“Kusursuzlar” ya da Burjuvazinin Kusurları – Onur Keşaplı

“Kusursuzlar” ya da Burjuvazinin Kusurları* 

İlk uzun metrajı “Canavarlar Sofrası”yla tek mekân kullanımı gibi sinemasal açıdan kısıtlayıcı bir tercihi çarpıcı bir yönetimle aşan Ramin Matin, kara ütopyanın hakkını verecek aydınlatma ve sanat yönetimi ile biçimsel olarak fütüristik, burjuvazinin vardığı son nokta olan hazcılığı ise içeriksel olarak sınıfsal bir anlatımla vererek sonraki çalışmaları konusunda merak uyandırmıştı. Yönetmenin, son Altın Portakal’da en iyi film ve yönetmen ödüllerini kazanan yeni filmi “Kusursuzlar”, Başka Sinema ile gösterimde.

Birkaç yıldır görüşmeyen ancak anneannelerinin cenazesinde bir araya geldiklerini öğrendiğimiz, biri doktor diğeri eczacı, iki kız kardeş, cenaze sonrası anneannelerinin Çeşme’deki yazlığına giderler. Mayıs ayının ıssızlığındaki Çeşme’de hem birbirleriyle hem de kendileriyle yüzleşen iki kardeş, kusursuz görünümlerinin içini kemiren kusurlarına direnç gösterirken, anne-babalarının ölümüyle ilgili dile getirilmemeye özen gösterilen travmatik bir olayın su yüzüne çıkmasına engel olamazlar.

Kamerasını bir kez daha burjuvaziye yönelten Ramin Matin, dünya sinemasında benzer  bir  eleştirel  yaklaşıma  sahip  filmlerin  aksine  kameraya  aldığı  ‘üst   sınıf’ın ışıltısını daha filmin başlarında solduruyor. “Kusursuzlar” adının tümüyle tezat oluşturduğu filmin karakterleri, olay örgüsünün ötesinde mekân tercihi ve özellikle ses kanalının ustaca kullanımı neticesinde gerilim dozu yüksek bir yaratımın parçası oluyorlar. 2000’lerle birlikte kimilerince “cemiyet” olarak adlandırılan kesim başta olmak üzere burjuvazinin “tatil cenneti” olarak konumlanan ve her daim sıcaklığın, ferahlığın beldesi olarak pazarlanan Çeşme’nin mekân olarak tercih edilmesi ise tüm bu algıya hücum olarak okunabilir. Sezonun henüz açılmadığı Mayıs ayında geçen filmde Çeşme’yi; ıssız plajları, sokakları, bomboş evleri, bitmek bilmeyen inşaatları ile tekinsiz ve tüm parlaklığını rağmen huzur vermeyen bir yer olarak görüyoruz. Yinelenen köpek havlamaları, böcek sesleri gibi dış sesler de bunu destekleyecek biçimde filme eklenmiş.

Burjuvazi için işlerin pek de yolunda gitmediğini göstermenin sinematografik kodlarından olan, hayatı kolaylaştıran aletlerin bozulması, “Kusursuzlar”ın sıkça başvurduğu bir diğer yöntem. Araba arızaları ve özellikle yazlık evin su tesisatının yarattığı sorunlar, ses kanalıyla da beslenerek görüntü dilinin gerilimini  besliyor.  Başta Haneke filmleri olmak üzere Orta ve Kuzey Avrupa Sineması’nda sıkça vurgulanan refah geliri yüksek, özgürlüğüne düşkün, ancak birbirine kenetlenmiş mutlu aile göstergelerinin arka planına ışık tutan ve bu yanılsamayı parçalayan filmlere benzeyen “Kusursuzlar”da bir farklılık olarak gerilimi tetikleyen unsurda başat rolü erkekler oynuyor. “Biraz yalnız kalmak istiyorum”u anlamamakta ısrar edip durmaksızın telefon açan sevgili, markette, plajda, yolda kadına sulanan, reddedildiğinde şiddete çalan tepkiler gösteren erkekler ve yine ses kanalı üzerinden işittiğimiz televizyondaki kadına şiddet haberleriyle kürtaj yasağını savunan din âlimleri, iki kardeşin büyük travmasındaki erkek rolü de açığa çıktığında filmi feminist bir okumaya doğru açıyor. İki kız kardeşin sevgi-nefret arası gezinen ilişkilerinde birbirlerini yine erkekler üzerinden cezalandırmaları da dikkat çekici. Tüm bu yaşanan gerilimlerin   ikilide   kimi   zaman   psikolojik   kimi   zaman   fiziksel   yaralar şeklinde dışavurması, filmin her hangi bir soruna çözüm üretmeyerek karakterler ve izleyicide arınmaya izin vermemesi düşünüldüğünde somutluk kazanıyor. İstanbul’dan arabayla gece yola çıkan ikilinin, aktüel kamera kullanımını çağrıştıran dengesizlikteki yakın ve boşluklu çekimli, yolda açılıp tünelde sonlanan açılış sahnesiyle başlayan filmin, yine gece ancak bu kez klasik çekim ölçeklerine başvurulan ve erkeklerle dolu bir minibüste yola devam edilen bir planla sonlanması farklı okumalara açık. Doktor ve eczacı oldukları halde yaralarını iyileştiremeyen iki kardeşin kimi noktaları karanlıkta bırakmayı sürdürecekleri, erkek egemen yapının gündeliği içinde birlikte var olacakları ve ilerleyecekleri bir yolda, herhangi bir dönüşüm yaşanıp yaşanmayacağı yönetmenin yanıtlanmak üzere izleyiciye bıraktığı bir soru gibi.

Ramin Matin’in, oyuncu yönetimi de dâhil olmak üzere yönetmenlik konusunda özgünleşerek ustalaştığı “Kusursuzlar”, yönetmenin önceki filmiyle kıyaslandığında bizce aynı ölçekte bir yapıt değil, ancak içeriksek olarak kısırlaşan sinemamızı farklı kanallara doğru açacak ve besleyecek bir güçte olduğu da bir gerçek. Ülkemiz için yeni sayılabilecek, fakat dünya sineması bağlamında yeni olmayan burjuvazi eleştirisine dair filmlere alışmış izleyiciler olarak şu soruyu sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz; kötü, tıkanmış ve yanlış olduğuna hemfikir olduğumuz    kapitalizmin yerine   neyin   gelmesi  gerektiği   üzerine    bir   film   izleme    beklentisi    ne  zaman karşılanacak?

*https://issuu.com/azizm/docs/ocak_2014

Bunu paylaş: