Belki Sanat Hepimizi İyileştirir – Nur Gözde Yılmaz

Belki Sanat Hepimizi İyileştirir* 

Tıkandım. İçime oturdu öldürülen çocukların hayat dolu bakışları. Nefes alamadım. Kolum kanadım kırıldı, insanlara olan inancım yine yarı yolda terk etti beni.

Ne yazacağımı da bilmiyorum, aklıma bir sürü şey geliyor. Şimdi “sırası değil!” diye susturuyorum kendimi. Mecburum buna. O daha önce metalik diye tanımladığım “hayat devam ediyor” cümlesi balyoz gibi iniyor kafama. Kalbim ağrıyor.

Seneler önce “çocuklarımız geleceğimizdir” adıyla bir grup açmıştım. Grubuma sonraları Otizmli çocukların aileleri de katıldı, çocuklarının eğitim  alması gerektiğinden fakat verilen eğitimin maalesef ki çok pahalı olduğundan, bu yüzden dar gelirli ailelerin bu eğitimi çocuklarına nadir aldırdıkları için otizmin ilerlediğinden bahsettiklerini anımsıyorum. Yine bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir etkinlik oluşturmuştum, “çocuğunuzla yaptığınız etkinlikleri gönderin” alt başlığında ailelerle çocuklar arasında bir bağ olabilecek bu güzel ve anlamlı günün somut kanıtları gelmişti etkinliğin duvarına. Kimi çocuğuyla kâğıttan şekiller yapmıştı ki bu etkinliği yapan oğlu Otizmli olan bir anneydi- annelere bir kez daha hayranlık duydum, kimi çocuğunun yaptığı resimleri paylaşmıştı, kimi bayramı coşkuyla kutlayan çocuklarının fotoğrafını koymuştu. Çok güzel bir etkinlikti, onların üretme heyecanını, sabırsızlığını ve neşesini paylaşmıştık beraberce.

Aradan zaman geçti. Bayramlar bayram gibi kutlanmamaya başladı ülkemizde. Çeşitli bahanelerle ertelendi hepsi, ertelenmeyenlerin üstü örtüldü, görmezden gelindi. Hiç kimse bunları “yalan söylüyorsun” diye yalanlayamaz! Medya, bugünler için vardır. Gazetelerin geçmiş manşetlerine bakmanız bile yeterli olacaktır.

Derken çocuklarımız öldürülmeye başladı. Hepsi değil belki! Şanslı olanlar(!) kaybolmuşlardı. Fakat bazıları haricinde bulunan olmadı. Sonra zaten her şeyi unuttuğumuz gibi onları da unuttuk. Artık bir haber verdiklerinde “bunları yapan insan olamaz” diye bir iki söyleniyor sonra işimize devam ediyoruz. Nedeni çok açık: “hayat devam ediyor.”

Aslında hayat devam etmiyor. Hayat, miniklerimizin hayatımızdan öyle ya da böyle çıkmasıyla eksiliyor. Saflık, neşe, sabırsızlık, hayal gücü, yapabilme enerjisi, karnımız ağrıyana kadar gülmek, çizgi film izlerken sorulan onca soruyla düşünmek gibi varlığımıza anlam katan ne varsa tek tek çıkıyor hayatımızdan! Eksilmek az kalır, aslında. Yok, oluyoruz da haberimiz yok. Robotlaşıyoruz. Seslerimiz tek düze çıkıyor konuşurken, kalbimizin sesini dinlemeyi unutuyoruz, resim yapıyorsak kendi renginde boyuyoruz nesneleri, tuvali, yazı yazıyorsak daha sert ifadelerde bulunuyoruz (veya yumuşatıyoruz üslubumuzu “bizden geçti artık!” diye düşündüğümüzden sözde!), müzik yaparken daha kırılganız artık, hep bir isyan hep bir ayrılık hep bir hüzün. Aslında elde hiçbir şey yok! Sadece günü kurtarma heyecanı var!

Çocuklarımızın katilleri, o ne idiğü belirsiz insan kılıklı caniler, çocuklarımızı kaçıran, egoist manyaklar dolaşırken sokaklarda bizim canımız yanmayıncaya kadar onları da görüyoruz insan! Sen öyle san! Verdiğiniz cezanın hiçbir yaptırım gücü yokken, mecliste uyurla uyanık arası kabul ederken yasa dediğin ancak kendin de dâhil içeriğini bilmediğin pek çok şeyin hepimizi tehdit ettiğinden habersizsin sen!

Nefes alamamam bundan! Alsam dahi nefes mi ki aldığım bilmiyorum. Kabul etmiyor, edemiyorum bunca vurdumduymazlığı, unutkanlığı, bakar körlüğü, aynada kendinden korkanları saymayı! Bir şey yapmalı ama ne? Linç değil ya çözümü!

Eğer, “Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir” tanımı kitaplarda kalmadıysa çözüm halen bulunabilir. Fakat kitaplarda kaldıysa, o kitaplar da sadece sınavlardan geçmek üzere okunuyor sonra rafa kaldırılıyorsa diyecek bir sözüm yok benim artık!

Umut; eğer insanların vicdanı varsa geçerli olan bir duygudur. Eğer vicdanlar yoksa ve var olan vicdanını başkalarına peşkeş çekip kendi kalbini dolduruyorsan, ruhunu satıyor, bedenini sadece tüm bunlar için araç diye kullanıyor/ kullandırtıyorsan bana umuttan bahsetme! Televizyonların karşısına geçip de bana “çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” diye bir cümle kurma! O zaman bırak inandırıcı olmayı, insan bile olamazsın.

İnsanların kalbinin yerini bambaşka organlar almış.

Sevdiğim ve hayranlıkla okuduğum çocuk kitaplarındaki eşsiz ve hayal dünyasının yerini de “para” diye her şeyini satabilecek tıynette olan, akan gözyaşını bile elmas zanneden zihniyetler almış.

Ama bu böyle gitmez! Gitmemeli!

Ne demiş Moğollar;

Bir şey yapmalı!

Bunu paylaş: