Emek Değil, Göz Boyama – Deniz Eren

Emek Değil, Göz Boyama*


Emeklerinin karşılıklarını alabiliyorlar mı? 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü,  işçiler için ‘bir günlük bir göz boyama mı’ yoksa ‘hakkıyla kutlanan bir bayram mı’ gibi soruların yanıtları arandığında kendimize göre yorumlayıp bir takım cevaplara ulaşmak  mümkün olabilir ama asıl önemli olan sorulara gerçekçi cevaplar verip doğru yanıta ulaşmak olduğu unutulmamalıdır.

1 Mayıs mücadelesi, işçilerin bir sınıf olarak doğuşundan bu yana sömürüye karşı yürütülen mücadelenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. DİSK’in önderliğinde Taksim Meydanı’nda gerçekleşen 1977 yılında düzenlenen gösteride DİSK başkanı Kemal Türkler‘in konuşmasının ardından duyulan silah sesleri sonucunda çıkan izdiham da 37 işçinin hayatını kaybettiği örneğini vermemiz bu bağlamda daha doğru olacaktır. Geçen otuz yıl boyunca ise soruşturma talebi hep reddedilmiş ve kanlı 1 Mayıs olarak tarihteki yerini almıştır. Sırf işçilerin haklarını aramamaları için 1 Mayıs’ı korku ile özdeşleştirip “mitinge gidersem başıma bir şey gelir mi” sorusunu insanlara dayatmaya çalışmışlardır. Halkı yıldırma politikasına karşın verilebilecek en sağlam cevap ise aynı kararlılıkta bir sonraki yılın 1 Mayıs’ında işçilerin yine aynı kalabalık ve coşkuyla Taksim’de buluşmaları olmuştur.  İşçilerin, birlik, beraberlik ve dayanışma olarak geçen bugünde kendilerince eğlenip kutlama yapmalarına dahi izin verilmeyen günlerinin bayram havasında geçmediğinin en büyük göstergesidir.

Emek kavramı her zaman kutsaldır. Ancak insanca çalışma ve yaşam haklarının sağlanmadığı, adil gelir dağılımının yapılmadığı eşitlik ilkesine aykırı olarak emeğinin karşılığını alamayan kitlelerin ilerleyen zamanda toplumun yarayan kanası haline dönüştüğünü söyleyebiliriz. Özellikle ülkemizden verebileceğimiz 13 Mayıs 2014 tarihindeki 301 kişinin hayatını kaybettiği Soma faciası ve yine aynı yıl bir lüks konut inşaatında 32. kattan düşen yük asansörünün içinde bulunan 10 işçinin hayatını kaybettiği ve bunun gibi ihmal sonucunda çoğaltabileceğimiz birçok acı örneklere rastlamak mümkün. İhmal nedenlerini açıklığa kavuşturulmaya çalıştıkça üstü örtbas edilen olayların bir de bizimle dalga geçercesine kadere bağlanması ayrı bir sorunsal. İş kazası diye bir şey olmadığını tamamen şirket ihmalinden kaynaklı olduğunu anlayabildiğimiz zaman, işçi kazalarının büyük çapta yaşanmayacağını belirtmemiz daha doğru olacaktır.

2008 yılının Nisan ayında adı değiştirilerek “Emek ve Dayanışma Günü”  olarak ilan edilen 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın, değiştirilen kelimesi “emek” kavramının içeriğine baktığımızda içinde yaşadığımız kapitalist sistemin emekçi diye tabir ettiğimiz kişileri yılda bir kez sözde hatırlıyormuş gibi gösteren bir göz boyama olduğunu söylememiz mümkün. Kapitalist sistemle yürütülen ülkelerin birçoğunda dahi yerleşmiş olan 1 Mayıs, hala bazı ülkelerde barikatların kurulduğu gün boyunca polis ve işçiler arasında gergin anların yaşandığı bir gün olarak tarihteki yerini alıyor. Bir kesimin işçi sınıfını kabullenmeyip, sınıf çatışmasını reddettiği sürece ne yazık ki her yıl olaylı anlar görmeye devam edeceğiz. Bu da akıllara “bilgi çağına gelmişken neden hala bazı ülkelerde emekçi kesimin sesi kesiliyor? Sermaye sahipleri işçilerin konuşmalarından neden korkuyor” gibi soruları akıllara getiriyor.

Sosyalizmin son kalesi olan Küba başta olmak üzere emeğe ve işçi sınıfına önem veren bir kaç ülkede eğlencelerin düzenlenip, festivallerin yapıldığı bir gün oluyor,1 Mayıs. Bu da işçilerin söz söylemelerine izin verdiğimiz ve işçi haklarına saygılı olduğumuz takdirde olaysız bir gün olarak geçeceğinin bizlere en gerçek göstergesi ama hali hazırda emeğin en yüce değer sayıldığı bu ülke dışında kalan toplamda işçi sınıfı adına bayram şeklinde kutlanılacak bir zafer yok iken ortada kutlamalar görülüyor. Küba ve de bu yolda ilerlemeye çabalayan Venezuela gibi bir kaç ülke dışında 1 Mayıs bir kutlama değil farkındalıkların oluşturulacağı mücadelenin daha da körüklendiği bir gün olmalıdır.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi101

Bunu paylaş: