Aşk, Tabu, Cinsellik – Deniz Eren

Aşk, Tabu, Cinsellik*

Sözlükteki anlamı olarak tabu: İnsan davranışlarının belli alanları ya da belli normlarla ilişkili olarak kutsal veya dokunulmaz olarak tanımlanmış oldukça güçlü sosyal yasaklardır. Diğer bir deyişle ise tabu: Bir şeyi kutsal sayan ona dokunulmasını, onun kullanılmasını yasaklayan bir dini inanış olarak karşımıza çıkar.

Tabular, belli bir kesim için toplumun bir arada tutulup kontrolünün sağlanması için gerekli olarak görülse de kendi çıkarsamalarım sonucunda tabuların bizi görünmeyen bir fanus içine alarak kendimizi geliştirmemizde bizi bir adım geriye atarak önümüze belli yasakların konulduğunu savunan böylelikle de eleştiri oklarından payını alan diğer kesime giriyorum. Bugüne kadar “ putlarımızı yıkıyoruz “ adı altında tabuları lanetleyici bir sürü yazılar yazılıp eleştiriler getirilmeye çalışılmış olsa da “mutlak gerçeklikle ilgisi olmayan adeta tekrar icat edilen tabuların” derinlemesine inip nedenlerini kendimize sorup tartışmaya açmadıkça “bu kavramın neresinden tutarsak elimizden kalacak ve bir anlam ifade etmeyecektir”. Tabulara baktığımızda evrensel bir tabuyla karşılaştığımızdan çok tabu başlıklarının ülkelere göre ayrıldığını görüyoruz ve aslında bunun altında yatan temel kavram olarak “ahlak” bizi karşılıyor. Toplumdaki ahlak bozuldukça -ki bununla ilgili ülkemizde olan olaylar alenen ortada tekrar söylemeye gerek yok o yüzden- en başta dini tabuların arttığı, devamında ise yasaklanarak korunan sözcük ve davranışların artması ve bizi karşılayan toplumsal çökmeyle karşı karşıya kalıyoruz.

Ülkemiz adına konuşmak gerekirse gerek yanlış bilinmesi gerekse konuşulmasının kadın ve erkek tarafından büyük oranda ayıp karşılanması nedeniyle tabu olarak akıllara gelen ilk olgu cinsellik oluyor.  Bilindiği üzereÜreme, hayvanlar ve insanlar arasında ortaktır. Ama sadece insanların cinselliği erotiktir. Erotizm, basit cinsellikten farklı olarak, üreme işlevinden bağımsızdır. Ölüm gibi bir ihlal hadisesidir. Ve her ihlal hadisesi gibi şiddetle ilgilidir. Çünkü taşkınlıktır, tarafların kendisini kaybetmesidir, birbirlerini mahvetmesidir. Şehvetle cinsel üremenin bir ilgisi yoktur. Şehvet şiddet dolu bir duygudur. Bana göre şiddet en başta şehvete dayanır.” Ölüm, şiddet, cinsellik, erotizm gibi kavramların Freud‘un bilinci üçe ayırdığı id, ego ve süperego diyalektiğindeki bireyin evrilmemiş hali olan ve alt bilinç olarak ta ele alınan id de tüm çıplaklığıyla kişilerle iletişime geçmenin bir yolu olarak görülen ve aslında bu kavramların varoluştan itibaren bireyin bilinçaltında yer aldığını söylemek mümkün. Konuşmamızın önüne setler çekilip yasaklanması doğru bilgiyi bilmemizin engellemesiyle toplumun birçoğunun hâkim olduğu düşünce tarzı olarak karşımıza çıkan yasaklar çiğnenmek içindir veya yasak olan şey tatlıdır durumu cinsellik tabusu üzerinden tecavüz, taciz gibi tatsız olaylarla karşımıza çıkıyor. Oysaki bu durumu en temelden bireysel anlayışın en anlamlı bütünü olan davranış ve tutumların bir varoluştan kaynaklandığını toplumsal kurumlar etrafında en başta eğitimi temel alarak anlatırsak bir takım tatsız olayların önüne geçebileceğimizi söyleyebiliriz.

Cinsellik doğal bir dürtüdür ve hayatımızda ona yüklediğimiz anlam doğrultusunda bir değer kazandığını görüyoruz, Sekreter filminde… Mazoşist zevkleri olan bir kadın ile sadist bir adamın aşkına konuk oluyoruz.

Üçüncü bir göz olarak izlediğimiz filmde romantik bir aşk filminden daha çok, başarılı bir kadın olan Lee’nin hikâyesi  bizi karşılıyor ve Lee’nin etrafında olan olaylar karşısındaki tutumu, çatışmaları ve düşünceleri birinci ağız bir anlatıma sahip olup kahramanımız Lee’nin ara ara anlatımlarla desteklediği sahnelerle kahraman bakış açısının hâkim olduğu bir anlatımla filmi izliyoruz.

Lee’nin mazoşist olmasına onu iten nedenler nedir sorusu tam olarak cevabını bulmasa da ne zaman acı çekmekten hoşlanmaya başladığını geri dönüş sahneleriyle görüyoruz. Oysa Lee’nin aksine, yanında işe başladığı avukat Edward Grey hakkında pek bir bilgi sahibi olamıyoruz, aynı zamanda Grey’in heyecan, mutluluk gibi duygular karşısında yüzünde hiç değişmeyen o ifade izleyicinin üzerinde bir gerginliğe yol açtığını söylemek mümkün. Filmin etkileyici sahnelerinden başında ise Lee’nin boynundan ve el bileklerinden kilitle bağlı olduğu bir demirle ofiste ilk kâğıtları zımbalayıp eline aldıktan sonra fotokopi makinasındaki kâğıdı ağzıyla alarak Grey’in kahvesini yapıp odasına götürdüğü ilk ve ilerleyen bölümlerde de karşımıza çıkan sahnenin olduğunu söyleyebiliriz.

Mary Gaitskill’in kısa öyküsünden uyarlanan filme karşı yazarın görüşü: “ çekicilik açısından ağır olan (ve birazda hoş) Pretty Woman versiyonu olarak nitelendirmiştir.  ben ise film olarak 2015 yapımı olan Grinin Elli Tonu adlı filmle benzetmiş olduğum kimi sahnelerin olduğunu söyleyebilirim. Herkesin hayatında kendisine iz bırakan veya adeta elinde sihirli değnek varmışçasına hayatını değiştiren kişiler vardır, burada da o rolü Edward Grey üstleniyor. Grey’in Lee’yi gözlemleyerek kendine zarar vermesin diye ara ara onunla konuşması ve bu sayede Lee’nin birçok huyunu geride bırakmasına neden olmuştur. Grey’in bu konuşmalarıyla aralarında olan uyumun artmış oluşu ve birlikte oldukları sahnelerin yoğunluğunun artmasıyla arkada çalan Angelo Badalamenti’nin bestesi olan müziklerin filme ayrı bir hava kattığını ve aynı zamanda filmle olan uyumuyla da dikkat çekip ön plana çıktığını not düşmek gerek.

Kaynakça:

http://www.e-skop.com/skopbulten/sanat-ve-olum-georges-batailleda-erotizmle-olumun-birligi-ve-sanat/2304

https://en.wikipedia.org/wiki/Mary_Gaitskill

http://blog.milliyet.com.tr/tabulardan-kurtulabilenlerden-misiniz–/Blog/?BlogNo=370233

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi111

Bunu paylaş: