Azizm Sanat E-Dergi’nin 134. Sayısı Yayında

Azizm Sanat Örgütü’nün aylık yayını Azizm Sanat E-Dergi’nin Şubat 2019 tarihli 134. sayısı yayında. Eleştiri, görüş ve katkılarınızı bekliyoruz;

İçindekiler

Editörden s. 4

Adsız – Gülbike Keşaplı s. 8

Steve Cutts Filmlerinde Tüketim Çılgınlığı Eleştirileri – Orçun Üzüm s. 10

Opera – Mustafa Bilgin s. 19

Hatlar Karıştı – Zeki Gümüş s. 20

Vaveyley – Ziza Rumas s. 21

Odamdayım – Kemâl Hatipoğlu s. 24

Can Kafeste Uyurken – Ahmet Ayberk Aykul s. 26

Yakarış – Batuhan Suiçmez s. 30

Yola Düşenlerin Işığı – İsmet Şengül s. 32

Sağcılık – Özgür Karakaya s. 51

***

Editörden

Gerçekliğin kronik saldırılar karşısında mevzi yitirdiği, katı olan her şeyin tarihte belki de hiç görülmedik ölçüde buharlaştığı bir dönemden geçmekteyiz. Sıkça görünerek, çok ve her konuda konuşarak var olmanın dayanılmaz hafifliğindeki albeni, sırtımızı yasladığımız, kendimizi umutsuz hissettiğimiz anda imdadımıza yetişen pek çok değer, olgu ve karakteri çekip alıp dayanak olmaktan çıkartmakta. Çaresizce umudun peşine düşerken ister istemez kendimizi bir çekim merkezi, ağırlık noktası, odak ararken buluyoruz. Bu arayışın sonucunda kendi benliğimizi hareket noktası kabul etme hatasının, fizyolojimizin sunduğu öznel kamera açısı neticesinde çoğunlukla meydana gelen bir netice olduğu görülüyor. Ya da görülüyor mu? Herhalde görülüyor olsaydı her kişi veya kurum kendini biricik özne, merkez, odak ve sıçrama noktası olarak kodlamazdı. Ancak ne yazık ki, güneşin bile merkez olmadığı, hatta bir merkezin olup olmadığı bile henüz açıklanamayan evrende hemen herkes kendisini ve taşıdığı fikirleri merkez sanma yanılsamasını yaşıyor. Daha da kötüsü, taşıdığı fikirlerle hemfikir insan sayısı ne kadar çoksa kendi belirleyiciliği konusunda yaşadığı/yaşattığı illüzyon artıyor.

Sanat ve Arzu adlı yapıtta, Leibniz’in bakış açısı ve perspektifini yorumlayan Ulus Baker’in “bakış açısı öznede değil de nesnelerin içerisinde. Dünya bize göre değil, biz dünyanın bakış açılarına yerleştiğimiz ölçüde özneleşiyoruz” ifadesi söz konusu yanılsamanın felsefi eleştirisi olarak dikkat çekiyor. Buna göre ancak nesne olarak adlandırmaya meyilli olduğumuz nesneler üzerindeki yansımalarımızın tetiklediği bakış açılarına göre özneleşmemiz mümkün. Tehlike, tektipleştirilmiş ya da o yönde davranma belirtisi gösteren nesnelerdeki yansımasının giderek bir devaynasına dönüşmesinde yatıyor. Güvenli bölgelerin genişlemesi, olası bir başka yansımaya ve beraberinde bir nesneye tahammül edememeye yol açarken ülkemizi ve dünyayı, dini olsun olmasın, cemaatler toplamına dönüştürüyor. Toplum ve insanlık düşmanı cemaat olgusunu insanlığın ilericiliğini sırtlama iddiasındaki birey ve topluluklarda görmek umut kırıcı ancak özne olma arzusunun rafa kaldırılmadığı, düşün dünyası ve zihniyette de en az ideolojide olduğu kadar eşitlikçi olunmadığı sürece ötesini ummak güç. Hatta başat umut kırıcının özne olma ve odak arama eylemlerinde saklı olduğu söylenebilir.

Sanatında deha seviyesinde, son derece yetkin ve kültürel olarak hâlihazırdaki zihniyetle çatışma halindeki bir piyanistin muhalifliğini abartarak onu merkezi bir kahramana dönüştürme zorlaması ne kadar yanlışsa, kahramanlık talebi olmayan kahramanın pek de kahramanca olmayan bir tercihi üzerinden en başta talep etmediği kahramanlığı çekip onu düşmana çevirmek bir o kadar yanlıştır. En kötüsü ise kişi sırf kendisi ve bağlı bulunduğu cemaat ve komşu cemaatler bu konuyu tartışıyor diye tüm gündemini buna göre şekillendirmesi ve toplumun Fazıl Say olayını umursadığını sanmasıdır. Burada ikili bir olumsuzluk ve işgal söz konusudur. İlki kendi gündemini, özne olma duygusunun yarattığı etkiyle, herkesin gündemi sanma ikincisi ise ağzından çıkacak laflara bakan alt kademelerin bu yönde kandırılmasıdır. Çoğunluğun haftanın neredeyse tamamında çalışmak zorunda olduğu, ay sonun getirmekte güçlük çektiği, kaygı hissi egemenleşemesin diye türlü kaçışları tercih ettiği bir gerçeklikte insanlık düşmanı bu sistemi değiştirme gayesindekilerin işlevsiz ve lüks gündemlerle özne olma çabalarına bir şekilde dur demenin gerekliliği kendisini fazlasıyla hissettiriyor.

Özne olmak gibi bir iddiası ve arzusu olmayan Azizm Sanat’ın 134. e-dergisi farklı dokulardan ve güdülenmelerden hareket eden şiir, öykü ve denemelere ev sahipliği yapıyor. Değerli karikatürist Mustafa Bilgin’in, yeterince slogan atmadığı ve bu yüzden anlaşılması güç bulunduğunu bizzat öğrendiğimiz Opera adlı yapıtı ile en değerli kasımızı etkinleştirecek bir çıta yakalarken bir aylık aranın ardından sinema yazılarımız Steve Cutts’ın yapıtlarına yönelik göstergebilimsel çözümlemelerle yeniden sayfalarımızda. Bir kez daha düzen inşasının sağlanacağı ancak her nedense önceki yirmi yılda olduğu gibi “hayati önem taşıyan” yerel seçimler yaklaşırken, sağ ve sol görünümlü sağın ne olduğu üzerine zihin açıklığı vermesi amacıyla, ismi lazım olmayana anlatır gibi basit, anlaşılır bir dil tutturan metin de bu ay dergimizde.

Özneleşme güdüsünün aşılıp nesneler zenginliğine varmak adına,

Sanatla kalın dostlar.

Azizm’in Notu: Azizm Sanat E-Dergi’nin Mart 2019 tarihli 135. sayısı için dilediğiniz konuda makale, öykü, şiir, deneme, eleştiri, karikatür, video, resim ve fotoğrafı 3 Mart tarihine kadar azizm.sanat@gmail.com adresinden yayın kurulumuza iletebilirsiniz.

Görsel: Şişe ve Balıklar (1912) – Georges Braque

Bunu paylaş: