Abidin Dino’nun Mustafa Kemal’i – Onur Keşaplı

Abidin Dino’nun Mustafa Kemal’i*

Ülkemizde Abidin Dino‘nun çoğunluk tarafından  tanınmadığı  yadsınamayacak bir gerçek. Bunun gerekçeleri üzerine tartışalabilir, üretim ilişkileri üzerinden giderek bu topraklarda geri kalmışlığın tarihi bir kez daha yazılabilir ya da ideolojiler üstü bir zihniyet algısından hareket ederek özne nesne ilişkisinde kitleleri nesne olarak ele alıp bu gibi yaratımlardan uzak durmayı tercih ettikleri söylenebilir. Belki de sonsuza dek sürecek ama elbette sürmemesini dilediğimiz bu tartışmayı bu yazıda çözme iddiasında değiliz. Zaten konu çoğunluğun Abidin Dino’yu bilmiyor oluşundan çok, aydın, toplumcu ve devrimci olma iddiasındaki azınlığın(öznenin) bilmekten uzak oluşu. Dünyaca ünlü sanatçımızı  yalnızca Nazım Hikmet‘in “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” sorusuyla tanıyormuş gibi yapması ve aynı zamanda bir söz ustası olan Abidin Dino’nun verdiği yanıttan bihaber oluşu, Türkiye’yi Aydınlanmacı ve Solcu bir  tavırla  ileriye taşıması beklenen kesimin kültürel anlamda vaziyetini de gözler önüne seriyor.

Kendisini, gerçeğin, hakikatin akıl yoluyla peşinde olan  Sokrates  tarikatının  üyesi olarak niteleyen Abidin Dino’yu sanat tarihçisi, çevirmen, yazar Ahmet Cemal ise “düşünme temeline dayanmayan bir yaratma  eyleminin olamayacağına inanmış ender kişilerden oluşma bir türün üyesi” (aktaran Ateş, 2013, s. 8) olarak tanımlıyor. Rönesans ve Aydınlanmanın uğramadığı bir coğrafyada, resim sanatında bir kaç yüzıllık geri kalmışlığı yirminci yüzyılın ilk yarısında kapatarak modern sanatın evrensel anlatısına Anadolu’yu da katan isimler başında gelen Abidin Dino, günümüzde kalıplaşmış bir söylem olan  yerelle evrenseli buluşturma noktasında da öncü konumundadır. Burjuva hatta aristokrat bir ailenin çocuğu olmasına karşın dünyaya emekten ve soldan bakan Abidin Dino, sosyalist bir sanatçı olarak parladığında sürgünler  ve kovuşturmalar da beraberinde gelmiştir. Ancak bu zorlu süreçleri donanıma dönüştürüp sanatını besleyecek imgeleri yaratan Abidin Dino, modernist üsluplarda kendine biçim olarak pek yer bulamayan  toplumsal  gerçekçiliğe  sadık kalmayı başararak özgün bir yol çizmiştir. Zaten Picasso ve Matisse gibi devlerle aynı atölyeyi paylaşması, sanatın başkenti Paris’te bir sonraki sergisi merakla  beklenen  bir  ressama  dönüşmesinin  özünde  yatan  budur. Yirminci yüzyılın modern yaratıcılarının birçoğunda öne çıkan bunalım, varoluşçu  yaklaşım, iç buhranların dehlizlerine dalma gibi durumların aksine Abidin Dino toplumsala dayalı ideolojik mesaj kaygısını asla bırakmamasıyla benzersizleşmektedir. 1955’de Galeri Klebert’deki sergisinin çağrı metnini  kaleme alan ünlü şair Philippe Soupaoult Abidin, çağdaş ressamların bir çoğunun bize resmetmekten kaçındığı bir şeyi veriyor; çağımızla  ilişkiyi.  Ve  bunu, ressam olmaktan bir an olsun uzaklaşmadan başarıyor” (aktaran Edgü, 1986, s. 58) sözleriyle bu gerçekliğin altını çizmektedir.

Resim, desen, seramik, heykel gibi sanatın farklı formlarında özgün yaratımlar ortaya koyan Abidin Dino’nun sinemayla olan yakından ilgisi ve hatta sinema emekçisi olarak ortaya koyduğu yapıtlar ise sanatçının en bilinmeyen yönüdür belki de. Cannes Film Festivali‘nin resmi afişlerini hazırlamaktan ünlü Sovyet sinemasının Türkiye’yle en etkileşimli olan usta yönetmeni Sergey Yutkevic‘in Türkiye’de ve Rusya’da çektiği filmlerde sanat yönetmeni olarak dekorları tasarlayan Abidin Dino, İngiltere’nin tartışmalı bir golle şampiyon olduğu ünlü 1966 Dünya Kupası’nın bütün sürecinin anlatıldığı “Goal” belgeselini  yönetmiştir.  Başta futbol olmak üzere spor yayıncılığının ve belgeselciliğinin standardını belirlemiş, halen tüm dünyada izlenen bu belgesel, 1967 yılında belgeselin en prestijli ödüllerinden Flaherty Belgesel Ödülü‘nü kazanmıştır.

“Abidin Dino gerçekleri”nden bir diğer bilinmeyene geçecek olursak karşımıza sosyalizme uzanan ideolojik süreçte yurtseverliği asla bırakmayan bir yaratıcıyla karşılaşıyoruz. Günümüzün post modern saldırılarla tahrip  edilen kavramlarından yurtseverlik, Abidin Dino’da, yine kavram kargaşası altında her gün saldırılan Mustafa Kemal Atatürk‘le başlamaktadır. Mustafa Kemal’in özellikle sanat alanında büyük özverisinin ve eleştirel yaklaşmakla birlikte kurduğu Cumhuriyetin ilerici kimliğinin farkında olan Abidin Dino, 1934’te karşılaştığı Atatürk’ün karakalem bir portresini çizer. Mustafa Kemal tarafından beğenilen ve imzalanan bu ilginç çalışma aynı yıl Fuat  Carım‘ın  çıkardığı gazetede yayınlandıktan sonra 1939 yılında Yeni Ses dergisinde yer  almıştır.

Daha sonra ikinci bir Mustafa Kemal portesi çizen Abidin Dino, 10 Kasım’ın ardından İstanbul’da tanık olduğu cenaze töreninden sonra ise izlenimlerini şu cümlelerle dile getirmiştir:

“Lokomotif geçti, yavaşça geçti, bir lokomotif daha, sonra çelenkler, karışık şekiller, karanlık bir kaç vagon, fraklı bir adam ve nihayet kızıl ışıklı son vagon.

Vagonun ortasında ay yıldızlı bir bayrak ve kılıçlı dört  asker.

Son vagon gitti.

Beklenilen vagon geçmişti.

Uzun, çok uzun zamandan beri beklenilen, sevilen bir insanın yanıbaşınızdan geçmesine, sizi görmeden geçmesine razı olmak zordu; köylüler hala  bekliyorlardı, tekrar göremeyecekleri Atatürk iki adım öteden  geçmişti.

Meşalelerde bir tereddüt; dönmek mi lazım?

Tekrar karanlık çöktü, ufak köylü çocuğu koştu, raylara yaklaştı, eğildi ve rayın üzerinden eğilmiş bir kuruşu göstererek:

– Bunun üzerinden geçti dedi. 19 Kasım 1938″ (Aktaran Avcı, 2000, s.  43-44)

Plastik ve görsel sanatların yanısıra ölümünden birkaç saat önce bile denemeler kaleme almayı sürdüren, yalnızca ülkemizin değin dünyanın en değerli modern sanatçılarından biri olan Abidin Dino’nun sunduğu zengin evren daha  çoğumuzun daha yoğun ilgisini bekliyor…

Kaynakça:

Ateş, N. (2013). Ahmet Cemal’i Tarih İçinde Okumak – 1. Sol Gazetesi Kitap Eki ,  s. 20.

Avcı, Z. (2000). A’dan Z’ye Abidin Dino (2. Baskı). İstanbul: Yapı  Kredi

Edgü, F. (1986). Şimdi Saat Kaç (2. Baskı). İstanbul:  Ada

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2013

Bunu paylaş: