Sağlıkta Tarihi Zafer: Dokuz Eylül – Selin Süar

Sağlıkta Tarihi Zafer: Dokuz Eylül* 

Önce Aile Hekimliği uygulaması adı altında Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı olarak ayrılan sağlık güvenceleri tek çatı altında birleştirilerek hastalar her türlü sağlık kurumuna yönlendirildi. Peşisıra personel aracılığıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinin belirli bir yüzdeyi aşmaması, tıp fakültelerinde görev alan öğretim elemanlarının yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları, serbest meslek icra edemeyecekleri gibi kıstasları içeren Tam Gün Yasası uygulaması 19 Ocak’ta ülke çapında sokağa dökülen beyaz önlüklülere rağmen TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.

Hastalarına çalıştığı/eğitim verdiği kurumda bakmayıp onları her fırsatta özel muayenehanesine yönlendiren ve onlardan yüksek ücretler alanlara karşı vatandaşın yanındaymışçasına Robin Hood misali davranan yönetim ilk etapta bu uygulamasıyla takdir kazandı. Buna rağmen kurunun yanında yanan yaşlar da Tam Gün Yasası’na isyan ettiler, çünkü çalışana, çalıştığı yerde hakkını verme koşuluyla uygulanan bir yasa değildi bu. Tam Gün Yasası, mesai sonrası çalışmayı da beraberinde getirdiği için insanüstü bir çaba gerektirmekteydi. Üniversiteler için  mesai  sonrası özel  muayenehanede çalışma  hakkı  verirken, devlet hastanelerindekilere yasaklandı. Ayrıca birçok kıstas koyularak özel muayenehanelerin açılması zorlaştırıldı.

Sağlık çalışanları, ülkedeki gelir dağılımının dengesizliğinden daha da nasiplenecek ve art arda gelen nöbetlerle, hasta yığılmasıyla uğraşmak zorunda bırakılacak, bu da hizmet kalitesini aşağı çekecekti. Hekimlerin  ücretlerinde artış sağlanacağına ilişkin açıklamalar yapan Sağlık Bakanlığı’nın dediklerinin tam aksine, görev başında yer alan çalışanlar, ücretlerde artış sağlanmadığını, alınmakta olan performans ödemeleri üzerinden maaşa ek yapıldığını söylediler.

Ülkemizde git gide rezilleşen ve öğrenimden ziyade robot programlama sistemine dönen eğitim sisteminde, bir de üzerine hem suçlu hem güçlü pozisyonlarında ‘sorular çalınsa da sınavı asla iptal etmeyeceğiz’ diyen tam cennetlik makam yetkilileri; kendilerine zerre güven duymayan ve sınav maratonu yükü altında ezilirken diğer yanda beddualarını aldıkları gençler yaratmaktalar. ‘Kapağı üniversiteye atan’ öğrenci biraz olsun okuyup etrafına baktığındaysa karşısında, araştırmadan, geliştirmeden, olanaklardan yoksun bir eğitim kurumu görmektedir. Elbette her mesleğin uygulaması, birey iş hayatına atıldığında teorik değil, pratik bilgide kendini daha fazla geliştirmiş olması ve o mesleğin gerekliliklerini kullanmış olması önemlidir, ancak bir insanın hayatını ilgilendiren sağlık alanı belki de bütün mesleklerden bir adım daha önde olarak pratiği, araştırmayı, proje geliştirmeyi hak etmektedir. Zaten kendi yağında kavrulmaya çalışan üniversite hastaneleri Tam Gün Yasasıyla beraber büyük bir kısırdöngüye girecek ve öğretim üyelerinin gelirleri performansa bağlandıkça hasta bakma, ameliyat yapma gibi hizmetler daha da ön plana geçeceği için bilimsel araştırmalar sıfıra inecektir.

Tıp Fakültelerini hizmet hastaneleri haline getirecek kanunda tıp eğitimi ve bilimsel araştırmalar gerilerken yapılacak olan sağlık harcamaları artacak ve buna paralel olarak tüketim de çoğalacaktır. Zemini iyi hazırlayan kanun yapıcılar, bunun ardından tüketime endekslenen halk için kendilerine ait zincir mağazalar açacak ve bireyin yaşaması için şart olan hayati ilaçları, sağlık için gerekli tedarikleri bu mağazalardan aldırmaya zorlayacaktır. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’cı yetmez ama evetçilerin geç işleyen kafalarına dank edişi gibi sistemi destekleyen ve alkışlayan hasta, eski günleri mumla arayacaktır.

Örnekler çoğaltılabilir elbet, ama İzmir Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’nde sağlıkçıları kazan kaldırmaya sevk eden karar, PERFORMANS SİSTEMİ oldu.

1 Nisan’da Asistan hekimlerin çağrısıyla iki bine yakın sağlık emekçisi greve çıktı. Sayı, hastane kapısında yer alan ‘Bu işyerinde grev var’ uyarısına kulak veren ve kendilerini doğrudan ilgilendirsin ya da ilgilendirmesin temizlik çalışanından profesörüne kadar asistanların yanında yer alan görevlilerle arttı. Hastanede tüm poliklinik hizmetleri ile acil olmayan ameliyatlar durdu. Asistanlar performans anksiyetesinin gerek hasta gerekse çalışan için insanlık dışı sonuçlar vereceğini ve asistanların gece gündüz çalışarak hastanenin can damarı olduklarını belirttiler.

Kararlarından vazgeçmeyen sağlık çalışanları nihayet 6 Nisan’da haklı gerekçelerinin sonucunu alarak greve son verdiler. Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün’ün acil çağrısı ile Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın ve pek çok önemli ismin katıldığı toplantıda talepler değerlendirilerek asistanların   nöbet   sonrası   izin   hakkı,   asistan   ücretlendirilmesinde yapılan kesintinin iade edilmesi ve sonraki tüm ödemelerde eskiden alınan tutarın altına düşülmemesi ile esnek mesai saatlerine son verilmesi kararlaştırılmış ve alınan kararlar tüm sağlık çalışanları için de geçerli hale getirilmiştir.

Her şeyden önce gerek çalışanların gerekse çalışanların ilgileneceği hastaların sağlık durumları böylelikle güvence altına alınmıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi asistanlarının öncülüğünde başlatılan bu kararlı duruşun yanında yer alan diğer personel, İzmir halkı ve Türk Tabipler Birliği, sorunlarını her iletmeye kalktığında şiddet ortamıyla ve susturulmayla karşılaşan umutsuz bireylerin gözü önünde Türkiye geneline yayılan bir zafer elde etmiştir. Bununla beraber Türk Tabipleri Birliği tarafından 5 Nisan günü “Dünya Asistan  Hekimler Günü” ilan edildi. Bu zaferin seçim öncesi yapılan ayak oyunlarından olmaması ve taht mücadelesinde daha fazla mantık dışı kararlar alınmaması dileğiyle İzmir’in kurtuluş gününün ismini alan Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi çalışanlarını tebrik ediyoruz.

*https://issuu.com/azizm/docs/ederginisan2011

Bunu paylaş: