Dirimbilim Günlüğü: Minuscule, Anemone, Kavak, Ayşekadın

18 Şubat 2019

Limanköy, İğneada

Meşe palamutunun yaşamla buluşma anı…

Fotoğraf: Dilek Özcan

Dilek Özcan

19 Şubat 2019

Kabaoğlu, İzmit

Globularia trichosantha (Köse yayılımı; Globe daisy); ‘daisy’ denmiş ama papatya değil; aslanağzı, fukaraotu, yavşanotu, vb. ile aynı aileden, Sinirliotugiller’den. “Köse yayılımı” adı nereden geliyor acaba? Şöyle olabilir mi: Bu çiçekler Ocak-Şubat ayında makilere yakın (ya da karışık) yamaçlarda ortaya çıkar ve toprak büyük ölçüde çıplaktır. Eh, sakalı seyrek olan kimselere de köse derler.

Fotoğraf: Hüseyin Doğan

Hüseyin Doğan

Balıkesir, Bigadiç yolu

Kuş gözlemciliğine ODTÜ’ye girdiğim 1997 yılında başladım. O zamandan beri gözlerim hep havada. Bir kuş var ki her yıl onu ilk gördüğüm gün çok mutlu olurum. Cemreler düşmeye başladığında, henüz gözle görülür şekilde bahar gelmemişken ama bitkiler ve toprak onun gelişine hazırlanırken, gözlerim gökyüzünde, her gün onları görmeyi beklerim.

Bu yıl ilk kez geçen hafta, 19 Şubat’ta arabayla yolda ilerlerken 25-30 bireylik bir sürüyü termikte dönerek uçarken gördüm. Gelmişlerdi ve göçlerine devam ediyorlardı. Hangi türdü bu? Tabii ki leylek ama bu gördüklerim kara leylekti. Kara leylek olması beni daha da mutlu etti.

Kara leylek. Fotoğraf: Katya

Leylekler, onları her yıl ilk gördüğümde, beni kaosun içindeki stresli şehir hayatından uzaklaştırıp, her şeyi bir günlüğüne unutturarak o günümü güzelleştiriyorlar. Herhalde leyleklerin göçünü fark eden, bunu bilen, bundan mutlu olan, bunun için gözü gökyüzünde olan yüz binde bir, belki de milyonda bir nadir insanlardanız.

Yasin Gündoğan

20 Şubat 2019

Selçuk

Gece uykum bölündü. Saat dörtte uyandım. Sonra bir saatten az bir süre için de olsa uyudum, uyumak istedim. Bu kısa süre için uzun sayılabilecek bir rüyaydı. Bir yerlerde, buralar değil ama uzaklarda bir yerlerde, bir araştırma gezisindeyim, mevzu tam olarak ne bilmiyorum. Bir yerinde bir şeyler ters gitmiş, düşündüğüm gibi olmamış. Bu ifade yüzümde, telefonda bu araştırma gezisinin sorumluluğunu paylaştığım kişiyle keyifsiz bir konuşma yapıyorum. Gözüm yükseklerde, bulutlara bakıyorum. Baktığım yerden sinemaskop çerçeveler oluşturuyorum, bunu eskiden de çok sık yapardım, gerçek hayatta. Bulutları, beyaz olanları, sağ köşesine sıkıştırdım bakışımın, sol tarafta belirgin bir boşluk, mavi. Telefonda sesini duyduğum kadının yüzü kayboldu, bir süre sonra, sesinin zihnimde denk geldiği mavi boşluk, sol üst köşeye yakın bir yerden yırtıldı, resmen yırtıldı. Kocaman kirli, yorgun bir beyaz gövde hemen arkasından girdi, mavi boşluğu yırtan iki uzun bacağın. Evet, gelmişlerdi. Birden gülüşümün gülüşleri belirdi sesimde. Tutamadım. Sesli güldüm. Ne oldu? Ne oldu? Diye soruyor karşımdaki ses, Leylekler geldi, öncü leylek, diyemedim. Arkasından koca bir sürü daha uzaktan belirdi. Düşün gülüşümün gülüşlerinin halini, sözde değil bu arada gülüşün gülüşleri kendi içinde halkalanıyor. Kadın da başladı gülmeye, anlat diyor anlat, tutamıyor gülüşlerini o da. Ben telefonu kapatmak istiyorum. İlk Leyleğin indiği yüksekliğe doğru yürüyorum, yürüdükçe sokaklar bizim buralara dönüşüyor. Dar, kaba sıvalı evlerin sıralandığı sokaklardan telaşla tanıklık ediyorum gelişlerine. Ne güzel tanıklık ama diye de düşünüyorum. Dans ederek, sanki onun için bıraktığım mavi boşluktan, bakışımın sol, mavi boşluğundan bu seneki hayatıma, hayatımın bu senesine giriyor. Diğerlerine de bakıyorum, nefes nefese yürüyorum, çıplak gözle, kameram yok yanımda. Bakışım çıplak, yürüyorum. Anlatabilir miyim şüpheli ama gösteremem kimseye.

Uyandım, çok zor oldu, yola çıktım. Kahvaltıyı İzmir’de yapmaya karar verdim. Sabah çorbacısından bir tas çorba içtim. Selçuk’ta vakit kaybetmeden yuvaları gezebileyim diye..

Selçuk’tayım. Saat sekiz sıfır üç. İndim. Hala telaşım var, rüyadan kalma. Koştur koştur, çıktım merdivenlerden. Su kemerleri, yuvalar henüz boş. Zaten ilk burada buluşmayacağız diye düşündüm. Caddeyi aştım. Müzenin köşesindeki yuvaya baktım uzaktan, yoklar. Arka tarafa nasıl bir sis çökmüş, dutlu yola ve kıyısına. Yürüdüm. Yürümeyi özlediğim yola hızlı adımlarla, Dutlu Yola, Artemis’e. Sis nasıl güzel çökmüş. Güneş nasıl, turuncudan sarıya yuvarlanıyor. Dutlu Yolda çalışma var. Kötü durumda. İnsanlar yeni yollar bulmuş yürüyecek belli ki. Karşı kaldırımdan birkaç insan sislerin arasından yürüyor. Cemre dedikleri düşmüş olmalı. İnsanlara düşmüş bu sıralar, biliyorum. Dutlu yol yürünecek gibi değil.

Fotoğraf: Özgür Ceylan

Artemis, girişinden görebildiğim çukur alana kadar sisler altında.Sis bazı kentlerin bazı noktalarına çok yakışıyor. Artemis’e, “İngiliz Çukuru”na da. Bir süre seyrettim, Kalenin silüetini, Tapınağın kalanlardan toplama tek sütununu, ön taraftaki ağacı, kazları… Kuşlar da karşılıyor baharı, sesleri sislerin içinde. Dut ağacının altında dinledim. Artemis’in leylekleri de henüz yok.

Artemis. Fotoğraf: Özgür Ceylan

Çıktım sonra. Mezarlığa doğru yürüdüm. Birkaç kişi yürüyordu kıyısında mezarlığın. Geçtim karşıya. Tarlada kalmış pamuk, hasat edilmemiş. Neden? diye düşündüm. Birkaç insan daha gördüm, ara yollarda yürüyorlardı. Devam ettim, Karakolyanı Camii’nden karşıya geçtim. Hamamın arkasında ve üstündeki yuvaları kontrol ettim. Oradan Barım Pansiyonu’nun üzerindeki yuvayı, ardından Kırhan Bakkal önündeki yuvayı. Hepsi hala boş. Geçen sene ilk burada karşılaştık. Devam ettim Saint Jean Yokuşuna. Buradaki beş yuva da boş. Bıraktım peşlerini. Bu günlük. Saat on yedi yirmi beş. Meydanı görüyorum oturduğum yerden. Bizans Su Kemerleri üzerindeki yuvalar da boş halâ.

Özgür Ceylan

Selçuk

Mikro ölçekli gezilerimizde bugün Yedi Uyurlar Mağarası’nın çevresinde dolandık biraz. Aslanlı Yol’un karşısında kalan sulak alanın kıyısından da geçiyormuş yol. Sulak alanda sıklıkla küçük ak balıkçıl grubu görüyoruz. Bugün de yaklaşık 25 tane vardı. Bir şahin, balıkçılların hemen yanına konmuştu. Ara sıra onlara doğru hamle yaptı, başarısız oldu ama yine de uçup gitmedi.

Her yerde beyazını, sarısını gördüğümüz çirişgillerin en çiçeklisine de  bugün burada rastladık.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Eve dönmeden önce bu kez yakınımızdaki köy yolunda dolandık biraz. Eğilmiş, anneanneme bir minik tepeyi aşmada yardım ederken, otların üzerine elimi koyduğumda birden bir sürü bebek çekirge kaçıştı etrafa. Beklenmedik anda  böylesine şirin ve yaşadığımı hiç hatırlamadığım bir görüntüyle karşılaşınca çok mutlu oldum. İçim kıpır kıpır oldu. Çocukların bazen yolda zıplayarak gitmeleri çok gülümsetir beni. Biz büyükler yapsak tuhaf karşılanırız, dalga geçilir bizimle; oysa mesela tam da bu günler, zıplaya zıplaya yürünesi günler değil mi? Zıplamalarımızı içimizde tutmak zorunda kaldığımız tüm anlar da onların olsun, sıçradıkça sıçrasın bebek çekirgeler!

Özgür Keşaplı Didrickson

Küçükbakkalköy, İstanbul

Baharın gelişinin müjdecisi cemrenin de düşmesiyle birlikte doğanın görsel şöleni başladı. Papatyalar ve lâleler (anemonlar) baharın olmazsa olmazlarından. Uğur böceklerinin ise benim için ayrı bir yeri var. Çocukluğumda söylediğim “Uç, uç böcecik” sözlerini mırıldandığım gibi yüzüme bir tebessüm yayılır. Tabiat anaya sonsuz teşekkürler.

Thomas Szabo ve Helene Giraud‘nun yönetmenliğini yaptığı, böcekleri anlatan kısa animasyonlardan oluşan “Minuscule” isimli televizyon dizisinin uğur böcekli bölümü;

Figen Kurtoğlu

21 Şubat 2019

İstanbul

Erken gelen baharın tadını çıkarmak için deniz kenarına gidince “tadından yenmez” bir olayla karşılaştım. Hem de 2 kez… Can Yücel‘in “Denizin sokak çocuklarıdır” dediği martılardan ikisi, bir karabatağın derine dalıp yakaladığı balığı, suyun üstüne çıkarır çıkarmaz ağzından kapıyorlardı. Birincisinde emin olamamıştım, ikincisi gerçekleşince Dirimbilim Günlüğü okurlarına, o anda fotoğraflayamasam da çizerek anlatacak harika bir anım olmuş oldu. Sonra düşündüm, haline hem gülüp hem acıdığım o karabatak, belki de “sokak çocuklarına” yardım eden bir yardımseverdi, kim bilir?..

Mustafa Bilgin

Selçuk

Bitkilerle ilgilenmenin en güzel yanı, çiçeklerini, yapraklarını inceler, fotoğraflamaya çalışırken o mikro dünyanın diğer sakinleriyle de tanışmak! Bugün hayatımızda ilk kez karşılaştık bu çok ilginç peygamberdevesiyle. Şaşkınlık ve heyecan karışımı duygularla, insanların bazen neden “Bak şu Allahın işine” demekten kendilerini alamadıklarına hak vererek  izledik onu. O da bizi…


Bir tür peygamberdevesi Empusa fasciata. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Fotoğrafımızı görenlerden de gülümseten yorumlar geldi. Hele dostum Yeliz’in 6 yaşındaki oğlu Demir’in “Bu bildiğin peygamber devesi ama çok yaşlanmış, nerdeyse ölecek” demesi çarptı beni, artık her peygamberdevesi gördüğümde hatırlarım.  Kardeşim Onur  “Annemin bu fotoğrafından sonra diğer her şey gölgede kalacak gibi” dedi. Eşi Gülbike ise “Sizin çektiğiniz şey bir peygamberdevesi değil, bir uzaylı. Muazzammış gerçekten. Benim gördüğüm daha yeşil renklilerdi. Böyle değildi hiç. İlk kez gördüm böylesini” diye yazdı.

Bir daha karşılaşmak için sabırsızlandığım bu “yaşlı” peygamberdevesinin kısa bir videosunu da çektik;

Özgür Keşaplı Didrickson

22 Şubat 2019

Melbourne, Avustralya

Geçtiğimiz ekim ayında Melbourne Botanik Bahçesi’ne yaptığımız geziyi hatırladım bugün. Geçtiğimiz yıllarda üst üste dünyanın en yaşanabilinir ülkesi seçilen Melbourne, bu unvanını hak edecek bir sürü özelliğe sahip. Bunlardan bir tanesi, yeşil alanlarının ve parklarının çok olması. Şehrin ortasında koskocaman bir alanda yer alan güzelim Botanik Bahçesi de şehrin ve insanların nefes almasına yardım eden, insana kendini başka bir dünyada hissettiren bir köşe. İçinde Avustralya’ya özgü bitki, çiçek ve ağaçların yanında dünyanın her yerinden örnekler var. Benim çok sevdiğim portakal renkli, kuş kafasına benzeyen çiçek de Güney Afrika’ya aitmiş. İsmi Bird of Paradise (Cennet kuşu).

Cennet kuşu (21 Ekim 2018). Fotoğraf: Melda Turan Doruk
(21 Ekim 2018). Fotoğraf: Melda Turan Doruk

Melda Turan Doruk

24 Şubat 2019

İstanbul

Hem kavak, hem kuş salıncağı, hem saksağan yuvası, hem rüzgâr çanı, hem resimli masal kitabı…

https://www.facebook.com/gevher.gokceacar/videos/2340366299515206/?lst=100003568421468%3A100006255761238%3A1551610178

Gevher Gökçe

Selçuk

Çocukluğumda teyzemin kızıyla, çok sevdiğim, o zamanlar “lale” dediğimiz anemonları bulmak için yarışırdık Kazdağları’nın zeytin tarlalarında.  Kırmızılar çok fazla olduğu için, mor ve pembe ve özellikle çok nadir olan beyaz olanlarını bulmak için yarış başlardı aramızda. Bulduğumuzda çok sevinirdik. Sapları çok küçük olurdu. Çay bardaklarına koyar, açılıp kapandıkça evimizde izlerdim güzelliklerini.

Selçuk’ta dağ, bayır gezerken tek tük rastlamıştık onlara ilk başta. Daha sonra başka yolları, patikaları denedik. Karşımıza çıkan, böyle uzun boylularını ilk kez gördüğümüz anemonlar nasıl da mutlu kıldı kızımla beni. Rengârenk ve öyle  çoktular ki nereye bakacağımızı şaşırdık. Her gün bir başka güzellik sunan doğaya hayran kalmamak mümkün mü?

Perihan Keşaplı

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

“Annneee, buraya gelmelisiiinnn!”, “Asıl sen buraya gelmesin, burada coşmuşlar!”…Bugün eve oldukça yakın ama daha önce gitmediğimiz cennetten köşeler bulduk. Yalnızca bu senenin değil, hayatımız boyunca gördüğümüz en görkemli anemon manzaralarıyla karşılaştık ve sersem olduk. Dört renkte ve upuzun boylu bu güzelim çiçekler rüyamıza girecek kesin.

Anemon kelimesi Yunanca “rüzgar” kelimesinden geldiği için İngilizce’de anemonlar “wind flower/rüzgar çiçeği” olarak da biliniyormuş. Bu tür ne lâle ne de gelincik ancak “ne yazık ki”, ya da herkes öyle sandığı için “doğallıkla” Türkçe ismi “Manisa lâlesi”. Billimsel ismi Anemone coronaria. İngilizce’de bu türe “poppy anemone” diyorlarmış. “Poppy” kelimesi “gelincik” demek ve bu durum, en azından bazı lale, gelincik, anemon türlerinin halk genelinde(mesela düne kadar ben) evrensel olarak karıştırıldığının bir kanıtı olsa gerek.

Siz de gördüğünüz türün hangisi olduğunu, Türkiye Bitkileri sitesinde (turkiyebitkileri.com) sırayla anemon (Düğünçiçeğigiller), gelincik (Haşhaşgiller) ve lalelerin (Zambakgiller) ait oldukları ailelerin sayfalarında araştırma gezisine çıkarak bulabilirsiniz.

https://www.turkiyebitkileri.com/tr/fotoğraf-galerisi/view-album/125.html

https://www.turkiyebitkileri.com/en/photo-gallery/view-album/4611.html?start=12

https://www.turkiyebitkileri.com/tr/fotoğraf-galerisi/view-album/4212.html

Özgür Keşaplı Didrickson

25 Şubat 2019

Erzurum

Ne şanslıyız ki kampüsümüzde tilkilerle bir arada yaşıyoruz. Onları bazen yürüyüş sırasında, kompost alanımızdan bir şeyler kaçırırlarken; gece yarısı kar yağıyor mu diye perdeyi aralayıp baktığımda sıklıkla karlarda yuvarlanırken görüyor ya da fareleri yakalamak için karlara dalış yaptıklarında bıraktıkları izleri fark ediyorduk. Ancak geçen gece kızımla kitap okurken ilk başta biraz ürkütücü gelen, daha önceden bilmediğim bir ses duydum. Kesinlikle köpek ya da baykuş sesi değildi. Gece yarısı aynı sesi tekrar duydum. Tilki olabileceğinden şüphelenip internette araştırdım biraz ve “Vixen’s call” denen, erkek tilkilerin dişileri çağırmak için üreme zamanında çıkardıkları bir ses olduğunu öğrendim mutlulukla. Kimbilir belki de yuvaları olur kampüsümüzde.

Özge Keşaplı Can

Selçuk

“Anemon cennetinde olduğumuzu ilan edersek yılın ilk gelinciği de işte böyle görünüverir” diye geçirdim içimden gülümseyerek, yılın ilk gelinciğini yakından görmek için U-dönüşü yaptığımızda…

Özgür Keşaplı Didrickson

26 Şubat 2019

İzmit

1326 yılında Kandıra’yı zapteden (Şehir onun onuruna adlandırıldı, Koca’nın İli) Akçakoca, iki yıl sonra bu ilçede “bir tepede” uçmuş. Bugün Kandıra’da Uç Beyi tepesi denilen bir yer ve orada da bir mezar var. Bu mezar Akçakoca’ya izafe ediliyor. Bu arkadaşı 20 Ekim’de, Kandıra’da o mezarın dibinde gördüm, ancak C. pulchellus sandığım için tek poz çekip bıraktım. Meğer farkı bir türmüş; Crocus sakaryensis (Sakarya çiğdemi).


Sakarya çiğdemi Crocus sakaryensis. Fotoğraf: Hüseyin Doğan

Teşhis için İbrahim Sözen Bey’e şükranla. Kendisinin Çiğdem, Acıçiğdem, Buhurumeryem, Karanergis, vb. türlerimizi tanıttığı harika bir blogu var. Böylesi bir kaynağa bir link mesafesinde olduğumuz için şanslıyız. Sadece (enfes) fotoğraflar(ı) için bile olsa, bir bakın

http://crocusmania.blogspot.com/

Hüseyin Doğan

Gökçealan Köyü, İzmir

Gökçealan Köyü’nün çocuk parkındaki “mimoza” ağacı coşmuş. Yüzümüzü sık sık sarılarının içine gömerek gezindik biraz, altında, tepesinde…

Sonradan rehber kitaba bakınca anladım ki meğer bu ağaç bir mimoza değil, bir Gümüşi Akasyaymış (Acacia dealbata). Ancak dünya genelinde de bizdekine benzer bir karışıklık yaşanıyormuş ve bu ağaç “Mimoza” ya da “Yalancı mimoza” olarak da biliniyormuş. Mimoza cinsine ait ise, 400 kadar bitki varmış ama bu türlerden hiçbiri ülkemizde görülmüyormuş.  Akasyaların anavatanı da Afrika ve Avustralya’ymış. Oradan Akdeniz’e getirilmiş. 

Kimi zaman taksonomik sınıflandırmalarda A ailesine ait olduğu söylenen bir canlının aslında B ailesine dahil edilmesi gerektiği ortaya çıkabiliyor. Bu değişiklik yapılana dek geçen süre içinde bu “hata” halk dilinde, popüler kültürde çoktan yer etmiş olabiliyor. Mimozalar söz konusu olduğunda bu durum çok yaşanmış. Bu nedenle dünya genelinde halâ Gümüşi Akasya’ya “mimoza” deniyor ve yine şarkılarda, sanatta yer alan kimi mimosalar aslında akasya.  Mimoza adı Yunancada “mimos” kelimesinden geliyormuş. Taklitçi anlamında. Gümüşi Akasya’nın isimlerinden birinin “yalancı mimoza” olması taklit yapanın mimoza mı olduğunu söylemiş oluyor öyleyse, yoksa akasyanın mı?

Çocukların bu güzel ağacın altında oynamalarını da çok görmek isterim. Bu arada yamuk salıncağı olmayan bir park var mıdır acaba?  

Gümüşi Akasya. Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Kadınlar Plajı’nı da ilk kez Birol abiyle görmüş oldum. Denizin rengini, kokusunu, dalgasını çok sevdim. Belki de çok kahverengi bulduğum, biraz da temiz olmadığı yönünde duyumlar aldığım için pek sevemediğim Pamuk Sahili kadar yakın olsaydı keşke.

Dönüş yolunda “bitki inceleme molaları” verdik. Daha önce varlığından bile haberdar olmadığımız çok güzel bir tür lavanta, bir tür sümbül ve birkaç değişik bitki daha gördük. Hemen yanı başımızdaki kayalıkların üzerinde kuzgunlar uçuyordu. O etkileyici, özgün seslerini her duyduğumda gökyüzüne çevirdim gözlerimi. Bir ara bir tanesi mağara ağzı gibi bir açıklıkta duruyordu. Acaba orada yuvaları mı var?

Özgür Keşaplı Didrickson

27 Şubat 2019

Bugün Marmaris’te ibibik gözlenmiş. 24 Şubat’taki Gaziantep  kaydından sonra baharın 2. kaydı olmuş bu gözlem. Bir tek Gökhan Coral‘ın, ibibiğin ne kadar güzel bir kuş olduğunu gösteren çarpıcı fotoğrafı için bile habere tıklamalısınız;

https://marmarislife.net/marmaris-kus-kaydi-gozlemi-cemre-dustu-ibibik-kusu-359?fbclid=IwAR1iEVQcuC9UXvoRp6Mrvzk3iGusZZTPsNnXWrx8Crab_o6BQhCYnX1WuMg

Bugün bu inanılmaz videoyla karşılaştım. Okyanus tabanında yürüyen, koşan, yüzen kadının, elindeki taşı çok değerli bir hediye gibi taşıması ne kadar da anlamlı. O olmasa bu derinliğe nasıl iner, içinde nasıl yürürdü? Adamın nefesiyle yaptığı yolculuk da hiç bir zaman bıkılmayacak bir görsel şölen. Akciğerlerine saygıyla…

https://www.facebook.com/DidThatJustHappenDM/videos/426510111427593/UzpfSTI5ODI4NDY3MzUzMDgxOTozMDQ1NDEwNDA4ODE4MjE4/

Özgür Keşaplı Didrickson

28 Şubat 2019

Arizona, Amerika

Arizona poppies are blooming in the desert!

Arizona gelincikleri çölde açıyor!

Fotoğraf: Susan Knauer-Long

Susan Knauer-long

Not: Susan’la yazıştığımızda onun da yılın ilk gelinciklerini görmek için arabasını durdurup kenara çektiğini  öğrenince çok keyiflendik. Birbirinden okyanus uzaklığındaki insanların, aynı günlerde, benzer sevgi ve telaşla gelinciklerin peşine  takılmış oluşundan haberdar olmak ve bunu kayda geçirmek, günlüğümüzle yapmayı düşlediklerimizin gerçekleştiğinin, günlüğümüz aracılığıyla aktarmayı arzuladığımız hissin ve heyecanın  sayfalarımızda soluduğunun kanıtı sayılmaz mı, ne dersiniz? Günlüğümüzün bir logosu olacak olsa, kuşkusuz gelincikler gelecek ilk olarak aklımıza.

Özgür Keşaplı Didrickson

Selçuk

Geçen gün yağmurlu olduğu için anemonlar kapalıydı. Onları açık yakalamak için bu kez öğlen gittik cennete…

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Özgür

1Mart 2019

Eski Arroyo, Madrid yakınları, New Mexico

Fotoğraf: Rebecca Odeaghaidh

Rebecca Odeaghaidh

Pelitköy, Burhaniye

Kayısı ağacı. Fotoğraf: Nezihe Akman

Kayısı çiçekte. İnşallah meyvesi bol olur.

Nezihe Akman

Selçuk

Yılın tümüyle çiçek giyinmiş ilk şeftali ağacını gördük Jno’yla bu akşamki yürüşümüzde. Bir tarlanın ucunda, tek başına duran genç bir ağaçtı. Tarlalarda sıralanmış olanlar henüz coşmadı böyle ancak bazı arsalarda cılız cılız açmış olanları görüyorum. Acaba onlar “tezeren” dedikleri tür mü? Bu kelimeye bayılıyorum.

Özgür Keşaplı Didrickson

Erzurum

Erzurum. Fotoğraf: Özge Keşaplı Can

Dün yağan karın yüksekliği…Ön bahçedeki piknik masaları yok oldu. O kadar yağdı yani. Bırak çiçeği, biz daha toprağı göremiyoruz.

Özge Keşaplı Can

2 Mart 2019 02:24

Selçuk

5 dakika kadar önce başladı ötmeye. İçimden geçiriyordum. “Umarım öter” diyordum. En güzel telaşı getiriyor içime. Şimdi ben senin sesini dinleyerek kitap mı okusam, bir şeyler mi yazsam, hiç bir şey yapmadan öylece dursam mı, sesini dinleyerek uyusam mı? İyi varsın baykuş dost.

Özgür Keşaplı Didrickson

İstanbul

Baharı güzü, kuş yuvasını, fırtınayı en güzel taşıyan ağaç.. en tepkili, en ruhlu ağaç.. müzik kulağı olan, ne dinlerseniz ona göre salınan ağaç.. fırtınada deniz dibindeki yosunlar gibi savrulan, saksağan yavrularını beşik gibi sallayan, yaz öğleden sonralarında yapraklarının hışırtısıyla ninniler söyleyen, sonbaharda kuruyan yapraklarıyla rüzgâr çanına, kışın karda uçuşa geçmiş cadı süpürgelerine dönüşen ağaç.. uzun yolculukların, köy yollarının ağacı; can kavak..

Gevher Gökçe

3 Mart 2019

Salda Gölü, Burdur

Gölün rengini okyanus mavisine benzettim, çok beğendim. İyi ki bu mevsimde gelmişim, sakinken…

Fotoğraf: Gülten Erkal Gündüz

Gülten Erkal Gündüz

Not: Görenleri haklı olarak büyüleyen Salda Gölü’nün doğasını geri dönüşü olmayacak şekilde bozacak türlü turizm hamleleriyle ilgili gelişmeler hepimizi kaygılandırdı. Gazeteci Yusuf Yavuz‘un konuyla ilgili yazısı paylaşıyoruz;

Selçuk

Geçen gün ilk kez gördüğümüz ve bayıldığımız lavantaların olduğu yere gittik bugün yeniden. Bildiğimiz lavantadan öylesine farklı, çiçekleri öylesine ilginçti ki daha iyi fotoğraflarını çekmek istemiştik. Bu türün bilimsel ismi Lavandula stoechas, Türkçesi ise “Karabaş”mış.

Arılar gibi lavantanın sağında solunda döndükten sonra geçen gün gördüğümüz birkaç bitkinin daha peşine düştük yeniden.

“Karabaş” isimli bir tür lavanta. Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson
“Karabaş” isimli bir tür lavanta. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Zarif, minicik çiçekleri olan farekulağından 3-4 tanesini birarada gördük. Sonra annem geçen gün doğru düzgün inceleyemediği bir sarı çiçeğe bakındı. Fotoğraf çekmek için yere oturduk falan derken başımı sola döndürünce, kanat altının yeşiliyle az çok bitkilerin yeşilinde kaybolmuş olsa da onu gördüm. Yakınına kadar gelip fotoğraflamamıza izin verdi. Uçmadı zaten, sonunda biz onu kendi haline bıraktık. Kelebeklerin sevgiye karşılık verişleri de çok zarif. Hoş, zaten bu kelebek, “melek” olarak adlandırılanlardan biri…


Bir tür “benekli melek”. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Yılın bu ilk, büyük kelebek buluşması çok keyiflendirdi bizi. “Benekli Melekler”den olan bu tür yanılmıyorsam “yeni benekli melek”. Kanat üzeri beyaz ağırlıklı. Bilimsel ismi Pontia edusa. Şu adresten tüm melek türlerine ve genel olarak ülkemizde görülen türlere bakabilirsiniz;

http://www.trakel.org/kelebekler/?fsx=2fsdl17%40d&tur=Yeni+Beneklimelek

Farekulaklarına ise şu adresten;
https://www.turkiyebitkileri.com/tr/fotoğraf-galerisi/view-album/5105.html

4 Mart 2019

Selçuk

Nazmiye teyze Burhaniye pazarındaymış bugün. Ayşekadın fasülyesi o kadar pahalanmış ki, kilosunun 29.20 lira olduğunu gösteren bir tezgah fotoğrafını göndermiş anneme. Şöyle not düşerek “Ona artık Ayşe Kadın demiyoruz. Karşınızdaaaa Först Leydi Ayşe Hanımefendiii!!!”

Özgür Keşaplı Didrickson

Not: Kuş türleri için trakus.org, kelebek türleri için trakel.org adresine bakabilirsiniz. Bitkiler konusunda Facebook’taki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden yararlanıyoruz. Sürüngenlerden mantarlara, genel olarak yaban hayatla ilgili bilgi edinmek, gözlemlediğiniz türlerin hangisi olduğunu öğrenmek için dogalhayat.org adresine danışmanızı öneririz.

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim* Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.

* “Dirim” kelimesi “yaşam” demek. “Dirimbilim” de “Yaşambilim” yani “Biyoloji” demek.  “Dirim” kelimesinin doğanın içindeki müziğe ve şiire de göz kırpan bir kelime olduğunu düşündüğümüz için günlüğümüze bu ismi verdik.

Bunu paylaş: