekilde inandırıp, her zaman olumlu ve pozitif bakarak hayata, kendimizi sonsuzluğun dinginliğine taşıyabilmeliyiz. Tüm gerçekler biz insanlarda sırdır o sırra eren sonsuzluğun gizemine de vakıf olur.

Beyinlerimizde hangi düşüncelere ağırlık veriyorsak o düşünceler bizlerin geleceğini şekillendirmekte rol almaktadır.

Bizlerin hayat yolunda geldiğimiz noktaya kadar elde ettiğimiz tüm deneyimlerimiz, olumlu ve de olumsuz her yönüyle, bizleri ve bizlerdeki var olmuş olan ve o saatten sonrada var olacak olan şeylerin tek yaratıcısı yapar. Kendimizi neye odaklarsak, adımlarımızı hangi duruma göre atarsak, yaşantımızı nelere ve kimlere göre yaşamaya çalışırsak, dışardan bakıldığında nasıl görünür diye şekilciliğe bürünürsek o hayatı kendimize göre değil hep başkalarına göre yaşamışızdır ve yaşayacağız demektir. Oysa kişi başkasına göre değil kendine göre yaşamasını bilmeli. Aksi halde hep başkası olmak yolunda nasıl bizler biz olabiliriz ki?

 Kendi hayatlarında ki doğallığı öldürenler, kendilerini nasıl diri tutabilirler?

Kendine göre, kendi doğallığında şekillendir hayatını, dışarda kimin neyi nasıl gördüğüne aldırmaksızın doludizgin yaşamasını bilerek ve kendince ölmelisin hayata. Başkasına göre değil.

Bizler hepimiz geçmişimizde ki koşullandırıldığımız ve önümüze bent edilmiş o ateşten dağları aşıp, içinde bulunduğumuz çemberi kırıp, sınırlarımızı aşmak için atılan kör düğümün tam da orta yerindeyiz.

Her ne olursa olsun, her ne söylenirse söylensin kendilerimizdeki görkemin, yüceliğin ve farklılığın inceliğine varmak için tam da bulunduğumuz yerdeyiz.

Bizleri beter eden bizlerde yer edinmiş olan olumsuz inançlardır. O vakit o olumsuz inançların çevremize ördüğü duvarları aşmak için en iyi şekilde sil baştan tasarımlamalıyız kendilerimizi.

Her ne yaşamakta isek o yaşadıklarımızın kendimize yansıması kendimizle alakalı ve kaynaklıdır. Olumlu ve de olumsuz olan her ne var ise, kendimize kendi ellerimizle yarattığımız olgulardır. Kendimizle özdeşleşen her ne var ise yaşamlarımızın akışında, onun tek yaratıcısı gene bizleriz. Kendimize yaşattığımız sıkıntı, üzüntü, tasa ve kaygıların tek kaynağı gene bizleriz. Ve bu oluşumlardan yaşanılacak olanlardan yakınıp durmaktayız ve bu yakınma, suçu hep birilerine yıkma ve başka olumsuzlukları bahane ederek suçlanacak bir şeyleri bulma acizliğine iter bizleri. Olur olmadık her yerde, olur olmadık herkese yakınıp dert yanmaktayız. Oysaki bu çıkmaz bizim çıkmazımız, bu karanlık gene bizim kendi karanlığımız. Ve kendi düş kırıklığımızı, kendilerimize kendimiz yaşatmaktayız. Ve bu kaçınılmaz olasılık da kendi gücümüzü bir başkasına kaptırdığımızın en bariz gerçeğidir.

Oysaki hiçbir güç, hiçbir oluşum bizler istemedikten sonra, bizlerin üzerinde hiçbir koşulda, hiçbir şekilde hâkimiyetini oluşturamaz. Çünkü bütün farkındalıklar biz insanlarda mevcut bulunmaktadır. Her şey bedenlerimizdeki mevcudiyetliğimizi nasıl kullanacağımıza bakar. Düşüncelerimizde var ettiklerimiz, hayatlarımızda gelip bizleri bulur. Ortasında bulunduğumuz bu olumlu ve olumsuz düşüncelerin hangisini seçeceğimizdir, işte asıl olması gereken budur.

Bu iki düşünceden hangisini seçerseniz seçin yaptığınız seçim doğrultusunda cok farklı deneyimlerin vücuda gelmesine ön ayak oluşturmuş olacaksınız.

Bizler neye inanmak istiyorsak bilinçaltımız onu kabul eder ve inandıklarımız eğrisiyle doğrusuyla bizlerin değişmeyecek olan tek gerçeği olarak kalacaktır. Düşünebildiklerimizin doğrultusunda birçok seçimimiz varken neyi seçeceğimize doğru karar verip ve de verememek bizlerin dâhilindedir. Bu sonsuzluk ve onlarca seçenek içerisinde dar bir çembere sıkıştırıp olumsuzluklara kendini mahkûm etmekte var. Evrensel diye nitelendirip bildiğimiz güç, bizleri kendi değerlerimize göre olduğumuz gibi kabul eder. İnandığımız her ne var ise bir ayna misali bizlere gerisin geri yansıtır.

Kafalarımızda kuracağımız hür ya da basık düşünce, her atacağımız atılımda karşımıza çıkacak olandır. Neyi ekiyorsak beyinlerimize ömür boyu onu biçeceğimizden emin olabilirsiniz. Önemli olan iyi bir nadasa bırakılıp, iyi bir hasata sunulan beyinlerimizi ayrık otuyla kuşatmayalım. Unutmamalıyız ki seçim hakkımız her zaman bize verilmiştir. Eğer seçimlerimizde yanlış oynarsak, bu yanlış en az ömrümüzün yarısına mal olacaktır.

Unutmayınız ki hayat mükemmel ve güzel.

Dünya eksiksiz ve tam.

Geçmişin rüzgârından kurtulup, geleceğin ufkuna yönelmek için hiçbir engel gözükmemekte. Çünkü her zaman açık bir dimağa ve beyne sahibiz.

Sizleri en güzel yere ve olmanız gereken noktaya getirebilmesi için, geleceğe yön tayin ediciliğinizi konumlandırıp, berrak bir dimağla ufkunuzun kapılarını aralayın. Çürümeye yüz tutmuş bütün düşünce ve fikirlerden temizleyerek vücudunuzun şehrini, yeni baştan tasarımlamalısınız kendinizi. Boşaltarak bütün çekmecelerini yeni baştan sıfır hata ve kusursuz fikirlerle donatmalısınız beyinlerinizi.

Unutmayınız ki değişime bir yerden başlamanız gerekmektedir. Neresi olduğunun bir önemi yok. Hangi oda, hangi çekmece ya da hangi dolap olduğu hiç fark etmez önemli olan bir başlangıç yapabilmenizdir. İsterseniz en erken yansımasını alabileceğiniz, sizleri rahatlatacak, kendinize güveni artıracak yerden başlayınız, bu sağlıklı bir şekilde daha da haz alarak yol almanıza ön ayak olacaktır.

Hayat kesintisiz sürüp giden bir maratondur. Bu maratonda ya maratoncu ya da kenarda oturup seyreden biri olursun.

 Hayat bir sürek avıdır, bu avda ya av ya da avcı olursun.

 Hayat bütün ihtişamıyla sürüp giden bir seyri seferdir. Bu seferilikte, ya hancı ya da yolcu olursun. Ya da yükün alan kervancı ve yahutta bütün dengeleri bozan harami, yol kesen eşkıya olursun.

Hayat kusursuz bir serüvendir, sana düşen o serüveni kusursuzca yaşamasını bilmektir. Pek tabi ki kusursuzluk mümkün olmamakla birlikte kusurları en asgariye indirerek kendine can, çevreye canan olabilmektir.

Kendinizi özgürlüğün kanadına bırakınız. Göreceksiniz ki hayatlarınızdaki her şey ne kadar mükemmel ve de güzel.

Herkesin birbirinden farklı olan düşünce, algılama ve inanma boyutları vardır. Neye inanıp neye inanmayacağınız sizlere bağlıdır. Lakin kulaktan dolma bilgi ve ezbercilikten uzak, akıl ve mantığınıza uyan, somut bilgi, fikir ve görüşlere inanmanız en olumlu hareket olacaktır. Bu mantığı pekiştiren, kendinizdeki çözümleme sanatını geliştirerek, sağlamasını doğru yaparak, sağlam bir dimağla varım diyebilmelisiniz. Doğru bak, doğru öğren, doğru konuş, doğru yaşa, doğru benimse, doğru olan şeylere inan. Çünkü inandıklarınız sizlerin tek gerçeği olarak kalacaktır.

Hayatlarımız boyunca bizlere yararlı ve yararsız, zararlı ve zararsız, çoğu zaman kalıplaşmış fikirler aşılanmaya çalışılmış, belleklerimize sunulmuş, önümüze koyulmuştur. Çalışırken can güvenliği, karşıdan karşıya geçerken trafik kuralları ve yol güvenliği olarak yaşamlarımızda bu ve benzeri olumlu ve mantıklı ana kurallar ve fikirlerde yaşam soframızdaki yerini almıştır.

 Küçüklükte etkin olup büyüdükten sonra etkinliğini kaybeden kurallar ve fikirlerde vardır. İlerleyen yaşlarımızla birlikte almış olup ama bir türlü bırakamadığımız ve kendimizle birlikte taşıdığımız olumsuzluk ve de yanlışlar, hele birde o yanlışlar kendi doğrularımız olmuş ise, hayat yolunda kalabalık bir yalnızlığa iteleyerek kendilerimizi yalnızlaşmamamızın tek sebebi olarak karşımıza çıkacaktır.

 Yıllarca insanlara karşı güvenmeme inanmama boyutunu anlatıp aşılamak yerine neden niçinlerini önce detaylıca anlatıp, kime inanıp kimlere inanmayacağımızı, kimlere güvenip, güvenemeyeceğimizi kendi iradelerimizle karar verme özgünlüğüne sahip olmamızı sağlamaları gerekmez miydi? Daha mantıklı daha doğru olmazmıydı. Bu, çocuğu büyümeden büyütüp erişkin bir birey olma pozisyonuna getirme çabaları ne kadar doğru olabilir ki? Büyüme aşamalarını en iyi şekilde yaşayarak daha sağlıklı ve güvenilir bir birey olmasına destek olunması daha mantıklı olmaz mıydı? Çok mu mantıksız olurdu yoksa?

BÖLÜM-4

SON SÖZ

İnsanlığın ruhuna El Fatiha…

Biz var olmuş insanlar; geceye inat gündüzü,

Gündüze inat geceyi doludizgin yaşayanlardanız.

Bizlere omuz vereni itekleyip, el atana çelme takıp,

arka olanı yüzü üste yere kapaklandıranlarız.

Tutunacak dalı kırıp damarlarından kökleyenleriz.

Bizler kendilerimiz de dâhil olmak üzere, tüm canlıları canlarından bezdirenleriz.

Güzelim dünyayı mahvetmek için, bu cenneti kendilerimize cehennem etmek için ellerimizde geleni ardımıza koymayanlardanız.

Dünyayı fazlasıyla kirlettik, şimdilerde ise başka gezegenlere el atıp oralarında canını okumak üzereyiz.

Elimizden gelse yıldızları bile oldukları yerde sürgün edip talan edeceğiz.

Utanmasak Samanyolu hüzmesine halılarımızı serip mangal keyfi yapacağız!

Neredeyse aya yeniden inip zafer nidalarıyla kendilerimizden geçene kadar eğlenip “Ohhh! Her tarafın içine iyice ettik.” diye böbürleneceğiz.

Elimizden gelse tüm galaksileri kendi özel mülkümüz yapmak için sonsuzluğu kana bulamaktan hiç perva etmeyceğiz.

Bizlere engel diye ortaya çıksalar uzaylıları bile yok etme yolunda geri adım atmayacağız. Uzaylılar neden bizlerden uzak duruyorlar biliyor musunuz? Onları da zincirli prangaya vurup başka uygarlıklar arasında köle niyetine satarız diye. Renkleri başka, ırkları, inançları ve yaşamları başka başka diye zencileri köleleştirip, Kızılderilileri katledip haraç mezatlarda satanlar değil miyiz?

İnsanlığın çanına ot tıkayıp, canına okuyanlar değilmiyiz.

Ya ha be arkadaş, biz insanlar ne aşağılık, ne acımasız zalim mahlûklarız.

Biz insanlar her ne kadar mazlum isek bir o kadarda zalimiz.

***

Görsel: İnsanlığın Durumu (1970) – Ertuğrul Oğuz Fırat

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi144

Bunu paylaş: