Shakespeare ve Tiyatro – Hasan Anıl Sepetçi

Shakespeare ve Tiyatro

Ölümünün 400. yılında andığımız İngiliz şair ve oyun yazarı William Shakespeare için, Dünya kültür tarihinin en ikonik figürlerinden biridir dersek pek de abartmış olmayız. Bu konumlandırılışı elbette, bize bıraktığı eserlerinin, ölçütü zaman olan sanatsal eleğin üstünde uzun süredir kalmasının yanı sıra, yaşantısıyla alakalı karanlık kalmış noktaların üstüne yapılmış ve yapılmaya devam eden spekülasyonlarla da alakalıdır. Eşcinsel ya da uyuşturucu bağımlısı olup olmadığı gibi noktalara da temas etmiş olan tartışmalar, eserlerini kendi kaleme alıp almadığı ve hatta gerçekten yaşamış biri olup olmadığı gibi soruları da gündeme getirmiştir. Bu argümanlar, sanat üreticilerini de harekete geçirmiş ve Shakespeare’in yaşamı ve sanatsal hayatı üzerine farklı bakış açılarına sahip eserler popüler kültürdeki yerlerini almıştır. Elbette, ne bu ‘komplo teorileri’ bizim yazımızın konusu ne de Shakespeare’in sanat disiplinlerindeki temsili ve bu temsiliyetin gerçekle olan uyumu. William Shakespeare büyük bir şair ve şiir alanındaki maharetini, vezinli yazdığı oyunlarına da yansıtmış bir oyun yazarıdır. Oyunları sadece Elizabeth Çağı’nda değil, halen güncelliğini korumakta, tiyatro üreticileri tarafından günümüzde de büyük bir iştahla sahnelenmeye devam etmektedir. Bu nedenle de Shakespeare’in hayat öyküsüne değinmeden önce, dönemin tiyatro atmosferine, biraz anakronizmik bir sırayla bakalım.

Klasisizm

Klasik Akım, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Avrupa tiyatrosunda egemen olan anlayıştır. Antik Yunan tiyatrosunun örnek alınması, yalınlığın önem kazanması, bir önceki tiyatro döneminin aşırılıklarından kaçınılması öğütlenmiştir. Klasik tiyatro akımında, toplumsal davranış kurallarına, rasyonel olana, ahlaki değerlere bağlılık ve biçim kurallarına uygunluk çok önemlidir. Tiyatronun eğitici görevi ve biçimsel kalıpları konusunda muhafazakârdır, sınırların dışına çıkılmasını istemez. Özgün anlatımları ve biçimsel farklılıkları hoş görmez, onları kuşkuyla karşılar; çünkü tiyatro yasal düzeni korumakla mükelleftir. Tiyatro, kurulu düzenin değer yargılarını savunmalı, toplumun yerleşik din ve ahlak kurallarını yüceltmelidir.

Elizabeth Çağında Tiyatro ve Sahneler

Christopher Marlowe, Robert Greene, Thomas Nashe gibi Cambridge’te; John Lyly, Thomas Lodge, George Peele gibi Oxford’da eğitim görmüş ve bugün Üniversite Aydınları (University Wits) olarak anılan devrin yetenekli, ünlü, birbirinden farklı yazarları Shakespeare’e ve İngiliz Tiyatrosunun altın çağına giden yolu hazırlamışlardır. (Bazı kaynaklar, Thomas Kyd’i de bu listeye dâhil etse de kendisinin üniversite eğitimi aldığına dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır.)

Avrupa’da Rönesans dönemi tiyatrosunun zirvesini oluşturan Elizabeth Dönemi İngiliz Tiyatrosu’nun siyasi ve sanatsal önemine şu noktalar üzerinden değinebiliriz:

-Aristokrasinin düzen ve çıkarları ile erken burjuvazinin düzen ve çıkarları arasında bir uzlaşmanın, geçici de olsa bir dengenin kurulması sonucunda saray ile halk arasında ulusal birlik ve bütünlüğün yakalanmış olması.

-Erken kapitalist imalatçı üretimin, feodal üretimin yerini alması, sermaye birikimine dayalı ekonomik gelişme ve açılan ticari olanaklarla dış pazarlara açılma sonunda uluslararası ticaretin gelişmesi.

-Kültürel zenginleşmenin çok yönlü bir yolda ilerlemesi. Antik Çağ Tiyatrosuna, edebiyatına ve felsefesine ilginin artması.

-Ortaçağ oyun biçimlerinin (Lonca oyunları, Gizem Oyunları, İbret Oyunları, Mucize Oyunları, Ara Oyunlar) yanında Rönesans’ın sanat biçimlerinin (Pastoral Oyun, Hümanist Oyun, Rönesans Öyküsü, Halk Tiyatrosu) özümsenmesi.

Dönemin tiyatro mekânlarına göz attığımızda, oyunların önceleri okullarda, üniversitelerde, yurtlarda, saraylarda, zenginlerin evlerinde ve hanların avlularında oynandığını görüyoruz. Belki de bu nedenle Elizabeth Dönemi tiyatrolarının biçimi han avlularını andırır. İlk tiyatro binasını ise 1576’da Earl of Leicester kumpanyasından James Burbage yaptırdı. Bu binanın adı, The Theater’dır. Bundan sonra pek çok tiyatro binası yapıldı, hatta Shakespeare’in öldüğü 1616 yılında Londra’daki tiyatro binasının sayısının dokuza çıktığı söylenir: Globe, Blackfriars, Whitefriars, Swan, Fortune, Red Bull, Hope, Cockpit ve Curtain. Bu binaların içlerinde en önemlileri ise Globe ve Blackfriars’tır. Her ikisine de Shakespeare’in çalıştığı topluluğun hem yöneticisi hem de baş aktörü olan Richard Burbage sahipti. Bu nedenle de Shakespeare’in oyunlarının çoğu bu tiyatrolarda oynanırdı.

Elizabeth dönemi tiyatrolarının kendine özgü bir yapısı vardı. Bin ile iki bin arasında seyirci alabilen bu tiyatro yapıları, yuvarlak ya da sekizgen ve ahşap yapıdandı. Bugün ‘parter’ dediğimiz yerdeki seyirciler ortadaydı ve üstleri açıktı, kendilerini güneşten ve yağmurdan koruyamazlardı; bu nedenle de bu kısım, o dönemin en ucuz bilet fiyatlarıyla satılırdı. Bu içi boş alanın çevresinde, üç katlı izleyici yerleri, galeriler vardı.

Oyunlar gün içinde (öğleden sonra saat 2:00 da) oynanıyordu ve bütün oyuncular erkekti. Hiçbir kadın, Restorasyon Çağına, yani 1660 yılına kadar halka açık bir tiyatroda sahneye çıkmamıştır. Bundan dolayı, diğer topluluklardaki gibi, Shakespeare oyunlarında da kadın rollerini çocuklar oynuyordu. Elizabeth Çağının bu oğlan-aktris (boy-actress) denen oyuncuları öylesine maharetliydi ki hiçbir seyirci erkekleri kadın rollerinde görmeyi yadırgamıyordu.

Shakespeare de oyunlarında zaman zaman oğlan-aktrislere değinmiştir: Hamlet’teki ünlü oyuncular sahnesinde, Hamlet, kadın rollerine çıkan çocuğun boyunun uzamasını gördükten sonra sesinin kalınlaşmasından duyduğu endişeyi şöyle dile getirir:

‘Meryem adına yemin ederim ki onu son göreli beri, Lady Hazretleri bir ökçeli pabuç boyu gökyüzüne yaklaşmış. Tanrıya dua edeyim de, sesi kalp altın gibi çatlamış olmasın.’

Bu oğlan-aktrisler, Shakespeare’in konularına da etkide bulunmuş; kılık değiştirme, Shakespeare’in oyunlarında rastlanan bir motif haline gelmiştir. Verona’lı İki Centilmen’de Julia, Venedik Taciri’nde Portia, On İkinci Gece’de Viola, Cymbeline’de Imogen ve Beğendiğiniz Gibi’de Rosalind, çeşitli nedenlerle zor duruma düşünce erkek kılığına girip bir süre öyle kalırlar. Bu tabi ki oyunculukta bir kolaylığı da beraberinde getirmektedir. O kadın rollerini oynayan oğlan-aktrisler, oynadıkları rol erkek olup da erkek kıyafetleri giyince kendi doğal hallerine dönmekteydiler.

Shakespeare’in Oyunları

Shakespeare’in oyunlarına panoramik bir şekilde baktığımızda ise birkaç grupta toplanabilen, çabucak birbirleriyle bağlantı kurabileceğimiz oyun kümeleriyle karşılaşıyoruz. Bunları, ‘komedyaları ve tragedyaları’ olarak hemen ayırabilecekken, konularını tarihten alan oyunlarını da iki ayrı başlıkta toplamak gerekmektedir.

Komedyaları: Yanlışlıklar Komedyası, Verona’lı İki Centilmen, Aşkın Boşa Giden Emeği, Hırçın Kız, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Venedik Taciri, Windsor’un Şen Kadınları, Kuru Gürültü, On İkinci Gece, Beğendiğiniz Gibi, Yeter ki Sonu İyi Bitsin.

Tragedyaları: Titus Andronicus, Romeo ve Juliet, Othello, Kral Lear, Macbeth, Hamlet.

İngiliz Tarihi ile ilgili oyunları: Kral John, Richard II, Henry IV, Henry V, Henry VI, Richard III, Henry VIII.

Eski Yunan ve Roma tarihiyle alakalı oyunları: Jül Sezar, Atina’lı Timon, Coriolanus, Troilus ve Cressida, Antonius ve Kleopatra.

Ve Fırtına’yı dışarıda tutarsak, görece daha az sahnelenen son oyunları: Perikles, Cymbeline, Kış Masalı, Fırtına.

Shakespeare’i hak ettiği üne ulaştıran, oyunlarının geniş bir yelpazede olmasının yanı sıra, dönemin tiyatro anlayışına ters düşecek şekilde sahneye getirdiği yeniliklerdir elbette. Bu noktada bir başlık da Shakespeare dramaturgisine açmamız gerekiyor.

Shakespeare Dramaturgisinin Genel Özellikleri

  • Eserlerini birçok kaynaktan alır; mitoloji, efsane, tarih, oyun, masal; ama onları kendinin kılar.

Örneğin, Hamlet’in 13. yüzyıl vakanüvisi Saxo Grammaticus tarafından Gesta Danorum adlı eserinde korunan Amleth efsanesi ile günümüzde Ur-Hamlet adıyla bilinen bir oyundan esinlenilerek yazıldığı bilinmektedir.

  • Durumlar ve karakterler açılış sahnelerinde açık ve net bir biçimde tanıtılır. Ardından aksiyon mantıklı bir biçimde gelişir.

Romeo ve Juliet’in açılışı Koro’nun şu dizeleriyle olur:

‘Sahnemizi açtığımız şu güzel Verona’da

Soylulukta birbirine denk iki aile

Eski bir düşmanlıktan gelen yeni bir kavgada;

Yurttaş kanı yurttaş elini lekeler burada.’

  • Birden çok olay dizisi bir arada yer alır. Bunlar birbirinden bağımsız gibi gelişirlerse de sonunda birbirine bağlanır, birinin sonucu diğerini etkileyecek şekilde son bulur. Böylece çeşitlilik bir birlik içerisinde sonlandırılır.

Kral Lear’da, Lear’ın kızlarıyla olan esas hikâyesine paralel olarak bir de Gloucester’ın oğullarıyla olan hikâyesi akmaktadır. Her iki hikâyede de özünde iyi ve düşünceli evlatlarını haksız yere cezalandıran babaların kendilerini düşürdükleri zorluklar konu edilmiştir.

  • Zaman ve mekân özgürce kullanılır. Uzun yıllar, birçok mekân kullanımı sahnelerin arkasında akan bir hayat olduğunu hatırlatır.

Antonius ve Kleopatra oyununu, Roma ve Mısır gibi coğrafi olarak birbirlerinden epey uzak iki medeniyette geçirmek, Shakespeare için sorun olmamıştır.

  • Oyun kişileri çok ve çeşitlidir; beceriksiz ve komikten yöneten ve kahramana, genç ve masumdan yaşlı ve namussuza kadar.

Kısasa Kısas’ta Viyana Dükü, bir rahibe adayı, bir baron, Genelev sahibesi, emniyet görevlisi ve idam mahkûmu aynı sahnede buluşmuşlardır.

  • Oyun kişisi çok olmasına karşın hemen hepsine sempatiyle yaklaşır ve onları salt sahne karakterleri değil yaşayan bireyler olarak çizer.

Belki, bugün kullandığımız anlamıyla ‘karakter’, gerçekçilerin tiyatro tarihine sunduğu bir yeniliktir; ama Shakespeare, oyunlarına baktığımızda ‘benim’ diyen gerçekçi oyun yazarından daha derinlikli oyun kişileri yaratmıştır.

  • İnsan davranışlarına derinlikli bakışı günümüze kadar etkili olmuştur.

Shakespeare karakterleri üzerine psikanalitik çalışmalar yapılmış, oyun kişilerinin bilinçaltı arzuları tetkit edilmiştir. Halen oyunlarının belli başlı kişilerine, insan doğasıyla alakalı durumları açıklamak için göndermeler yapılmaktadır.

  • Dil oldukça etkili kullanılır. Şiirsel ve metaforik dili belirli duyguları, atmosferi, düşünceleri ortaya çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda karmaşık çağrışımlar, göndermelerle öyle bir ortam yaratır ki bu ortam o anda var olan dramatik durumu insanlık ile ilişkilendirir.

Shakespeare’in esasen şair oluşuyla alakalıdır bu durum. Oyunlarındaki kişilerini vezinli ve tarihten mitolojiye pek çok referansla donatarak konuşturur.

  • Trajik ile komik yan yana yer alır.

Kral Lear’ın o ünlü, Lear’ın en çökmüş olduğu fundalık sahnesinde soytarıyla karşılıklı oynaması; Macbeth’te Macbeth’in, Kral Duncan’ı öldürdükten hemen sonra Kapıcı sahnesinin gelmesi bu duruma örnek olarak verilebilir.

  • Rönesans insanının hırslarının peşinden sürüklenişi anlatılır.

Othello’nun, Iago’nun dolduruşuna gelerek karısı Desdemona’nın sadakatinden şüpheye düşmesi, kıskançlığın onu yeyip bitirmesi ve karı-kocanın sonunu hazırlaması gibi.

  • Rönesans ve ortaçağ değerleri bir arada bulunur.

Hamlet’in içinde bulunduğu duygu ve düşünce ikilemi tam da budur aslında. Bir yanda Rönesansın aydınlık değerleriyle üniversiteli Hamlet; diğer tarafta, her ne kadar amcası olsa da babasının katili, annesinin şimdiki kocası ve kralı amcasını öldürme dürtüsü.

  • İçerikte ve biçimde Rönesans ve ortaçağ malzemesini bir arada kullanır.

Bir tarafta Rönesansın aydınlık ve özgürlükçü yüzü, yazarken ona bir sınırsızlık sağlamıştır; ama diğer yandan da oyunlarını daima belirli bir muhafazakârlık içerisinde kaleme almıştır. Repliklerdeki ölçü, sahnelerdeki matematik bellidir. Oyunlarında dini öğeleri de kullanmıştır. Romeo ve Juliet büyük bir toplumsal tabuyu yıkarken, bir rahibe sığınırlar.

  • Oyunların finali her zaman sorunun çözümlendiği izlenimi vermez.

Hamlet’in finalinde Fortinbras’ın orduları yaklaşırken, Laertes Hamlet’i zehir sürülmüş kılıçla yaralar; ama kendisi de ölümcül bir yara alır. Gertrude, zehir katılmış şarabı içer ve ölür. Ölüm esnasında Laertes, Hamlet ile uzlaşır ve Claudius’un oyunlarını açıklar. Ölmek üzere olan Hamlet, Claudius’u öldürmeyi başarır ve Fortinbras’ı vârisi ilan eder. Fortinbras geldiğinde Horatio ona öyküyü anlatır ve Fortinbras, Hamlet’in naaşına gereken saygının gösterilmesini emreder.

Fortinbras geldikten sonra, bunca ölünün bulunduğu bir sarayda işleyiş nasıl olacaktır? Bilinmez. Belki de Hamlet’in finalinden sonra da devam etmesi gerektiğini düşündüğünden olacak, Bryony Lavery, Ophelia adında, tam da Hamlet oyununun bittiği yerden başlayan bir oyun yazmıştır.

Shakespeare’e Bakış

Yukarıda değindiğimiz bu özelliklerinden dolayı Shakespeare, Klasik Akım eleştirmenleri ve tiyatro adamları tarafından olağanüstü yetenekli ama ‘bilgisiz’ bir yazar olarak görülmüştür: Shakespeare çok yeteneklidir ama ‘cehaleti’ oyunlarını kafasına göre, gelişigüzel yazmasına sebep olmuştur. Klasik akımın Antik Yunan’ı önemseyen ve tutucu tiyatro anlayışının yanında Shakespeare, üç birlik kuralına uymamış, mekân ve zamanı özgürce kullanmış, komik ve trajik öğeleri yan yana yazmış, kanlı sahneleri seyircinin gözleri önüne getirmiş, oyunlarında ahlak kurallarına her daim uymamıştır. Tüm bunlar Shakespeare’in, Klasik Akım’da yeteneği teslim edilen ama ‘Keşke bir bilene sorsaydın oğlum’ da denilen bir yazar olarak kabul görmesine sebep olmuştur. Bu nedenledir ki siyasal yaşamdaki özgürlük düşüncesinin tiyatrodaki yansıması olan, biçimsel sınırlandırmaları aşıp düş gücüne özgürlük tanıyan Romantizmle birlikte Shakespeare’e hak ettiği değer verilmiştir.

Son Söz

Bugün ise, Shakespeare, üzerine yazılan onlarca kitaba, incelemeye karşın halen daha bize yeni şeyler söyleyebilmektedir. Araştırmacılar Shakespeare’in aynı eserlerini birbirinden farklı yollarla okuyabiliyor, tiyatrocular hemen her oyununa değişik tarz ve üsluplarda yorum getirebiliyorlar. İçinde bulunduğumuz 2015-2016 sezonu itibariyle, tiyatro politikası birbirinden farklı toplulukların, Shakespeare’in farklı oyunlarını farklı yaklaşımlarla seyirciyle buluşturduğunu görüyoruz. Tiyatro Bereze, Macbeth’in iki kişilik ve fiziksel tiyatro öğeleri bulunduran bir versiyonunu ‘Macbeth / İki Kişilik Kabus’ adıyla sahnelerken; Moda Sahnesi, Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı kendi tiyatroları için yeniden çevirterek ‘En Kısa Gecenin Rüyası’ adıyla oynamaktadır. İstanbul’un ödenekli tiyatrosu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na baktığımızda ise şu anki repertuarlarında Kısasa Kısas ve On İkinci Gece gibi iki Shakespeare komedyası bulunduğunu görüyoruz. Ankara Devlet Tiyatrosu Macbeth’i oynarken, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ise tek kişilik Hamlet performansı perde açıyor. Elbette örnekler, sadece büyükşehirlerle kısıtlı kalmadan çoğaltılabilir; ama burada dikkat çekmek istediğimiz nokta, Shakespeare’in oyunlarının her zamana ve her coğrafyaya aidiyeti, insan doğasının en temel, evrensel hislerini oyunlarının merkezine yerleştirmesi ve malzemesinin kullanımındaki esnekliği, onun her devirde farklı anlayışlarla sahnelenmeye devam edeceğinin işareti oluşudur. Shakespeare’in ne kadar derya deniz bir ‘olgu’ olduğunu anlatmaya çalışsak da bu örnekler ve açıklamalar da yetersiz kalacaktır. Sanırım, yorumlanmadaki bu zenginlik de her yazara nasip olmaz.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi100

Bunu paylaş: