Sezai Bey ve SanataEvet – Tamer Levent

Sezai Bey ve SanataEvet*

Sezai Bey çok varlıklı bir ailenin yanında, otuz yıldır çalışmakta. O ailenin bütün ev işlerini o düzenliyor ve yapıyor.

Çiftlik evi, ağaçları ile gölü birbiriyle sarmaş dolaş bir arazi içinde. 29 yaşında bu ailenin yanında çalışmaya başlamış. Ailenin hanımı Sezai Beyi altı ay sonra keşfedip, ev çalışanlarının başına geçirmek istediğinde, Sezai Bey buna itiraz etmiş, “O şahıs yıllardır bu görevi yapıyor, ben onun yerine geçmem.” diyerek. Ama Hanımefendi ısrar edince, yapacak bir şey kalmamış. Öbür adam da bir müddet sonra hesabını kapatıp, kendi kendine çiftlikten uzaklaşmış. Sezai Bey, “ben bu evdeki eşyaları bahçeye toplayıp, sonra tek tek yine aynı yerlerine yerleştirebilirim” diyor. Sezai Bey ve eşi Sivaslı.

Eşi, çiftliğin yemeklerini pişiriyor. Dünya mutfağına hâkim. Üstelik çok da lezzetli yemek pişiriyor. Sezai Bey de eşi de ilkokul mezunu. Sezai Bey, çiftliği çıraklıktan yetişme bir bahçıvan olarak girmiş. Şimdi bütün çiftliği, çalışanlarını o yönetiyor. Hanımefendinin sağ kolu. Evin alışverişini de Sezai Bey yapıyor. Hanımefendinin şehirdeki diğer evleri ile de ilgileniyor. Ailenin parasal işleri ile de o ilgileniyor. Bir oğlu, bir kızı var. İkisi de üniversite mezunu. Yüksek lisanslarını hanımefendinin desteği ile Amerika’da yapmışlar. Sezai Bey çiftlik arazisinde günde ortalama on kilometre yol yürüyor. Bundan çok memnun. “Kaloriferleri de ben döşettim, elektrik sitemini de ben yenilettim. Şimdi ufacık bir arıza çıksa yerini bulup tamir ederim” diyor. Bütün bu işlerin arasında, hobi olarak, ağaç dallarından çok güzel ve çok ilginç bastonlar yapıyor. Sonra da onları insanlara hediye ediyor. “Bugüne kadar binin üzerinde insana hediye etmişimdir.” diyor. Sezai Bey “Dünyada çözülemeyecek pek çok problem çözümleri ile birlikte gelir. Yeter ki sen çözmeyi iste. Ama bizim insanımız problemi çözmek yerine problem çıkartmayı yeğliyor”, diye düşünüyor.

Bir ülkede Sezai Bey gibi kendi kendini yetiştirmiş insanlar varsa, onları incelemek gerekir. Bence Sezai Bey bir iyi+güzel+doğru örneği. Etik+estetik+adalet örneği. Bu özellikleri ile de SANATAEVET örneği. Çiftlikte çalışan on beş kişiyi o yönetiyor. Mutfaklar, salonlar, yatak odaları, bahçeler, bahçe yolları tertemiz. Yere düşmüş tek yaprak yok. Yüzlerce bardak, çanak, tabak, tertemiz. Çiftlik çalışanları arasında sorun yok. Tartışma, kavga yok. Sezai Bey 1.65 boyunda 60 kilo civarında sessiz bir insan oysa. Kendisine saygı uyandırmış. Her zaman alçak tonda ve sakin konuşuyor. Kendisinden bir şey istendiği zaman, yapabilecekse hemen yapıyor. Yapamayacaksa da hemen açıkça söylüyor. Kimse ona kızmıyor.

Bunu nasıl yapabiliyorsun diye sorulduğunda; “İnsanları kırmadan!” diyor, sakin sakin. Sonra gözlerinizin içine bakıyor. “Doğru değil mi” diye sorar gibi. “Kış aylarında burada hep birlikte, filmler izleriz”, “Diziler de izleriz ama hepsini değil” diyor. “Türkiye’de senin gibi insan çok yok Sezai Bey” dendiğinde üzülüyor. Eğitimden kaynaklı olduğunu söylüyor. Kurnazlık ön plana geçsin isteyen çok diye devam ediyor. Ardından “Benim gibi olanlara aptal diyorlar!” deyip, gülmeye başlıyor. Sen okusaydın kim bilir ne görevlere gelirdin diyen birine “Orası belli olmaz” yanıtını veriyor Sezai Bey. “Bu çiftlikten güzel okul mu olur” sorusunu yöneltiyor karşılığında. Sonra da, “okursun, düzgün adam olursun, başarılı olursun o zaman büsbütün rahat vermezler” diyor. Anadolu’nun çok değerli bunca insanı, nasıl oluyor da yurt dışında yaşamaya başladıklarında dünyada tanınıyorlar fakat bu ülkede kaldıkları zaman neden dünya çapında gelişemiyorlar sorusunu “Türkiye’de onları teşvik eden bir anlayış yok” şeklinde yanıtlıyor ve ekliyor:

“Aksine, başarısız olunduğu zaman sevinmek var. Herkes, emek harcamadan kolayca bir şeylere sahip olmak istiyor. Bunu yapabilenleri görünce ben niye yapmayayım” diyor. “Bu yanlışlıkları ortadan kaldıracak bir eğitim şart. Bir işe başlarken niyetin iyi olacak. ‘Olmaz’ diye başlamayacaksın. Başkalarını aptal yerine koymayacaksın, insanları kandırmayacaksın, yaptığın işi severek yapacaksın, geliştireceksin. Onu sanat haline getireceksin. Bütün insanlar için zanaat eğitimi şart ama sade zanaat eğitimi yetmez, bir de onu en iyi nasıl yapacaksın onu öğreteceksin. Ahlaklı olmayı, dürüst olmayı güzel insan olmayı öğreteceksin.”

Sezai Bey bence buralarda tam da SANATAEVET tarifi yapıyor. İşini sevmek tezi ile ahlaklı olmayı ve dürüst olmayı birleştirerek ESTETİK felsefe yapıyor, hem de Hiç estetik felsefe okumadan. Zanaatın iyi yapılması sorumluluğunu da vizyon olarak taşıyor. Bu vizyon onun misyonuna yansıyor. SANATAEVET de böyle bir misyondur işte! Sanat kavramının içerdiği değerlerin yaşama felsefesinde kullanılması, bizlere bakış açısı kazandırır. Yorum kazandırır. Yaratıcı olduğumuzu ve problem çözebileceğimiz özgüvenini yaratır.

Misyon yaratacak bir vizyondur. Böyle bir vizyona sahipseniz, okuduğunuz bir kitabı başkalarından farklı anlarsınız. Bir tiyatro oyununu, filmi, farklı izlersiniz. Vizyonunuzu geliştirecek örnekler bulursunuz onların içinde. Bu kendiliğinden özellikler tesadüfler içinde gelişmeye bırakılırsa, gelişenler de olur, gelişemeyenler de. Oysa okullar bunun için vardır. Okullarda verilecek eğitim, sanat düzeyinde olmalıdır. Eğitim sanatı olarak. Örneğin eğitimde drama yöntemi bir eğitim sanatı yöntemidir. Herkesin kendini açtığı, kalın zırhlar arkasına bürünmesini engelleyen yöntem. SANAT kelimesinin felsefi içeriğini anlayanlar, artık bunu bir vizyon olarak benimsemeye başlar. 16 yy.’da SANAT  kelimesinin anlamını tekrar  bulduran Rönesans; Bu kelimenin kapsadığı yaşama felsefesini yaşamın her alanında vizyon haline getirebilmiştir. Vizyonsuz insan, yaşadıklarından ders çıkaramaz. SANATAEVET bir vizyon ve misyon sözcüğüdür. Yaşamın her alanında uygulanabilir.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi107

Bunu paylaş: