Gerçek Kötüler(!) – Hikmet Kaan Öztoker

Gerçek Kötüler(!)

Çizgi roman dünyasının sinematik evrene taşınmasıyla birlikte günümüz popüler sinemasında çizgi roman uyarlamaların ağırlığı bir hayli arttı. Bu dünyanın iki büyük şirketi Marvel ve DC’nin süreci adeta bir kapışma haline getirmesi aslında izleyicileri fazlasıyla heycanlandırıyor çünkü eserleri beyazperdeye aktarırken tercih ettikleri karakter ve bununla beraber beliren ton farkları meraklandırıcı bir etki taşıyor. Bu farklılıklardan birisi de DC’nin “Gerçek Kötüler” (Suicide Squad) filmi. Farklılığın asıl sebebi ise ağırlığın iyi karakterlerden yana olduğu  ve izleyicide alışkanlık yaratan uyarlamaların aksine bu kez sinemada bir “kötüler takımı” kurmak. Bu kötüler takımını anlatmaya geçmeden değinmemiz gereken bir kaç nokta daha var. Şimdi sırasıyla bunlara göz atalım.

Marvel DC’ye Karşı

Marvel elindeki sonsuz evreni sinemaya taşımakta oldukça başarılı fakat son dönemde izleyicilere yeni heyecanlar sunmak yerine popüler olmuş kahramanları sürekli aynı şekildeki olaylar ile bir araya getiriyor. DC ise elindekini kullanmakta yetersiz kalıyor. Örnek olarak elinizde Batman, Superman ve Joker başta olmak üzere çizgi roman dünyasının küresel ölçekte en çok tanınan iyileri ve kötüleri varken bu malzemeyi sinemaya taşıyamaması, taşıdığında ise karanlık tonuyla izleyiciyi boğması.(“Batman Superman’e Karşı: Adaletin Şafağı” filminin esinlendiği, Frank Miller’ın 1986’da yazdığı “Kara Şövalye Dönüyor”un ağırlığını ve derinliğini taşıyamaması ise başka bir yazı konusu olacak kadar katmanlı.) İki şirketin de birbirine düşman gözüyle bakması işleri kızıştırsa da sanırım hayranları tatmin etmişe benzemiyor.

Teknoloji

İnsan yaratıcılığının teknoloji ile birleşmesinden sonra çizgi romanların sinemaya uyarlanması bizler için merak uyandıran, sabırla beklenti içine düştüğümüz bir şeye dönüştü. Bu süper kahramanların elinde bulundurdukları güçleri okumak ve görmek arasındaki fark devasa ölçütteydi bunun farkına varmamız ile birlikte büyük bütçelerle aklın sınırları zorlamaya başlandı. Hatta 3D, IMAX ile bu görüntüleri bize sanki içindeymişiz hissi veren yöntemler süper kahramanları gerçekçi yapmanın boyutunu arttırıyor. Tabi mümkün olan teknolojinin, yaratıcılık açısından bir kolaycılık hatta tıkayıcılık yatatıp stüdyoların yapımcı, senarist ve yönetmenler nezdinde tembelliği yol açmaya başladığı da hissedilmiyor değil.

Süper Kahramanlar

Düşünün elinizde istediğinizi yaptırabileceğiniz özellikte olan karakterler var. Peki bunları neden bu kadar kalıplaşmış yargılar üzerinde kullanıyorlar? Uçmak, hızlı olmak, elementleri kontrol etmek süper kahramanların başlıca özellikleridir. Fakat bunları bile bir mantık çerçevesine oturtmaya çalışmaları belkide bu sektörün en büyük hatalarından biri. İstediğini yapabilen bir süper kahraman dünyayı kurtarmak zorunda kalmamalı. Mesela gücü sonsuz diye tabir ettiğimiz Superman neden insan dünyasında gösterilip insanlara yardım ediyor ki. Ya da kendine düşkünlüğü ile bilinen Demir Adam karakteri hayatını riske atıp insanlığı kurtarıyor. Yapılacak olan filmlerde neden-sonuç ilişkisi daha nitelikli ve yenilikçi olsa, kalıplar uçlara doğru giderek aşılsa daha yaratıcı uyarlamalrla karşılacağımıza şüphe yok.

***

Şimdi de “Suicide Squad” film incelemesine geçelim. Filmi beş ana başlıkta ele alacağım.

1.Giriş

Filmin ne kadar kötü olduğunu filmin ilk 10 dakikasından anlamıyoruz. Sanki “iyi olmuş bu film” deme cüretinde bile bulunabilirsiniz başlangıçta çünkü karakterlerin nasıl yakalandıkları güzel bir şekilde yansıtılıyor bizlere. Ama hemen sonrasında yaşanılan hüsranın tarifi yok. Ana akım işlerde filmin ilk on dakikasının belirleyici olduğu kuralı burada işe yaramıyor. Giriş, filmin bütünü düşünüldüğünde yanıltıcı kalıyor.

2.Karakterler
Elinizde kötü hatta çok fazla kötü karakterler bulunduruyorsunuz. Nişancısı, delisi ruhlarla konuşanı, başka evrene kapı açanı ve daha fazlası… Peki, bunları kullanamamak, rezil etmek neden? Filmin yönetmeni David Ayer aynı zamanda “Fury” isimli bir savaş filminin de yönetmenidir. O filmde kafası kalmış olmalı ki karakterleri kötü kimliğinden çıkarıyor.
– Joker

Filmde ekran süresi o kadar kısıtlı ki filme sırf o var diye gitmiş olanlar büyük bir hüsrana uğradı. Filmin sadece beş buçuk dakikasında bulunan belki de kötüler külliyatının en sevilen karakteri Joker’i adeta yok etmeleri sırf bu sebepten dolayı bile filme kötü dememize neden oluyor. Kanımca Jared Leto Joker’in hakkını verebilirmiş ancak ama yönetmenin kurgusal akışına takılmış.
– Harley Quinn
Filmin en gözde karakteri nerdeyse her sahnede var. Çizgi roman dünyasındaki deliliğini ve öngörülemezliğini bize gayet güzel yansıtmışlar. Fakat yine karakterin “kötü” olduğunu unuttular ve fazla empatiyle gözyaşına sebebiyet verdiler.
– DeadShot

Bir Will Smith klasiği. Şahsen beni kötülerin arasında en çok hayal kırıklığına uğratan isim. Asla atış kaçırmayan bir nişancı duygusallaştığı için atış kaçırıyor veya bilerek vurmuyor. Bu görebileceğiniz en kötü sahnelerden biriydi.
– KillerCroc

Olmasa da olurlardan. Tek görevi filmin sonunda bomba taşımak ve saçma sapan espriler yapmak.
– Enchantress
Kötülerin kovaladığı kötümüz. Filmdeki en sevdiğim karakter olabilirdi ama yine bitirmişler karakteri resmen. Siz boyutlar açabilen bir karaktersiniz bu kadar güçsüz olmanız neden? Daha fazla söze gerek yok sanırım.
– Katana
Sürekli ölmüş kocasının ruhuyla konuşan ve kötülerin ters bir hareketinde onları durdurmak için görevlendirilmiş bir karakter. Ama sıfır güç berbat bir oyunculuk.
– Kaptan Boomerang

Filmin espri yükünü sırtlaması umuduyla koyulmuş olan bir karakter olarak savaşın ortasında içecek içmek gibi işlevsiz mizah anlayışıyla ortaokul izleyici kitlesini hedefliyor. Resmen kalitesizlik.
– Rick Flag
Hepsinden sorumlu komuta veren abimiz. Sıfır süper kahraman yeteneği ve düz bir asker.
– El Diablo
Filmin son dövüşündeki sahneleriyle pek çok olumsuz duygunun üstüne bir de sinemadan çıkıp gitme adeta artık ağlama sinemadan çıkıp gitme hissini yaşatan karakter. Ailesini öldürmüş, depresif, yıpranmış ve de kontrolsüz bir ateş adam. Karakterler toplamı bu iken niçin “en güçlü kötü kahramanları topladık, geliyoruz” deniyor?
– Slipknot
Filmin en işlevsiz karakteri üstünde durmaya bile gerek yok.


3. Kurgu
Filmler konusunda en ufak bir fikri olmayan izleyici bile geçişlerden rahatsız olacaktır. Filmin akışına yönelik müdahaleler öylesine gözler önünde ki onca karakter bile filmi kurtarmaya yetmemiş. DC’nin Batman Superman’e Karşı filmine gelen olumsuz tepkilerden sonra yarım saatlik uzun sürümü gösterime sunması gibi bir uzatılmış kurgu yayınlanır mı bilinmez ama kurgu tatmin edici değil.

4. Müzik
Filmin belki de güzel yanlarından biri ise müzikleriydi. Fakat müziği o kadar kötü kullanmışlar ki bu alanda bile geçer not vermek zor. Çünkü müzikler filmin üstüne fırlatılmış gibiydi. Saçma yerlerde giren güzelim müzikleri, müzik ile kıyaslandığında hafif kalan sahnelerle heba etmişler. Yazık olmuş.

5. Final
Film başından sonundan ortasında sağından solundan neresinden bakacak olursak olalım ciddi bir başarısızlık söz konusu. Bu kadar kötü bir yapımın büyük oranda tanıtımlarda gözüken Joker’den doğan ilgi sebebiyle hatırı sayılır bir izleyici kitlesine ulaşıp gişe yapması özeleştiriye engel olmamalı. Eleştirmenlerin hem fikir olduğu olumsuzluğa rağmen devam filminin çekileceğine şüphe yok. Devam filminin ilkindeki hataları da sıfırlayacak şekilde yaratıcı, yenilikçi ve kalıpları aşan bir uyarlama olmasını dilemekte başka çaremiz yok.

Dipnot: Henüz izlemediyseniz, asla izlemeyin!

Hikmet Kaan Öztoker

Bunu paylaş: