Nehre Karşı Yüzen Anka Kuşu – Özgür Keşaplı Didrickson

Nehre Karşı Yüzen Anka Kuşu* 

31 Ekim, henüz 23 yaşındayken yaşamını yitiren Amerikalı oyuncu ve müzisyen River Phoenix`in 20. ölüm yıldönümüydü. Tanışmadığınız, üstelik ünlü olan birisinin gerçekte nasıl biri olduğunu bilmek pek mümkün değil ancak özellikle genç yaşlarda kimi işaretler insanlara karşı sevgi beslemeniz için yeterli oluyor. İnsanlardan hayvanlara; ormanlardan, nehirlere, yeryüzünün ve tüm canlıların haklarını savunan bir eylemci olan River, çocuk yaşlarından beri ününü bu konularda  duyarlılık yaratmak için kullandı. Etkileyici fiziğine rağmen kendisine daha fazla ün ve para getirecek rol seçimleri yapmadığı için mesleğine ve seyircisine saygılı biri izlenimi veriyordu. Özellikle ekoloji alanında erken yaşta karmaşık konularda (örneğin etyemezlik) düşünmemi sağlayan insanlardan olduğu için yaşamımda özel yeri olan River’in ölmesine bir dostumu yitirmiş kadar üzülmüştüm.

Rol aldığı filmlerdeki karakterler gibi, sisteme uymakta zorlanan, tüketim toplumunun öğüttüğü insanlardan biriydi belki de. Bir yandan vitrinine doğayla ilgili parıltılı çalışmalar koyarken diğer yandan müthiş bir yeryüzü yıkımı yapan bir sistemde Phoenix gibi duyarlı kişiler sağlıklı kalabilir mi? Arkadaşı Johnny Depp’in gece klübünde saatler Cadılar Bayramı’nı gösterirken yüksek dozda uyuşturucuya bağlı kalp krizinden yaşamını yitiren River’ı birkaç ay sonra intiharıyla Kurt Cobain izlemişti. Bizim nesil, toptan ve üzerinde pek düşünülmeden “Amerikan özentisi” ilan ediledursun, dikkatimizi çeken Amerikalılar arasında çok sayıda güzel yürekli ve sistem karşıtı insan vardı.

Bir gün Youtube`da yine bir uyumsuzu; tüm parasını yakarak kendini Alaska yabanına atan Christopher McCandless`in trajik yaşamını anlatan “Into the Wild” filminin soundtrack albümünden “Society” şarkısının canlı kaydına denk geldim. Albümün yaratıcısı Eddie Vedder, Johnny Depp’le çalıyordu. Tüketim toplumunu derin sözlerle eleştiren şarkının bu kaydını dinlerken aklıma River geldi. “Yaşasaydı O da onlarla birlikte çalardı” diye düşündüm ve yorumlara yazdım. Bir süre sonra yabancı birinden “Aman Tanrım, ben de aynı şeyi düşünmüştüm” diye karşılık geldi. River’ı insanların sürekli daha fazla şeye sahip olma isteklerinden söz eden bir şarkı aracılığıyla hatırlamamız, daha fazla ün için birbirinin emeğini çiğneyen doğa eylemcilerine karşı da  uyanık olabileceğimiz umudunu  verdi. Kendimizi yeryüzünden  çok önemsediğimizde tüketim toplumunun istediği tip bir birey olmuyor muyuz?

Ne kötü ki tüketimin dişleri kültürümüzü ve algımızı da kemiriyor. Özel adlarımızın nerdeyse hepsinin bir anlamı olduğundan yurtdışında övünerek söz ediyorum. Okyanus’tan Dolunay’a yeryüzünün güzelikleri hep isimlerimizde. İngilizce’de ise pek böyle sayılmaz. River’ın adı bu yüzden de çok hoşuma giderdi. Ailesi ona “nehir” anlamına gelen bu ismi Hermann Hesse’in Siddhartha kitabındaki nehirden esinle koymuş. River’ın yaptıkları ve mirası adına yakışmıyor mu? İsmini doğadan almış  olan ya da çocuklarına ad seçerken sık sık ona koşan bizler yeryüzüne karşı sorumluluklarımızı yerine getiriyor muyuz? Yoksa artık besinler için bile “yemek” yerine “tüketmek” eyleminin kullanılmasına itiraz etmediğimiz gibi isimlerimizin anlamını da tüketiyor muyuz?

River bir söyleşisinde zengin olmayı son yaşlı ormanları satın alıp milli park yapmak için isteyebileceğini belirtmiş; Panama ve Kosta Rika sınırında 3.2 km² yağmur ormanı satın  almış.   Cumhuriyet`i  savunan   zenginlerimizin   acaba ne  kadarı, tarihinden doğasına, yıkım altındaki ülkemizde türlü zorluklarla yapılan çalışmaları destekliyor? Yalnızca bir konu popüler olunca ve/veya herhangi bir üretimlerinin tanıtımına yardımcı olması için çalışmalara destek veren ünlülerin de tüketim ve yozlaşmaya hizmet ettikleri açık.

Bir hacker grubunun NSA şantajıyla dünya üzerindeki her tür bilgisayar ağının  şifresini kırabilecek bir kara kutuyu çalışını, ancak durumu öğrenince kutuyu görevlilere teslim etmek istemediği Sneakers (Şifreciler) filminde yetkililer, kutuyu teslim almak için gruba ne isterlerse vermek zorunda kalır. Filmi izlememişler için sahnenin büyüsünü bozmak istemem ancak oyuncular arasında River’in de bulunduğu grubun yetkililerden istediklerinin tüketimin karşısına sevgiyi koyabileceğimizin pekala mümkün olduğunu keyifle hatırlattığını söyleyebilirim.

Alçakgönüllülüğü yüzünden, beden dilinden okunan River`la tanışmak için eşcinsel hakları konusunda yapılmış öncü bir kült film olan My own private Idaho`dan*  (Benim Güzel Idaho’m), çocukken oynadığı Stand by me`ye (Benimle Kal) kadar filmlerini izleyebilir, solistliğini yaptığı “Aleka’s attic” grubunu dinleyebilirsiniz. Onu özleyenler  ise  çekimler  bitmeden  yaşamını  yitirdiği,  geçen  yıl  gösterime  sokulan “Dark Blood” filmiyle anka kuşuna(phoenix) selam edebilir.

*James Franco‘nun Benim Güzel Idaho’m filmine ait görüntüleri (bir kısmı daha önce görülmemiş) yeniden kurgulayarak yaptığı “My own private River” adlı film de yine 2012’de gösterime girmiş.

Not: Bu yazı, kısaltılmış olarak 2 Kasım 2013 tarihli Sol Gazetesi`nde, “Buzul poyrazı” isimli köşemde yayımlanmıştır.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2013_cc23bbb66bed87

Bunu paylaş: