Dirimbilim Günlüğü: Antares, Çatalburun, Uzungöl, Salpa

30 Haziran

Didim

Bugünlerde gözüm hep yıldızlarda, aranıyorum ama nafile, şehir ışıklarından göremiyorum. 19 Mayıs’ta Didim’deydim. Yıldızların konumunun az da olsa değişik olması beni şaşırtmıştı. Evimiz akrep takımyıldızına karşı bakıyor. Ben de her gece ona gözlerimi dikip kafamda şeklini belirlemeye çalışıyorum. Bir yıldız, takımyıldızdaki konumu nedeniyle “Akrepin kalbi” olarak nitelendiriliyor ve kırmızı bir renge sahip. Yazın bunu belli belirsiz görebiliyordum ancak mayıs ayında bu yıldızı, yani Antares’i gördüğümde ağzım açık kaldı. Kıpkırmızı bir yıldız gökyüzünde parlıyordu. Şimdi bir heves yarın akşamı bekliyorum aynı manzarayı görebilmek ümidiyle. Bu yıldızın adının Antares olmasının nedeni de bu kırmızılığından kaynaklanıyor. Roma mitolojisinde Mars, Yunan mitolojisinde Ares olan savaş Tanrısının adı gezegenlerden birine verilmiş. Antares’in adı da Mars gezegeni gibi kırmızı olduğundan “Anti Ares” yani Antares olmuş.

Yeşim Öndül

1 Temmuz

Burhaniye

Süzülerek bahçeye yaklaşan bir Kırlangıçkuyruğun (Papilio machaon) konmasını bekledik bugün heyecanla. Komşunun bahçesindeki uzun gövdeli, mor renkli bir çiçeğe kondu kelebek. Annem aradaki duvara tırmanarak fotoğrafını çekmeye çalıştı. Biraz da rüzgârdan, başaramadı. Anne ve babam Burhaniyeli olduğu için annemin yadırganacağı konusunda endişelenmedim değil. Erzurum çayırlarının içine rahatça gömülüyorduk. Bilkent Erzurum Laboratuvar Lisesinin yerleşkesi olmasına rağmen pek insanın dolanmadığı çayırlarda ne çok kelebek vardı. Burada, evlerin arasında ne çok sayıdalar ne de çok türden oluyorlar. Ülkemizde 3 türü bulunan kırlangıçkuyrukların yaşamımda özel yeri olması biraz da bundan. En büyük kelebeklerden olan bu tür sanki kocaman kelebek sevgimizi sırtlanmış, heyecanımızı kanatlandırmış. Kelebek özlemimiz iyice belirince binalara aldırmadan buluyor bizi.  Ne iyi ediyor!

Kırlangıçkuyruk. Fotoğraf: Quartl

Akşam dere kenarında yürüdük. Uygun bulduğu yerde güzelim beyaz çiçekleriyle yayılmış kaparilerin, iğde ağaçlarının içinden… Dere kenarında, sazlıklarda gecelemeden önce sinek peşinde uçuşan kırlangıçlar vardı.

“Türkiye’nin bitkileri” sitesine göre bizim “kapari” olarak bildiğimiz bitkinin Capparis cinsine ait 3 türü varmış. Meğer bu türlerin ve alttürlerin “kapari” dışında, çok ilginç isimleri varmış;  “kebere”, “şeytankarpuzu”, “delikarpuzu” ve “köpekgürü”.

Bölgenizde gördüğünüz türleri ayırt etmek isterseniz “Türkiye Bitkileri” sitesinden yararlanabilirsiniz;

https://www.turkiyebitkileri.com/en/photo-gallery/view-album/2220.html

Özgür Keşaplı Didrickson

2 Temmuz

Burhaniye

Bu akşamüzeri sahilde yürürken denize kurulmuş bir salıncak gördüm. Güneş batışında özellikle, çok güzel görünüyordu. Ayaklarını suya değdire değdire, güneşi ıslata ıslata sallanmayı kim istemez? Belediyenin yerleştirdiğini, salıncakla aramıza paranın sokulmadığını düşünmek istedim ancak tabii ki öyle değilmiş. Önünde bulunduğu kafenin ismini taşıyan bir tabela vardı üzerinde. Yanında bir tabela daha vardı ama onu okuyamadım. İçimden kafe çalışanlarına soru sormak da gelmedi. Üzerinde sallanan uzun saçlı bir kadın ve çevresinde yüzen bir adam vardı. Ara sıra o da sallandı.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Doğduğumdan beri- 43 yıldır- yüzdüğüm bu denizde eskiden sadece mısır, dondurma, helva, simit gibi birkaç şey satılırdı. Kıyı boyunca ittirdiği arabası, başında tablasıyla sıcakta, aramızda dolaşan seyyar satıcılar… Elbette onlar da bize bir şey satıyordu ama şimdiki durum çok farklı. Şimdi kumsalın ve denizin görüntüsünü kalıcı olarak değiştiren işletmeler var. Çocukluğumun kumsalında sanırım 4-5 tane işletme var. Yanımıza yaklaşan her işletmeden bir şey almaya başlıyoruz ister istemez. Soğuk su içmek istediğimizde oturup bir seyyar satıcı beklemiyoruz, ya da eve gidip en başta unuttuğumuz termosumuzu falan getirmeye kalkışmıyoruz. Böyle böyle kumsalın eski görüntüsü silinmeye başlıyor belki de aklımızdan.

Eskiden kumsalda ters dönmüş kayıklar olurdu. Onlara yaslanarak kitap okurduk. Burhaniye yine de eskiye dair her şeyi kaybetmiş değil; kimi yerlerde hala sandallar var kıyıda. Ancak eskiye benzemeyen şey bir de kalabalık. Sandala yaslanıp kitap okusak ertesi gün başkaları kapabilir o sandalı bu kalabalıkta. Böyle böyle talebi görenler ters dönmüş sandallardan oluşan bir kafe açabilir mesela.

Her şeyin, adım başı satıldığı bu dünyada, her gün o iştah kabartan insan sürüsünden birkaçımız buralardan alışveriş yapıyor. Satış yapanlar dahil her gün hepimiz kapitalizme kurban gidiyoruz.

Aslında Burhaniye’de kamusal alan çok da az sayılmaz. Ören Tepede sıralanmış bankları bu nedenle hep çok sevmişimdir. Denize hakim o tepe noktada sıra sıra ev de olabilirdi. Elbette oranın sit alanı olmasıyla da ilgili bu durum ama işte  her şeyin, her yerin paralı olmaması halinde dünyanın ne kadar uygarlaşacağına güzel bir örnek. O bankların ardında bir de halâ kullanılan bir çeşme var. Bu açıdan Ören Tepenin dünyada benzeri az olmalı.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Yine de keşke bu salıncak paralı olmasaydı. Belki de ayışığında, kafe kapalıyken bizimdir o. Ne de olsa denizin bir kapısı yok zincirlenebilecek.

Özgür Keşaplı Didrickson

3 Temmuz

Zonguldak

Herşey 12 saat arayla oldu ve Çatal da bu işe çok şaşırdı. Echinopsis oxygona çiçekleri… Yarın solmaya başlayacaklar. Kısacık ömürleri kendilerine çok uzun gelecek.

Echinopsis oxygona. Fotoğraf: Mehmet Harma

Çatal, Çatalburun cinsi bir Anadolu ırkı av köpeği. Kangal, Van Kedisi gibi yalnızca ülkemizde var olan endemik bir tür. İslam (Yedi uyurlar) ve Hristiyan (Seven sleepers) efsanalerinde yer alan Kıtmir adlı köpek. Yarık damağı, yarık dudağı nedeniyle bu ad verilmiş. Çok iyi koku alıyor, kuş avında kullanılıyor. Anlatılanlara göre bu cinsin ilginç, komik bir özelliği, avcılar birden fazla köpekle ava çıktığında sahibi diğer köpekleri sevecek endişesiyle onun yanından fazla ayrılmayıp diğerleri gibi çılgınca av takip etmemesi.

Fotoğraf: Mehmet Harma

Editörün notu: Bilimsel ismi Echinopsis oxygona olan bu ilginç kaktüs türünün Türkçe ismini  bulmak için “Türkiye’nin bitkileri” sayfasına baktık ancak yerli bir tür olmadığı için bilgi bulamadık. İnternette karşılaştığım sayfalara göre bitki Türkçede “kaynana topuzu” ya da “kaynana yumruğu” olarak biliniyormuş.

Mehmet Harma

Uzungöl

Uzungöl’e yamaç paraşütüyle uçuşa gelmiştik ama hava sisli ve yağışlı olduğu için yaylaları gezelim dedik. Bartın-Trabzon sınırında Kaçkarlar Sıradağlar sırasında Şekersu Yaylası’na çıktık. Buradan Balıklı Göl’e gittik. Rakım 2600m civarı.

Fotoğraf: Yasin Gündoğan

Halâ erimemiş kâr var. Temmuz ayında kâr da yemiş oldum. Yanıbaşında da adının ne olduğunu bilmediğim bodur, bembeyaz çiçekleri olan bir bitki vardı. Tepede her yere yayılmıştı. Kârlardan eriyen sular dereler oluşturup göle akıyordu. Maalesef gölü bütünüyle sis olduğu için göremedik.

Fotoğraf: Yasin Gündoğan

Bir de yol üstünde hep Alplerdeki gibi inekler kendi başlarına otlanıyordu. Bir tek Karadeniz yaylalarında gördüğüm, iri yarı, siyah-beyaz kırçıllı bir keçi türü var. Onlardan oluşan bir sürü gördüm. Umarım tüm bu değerler kısa vadeli rantlar için bozulmaz. Bozmak çok kolay ama bu doğal yaşamın oluşması binlerce yıl almakta.

Fotoğraf: Yasin Gündoğan

Yasin Gündoğan

Burhaniye

Bahçedeki otları temizlerken rastladım bu güzel çiçeklere.Çok büyük acılara ve kötülüklere de lanet olsun diye diye geçti bütün günüm, içim acıdı. Kırlarda korkusuzca koşabilse , oynayabilse keşke tüm çocuklar ve rengârenk çiçeklerden taçlar yapsalar.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Perihan Keşaplı

4 Temmuz

Erzurum

Palandöken Kent Ormanı ve Erzurum Sazlıkları – kalabalığa karışmadan ve sıcaklarda kavrulmadan önce biraz sakinlik iyi geliyor.

Fotoğraf: Özge Keşaplı Can

Özge Keşaplı Can

Burhaniye

Bugün bu yılın ilk şnorkelli yüzüşünü yaptım.  Birkaç kez daha yüzmüş ve bir iki balık görmüştüm ama denize şnorkelin açtığı pencereden dalmak gibisi yok. Kuzenim Seda ile önce Altınoluk’un sularına attık kendimizi. Girdiğimiz yer pek taşlık değildi. Yosun vardı ama su yine de bulanıktı.

Genelde şnorkeli takar takmaz karagöz denilen balığı görüyorum. Ve nerdeyse hangi balığı, sürüyü izliyorsam çıkıyor aralarından. Acaba denizin sakarmekesi, serçesi mi bu güzel, mavi kafalı balık? Bu kez de gördük onu ama maviliği bulanık suda pek belli olmuyordu.

Karagöz. Fotoğraf: Anders Finn Jorgensen

Balıklardan söz ederken salpaları anlattım Seda’ya. Birkaç dakika geçmedi Seda’nın işaret ettiği yerde gördüm onları. Ne güzel balıklar. Bir süre sonra kocaman bir sürü olarak dolandılar ayaklarımızın altında. Yüzgeçlerinin dibindeki, yüzgeçlerini hareket ettirdiklerinde görünen sarılığa bayılıyorum.

Salpa. Fotoğraf: Tino Strauss

Minicik balıklardan oluşan sürüler de vardı. Birkaç deniz kestanesi de gördüm yosunların arasında.Ve türlerini bilmediğim birkaç balık daha.

Akşamüzeri Pelitköy civarında yüzdük. Evden arabayla kısa sayılacak bir yolculukla geldiğimiz bu sahili çok seviyorum. Birkaç adım uzakta ahtapot gördüğüm bile oluyor. Çocukluk sahilimiz olan Öğretmenler Mahallesi’nde balıkların sevdiği kayalık alanlar yok. Bir bölümünde yosun da yok. Kumsaldaki bol kum, denizin içinde de devam ettiği için su genellikle bulanık. Yürüyüşlerimizde tilki ailesi gördüğümüz Pelitköy civarı imara açıldığında ve ev dolduğunda çok üzülmüş ve kızmıştım. Evlerle birlikte yol da yapıldı elbette. Balık göreceğim en yakın sahil olduğu için, hiç var olmamış olmasını istediğim yolları ve ekolojik olmayan arabayı kullanarak biz de yüzüyoruz orada.

Seda ile yüzerken balık gördük ama Altınoluk’taki kadar çok değillerdi. Karagöz gördük elbette, salpa da. Altınoluk’tan farklı olarak tekir türlerini gördük bir de.

Herkes hayvanları seviyor ya da onlarla ilgileniyor. Pek çok insan iyi niyetle, bu sevgi ve ilgi nedeniyle çocuğunu hayvanat bahçesine götürüyor. Keşke herkesin deniz kenarında tatil yapabilme imkânı olsa. Bildiğim kadarıyla şnorkellerin çok pahalı olmayanları da var. Her çocuğun bir şnorkeli ve balık türlerini gösteren bir kitabı olsa kimbilir ne kadar güzel şeylerin tohumu atılmış olurdu (Şnorkel ve kitap temininde belediyeler de yardım etse) Deniz bilimlerine ilgi duyan çocukların sayısı artardı. Balıklar renkleri ve davranışlarıyla öyle muhteşem ki, sanırım resme merak duyan çocukların sayısı da artardı. Hem böylelikle plastik kirliliğiyle, balıkların azalmasıyla gündemimizden düşmeyen denizle ilgili sorunları çözmek adına daha büyük adımların atılabilirdi. Her çocuğa bir şnorkel!

Özgür Keşaplı Didrickson

İstanbul

KABZIMALLIK…

“Kabzımallık”, deniz, balık ve balıkçının, insan dahlinde sucul dünya ile uyumunu bozan sistemin adı…

Kapitalizmin anası feodalizmin gezegende esip gürlediği dönemde; Anadolu’nun kadim uygarlıklarının kesintisiz kan ve katliam yöntemleri ile önce Bizanslılar ve sonrası Türklerin Osmanlı hükümranlığı ve bugün de Cumhuriyet’in kapitalist uygulamaları dahlinde yürürlükte olan sistem…

Türkler oba/ova/yayla yaşam düzeni bağlamında toprağa dayalı beslenme geleneğinde olduğu için Rumların geleneksel geçim kaynağı olan sistem…

1800’lü yılların başında Dağıstan’dan Çarlık dönemine uyum sağlayamayıp postu İstanbul, Rumeli Kavağa atan ailenin bugün aramazda olmayan bir önceki kuşağının temsilcisi olan Hulusi Esen de kabzımaldı.

Mesleğe ilk adımını askerlik sonrası; bugün şehir hatları olarak bilinen o dönemde, Osmanlı’dan kalan tanımı ile, Şirket- i Hayriye (deniz ulaşımı) vapurları ile attı.

Hulusi..!
Balıkçının emeğinden kazanmanın ne kadar zor olduğunu bildiği için mesleğine saygı duyuyordu.Balıkçılar ve yakınları aç iken mutsuz olan; bu bağlamda balıkçı babası olan insandı. Oysa o zamanın ve bugünün emek hırsızı kabzımallar, balıkçılıktan değil, tam tersi kasaplıktan, Erzincan çevresinden gelenlerdi.

Şimdikiler bilmez; Rumlardan, Bizans döneminden, Osmanlı ve sonrası Cumhuriyet döneminden yakın zamana değin balıkhanenin ve alım satımın yapıldığı yer Haliçti.

Hulusi…
Çakma kasaplık/celepten gelen devşirme kabzımalların Haliç’te işleyen düzenine çomak soktu! Zira balıkçının ölümü -Şansı varsa bir uzvunu kaybetme- pahasına avladığı balığı üç kuruşa kapatıp on kuruşa satma sisteminin işleyişini bozmuştu.

Hulusi Esen. Çizim: Halit Konanç

Kabzımalların imdadına 27 Mayıs darbesi yetişti.

Hulusi..!
Balıkhanede en çok sayıda balıkçının komisyoncusu olmasının yarattığı konum nedeni ile özellikle Fransa’ya ihraç edilen soğuk hava depolarında binlerce ton balığı muhafaza ediyordu. Darbe nedeni ile ithalatçılar tarafından iptal edilen alım sözleşmeleri Hulusi’nin ipinin çekilmesine neden oldu.

Balıkhanede adeta bayram ilan edildi.
Balıkçının babası çarmıha gerilmişti.

Bugün Rumeli Kavaklı ve İstanbullu eski bilge balıkçılar onu çok arıyor.

Onun anısına, şehir hatlarında envantere adı “Halas” olarak geçen vapuru ve yorgun, çarmıha gerilmiş  bakışlarını kara kalem çizerek, halen varsa sucul dünya dostu insanların görmesini istedim.

Halas vapuru. Çizim: Halit Konanç

Bir sonraki yaşanmış öyküde buluşmak üzere
Halit Konanç 

5 Temmuz

Burhaniye

Annemin Erzurum’da çektiği kelebeklerin bir kısmını tanımlayamadık elbette. Sık sık gördüğümüz,  kanat altının büyük kısmı türkuvaz-mavi olan bir kelebek görüyorduk. Muhteşem renkli bu minik kelebeklere ait fotoğrafları derledim ve ülkemizin önde gelen kelebek bilimcisi Evrim Karaçetin’den yardım istedim. Evrim aşağıdaki fotoğraftaki bireyin “Karagözlü Mavi Kelebek” Glaucopsyche alexis olduğunu söyledi. Kendisine teşekkür ederim.

Karagözlü Mavi Kelebek. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

7 Temmuz

Didim

Bu hafta denizden bulduğum kabukları sizinle paylaşmak istedim çünkü boyutları ve şekilleri harika. Beyaz olanı bir çizgi filmden fırlamış gibi. Zaten ben alelade bir kabuk bulsam bile hayran kalıyorum. Bir keresinde bir süpermarkette benim özene bezene topladığım kabuklar poşetlerde pişirilmek üzere satılıyorlardı. Maalesef artık eskiden bulduğum kabukları bulamıyorum. Tükendiler. On çeşit sayabilirim. Buna benim 30 yıl gibi bir süre içinde şahit olmam çok üzücü. Bazen topladığıma bile üzülürdüm. Eskiden akşam saat yedi sekiz gibi yengeçlerin kıyıdaki kayalarda gezinmelerine şahit olurduk ama şimdi o bellediğim kayalar bile yok. Maalesef deniz üzerine kurulan iskeleler yetmiyormuş gibi yosun, kaya hiç bir şey bırakmadılar. Yosun deyince kokusu aklıma geldi…Yazım moral bozucu oldu, umarım daha kötüsü başımıza gelmez.

Fotoğraf: Yeşim Öndül

Yeşim Öndül

Not: Kuş türleri için trakus.org; kelebek türleri için trakel.org adreslerine bakabilirsiniz. Bitkiler konusunda facebooktaki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden yararlanıyoruz.

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.

Bunu paylaş: