Denizin Kurtları: “Katil Balina Orca” Üzerine – Onur Keşaplı

Denizin Kurtları: “Katil Balina Orca” Üzerine*

Yapımcılığını Luciano Vincenzoni’nin, yönetmenliğini Michael Anderson’un üstlendiği dram/macera ve korku türündeki 1977 yapımı olan ve başrollerini Richard Harris, Will Sampson ile Bo Derek’in paylaştığı film, çekildiği dönem içerisindeki birçok macera/dram/korku türü senaryonun yalın çizgisine sırtını dayamaktadır. Kaptan Nolan adındaki denizcinin, Orcinus Orca olarak sınıflandırılan ve yunusgillerden olan dişi bir balinayı yakalaması sonucu ailesini yitiren Orca’nın, intikam peşine düşmesiyle başlayan korku, film boyunca devam etmektedir. Kaptan Nolan’ın yaşadığı bölgede Orca’nın yarattığı huzursuzluk bölge sakinlerinin, Orca’yı öldürmek istemesi ile tehlike daha da büyür. Bölge halkının etkisi altındaki Nolan, sonunda yanına deniz biyoloğu olan Rachel’ı ve Kızılderili balina avcısını da alarak sefere çıkar. Amaçları bu balinayı ele geçirmektir.

Herman Melville‘in romanı Moby Dick‘le benzerlik taşıyan filmde intikamı alacak olan kahramanlık payesi bu kez deniz memelisi Orca’ya verilir. İnsandan daha zeki ve daha duygusal olarak beyaz perdeye aktarılan bu ‘katil’e haklılık payı yüklenerek devinim sağlanır. Ana dramatik kurguda işlenen İnsan- hayvan arasındaki çatışma, düz ve bilindik bir zemine otursa da Kaptan Nolan’ın (Richard Harris) oyunculuğu sayesinde gerçekçilik ve sürükleyicilik payını artırmış durumdadır. Ancak Kaptan Nolan’ın dişi Orca’yı ve yavrusunu öldürdüğünde, anne balinanın insan çığlığını andıran sesler çıkarması veya baba balinanın kahrından bir aslan gibi kükremesi gibi gerçekdışı ve yabancılaşmayı sağlayan seslerle film, çoğu kez vasatın altına inmiştir. Filmin, eleştirmenlerce olumsuzlanan bir başka nedeni de Jaws’tan iki sene sonra çekilmiş olması ve onu taklit ediyor olarak görünmesidir.

Korku filmlerinin tarihçesine bakıldığında, özellikle Hollywood’ta türün egemen oluşunu Amerikan toplumunda sosyo-ekonomik eksende kırılmaların yaşandığı senelerde görmekteyiz. 1970’ler, korku türünün altın çağı olarak anılmaktadır. “Bu yıllar Amerika’da Watergate skandalıyla, çevre kirlenmesinin yarattığı kaygıların birbiriyle bütünleştiği, her şeyin sorgulandığı, kültürel ve siyasal karşı söylemlerin oluştuğu bir dönemdir.” (Abisel:1999, 145). İnsan-hayvan çatışmasının denizlere döküldüğü ve belleklere yerleşen 1975 yapımı Spielberg yönetmenliğindeki Jaws, kadınların kendi kimliklerinin ve ekonomik özgürlüklerinin farkına varışının, cinselliğin rahatça yaşanmaya başladığı zamanlara denk gelir ki, Jaws’ın ilk sahnede kurbanı olan da çıplak olarak denize giren bir genç kızdır. Amerikan toplumunun tutucu yapısı, Hollywood türleriyle, toplumu hizaya getirme çabalarını hiçbir zaman terk etmemiş, kendi kriz zamanlarında da toplumun, kendi haline şükretmesi ve kafa karışıklığı yaratmak için stüdyo sistemlerini kullanmıştır.

Bu nedenle Jaws’ta gösterilen kanlı  sahnelerin ardından farklı bir  çizgiye oturan Katil Balina Orca ‘da insanlardan sonra intikam almak için öldüren tek memeli olarak gösterilen türün, güçlü hafızasıyla beraber, aile olgusuna ne kadar çok önem verdiği ve intikam güdülerinin insan türüne ne kadar çok benzediği vurgulanır. Filmin fragmanındaki son sözler de (“Dünyanın en tehlikeli  iki  hayvanı arasındaki mücadele: İnsan ve Orca”)  bu  benzerliği  kanıtlar durumdadır. Bu anlamda korku türüne giren filmde rastgele ısıran, parçalayan, etrafı kana bulayan bir tehlikenin değil, yalnızca intikam içgüdüsüyle  hareket eden bir türün varlığını görürüz. Özellikle, Orca’nın  eşini  öldüren  Kaptan  Nolan’ı akıllıca taktiklerle buz parçası üzerinde sıkıştırıp denize düşürdüğünde, gözünü kan bürüyüp adamı parçalamayan veya yemeyen, tam  tersine  kurbanının etrafında bir süre dönüp onu karaya fırlatarak ölümüne sebep olan ve intikamını alan bir canlının izdüşümleri gözümüze çarpar. Nedensellik olgusuyla ve tek bir amaç etrafında ilerleyen senaryo yapısı, Jaws’ta görülmez.  Bu nedenle Orca’da gerilim noktasının, filmin odağında olan karakterin ele geçirilip geçirilemeyeceği üzerinde işlendiğinden, senaryo örgüsünün sonunda ne olacağı sorusu ön planda tutulur.

Brittanica Ansiklopedisi’nde yer alan kaynağa göre ismini Roma’nın Ölüm ve Yeraltı Tanrısı’ndan (Orcus) alan katil balinalar, bunun dışında cezalandırıcı olarak da bilinirler. Dik yüzgeçleri sayesinde diğer deniz memelileriyle karıştırılması neredeyse olanaksız olan Orca’lar okyanus yunusları ailesinin en iri üyesidir ve popülasyon olarak dünyada en yaygın ikinci memelidir. Akdeniz ile Umman Denizi başta olmak üzere birçok denizde ve tüm okyanuslarda bulunmaktadır. Sosyalleşmeleri, iletişim kurabilmeleri ve avları için taktik üretebilmeleri nedeniyle beslenme zincirinin en üstünde olan bu türün davranışları besin arama, dinlenme, yolculuk ve sosyalleşmeden oluşmaktadır. Orca’ların özgürlüklerine ve sıkı aile bağlarına dayalı davranışları nedeniyle, tutsak olarak havuzda tutulan bireylerde psikolojik olarak depresyon belirtileri görülmekte hatta sırt yüzgeçlerinin eğik konuma geldiği gözlemlenmektedir. Denizdeki besin zincirinin en tepesinde yer alan hayvanın, insanlara saldırdığına dair tek kaydın da bu havuzlarda gerçekleşmiş olucu manidardır.

Katil Balina Orca filmi, Ernest Hemingway’in ‘İhtiyar Adam ve Deniz’ romanından uyarlanan ve 1957 yılında ülkemizde ‘Deniz Ejderi’ adıyla gösterilmiş olan, sonraki yıllarda ise ‘Beyaz Balina’ olarak hafızalara yerleşen 1956 yapımı ‘Moby Dick’e sırtını dayamaktadır. Hoşgörülü İsmail ve despot Ahab karşıtlığını çerçeveleyen Moby Dick’te iki karakterin çatışmaları, geminin bir fabrikaya benzetilişi, insan diktatörlüğünün ve kapitalizmin ara satırlarına vurgu yapmaktadır. Köleliğe, zencilere beyazların bakışına, doğanın insan eliyle katledilişine ve emperyalizm temasına değinen Moby Dick’in intikamını ise adeta Orca almakta ve dünyanın en akıllı hayvanı olarak görülen insanı dize getirmektedir. Her ne kadar düz korku- gerilim türünde bir film olarak karşımıza çıksa da tarihsel art planıyla beraber dünyanın en akıllı hayvanı olarak gösterilen insanı yenebilen bir varlığın söz konusu olması nedeniyle Katil Balina Orca, satır aralarında insan-hayvan mücadelesini ve zekaların çarpışmasını bulundurduğundan farklı bir yere oturmaktadır.

Kaynakça:

Nilgün ABİSEL, “Popüler Türler Ve Sinema”, Alan Yayıncılık, İkinci Baskı, Ekim 1999, İstanbul.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiagustos2013

Bunu paylaş: